14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 26 Ağustos 2018 TASARIM: SERPİL ÜNAY Analardan korkmayın efendiler!u ne korku, bu ne kin, efendiler; analardan korkmayın ve bu kin sizin sonunuzu geti Brecek, öyledir, kin insanı usul usul öldürür. Cumartesi Anneleri’nden rahmetli Berfo Ana şöyle demişti: “30 yıldır evimi boyatmıyorum, oğlum çıkıp geldiğinde yadırgamasın.” Siz hiç mi evlat olmadınız, siz hiç mi ana, baba, kardeş, eş, sevgili olmadınız? Hiç mi hasret, özlem çekmediniz? İşte kin sizden bu duyguları alıp götürdü, geriye sadece nefret kusan makineler gibi her güzel şeye, her insani duyguya gaddarca saldırıyorsunuz. Belli ki, emir büyük yerden geldi. 700 haftadır aynı yerde, sessizce oğullarını, kızlarını bekleyen analara saldırdınız. Onlar elbette biliyorlar, oğulları, kızları, kocaları, sevgilileri geri gelmeyecek ama orada kayıpları için, bizim için, yeni ölümler, işkenceler olmasın diye bekliyorlar. Bir kapı düşünün, o kapıdan ölüme gidiliyor, onlar o kapıyı eski zaman şövalyeleri gibi inançla bekliyorlar, yeni ölümler olmasın diye! Onların hasretlerine, onların özlemlerine ortak olmaya, o kapıda nöbet beklemek için gelenleri nasıl da düşman bellemişsiniz. Benim iki tane çok kıymetli eşarbım var, birini Arjantin’de her hafta nöbet tutan Mayo Meydanı Anaları’ndan biri verdi, ötekini de Cumartesi Anneleri. Kıymetliler, çünkü o eşarplar, binlerce anıyı gözü gibi saklıyor. O eşarplar, karısına gözleri önünde tecavüz edilen gencecik bir eşin içine akıttığı gözyaşlarını, köy meydanlarında kurşunlanan babalarını sessizce izleyen küçücük çocukların saflığı alınan dünyalarını, ölüleri bulunamayan gencecik delikanlıların, kızların hülyalarını, uyuşturucu iğne yapılıp uçaklara bindirilen ve denizin orta yerine atılan Şilili militanların sessiz çığlıklarını, yakılan köylerin, ormanların, yok edilen ceylanların, kaplumbağaların ölürken çıkardıkları yardım seslerini, Suruç’ta, Ankara Garı’nda, birbirlerine sarılarak ölenlerin kanlı ve acılı yüzlerini saklıyor. Ama biz kindar değiliz. Biz ölümden yana değiliz, biz sadece adalet istiyoruz. Bu nedenle Cumartesi Anneleri’nin yanındayız, bu nedenle Soma’daki katliamda bir anne madendeki oğlu için “Madeni su basmış diyorlar, benim oğlum yüzme bilmez ki” dediğinde gözyaşları ve acı bizi buluyor. Sizin anımsadığınız neşeli ve şefkatli bir anınız hiç mi yok? Gerçekten yok mu? Neden şefkati ve neşeyi unutmayı seçtiniz, çünkü neşe ve şefkat sizi kinden arındırır, insan yapar! Bir anayı öyle nasıl da gaddarca itiyorsunuz. Annenin silahı yok, sopası yok, sadece özlemi var. Sadece adalet istiyor. Binlerce faili meçhul ölümün kara bir tarih sayfasına yazıldığı bu güzel ülkede, bu ölümlerle bir yüzleşmeye girmek o kadar zor mu? Bakın bu yüzleşmeyi Şili’de, Arjantin’de, Bolivya’da, Meksika’da yaptılar. İşkenceciler, halkın karşısında öldürdükleri analar, babalar, sevgililer için tek tek özür dilediler. Yeni bir sayfaya geçmek için işkenceciler kendilerine de iyi gelecek bir özeleştiri yaptılar. Bu topraklar bu kadar acıyı, bu kadar gaddarlığı hak etmiyor. Neden bu kin? Neden bu korku? Bu ülkede dünyayı yönetenler önce sağsol kavgasını, ardından AleviSünni kavgasını desteklediler, umutları ülkenin bir iç savaşa sürüklenmesiydi. Olmadı. Çünkü bu topraklarda öyle bir damar var ki, buna izin vermedi. İşte o damara yeniden ulaşmanın, yeniden birlikte olmanın zamanı. Çünkü iç savaş öyle bir şeydir ki, kardeş kardeşi öldürür. Yıllar önce parçalanan Yoguslavya’ya gittiğimde gördüm, babasını öldüren çocuklar, annesini öldüren askerler ve binlerce kadına tecavüz gördüm. Korktum, ülkemde olacak bir iç savaştan korktum. Hepimiz korkmalıyız. Cumartesi Anneleri’ne 700. haftada izin vermeyenler de korkmalı. Çünkü kurşun herkesi öldürür ve kurşun seker. Son anda verilen bir yasak! Neden? Efendiler analardan korkmayın. Sizin de bir ananız var, onun yüzüne bakın ve anaların acıklı tarihini onun yüzünde de göreceksiniz. Çünkü özlem ve hasret anaların yüzünden hiç eksik olmaz. Onlara kıymayın! 26 AĞUSTOS 2018 SAYI: 33926 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Faruk Eren Aykut Küçükkaya Dijital Medya Koordinatörü Bülent Mumay Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04:45 04:33 05:00 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06:17 13:12 16:55 06:03 12:57 16:39 06:28 13:19 17:00 Akşam 19:55 19:38 19:59 Yatsı 21:21 21:02 21:21 yorum 7 Hep merak etmişimdir. Gerçekten devlet olan bir devlet, hatta devlet gibi yapan ya da devlet görüntüsü vermeye çalışan bir devlet; 1987 ve 1999’da iki kez tutukladığı, şantaj, tehdit, fuhuş, zorla alıkoyma, uyuşturucu ve ruhsatsız silah bulundurmakla suçladığı Adnan Oktar’ın 2007 yılında karşısına Harun Yahya takma adı ve Yaratılış Atlası’yla çıkmasının altında bit yeniği aramaz mıydı? Diyelim ki bu ülkenin iktidarı cahildir, istihbaratçıları cahildir, polisi cahildir ve Amerikan Evangelist lobisinin Türkiye gibi cehaletin dibine vurmuş “kolay av” ülkeleri parmaklarında oynatmak için kurguladıkları kültür istilası, “akıllı tasarım”dan habersizdirler… Ama bir fuhuş ve şantaj mafyasının, durup dururken görsel ve metinsel içeriğinin tamamı ABD kaynaklı bir din kitabını yayımlamasında hiç mi gariplik yoktu? Kitabın kimin ve neyin propagandasını yaptığını da mı merak etmediler? Maliyeti fahiş mi fahiş atlasın hangi kaynaktan gelen parayla on binlerce basılıp Türkiye ve dünyada niçin bedava dağıtıldığını da mı sorgulamadılar? Hayır. Bu ülkenin yöneten ve gözetenleri, Adnancı mafyanın değirmenine Evangelistlerin üflediği rüzgârı sorgulamadığı gibi, o değirmene su taşıdılar! HHH MEB’in Amerikan Evangelist görüşü kabullenmesiyle sonuçlanan kültür istilası sırasında; Yaratılış safsatasının yurt içindeki bedava dağıtımı, sergileri, konferansları; bakan, vali, kaymakam, bazı milletvekilleri ve belediyelerin inayetiyle sağlandı. Adnan Oktar, ansızın hidayete ermiş de mafya babalığından “mehdi” Harun Yahya’lığa terfi et Harun’la yaratılış, Adnan’la fuhuş! miş gibiydi. Oysa şahıs ve adıyla anılan Adnancı suç ör gütü, İstanbul DGM’de açılan dava dosyasında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 1999/2525 hazırlık 2000/17 esas No’lu iddianamede mehdilik ya da müritlikle pek de bağdaşmayan ürkünç ve iğrenç etkinliklerle suçlanıyordu. Adnan Hocacı suç örgütünü ezelden ebede kollayan “iç güçler”in önce zamanaşımına uğratıp sonra da ortadan kaldırdığı bu iddianamenin küçük bir bölümünü isimleri gizleyerek resmi metinde yer aldığı şekliyle ilginize sunuyorum: HHH …Üniversiteli kızlar dışında da medyada meşhur olan, güzelliği ile dikkat çeken manken ve sanatçıları da bu şekilde örgüte seks amaçlı sokarlar ve tüm bu kızlara örgüt içinde MOTOR adı verilir. MOTOR tabir edilen bu kızlarla ilişkiler ŞAHİT denen kişi tarafından denetlenir, sanık Adnan Oktar bu konuda kesin talimat verdiğinden normal birleşme yapılmaması için açık bırakılan kapılardan şahitler gözetleme yaparlar. Bir MOTOR kızla bir defa normal ilişkiye girdiği tespit edilen M. K. G., Rusya’daki şirkete gönderilmiş, iki yıl kendisiyle görüşülmemiştir. MOTOR tabir edilen bu kızlardan olduğu anlaşılan Emniyet Müdürlüğü’nde ifadesi video kamerada da tespit edilen B. B’nin samimi açıklamaları bu sistemi gözler önüne sermektedir. MOTOR tabir edilen bu kızların cinsel ilişki yaparken gizli kamera ile filmleri çekilir. Kameraları çekim yapılacak odaya B.M.S. kurar… Türkiye’deki siyasal erk ve uzantıları, işte böyle bir suç örgütü liderini, defalarca geçirdiği tüm kovuşturmalarda bazen deli raporlarıyla korudu, kolladı, davaları düşürdü, zamanaşımına uğramasını sağladı ve hatta… HHH 1999’da tutuklanan Adnan Oktar 2000 yılının Ağustos ayında serbest bırakıldığında; o zamanlar Fazilet Partisi, bu zamanlar CHP Genel Başkan Yardımcısı görevini ifa eden Mehmet Bekaroğlu, “Adnan Hocacılar, PKK’lilerden daha tehlikeli” diyen dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın, Oktar’dan özür dilemesini bile istedi! 2007’de ise Adnancı olsun olmasın hiçbir devletlinin aklına, ahlaki anlamda yozlaşmış mafya babası Adnan Oktar’ın, Evangelist dininin kültür istila silahı yaratılış savını oturup düşünmüş, biçimlemiş ve yazmış olamayacağı gelmedi! Dahası, yukardaki iddianamede yer alan MOTOR tabirini sosyal medyada Adnan Oktar’ın cıbıldak kedicikleriyle dalga geçmek için kullanan yüzlerce masum insan mahkemelerde süründürüldü, para cezalarına çarptırıldı. Bu cezaları kesen yargıçların hepsi FETÖ’cü çıktı, iyi mi? Devamı haftaya. Hak için kurbanlar, küp için lüp için kavurmalar ta TlizüEkDneatsiilmyonTHeDaleürigntaryasawtpıawEnİhnawt’hg.dmaihaemt@etgtamn.aciol.mcom mam. yayımlandı: Hindistan Kurban zaten dinin 4.4  kg. ile dünyanın emri. Sosyalpsikolog en az et yiyen ulusu. ruhlu kimi vaizlerimize Şampiyonluk kişi göre ise  “kurban kes başına 120.2 kg. ile mek stresi alır, cinayetleri ABD’de. Almanlar önler!”miş.         88.1 kg., Fransızlar Etli butlu bir yazıAma cinayetler, tıpkı trafik kazaları gibi bayramda da hız kesmedi. Sayın yurttaşlarımızın, streslerini kurban kesmek bile kesmedi. Gaza basmaya, sevgili ya da eş evi basıp pompalıya başvurmaya devam. Geçelim. TL’ye özgürlük ve TC’ye bağımsızlık için, ABD emperyalizmine karşı savaş verirken bunlar ayrıntı. Kurban kesmek özünde et yemenin faziletine dayanır. Prof. Canan Karatay da aynı kanıda. Çok açık söylemiyor. Ama dediği şu: “Eşinizin başının eti hariç, her tür eti yiyebilirmişiz. Kelle paça, mumbar, şırdan, bilumum sakatat!” HHH Dava adamı olmak  zor... Ama en zoru “dava kadını” olmak. Dr. Canan Hanım bir dava kadınıdır. Zorlu davasını önce adamlara karşı da sürdürmek zorunda. Yine de şanslı. Karşısında ülkemizin en uygar kesimi olan hekimler ve tabip odaları vardır.          Arkasında ise her kentimizin her semtini sarıp sarmalayan, Adana’yı, Antep’i, Urfa’yı da içine olduğuna inandığından. Savunmasız bir yaratığın kesilip doğranıp yenilmesini ilkellik olarak görüyordu. Hayvancığın zaten sütü, yünü ve doğurup yeni yavrular vermesi yetmiyormuş gibi, bir de kesilip yenilmesini, kıyım kıyım kıyma yapılmasını  gerilik olarak görüyordu. Ama asıl itirazı çok daha evrenseldi. “Et yemek ile saldırganlık arasında çok sıkı bir ilişki olduğuna” inanıyordu. “Tabiata bakın”, diyordu, “saldırgan ve vahşi hayvanların hepsi et yiyor. Et yedikleri için de saldırıyorlar. Ot yiyen bir yaratığın saldırdığı görülmemiştir.” Ve dert yanar gibi, içini döker gibi anlatmayı sürdürüyordu: Geyikten tavşana, filden zürafaya bir ot yiyici kendisine saldırılsa bile ancak  kaçar. Saldırmaz. Ama bir aslanı, kaplanı, hatta bir kediyi düşünün, bir parça et için vahşileşir.  Daima karnının doyacağından daha fazlasını ister. Dünyadaki tüm kötülüklerin temelinde daha fazla et yeme ihtirası yatar. 86.0 kg., Suudiler bile onca zenginliğe rağmen 54.4 kg.. Türkiye’de ise yılda kişi başına 25.3 kg. et. Bu rakamlar 2017 yılına ait. Son zamlardan sonra et tüketiminin azalacağı söylenebilir. Ama bunun kadına yönelik şiddete, suç oranlarına  yansıyıp yansımayacağını bekleyeceğiz.            Bu arada böyle bir gelişme olursa ve Sn. CB  bunu da “Hayırlara bir başka vesile” sayarsa şaşırmamalıyız. HHH Savaşlar ile et oburluğu arasında bir bağ olduğunu ortaya koyan belgeler var. İsa’dan 600 yıl önce yaşamış olan Yunanlı filozof, matematikçi ve ünlü teoremin sahibi Pisagor, et yeme ile savaş arasında ilişki olduğunu yazıyor. (Anadolu’daki silahlı kavgaların en çok mera anlaşmazlığı yüzünden çıkması demek rastlantı değil.) Et yeme tutkusu dünyanın sonunu getirecek bir kötülük değil elbet. Ama kaynak  ve enerji tüketimi bakımından dünyadaki adaletsizliğe çanak tutuyor. Bir dananın bir kilo büyümesi (yani 1 kg. biftek veya kıyma üretebilmesi) için en az 9 kg. yem gerekiyor. Yem için ise büyük bir tahıl Özel yaşamın sonu mu? Güvenlik kameraları dünyada giderek yaygınlaşıyor. Henüz kapsamlı istatistikler yok. 2014 yılında ihs market analiz şirketi dünya çapındaki güvenlik kameralarının sayısını 245 milyon olarak tahmin etmiş. Aradan dört yıl geçti. Bugün sadece Çin’deki kamera sayısının 400 milyon, ABD’dekilerin de 50 milyona ulaştığı söyleniyor. Belki de birkaç yıl sonra tıpkı kişi başına düşen milli gelir hesabı gibi “ülkeler ve kişi başına düşen güvenlik kamerası sayıları”na ilişkin istatistikler göreceğiz. Peki kameralarla yaşamaya alışacak mıyız?  Eskiden kameraları insanlar kontrol ederdi. Şikâyet üzerine sokak kameralarından yapılan kayıtlar geriye doğru izlenirdi. Polis, suçluyu bu kamera kayıtlarıyla bulmaya çalışırdı. Bu kameralar tıpkı eski cep telefonlarımız gibi aptal kameralardı. Bugün durum farklı. Artık akıllı kamera sistemleri kullanılmaya başlandı. İnsanların yerini yapay zekâ aldı. “Kamera görüntülerini ha insan izlemiş ha yapay zekâ. Ne farkı var ki” diyenler olabilir. Arada ciddi fark var. Yapay zekâ yazılımları, binlerce, yüz binlerce, belki de bir süre sonra milyonlarca kamerayı anlık olarak izleyebilecekler. Ne anlama geliyor bu izleme? Görevliler sisteme sizin fotoğrafınızı gösterecekler ve “Bak bakalım bu arkadaş nerede” diye soracaklar. Sistem sizi birkaç saniye içinde bulacak. Siz o sırada belki de alan muazzam bir kebapçı işkembeci kokoreççi lobisi. HHH O günlerde Trump yoktu. Ama endüstrisi. Biz ise artık “Tarım ülkesiyiz!” diye övünemiyoruz. Sırp bir AVM’de kızınızla dolaşıyor olacaksınız. Bu kadar mı? Değil elbette. Son dönemde HHH ABD yine aynı ABD idi. (Sahi etini geçtik. Saman bile ithal! İthal dünyada ve Türkiye’de çıkan haberlere kısaca Gazeteciliğin bir döneminde Trump bifteği kanlı mı seviyor ettiğimiz saman ise yerli danala bir göz atalım. ABD’de Amazon’un yapay tam zıddı cepheden bir  “dava ka acaba?) rımızın biftek, milli  kuzularımızın zekâ tabanlı yüz tanıma programı Rekogniti dını” ile röportaj yapmıştım. Aradan yıllar geçti. Dünyanın et pirzola üretmesine yetmiyor. on, artık polis tarafından gözetleme yapmak Julia M. Riley İrlandalı bir sivil toplum gönüllüsü idi. Vejetaryendi. Et yenilmesine karşıydı. Eti sevmediğinden değil, hayvanlara merhametinden ve onların da ecelleriyle ölme hakkı yeme haritası da değişmedi, silaha yapılan harcamalar da. Dünya o zaman da 5’ten büyüktü. O zaman da et tüketimine ve silaha en çok yatırımı yapan ABD idi. Sonuç bir kısırdöngü. Kurtuluş, celeplerin kurbanlık pazarı kurmasında değil elbet. TOKİ’nin meralara bile bina dikmeye ara verip  tahıl ekimine öncülük etmesinde. için kullanılıyormuş. Yazılım video yayınlarını inceleyip aynı anda 100 kişinin yüzünü tarayabiliyormuş. Gerçek zamanlı olarak insanları tanıyabiliyor, bulabiliyor ve burası ilginç, “takip edebiliyormuş”. Sistem suçluları yakalamak amacıyla kullanılacakmış. Peki muhalifleri, gazetecileri izlemek KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK amacıyla da kullanılır mı? BBC’nin haberibehicak@yahoo.com.tr ne göre yakında polisler duygularımızı yüz tanıma sistemiyle saptayabileceklermiş. Yani? Suçu işlemek üzerindeyken mi yaka layacaklar insanları? Niyet mi okuyacaklar? Bir başka haberin başlığı şöyle: “Maddi durumunuz yüzümüzden okunabiliyor”. Araştırmayı Toronto Üniversitesi’nden Dr. Nicholas Rulem yapmış. Çin’de bir lisede, yüz tanıma teknolojisine sahip yapay zekâ destekli kameralar kullanmaya başlamışlar. Henüz deneysel bir çalışma. Sisteme “Akıllı sınıf davranış yönetim sistemi” adı verilmiş. Sisteme verilen isim bile insanı ürkütüyor. Sistem sadece öğrencileri tanımıyor. Aynı zamanda onların yüz ifadelerini ve hareketle rini takip edip, dersle ne kadar ilgilendiklerini analiz ediyormuş. Öğrenci dersi dinliyor mu yoksa uyukluyor mu? Bu sistemle öğrencilere gerçek zamanlı dikkatlilik skoru veriliyormuş. Mutluluk, korku, öfke, şaşkınlık gibi duy guları da anlayabiliyormuş sistem. Peki, bu yapay zekâ destekli “akıllı kameralar” insanların etnik kökenlerini, cinsel yönelimlerini de belirleyecek mi? Bu “gözetim sistemlerini” kuranlar, bu sistemleri nasıl kullanacaklar? Teknolojik gelişmeleri izledikçe insan ister istemez kendi kendine soruyor: Gözetim top lumuna mı dönüşüyoruz? ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI Giderek yüksek teknolojili bir otoriter gekamilmasaraci@gmail.com lecek mi inşa ediyoruz? En temel bir insan hakkı olan “özel yaşamın gizliliği” ne ola cak? Akıllı telefonlar, akıllı oyuncaklar, akıllı kameralar… Kullandığımız aygıtlar, teknolo jiler giderek akıllanıyor. Peki ya insanlar? Ya şirketler, ülkeler, sistemler? Eskiden “paranoyak olmam izlenmediğim anlamına gelmiyor” diye bir söz vardı. Artık kimse bunu kullanmıyor. Çünkü izleniyoruz. Hepimiz. Fakat yaşamımızı kolaylaştıran akıllı teknolojilerin “akılsızca” kullanılması na da izin vermemek ve gerektiğinde de “Hayır. Biz bunu istemiyoruz” diyebilmek gerekiyor. Bunu diyebilmek için de elbette demokrasiye ihtiyaç var. Yoksa… C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear