23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 17 KASIM 2019 PAZAR TASARIM: İLKNUR FİLİZ kültür David Torn, Tim Berne ve Ches Smith sahnedeydi... Üç kişilik ordu Abdülcanbaz ileAbdülcanbaz’ın başrolde olduğu animasyon filmler http://www.digilogue.com/abdulcanbazilegelecegitasarlamak/ adresinden izlenebilir. geleceğe bakış Abdülcanbaz 49 yıllık uykusundan uyanıyor ve Turhan Selçuk’un yaratıcı dehasından hareketle günümüze ve geleceğe bakıyor Zorlu Holding ve Zorlu PSM işbirliğiyle hayata geçirilen Digilogue platformu öncelikle teknolojinin hayatımıza neler kattığı ve sanat formuna nasıl dönüşebileceği gibi sorularla yola çıktı bundan birkaç yıl önce. Zorlu PSM’nin giriş ka tındaki sergi alanında bu konuyu irdeleyen sunum ve sergilerle izleyiciye ulaşan Digilogue’un yeni projesiyse hem gaemrah zetemiz hem de Türkolukısa kiye açısından son derece önemli bir yaratıcıdan ilham alıyor: Turhan Selçuk. Selçuk’un efsanevi çizgi karakteri Abdülcanbaz’ın özellikle uzayda geçen maceralarından etkilenen Digilogue platformunun direktörü Lalin Akalan ve illüstratör Onur Şentürk geleceğe dair ilginç tasarım ve önermelerde bulunan dört animasyon filme imza attılar. Biz de merakımıza yenik düştük ve Lalin Akalan ile konunun derinliklerine daldık. n “Abdülcanbaz ile Geleceği Tasarlamak”... Bu başlık bile insanı heyecanlandırıyor. Biraz anlatır mısınız? Üç yıl kadar önce Digilogue’un zirvelerini düzenlediğimiz sıralarda ki o zaman Future Tellers (Gelecek Anlatıcıları) zirvesi vardı şöyle bir karar almıştık: Felsefi düşünceyi bu yaptığımız teknolojik irdelemenin ortasına oturtacağız. Çünkü sonunda her şey “Human Condition” (İnsanlık Hali) denen şeye geri dönüyor ve o yüzden de insanı tüm bunların ortasına koymak gerekiyor diye düşündük. İnsanı ortasına koyduğumuz zirvede de bizim temamız bilimkurguydu. Sonraki zirvede de yapay zekâ konusuna eğildik ve oradan da açık kaynaklı yazılımlar, bilginin nasıl açık kaynakla paylaşılacağı, verim derken robot haklarına ve kanuni, yani daha sektörel konulara da girmiştik. Bunlarla işte üç yıl önce uğraşırken bir arkadaşımın evinde ben tesadüfen Abdülcanbaz’a denk geldim, o güne dek bilmiyordum, okumamıştım. “Volga Volga 2101” albümü vardı, onun içinde “Uzay Kıyıları” macerası vardı ve ben ilk önce kapağına hayran oldum, atom parçacığı vardı ve o atom parçacığını da insanlar çekiyorlardı... Hikâye de kauçuk robotlar yaratan bir profesörün onlardan üstün insan yaratma çabasını anlatıyordu ve bir noktada Abdülcanbaz o robotlardan oluştur duğu bir mecliste kürsüye çıkıp robot haklarından bahsediyordu. Tabii biz inanamadık çünkü tam da zirvede konuştuğumuz şeylerdi bunlar. Yani geçmiş hep zaten geleceği konuşmuş, orada bir tekerrür var ama Türkiye’de bir çizer meseleye nasıl bu kadar farklı bir şekilde bakmış, bu bizi müthiş etkiledi. O zamandan beri de acaba bir çizgi roman karakteri üzerinden biz bu irdelemeleri Digilogue’da yapabilir miyiz diye düşünüyorduk açıkçası. ‘Elmayı ister misin?’ n Bundan anladığım ikinci bir kırılma noktasının yaşandığı, değil mi? Evet, bunu düşünüyorduk ama yapamamıştık, doğru an denk gelmemişti belki de. Bu sene de “Geleceği Tasarlamak” konsepti altında çalışırken yine şans eseri Abdülcanbaz’ı animasyon filme dönüştürmek üzere çalışan bir illüstratöre, animasyon sanatçısına denk geldik. O da Onur Şentürk... Onu görünce ekibimizin bir parçası olması gerektiğini düşündük ve her şey rayına oturmuş oldu. n Projenin kendisinden söz edecek olursak, sonuçta ortaya çıkan ne oldu? Hızlı gelişen bir proje oldu ve dört tane film çıktı ortaya. Bunların ilki “Abdülcanbaz ile Geleceği Tasarlamak” ana filmimiz. Diğer üç filmde de şöyle yaptık. Yepyeni bir hikâye yazamayacağımız biliyorduk, çünkü zaten Turhan Selçuk’un yazdıklarına duyduğumuz derin bir saygı vardı, ama kısa süreli filmlerde onun tüm çizdiklerini de bire bir gösteremeyecektik, o yüzden onun serilerinden yola çıkıp gerçek bir yerden ne reye çıkabiliriz diye düşünerek hareket ettik. Günümüzle bir bağ kurmanın yollarını aradık. Örnek olarak bir nükleer savaş hikâyesi var, sonunda iki tane despot başkanın egosu yüzünden gezegenin yok olduğu bir hikâye... Ama yetmiyor, bunlar uzayda hâlâ birbirlerinin filolarına ateş ederek falan o egolarını çatıştırmaya devam ediyorlar. Sonunda iki kişi hayatta kalıyor ve uzayda yepyeni bir gezegen buluyorlar, oksijeni falan olan ve burada da bir elma ağacına denk geliyorlar. Bir kadın ve bir adam, aslında Âdem ile Havva gibi düşünebiliriz. Orada “Elmayı ister misin” diye sorunca kadın, “Hayır, istemem, burayı zor bulduk zaten” diyor. Bu da bize aslında toplumsal davranışlarımız konusunda sorular sordurtan bir şey. Yani uzaya gidiyoruz ama hâlâ cinsiyet eşitliğinde çok gerideyiz, çeşitlilik karşısında hep önyargılıyız gibi... “Olasılıklar” filmi de buradan çıktı işte. n Teknik olarak nasıl bir yol izlendi? Öncelikle hikâyede Abdülcanbaz’ı 2019’a attık ve 2019’da etrafında bir sanal gerçeklik gözlüğü de vardı, hyperloop gibi hızlı ulaşım araçları da yine bu animasyonun dünyası içindeydi. Mixedreality dediğimiz şey bu, yani iki tane gerçekliği, iki farklı zaman algısını değişik teknolojik öğelerle birleştirdik. Yani Turhan Selçuk’un tasarladığı teknolojik öğeleri de animasyonun içerisine aldık, ama bugün 2019 dediğimiz zaman teknoloji konuşsaydık nelerden bahsederdik deyip biraz daha sektörel, mecra ya da aygıt olarak da etrafımızda neleri kullanıyoruz, onları da koyduk. Oradan bir kolaj yaptık. İnsancıl dergisi 30. yılını kutladı İnsancıl dergisi 30. yılını 14 Kasım Perşembe günü Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nde düzenlenen bir etkinlikle kutladı. Etkinliğe dergi okurları, yazarlar, şairler katıldı. Kutlama programı, derginin geçmiş sayılarının kapaklarından oluşan sergiyle başladı. Daha sonra arp sanatçısı Yonca Atar’ın ve bariton Yılmaz Karaman’ın eserleri dinlendi. Program, dergi bünyesinde geçmiş yıllarda gerçekleştirilen kimi etkinliklerin barkovizyon gösterimiyle sürdü. Derginin ilk sayısındaki Cengiz Gündoğdu’nun “Taze demlenmiş çay gibi” ve yeni sayıdaki Berrin Taş’ın “İnsancıl 30 yıllık sancım...” yazıları okundu. Konuklardan Coşkun Özdemir, Betül Çotuksöken, Yusuf Çotuksöken, İzettin Önder, Adnan Özyalçıner, Hayri Erdoğan, Ayla Akbal, Özgüç Güven İnsancıl dergisiyle ilgili görüşleri ni, anılarını anlattılar. Gecede Temel Demirer, Sibel Özbudun ve Emin Karaca da İnsancıl dostlarını yalnız bırakmadılar. l Kültür Servisi David Torn’u 1993 yılında tanımış; Akmar günlerimde de “Tripping Over God” albü münü hatmederek pasajın habitatına uyum sağlamıştım. Yılın en iyi deneysel gitarcısı se çilmişti Amerika’da. Onu yıllar sonra bir iki adım öteden izle mek 15 Kasım akşamı Borusan Müzik Evi’nde Nova Muzak seri sinin 30.1 ayağına nasip oldu. murat Torn’un başını çektiği, sakso beşer fonda Tim Berne, davulda Ches Smith’in yer aldığı New York lu üçlü bu yılın mayıs ayında “Sun of Goldfin ger” adında bir albüm yapmış ve o tarihten beri de turluyordu. Bu tekinsiz müzisyenler ilk kez 2010 yılında bir araya gelmiş ve kon ser vermişti. Mekânın üçüncü katın daki asma kat lı alanda masa lara dörder dör der yerleşmiş insanlar, me raklı gözlerle önlerindeki kar maşık ekipma nı seyrediyor. Topu topu mü zisyen, öğren ci, müzik insa nı 6070 kişi yiz. Neredeyse herkes birbirini tanıyor; sabıka lı avangard sev dalıları, camia nın olağan şüp helileri... Dokuzu beş geçe Yüzüklerin Efendisi karakteri, Gandalf’ın sakalsızı Torn, Morning Star modeli Ronin marka gitarını alarak puslu bir ses manzara sının ilk fırçasını sürüyor. Atonal tatlar, çeşitli frekanslarda döngüler ve öfkeli bir ses. Gitarında seyrek işlenmiş ve ilmeklenmiş ürkünç dokular var. Eğiliyor, pedalları elleriy le kullanıyor. Bir ses şamanı olarak bildiğimiz Torn, gitarını bir bozulma ve gecikme karışı mıyla çalıyor. Gitar çığlıkları ve Berne’in alto sunu yükseltiyor. Berne’nin melodik ve nazik alto saksofo nu ile abartılı girişçıkış aksiyonlarında bulu nuyor. Her nefeste soru soran cümleciklerle yanın daki iki müzisyeni birbirine bağlıyor. Bir ara pet su şişesini saksofonun ağzına tıkıyor, sur din misali. Ches ise ailenin problemli asosyal çocuğu. Düzensiz davul ritmi ile transa geçiyor; çevik hareketlerle keskin bir titreşim üretiyor. Sa de davul kiti elektronik aksesuarlar da içeri yor. Bunlarla tom tom doğaçlamaları, santri füjlenmiş efektler ve elektrik kaçağı vızılda maları yapıyor. Albümden daha soyut çalıyorlar; önlerin de sonsuza dek koşabilecekleri geniş bir tarla açılmışçasına. Caz, rock ve avangard unsurları, yaratıcı doğaçlama eksenin de bir araya getiren üç kişilik ordu ben zersiz bir kolektif atmosfer üretiyor. Yapısal disiplinin ve maceracı özgürlü ğün nasıl bu kadar iyi yan yana geldiği ne tanık oluyoruz. Saf bir takım ça lışması bu. Re ferans noktaları Anıl YURDAKUl Hendrix çıldırmaları, Ornette’in vecd hali, Zappa’nın yapı bozumları. Dinlen mesi kolay değil, baştan sona dikkat ve sabır gerektiri yor. Dinleyenler matematik dersinde üç bi linmeyenli redoksun nasıl çözüleceğini anla maya çalışan öğrenciler gibi pür dikkat ke silmiş. Müzisyenler ise dinleyicilerle saf mü zikten başka hiçbir şeyle bağlantı kurmuyor. 14 dakikalık doğaçlama bis ile biten 90 da kikalık konserin sonunda sadece bir cüm le kuruyor Berne: “Yan masada CD imzalı yoruz.” muratbeser@muratbeser.com aydili dergisinin 8 yıldır süren yolculuğu ‘Şiirin sınırları yok’ 2011yılından bu yana Kocaeli’nden yol alan Aydili dergisinin kurucularından Suat Özdemir’le konuştuk. Ürünlerinizi aydilidergisi@gmail.com adresine yollayabilirsiniz. n Aydili’nin çıkış tarihi 2011 ama kurucularının edebiyata ilişkin etkinlikleri çok daha önceleri başlamış görünüyor... Evet. 2006 yılında Kocaeli Üniversitesi Şiir Etkinlikleri Birimi’nde Kocaelili yazar Selahattin Uyuşan ile sanatsal faaliyetlere başladık, 2012 yılında da Aydili Sanat Derneği olarak kurumsallaştık. Derneğimiz ücretsiz olarak şiir işliği, temel sanat eğitimi, yaratıcı yazarlık, suluboya resim teknikleri derslerinin verilmesini sağlamasının yanı sıra İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı başta olmak üzere ülke genelindeki kitap fuarlarına katılıyor, sergi açıyor ve şiir dinletileri düzenliyor. Şiir etkinliklerimize birçok kıymetli edebiyatçımızı konuk ediyoruz. Bu çalışmalarla beraber 2011 yılından itibaren üç aylık periyotlarla, 1000 adet basıp 81 ile ücretsiz olarak dağıttığımız Aydili sanat dergisini çıkarmaktayız. Her sayının sponsorluğunu Kocaelili sanat dostu iş insanları ve kurumları üstlenmekte. n Derginin şiire ilişkin sıkı sıkıya bağlı olduğu ilkeleri var. Size ürün göndermek isteyenler bu ilkelerle birlikte nelere dikkat etsinler? Aydili sanat dergisi, şiirde; akıl oyunlarından uzak durur, doğallıktan yanadır, büyük harfleri ve noktalama işaretlerini kullanmanın gereksiz olduğunu kabul eder. Siyasi içerikli ürünlere yer vermez. Genel olarak dernek üyelerinin ürünlerinden oluşan dergi; dışarıdan da şiir, öykü, söyleşi, deneme, desen gibi her türlü kültür sanat eserini incelemeye alır. Dergiye gönderilecek eserler posta yoluyla ulaştırılabilir. Tüm eserler, altı kişiden oluşan yayın kurulundan geçmek koşuluyla kabul edilir. Aydili sanat drgisi şu anda 24. sayısına ulaşmış olup 25. sayısının hazırlıklarını sürdürmektedir. Suat Özdemir n Özellikli aşamaları olduğunu biliyoruz. Ücretsiz olarak düzenlediğiniz şiir işliğinde şiir nasıl işleniyor? Dergimiz ve derslerimiz okuma ve yazma heveslilerinin önündeki engelleri önemli ölçüde azaltıyor ve bedelsiz dergi ve dersler, heveslileri okumaya ve yazmaya davet ediyor. Şiir yazma ve fark yaratmanın en çok okumaktan geçtiğini kabul ediyor ve çok şiir okumayı öğütlüyoruz. Şiirde gerçeklik, yoğunluk, anlam yükü, somutluk, karmaşıklık, ritim ve biçimselllik öğelerini göz ardı etmeden şiir yazmayı birlikte öğrenmeye ve uygulamaya çalışıyor; her hafta ya bir şairi ya bir halk ozanını ya da dünya şairlerinden birisini tanıyoruz, şiirlerini okuyoruz. Şiir bizim için araç değil, amaç olma yolunda ilerliyor. Şiirin önemini 1. sayımızda yer alan şu sözlerle belirtmeye ça lışıyoruz: “Yüreğim havalanır her defasında, aradığı şiiri bana sorunca birisi, yeniden umutlanırım insanlık iyiye gidiyor diye.” Şiirin sınırları olmayan büyük bir ülke olduğunda hemfikiriz. Aruz, hece ve serbest vezinle yazılmış şiirleri kendi alanlarında değerli buluyoruz. Şiirle manzume arasındaki farkı göz ardı etmiyoruz. Dergimizi ve kendimizi anlatma olanağı tanıyan size ve seçkin gazetenize şükran borçlu olduğumuzu belirtmeliyiz. *** Dergilerinizi Nurduran Duman adına Cumhuriyet gazetesinin adresine gönderebilirsiniz. İstanbul Tiyatro Festivali’nde bugün n Kemal Aydoğan ve Çağlar Yalçınkaya’nın yönettiği “Ver Parayı!” 16.00’da Moda Sahnesi’nde. n Yücel Erten’in yönettiği “Barakalar ve Saraylar Leonce ile Lena Üzerine Bir Çalışma” 18.00’de Tiyatro Pera/ Blackoutsisli #211’de n Özgül Akıncı’nın yönettiği “Kadar” 18.30 ve 22.30’da Kuzguncuk İskelesi’nde n Kareografisini ve yönetmenliğini Wim Vandekeybus’un üstlendiği dans, film ve müziğiyle dikkat çeken dans gösterisi “Traptown” 15.00’te UNIQ Hall’de.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear