02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 18 MAYIS 2019 CUMARTESİ [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler BAŞKANLAR 19 MAYIS’I YAZDI Değişimin ve dönüşümün öncüsü gençlerimiz Bülent Kerimoğlu Bakırköy Belediye Başkanı Son yıllarda halktan kaçırılan, diğer milli bayramlar gibi, dar salonlara ve yarı resmi törenlere sıkıştırılan 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın 100. yılını çok daha görkemli kutlayacağız. Türk ulusunun yeniden var olduğu, Milli Mücadele’nin başladığı, büyük kurtarıcımız Atatürk’ün doğum günü olan 19 Mayıs kutlamaları; bu defa halkın coşkusundan, gururundan ve katılımından kaçırılamayacak. 19 Mayıs 1919’da tüm mazlum milletlere örnek olan Milli Mücadele’miz, sadece işgalcilere karşı değil, aynı zamanda; tahtından ve küçük iktidarından başka hiçbir şey düşünmeyen saltanat sahiplerine, halka sırtını dönmüş işbirlikçilere, hanedana yandaş olan teslimiyetçilere, yoksul Anadolu köylüsünü sömüren feodal ağalara karşı da verildi. Misakı Milli sınırlarında özgür bir ülke kurmak için boynunda idam fermanı ile İstanbul’dan yola çıkan Mustafa Kemal Atatürk ulusal Kurtuluş Savaşı’nı sadece emperyalizmin maşası ayrılıkçılara karşı değil aynı zamanda; “bizleri medenileştirin” diyen İngiliz Fransız hayranı mandacılara, gerici hilafet yanlılarına, Kuvayi İnzibatiyecilere ve “bu kadar işgal yetmez daha çok işgal” diyen sözüm ona saray aydınlarına, yetmez ama evetçilere karşı da verdi. Gençlik devrimcidir idarei maslahatçılık yapmaz Ulusumuzun kaderinin yazıldığı 19 Mayıs’ın gençlere armağan edilmesinin ayrı bir önemi ve anlamı vardır. “Bütün ümidim gençliktedir”, “Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek sahibi gençlerdir” diyerek, istikbalimizi ve istiklalimizi koruma görevini gençlere veren Büyük Kurtarı Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet yaşatması için emanet ettiği gençler; Çanakkale’de ölüme koşan 15’lik kınalı kuzulardır. Tam bağımsız Türkiye için 6. Filo’yu denize dökenlerdir. Gezi gençleridir. cı, gençliğe olan güvenini her fırsatta ifade etmiştir. Çünkü gençlik devrimcidir. Asla idarei maslahatçılık yapmaz. Konformist değildir. Göreve katılmak için, içinde bulunduğu durumun elverişli olup olmadığına bakmaz. Kişisel ikbal peşinde koşmaz. Değişimin ve dönüşümün öncüsüdür. Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet yaşatması için emanet ettiği gençler; Çanakkale’de ölüme koşan 15’lik kınalı kuzulardır. Vatan savunmasında can verip mezun veremeyen tıbbiyelilerdir. “Ya istiklal ya ölüm” diyerek Sakarya Meydan Savaşı’nı subay savaşı olarak tarihe geçiren harbiyelilerdir. Tam bağımsız Türkiye için 6. Filo’yu denize dökenlerdir. Çevre katliamına direnen, özgürlükler için sokağa çıkan Gezi gençleridir. 16 Nisan referandumunda çoğulcu parlamenter rejim, güçlü demokrasi, güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü için ilk kez oy kullananlardır. Ülkemizi geleceğe taşıyacak akılcı, sorgulayan, dünyayla rekabet edebilecek, aydınlanma devrimlerine yürekten bağlı yurtsever gençlerdir. Gençler halkımıza biz de gençlere güveneceğiz Kurtuluş Savaşı’nı başlattığımız 100. yılda, siyasi ve hukuki (!) gerekçelerle iptal edilen İstanbul seçimlerinin tartışmaları eşliğinde, yeniden İstanbul’dan demokrasi, hukuk ve halk egemenliği için yola çıkıyoruz. En büyük güvencemiz tüm ilerici hareketlerde olduğu gibi değişime ve dönüşüme öncülük eden gençler olacak. Halkın kayıtsız şartsız egemenliği için en çok onlar çalışacak, laik, sosyal, hukuk devletine onlar sahip çıkacak, sandıkları gençler bekleyecek, içerde demokrasiyi koruyarak uluslararası saygınlığımızı onlar sürdürecek, değişimin öncüsü ve geleceğimizin kurtarıcısı yine onlar olacak. Gençler halkımıza biz de gençlere güveneceğiz. Bu görevler sadece yaşça genç olanlara ait değildir. Ruhen, kalben, aklen genç olan, değişime direnmek yerine ona destek veren hukuk, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler için mücadele eden her yaştan gençlerin görevidir. Aynı azim ve kararlılıkla bağımsızlık yolunda... “Eğer; hak haksızlıktan yüce, Sevgi nefretten üstün, Aydınlık karanlıktan güçlüyse Çaresi yok usta biz kazanacağız...” Nâzım Hikmet Rıza Akpolat Beşiktaş Belediye Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışının ve ulusal kurtuluş mücadelesini başlatmanın yüzüncü yılındayız. O nedenle bu 19 Mayıs’ı çok daha büyük bir coşkuyla kutlayacağız ve tarihimizin bize yüklediği sorumlulukları bir kez daha kararlılıkla sahipleneceğiz. Siyasi, askeri, diplomatik, ekonomik ve toplumsal açıdan çözülmüş bir imparatorluğun başka güçlere dayanarak ayakta kalamayacağını bilen, gören ve tanıklık eden Büyük Atatürk; ancak milletin iradesi ve onun “azim ve kararlılığıyla” bir ulusun inşa edilebileceğini, kurtuluşun gerçekleştirilebileceğini bildiği için 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bu tarihi kırılma anı sadece bizim için değil dünyanın bütün ezilen ulusları içinde çok büyük bir anlam taşıyacak ve nice ulus ve devrimci onun yolundan gidecekti. Bugün hâlâ dünyanın her köşesinde büyük devrimci Mustafa Kemal’e sonsuz bir saygı ve sevginin olmasının nedeni budur. Çünkü onun Samsun’da yaktığı meşale sadece bizim ulusumuzun yolunu değil, dünya uluslarının da yolunu aydınlatmıştır... Gazi Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı ve başlattığı ulusal kurtuluş mücadelesi bir yönüyle askeri bir dehanın başarısı ve bir halkın kurtuluşa, bağımsızlığa olan inancı ama diğer taraftan her yönüyle çökmüş bir ülkeyi ayağa kaldırma çabasıdır. O nedenle 19 Mayıs 1919 sadece bir askeri başarı değildir. Bir ulusun topyekun kurtuluş mücadelesidir. Büyük Atatürk bir söylevinde bu durumu şöyle anla tır: “Siyasi, mali, ekonomik, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bunların herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğunu ifade eder.” Mücadele devam edecektir Bu nedenledir ki bizim bağımsızlık mücadelemiz bitmiş bir mücadele değildir. Ekonomik, siyasi, diplomatik, hukuki kısacası her alanda gerçek bir bağımsızlık elde edilinceye kadar bu mücadele devam edecektir. Ülkemizin bu zor zamanlarında, herkesin ağır bir atmosfer altında yaşadığı koşullarda umutsuzluğa ve karamsarlığa asla geçit vermemeliyiz. Tarihin en zor, en çetin, yokluklar ve yoksunluklar içinde kurtuluş mücadelesi vermiş ve bunu başarıya ulaştırmış bir büyük liderin varlığı, kararlılığı ve olağanüstü başarısı ortadayken hiç kimsenin yılgınlığa düşmeye hakkı yoktur. 31 Mart’ta ülkemizin kentlerinde ortaya çıkan bahar havası; haktan, hukuktan, adaletten, toplumsal vicdandan ve milli iradeden uzak bir kararla tersine çevrilmeye çalışılsa da 23 Haziran’da Ekrem İmamoğlu’nun zaferiyle halkımız yeniden o büyük coşkuya tanıklık edecektir. Bugün bize düşen görev büyük Atatürk’ün yolunda kararlılıkla yürümek ve halkımıza her alanda en iyi hizmeti sunmaktır. Halkımıza, kentlerimize en iyi hizmeti sunmak, her alanda kamu yararını esas almak temel sorumluluğumuzdur. Haktan, hukuktan, adaletten, bağımsızlıktan, özgürlükten, eşitlikten yana olanlar mutlaka kazanır... Buna inanıyor, bunun için çalışıyoruz... 19 Mayıs’ın 100. yılında büyük Atatürk’ü ve bu ülke için hayatını ortaya koymuş bütün kahramanları şükranla anıyorum... Aynı azim ve kararlılıkla bağımsızlık yolunda yürüyenlere selam olsun... Milli merkez çağrısı Hüsamettin CİNDORUK 19. Dönem TBMM Başkanı Milli Merkez Başkanı Cumhuriyetin siyasal kurgusu, 19 Mayıs 1919’da Atatürk ve arkadaşlarının Anadolu toprağına ayak basmaları ile yapılanmaya başlamıştır. Bu olgunun 100. yılını kutluyoruz. Yüz yıllık süreç; son Türk devletinin kalıcı, barışçı, milli değerlere dayalı demokratik, saygın bir devlet olduğunu ortaya koyuyor. Bu süreçte; siyasal ve ekonomik sorunlar, engeller, ara rejimler yaşadık. Ne var ki, kurucumuz yüce Meclis’e yansıyan milli iradenin gücü ile bu engelleri aştık, geliyoruz. Bugün Türkiye’nin gündeminde ön mesele var. Bir sistem değişikliği oldu bittisi dayatılmak isteniyor. İstiklal Savaşı’nı yöneten ve kazanan Yüce Meclis’in üstlendiği, denge, denetim ve yönetim gücünden yoksun kuvvetler birliği sistemine evrilmiş bulunuyoruz. Otoriterliğe doğru 1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasaları ile kurgulanan, kökleşen ve yapılanan, çoğulcu ve çok partili demokratik sistemden otoriter bir rejime doğru hızla yürüyoruz. Bu ön meselenin çözümü bütün siyaset kurum ve kavramlarının önünde kaçınılmaz bir yapı olarak duruyor. 1920’de Meclis Hükümeti ile başlayan, Yüce Meclis’in güvenoyuna dayalı, meşru, Başbakanlık, parti disiplinlerini temsil eden hükümetler de artık yoktur. Cumhurbaşkanı tayin ve azil yetkisini elinde bulundurduğu kimi kişileri bakan sıfatı ile görevlendiriyor, Başkanlık Sarayı’nda bakanlıklara eşdeğer ofisler kuruyor. Bu yürütme organlarının eylem ve işlemlerinin denetimi Yüce Meclis’imizin yetkileri dışındadır. Parlamentolar, özgürce söz söylemek için kurulmuştur. Yüce Meclis’te, sözlü önerge yasağı ile bakanlara soru sorma, bilgi isteme olanağı kalmamıştır. Bakanlar, Meclis Salonu’ndan çıkarılıp dinleyici localarına misafir edilmiştir. Altı yüz milletvekili, seçim bölgelerindeki kişiler, kuruluşlar ve sorunlarla içsellik başlarını yitirmişlerdir. Cumhurbaşkanlığı görevi ile iktidar partisi genel başkanlığı işlevinin birleştirilmesi, çok genişletilmiş bir anayasa yorumudur. Böyle bir uygulama, devlet geleneğimizde var olan, yurttaşların son sığınağı tarafsız, bilge, her yurttaşı kollayan ve kapsayan bir siyasal kimliğin boşluğunu doğurmuştur. Başkanlık sisteminin yürürlüğe girdiği yaklaşık bir yıllık süreçte ekonomide, iç ve dış siyasette belirgin bir yükseliş, istikrar hatta iyileşme yaşanmıyor. İçte ve dışta her alanda zorluklar çoğalı yor. Yüce Meclis’in desteği, partilerin uzlaşmaları, uluslararası kuruluşlarla dayanışma yoksunluğu çoğalıyor. Ekonomik göstergeler düzelmiyor. Çok partili hayatın başladığı yıllardan bu yana tarafsızlığı tartışılmayan bir hakem olan, Yüksek Seçim Kurulu’nun tahkim niteliğinin taraflarca tartışılır hale gelmesi de bir rastlantı değildir. Güvenirliği ara rejimlerde bile kabul gören bu kurumun başkanlık otoritesine boyun eğdiği izlenimini silmek bu sistem içinde çok zorlaşmıştır. 23 Haziran sonrası 23 Haziran seçiminin sonuçları, siyasal sistemin çıkmazını azaltmaz. Aksine rekabetçi demokrasiden yoksun bir seçim döneminin tortuları yeni kırılmaları çoğaltır. Başkanlık Sistemi başarısız, yersiz, gereksiz ve nafile bir dayatmadır. Demokrasimiz açısından ise tehlikelidir. Bütün siyaset yapıcılarının iktidar ve muhalefet ayırmadan bir araya gelmeleri gerekiyor. Devletimizin geçmiş yüz yılın deneyimlerinden yararlanan, iyileştirilmiş parlamenter sisteme hızla dönmesi gerekiyor. Yargının tekrar güvenirliğinin, devletin insan hak ve özgürlükleri açısından tekrar onur kazanması için hızla bu gereği yerine getirmek zorundayız. Yeterli ve gerekli deneyimlere sahibiz. Önümüzde dört buçuk yıl sürecek, seçim seçeneği olmayan bir dönem var. Bu süreçte içte ve dışta, öngörülen veya beklenmeyen çalkantılar yaşanacaktır. Monark yönetimi ile bu engebeler aşılamaz. Milli bilinç ve danışma için, ortak akıl ve ortak yönetime kesin gereksinimiz var. Yüz yıllık bir devlet sistemi, bir heves, bir deneme düşüncesi ile değiştirilemez. Üstelik, Mili Mücadele’yi kazanarak, parlamenter sistemi kuran Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yönelik bu dayatma nafile ve tehlikeli bir girişimdir. Bir asırlık süre içinde rastlanan yanlışlar, gecikmeler, zorluklar parlamenter sisteme yüklenemez. Bir bölümü siyasi kurum ve kişilerin bir bölümü iç ve dış gelişmelerin, oluşların sonucudur. Milli Merkez, hukukun üstünlüğüne bağlı, taraf olduğumuz demokratik kuruluşlarla işbirliğine ve demokratik, laik, tam bağımsız Cumhuriyetimizin temel değerlerine dayalı bir huzur iklimine dönüş çağrısını dile getirmektedir. 19 Mayıs bayramı, milletimize ve tüm gençlerimize kutlu olsun.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear