22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 17 KASIM 2019 PAZAR EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: SERPİL ÜNAY HABER/yorum Bin başlı canavar: Kapitalizm Mao’nun şu sözünü sık sık anımsarım: “Kapitalizm kâğıttan bir kaplandır.” Ne yazık ki, yaşadıklarımız kapitalizmin bin başlı bir canavar olduğunu bizlere her gün öğretiyor. Kâğıttan bir kaplan yok karşımızda, kendi amaçları için ülkeler yıkan, binlerce insanı ölüme sürükleyen, insan kanıyla, çocuk kanıyla beslenen bir canavar var. Canavar, dünyanın bütün madenlerini, bütün sularını, bütün ağaçlarını, bütün çocuklarını yutmak için gece gündüz faaliyette, durmuyor. Sürekli aç! Ve elinde silahlar, gazeteler, kitaplar var. Her ülkede satın aldığı vatan hainleri var! Onları iyi besliyor, canavar öldüğünde ya da kollarından birini yitirdiğinde deliriyor. Daha vahşi, daha gaddar oluyor. Canavar 400 çokuluslu şirketin logosunu taşıyor. Ülkelere ölüm, o logolu şirketler aracılığıyla geliyor. Canavar iki yeri asla terk etmiyor: Bir Ortadoğu’yu bir de Latin Amerika’yı. 2006 yılında Bolivya’ya gitmiştim, Che’yi ihbar eden köylülerin, daha sonra Che’yi bir aziz olarak kabul ettikleri Bolivya’ya. İlk kez bir Kızılderili, Evo Morales, Bolivya başkanlık seçimine katılmıştı. Otobüsle yaptığımız uzun yollar boyunca Kızılderili rehberimiz heyecan içindeydi. Nihayet onlardan biri iktidarı ele geçirecekti. Ve o gün Eva Morales’in başkanlığı kazandığı gün, otobüsten inip hep birlikte Çav Bella şarkısını söylemiştik. Şili’de de seçim vardı, ilk kez bir kadın hem de sosyalist (Michelle Bachelet) seçimi kazanmıştı. Latin Amerika’nın çok uzun zamandır beklediği mutlu günlerdi. Dört kez başkan seçilen Evo Morales neler yapmıştı? Altın, lityum, kalay ve doğalgaz kaynaklarını logolu şirketlerin ellerinden alıp devletleştirmişti. Amerika sert bir şekilde Evo Morales’i uyarmış, kokainin ana maddesi olan coco bitkisinin ülkede yasaklanmasını istemişti. Morales buna gülmüş, “Sen önce ülkendeki kokain laboratuvarlarını kapa” demişti. Bunları yazarken gene Amerika’nın o zamanki başbakanına verdiği emir aklıma geliyor. “Afyon ekimini yasakla!” Rahmetli Ecevit dinlememişti, sonu Allende gibi oldu. Allende gibi kurşunlanarak ölmemişti ama ölümü benim için hâlâ bir sorudur. Morales, Latin Amerika’da bağımsızlık savaşlarını başlatan Simon Bolivar’ın bir sözünü bütün resmi dairelere astırmıştı: “Miras değil alınteri.” Bugünlerde dördüncü kez başkan seçilen Morales istifaya zorlandı ve Amerikancı bir darbeyle uzaklaştırıldı. Yerli halk isyanlarda! Latin Amerika ülkeleri Amerikancı darbelere alışıktır, savuşturmaya da! Bunları yazarken kendi ülkemi düşündüm. Jeopolitik açıdan öyle bir yerdeyiz ki, logolu şirketlerin bizim ülkeyi kendi haline bırakması mümkün değil, üstelik tıpkı Bolivya gibi ülkemiz de maden açısından çok zengin, artık uydudan çekilen fotoğraflar var, ülkenin batıdan doğuya tüm yeraltı, kolayca çıkarılacak altın madeniyle döşeli. Doğuda bor, gene batıda trilyum, bunlar gelişmekte olan uzay teknolojisi için vazgeçilemez madenler. Ayrıca Türkiye hâlâ kirlenmemiş toprak ve su zengini. Canavarın gözü kulağı bizde. Ama artık Türkiye’de darbe yaparak işe koyulmanın gereksiz olduğunu düşünüyor. Çünkü haini çok olan bir ülke bulduğu için canavar pek bir keyifli. Ayrıca üç darbeyle demokrasinin ana damarlarını kopardığı için canavar, ülkemizde rahat rahat işini görüyor. Sadece halkın biraz daha cahilleşip biraz daha dindar olması, biraz daha tüketim arsızı olması gerekiyor. Bunu da satın aldıklarıyla çok başarılı bir biçimde yapıyorlar. Sözün kısası, kapitalizm tıpkı Latin Amerika gibi bizi de bırakmayacak! Peki, hepimiz bunları biliyoruz da, ne öneriyoruz? Vallahi benim haddime düşmez ama ben başından beri tüketim boykotundan yanayım. Ayrıca her din fetvasına karşı küçük küçük eylemler düşünüyorum. Örneğin RTÜK, fetva alıp dondurma reklamlarını yasaklayacakmış, çünkü genel ahlakı bozuyormuş öyle mi, öyleyse yüz kadın birleşelim dondurma yalaya yalaya caddelerde dolaşalım. Bakalım genel ahlak ne olacak? Sırada ekonomiyle ilgili kötü söz söyleyenlerin terörist olarak damgalanması var. Bir günlüğüne tüm sosyal medya, sadece ve sadece işsizlikten, bir başka gün filenin kaç liraya dolduğundan söz etsin. Yani hepimizi içeri alsınlar! Görelim. Bir de millet siyanürle kendini öldürürken, bir buçuk yıla yakın kızı Rabia Naz’ın katilin arayan deli denilerek akıl hastanesine kapatılmak istenen, sürekli gözaltına alınan babasına ve kırk günlük bebesiyle bu mücadeleye katılan annesine sahip çıkalım. Şu siyah Doblo kimin? 17 KASIM 2019 SAYI: 34374 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:18 06:01 06:23 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:46 12:54 15:28 07:28 12:38 15:15 07:47 13:01 15:42 Akşam 17:52 17:39 18:05 Yatsı 19:15 19:00 19:25 Yıllar yılı, “yaşamda hiçbir şey rastlantı değildir” saptamasını insanları kadere inandırmak için uydurulmuş evrensel bir basmakalıp olduğunu düşündüm. Ama yazmaya başlayacağım yeni romanım için geçmişe dönüp baktığım bugünlerde, artık yanıldığımı anlıyor; her insanın olaylara yön vermek için gösterdiği çabanın ötesinde belli bir kaderi olduğuna, özellikle de yaşantısına çok belirgin ölçüde şans varlığı ya da yokluğunun yön verdiğine inanıyorum. Yaşamda hiçbir şey rastlantı değilmiş, evet. Ve kader, henüz ne gazeteci ne de yazarken, “hiç kimse”likten ibaret anlamsız varlığımın karşısına çıkardığı insanlarla geleceğimin, epeyce ters düğümlü haraşo ağlarını örüyormuş... Sevgili, aziz dostum Mümtaz Soysal’la yollarımız ilk kez 12 Eylül 1980 akşamı kesişti. Tahmin edebileceğiniz olağanüstü koşullarda gerçekleşen bu karşılaşmayı uzun yıllar kendime saklayıp Milliyet’in 8 Mayıs 2005 tarihli sayısında ilk kez şu sözlerle andım: An, tarihi bir andı: 12 Eylül 1980! Sosyalist Parti henüz muhalefetteydi ve müstakbel Cumhurbaşkanı Mitterrand’ın “kültür adamı” imajını yaratan, en sadık adamı Jack Lang, Akdeniz ülkelerinden çağrılan yazar ve sanatçıları Marsilya’da tarihi bir “keşişhane”de buluşturan toplantıyı düzenlemişti. Türkiye’den davetli Yaşar Kemal, Mümtaz Soysal, Çetin Altan ve davetsiz konuk bendeniz, 12 Eylül darbesini, üç gün krallar gibi ağırlanacağız diye gittiğimiz şatoya vardığımızda öğrendik. Tabii ki ağzımızdan burnumuzdan geldi o üç gün ama benim için unutul ca ayaklarını, rap rap yürüyüşleri ni gösteren bir fon üzerine dar be haberi vardı. TSK’nin darbeci gelmişi, geçmişi sıralanıyordu. Bir yıldız kaydı, Elbette ki hiç ses çıkarmadan izle bir Mümtaz söndü... diğim üçlü görüşmede, diplomasi ve hukuk dilinin yanı sıra Fransızcaya en hâkim mazdı... Mümtaz Soysal’ın Dönmek zor, kalmak sözcü olmasına, ondan başka kimsenin konuşmamasına karar imkânsız Cep telefonu daha icat edilmemişti. Brüksel’den Marsilya’ya verildi ve Fransız basınına, hemen o gece bir basın toplantısı yapılacağı tebliğ edildi. uçan Mümtaz Soysal, Paris’te birkaç gün geçirdikten sonra yola çıkan Yaşar Kemal ile Montpellier Konuşarak susan sözcü üzerinden avdet eden Çetin Altan Üç ünlü Türkün darbe hakkında ve ben, 12 Eylül darbesini tam ne söyleyeceğini dinlemek iste olarak Marsilya yakınlarındaki Aix yen o kadar çok Fransız gazete En Provence’ta düzenlenen top ci vardı ki, basın toplantısı Aix en lantıya varınca, çevremizi saran Provence’ın antik açık hava tiyat gazetecilerden öğrendik. rosunda yapıldı. Basın, doğal olarak üç ünlü Yaşar Kemal ile Çetin Altan’ın Türk aydının darbe hakkında, ter ilk sırada oturduğu tiyatroda, cihen olumsuz görüş bildirmesini Mümtaz Soysal sahneye kurulan bekliyordu. kürsüye çıktı. Benim için ileride ders olacak Toplantıyı, yukarıdaki sıralar anlardan biriydi. da, uzun yıllar sonra meslektaş Henüz buluşan Mümtaz Soy ları olarak aralarına katılacağım sal, Yaşar Kemal ve Çetin Al Fransız gazetecilerle birlikte izli tan sanki sözleşmişcesine, gaze yordum. tecilere kendi aralarında toplan Ve hayatımın bir büyük dersi tı yapmadan konuşmayacakları ni daha, Mümtaz Soysal’ın ola nı bildirdiler. ğanüstü Fransızcasını tüm haş Nasıl konuşsunlar? Üçü de metiyle sergilediği “çok konuşup eninde sonunda Türkiye’ye dön hiçbir şey söylememek” konulu mek zorundaydı. Yukarı tükürsen uzun söyleviyle aldım! bıyık, aşağı tükürsen sakal duru Viran olası cinnet vatanda ev mu... lad ü ıyal vardı. Cehennem de ol Şatonun bir salonunda toplan sa dönülmese olmaz diyardı, Tür dık. İlk iş televizyonu açmak ol kiye. Canım Mümtaz Hoca, la du. Tüm ekranlarda, hiç unutmu fı lafta öyle bir boğdu ki, dinle yorum, Türk askerlerinin yalnız yen gazetecilerden hiçbiri bi zim üç büyük Türk darbeye karşı mı, yandaş mı, TSK’yi övüyor mu, sövüyor mu, kesinlikle anlamamıştı. Hatta yanımda oturan gazeteci, uzun söylevin sonunda bana dönüp “Yani şimdi ne dedi” diye sordu. Tabii ki cevabım, epeyce eğlenerek “Fransızca konuştu, anlamışsınızdır!”dan ibaret oldu. Mümtaz Hoca, gazetecilerden soru almayı reddedip indi kürsüden. Vatana sarsılmayan bağlılık Aradan altı yıl geçti. Bilbao’dan Cumhuriyet’e geçtiğim haberlerle gazeteciliğe adım atmıştım. Bir gün telefon etti, yazılarımı beğendiğini söyledi, kutladı. Gözümde bir ilahtı. Çok sevindim, arada telefonla konuşmaya başladık. Dostluğumuz Fransa muhabiri olduğumda pekişti. Sık sık geldiği Paris’te, illa ki Büyük İnsanlar* otelinde kalırdı. Otel, Fransa’ya hizmet etmiş “büyük insanlar”ın anıt mezarı Pantheon’a bakıyordu. Müthiş bilgisini karşısındakini ezmeden aktaran soylu bir inceliği, nüktedan ve kıvrak bir zekâsı vardı. Paris sohbetlerimizden değerli anılar edindim. New York’ta bile yollarımız kesişti! Belki bir gün, onları da anlatırım. Anayasa Profesörü ve diplomatik deha Mümtaz Soysal, bu ülkeye sarsılmaz bir bağlılıkla hizmet etmiş “Büyük İnsanlar”dan biridir. Büyük saraylara doymayan Türkiye’nin bir Pantheon’u olsa, oraya gömülmeyi fazlasıyla hak eden “Büyük İnsan”dır. Belki bir gün hakkı teslim edilir, kim bilir? * Hotel des Grands Hommes Giden bir kıymetliniz ise duygularınızdan, düşüncelerinizden, kendinizden söz etmeniz kaçınılmaz. Böyle yazmış, yine bir kasım günü uçup giden kıymetlisi Sevgi Soysal’ın ardından. (Açı: 26 Kasım 1976) Mümtaz Hoca’nın kendisi de aydınlığı ve ülkesini seven binlerin, on binlerin, yüz binlerin kıymetlisi idi. Okuttuğu dersin kitabı (Anayasaya Giriş 1969 SBF Yayını) yasak kitap sayıldığı için içeri alınıp bırakılmış, yüzlerce öğrencisinden biri de bendeniz idim. 196869 dönemi SBF Anayasa Hukuku sınav soruları, kitabın içinde kalmış, bugünleri bekleyip durmuş. Derslerini, anayasaların sadece ülkenin değil, insanlığın geleceğine de ışık tutması gerekir düşüncesiyle anlatırdı. İşte Kasım 1969 dönemi soruları: 1 a Düşünce özgürlüğünün sınırlanabileceğini veya sınırlanamayacağını savunanlar anayasa maddeleri arasındaki mantık bağlantısına dayanan sistemi nasıl yorumlayarak bu sonuca varıyorlar? 1 b 1961 Anayasası kendi içindeki güçler dengesini aşmak ve ulus egemenliğini daha sağlam temellere dayandırmak isteyen bir belge olarak yorumlandığı zaman, düşünce özgürlüğünün sınırsızlığı ya da sınırlılığı sorusu sizce nasıl cevaplandırılabilir? 2 Meclis Araştırması ile Meclis Soruşturmasını şu açılardan karşılaştırınız: a Yetkiyi kullanan organlar b Yetkiyi kullanış tarzı c Yetkinin sonuçları 3 “Yasama sorumsuzluğu” Kıymet... ile “Yasama dokunulmazlığı”nı a) amaçları, b) kapsamları, c) sağladıkları korumanın süresi bakımından karşılaştırınız. 4 Aşağıdaki terimleri kısaca açıklayınız: a) Örnek parlamento, b) Impeacment, c) Konfederasyon maddeleri, d) Jakoben düşünce. NOT: İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. Sınav süresi 2 saattir. İki sayfayı (bir yaprağı) geçmeyiniz. HHH Elli yıl öncesinin anayasa sorularına bakınca, hem anayasanın hem refakatteki hukukçular bakımından ülkemizin, küme düştüğünü görmemek mümkün değil. HHH Çok şükür Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sayın BaşıBaşkanı, eski anayasadaki kurum ve kavramların karmaşıklığını büyük bir dirayet ve ferasetle tespit etti de sistemi “sadeleştirdi” ve öğrencilerin, siyasetçilerin ve vatandaşların hayatını çok kolaylaştırdı. HHH Mümtaz Soysal’ın hayal ettiği de elbette böyle bir ülke değildi. Ama o, hayal kırıklığına hiç metelik vermedi. Cesaretle, inatla, kararlılıkla hep hayalinin peşinden yürüdü. Yazdı, anlattı, eylemiyle, söylemiyle örnek olmaya çalıştı. Aleladeliğe, cehalete, vasatlığa hiç rıza göstermedi. Her siyasetçinin oturma hayali kurduğu, Dışişleri Bakanlığı koltuğunu bile elinin tersi ile itti: Bayan başbakanın sergilediği cehalete ancak 125 gün katlanabilmişti. HHH Sarışın, güzel ve kolejli başbakanımız, İsrail’i ziyaret eden tarihteki ilk T.C. Başbakanı’ydı. Püfür püfür İngilizcesiyle, kendisine verilen notlara aldırmayıp “İsrail’in Türkiye ile birlikte bölgenin iki laik ülkesi” olduğunu söylerken, Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal da oturduğu yerde renkten renge giriyordu. Oysa, İsrail bir anlamda din devletiydi. Anayasasında, Tevrat’a atfen hükümler vardı. Bunlardan biri de “arzı mevut” yani “vaat edilen topraklardı” ki bizim Adana’yı, Hatay’ı ve Şanlıurfa’yı bile içine alıyordu. T.C. Başbakanı. “İsrail olarak, elbette vaat edilmiş topraklarda yaşamak hakkınızdır!” derken, Filistin’in varlığını yok saydığının farkında bile değildi. Ve hoca dönüşte, bakanlıktan istifa etti. Yaşamı boyunca hiç vasata rıza göstermemişti. Bilmediği alanlara girmemiş, girdiği ve ilgilendiği alanlarda da hep çok çalışkan, hep çok etkin ve hep en iyi olmaya nişan almıştı. Sevgi Soysal ile mahpushanelere ve sürgünlere meydan okuyan sevgililiği ve ona iki kız evlat sağlayan evliliği bile bu konuda mümtaz bir örnektir. Hayrullahoğlu için adalet istendi İçişleri Bakanlığı ve Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemleri yasaklanan Cumartesi Anneleri, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi önünde gerçekleştirdikleri eylemlerinin 764. haftasında 1982’de gözaltına alındıktan sonra öldürülen Mustafa Asım Hayrullahoğlu için adalet istedi. Açıklamayı okuyan kayıp yakınlarından Maside Ocak, “Hayrullahoğlu ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten, 65 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz” dedi. Hayrullahoğlu’nun eşi Aynur Hayrullahoğlu eşini öldürenlerin cezasız kaldığını belirterek “37 yıldır özlem ve hasretle bekliyorum onu. Hâlâ yürekleri yanan eşler, analar, çocuklar var. Aynı zihniyet devam ediyor. Acaba bu zihniyete devam edenler çocuklarının, torunlarının yüzüne nasıl bakıyor? Bizden korkmayın, zulmeden sizsiniz biz değiliz” diye konuştu. Seyit Rıza ve arkadaşlarının idam edilişinin yıldönümünü anarak mezar yerlerinin açıklanması çağrısında bulunan Cumartesi Anneleri, sanatçı Ahmet Kaya’nın ölümünün 19’uncu yıldönümü nedeniyle “Beni Bul Anne” şarkısını çaldı. l Haber Merkezi Demirtaş’a ‘Siyasi Cesaret’ ödülü Almanya merkezli uluslararası İlerici İttifak (Progressive Alliance), “2019 Özel Siyasi Cesaret Ödülü”nü bu yıl, 5 Kasım 2016’dan yana Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a verdi. İsveç’in başkenti Stockholm’de önceki akşam düzenlenen törende ödülü, Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş aldı. Demirtaş törene gönderdiği mesajda, “Tüm baskılara rağmen inandığımız ilkelerden ve doğrulardan taviz vermeden, tüm gücümüzle zulme karşı direniyoruz. Eğer varsa birazcık cesaretimiz, onu da halkımızdan alıyoruz” dedi. Törene HDP Genel Başkan Yardımıcısı Hişyar Özsoy ve CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da katıldı. l Haber Merkezi KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr İzmir’de gözaltına alınan 2 gazeteci tutuklandı İzmir’de 12 Kasım’da düzenlenen operasyonda gözaltına alınan 12 kişiden 11’i tutuklandı. Tutuklananlar arasında Mezopotamya Ajansı muhabiri Ruken Demir ve Jinnews muhabiri Melike Aydın’ın da bulunuyor. Demir ve Aydın’ın yanı sıra Tutuklu ve Hükümlü Aileleriyle Yardımlaşma Derneği (TUHAYDER) üyelerinden Selma Altan, Mazlum Koç, Ramazan Yavuz, Sait Bahadır, Murat Tufan, İsmail Akbay, Şeyhmus Dağhan, Hasan Hayri Dikilitaş, Hediye Tekin cezaevine gönderildi. Hakkında yurtdışı yasağı getirilen Mehmet Gergin ise serbest bırakıldı. Tutuklama kararları, TUHAYDER üyeleri tarafından adliye önünde protesto edildi. Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu da, Demir ve Aydın’ın mesleklerini yaptıklarını belirterek, serbest bırakılmalarını istedi. l Haber Merkezi SAYISAL LOTO 163233 344345 6 BİLEN: 1. Devir 2.085.156.52 TL 5 BİLEN: 5.523.55 TL 4 BİLEN: 89.70 TL 3 BİLEN:12.45 TL ikramiye kazandı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear