22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
OLAYLAR VE GÖRÜŞLERcengiz.yildirim@cumhuriyet.com.tr eposta: gorus@cumhuriyet.com.tr Cuma 28 Aralık 2018 Çöken yargıyı2 TASARIM:BAHAADIRAKTAŞ AVUKAT EROL TÜRK ayağa kaldıralım ‘Haddinibilmek’ üzerine AKP iktidarının hukukla oynaması ve tarihi gelişimi tersine çevirmeye çabalaması boşunadır. 15 Temmuz kalkışmasından sonra binlerce savcı ve yargıç meslekten atıldı, mülakatla AKP’nin adamları yerleştirilmiştir Av. EROL TÜRK Adliyelerde ki mahkeme salonlarında yargıç kürsüsünün hemen arkasında “Adalet mülkün temelidir” yazar. Bu sözün anlamı devletin temeli adalet demektir. Anayasamıza göre yargıya kimse emir ve talimat veremez. Bu sözü 16 yıllık AKP iktidarından daha sık tekrarlayan başka bir iktidar hatırlamıyorum. “Bağımsız yargı” ve “Bizim yargıya emir ve talimat vermemiz söz konusu olamaz sözlerini” acaba neden sürekli bunlardan duyuyoruz? AKP ortağı FETÖ ile bir olup yakın zamanda yargıyı kullanarak Türk ordusuna kumpas kurmadı mı? Genelkurmay başkanını terör örgütü üyesi olmakla suçlayıp içeri atmadı mı? Yüzlerce generale ağır cezaları bu yargı verdi. Bütün bunlar olurken yargının ba ğımsız olduğunu iddia etmediler mi? Rahip Bronson’ın tahliyesi üzerine Amerika başkanı Trump’ın bağımsız Türk yargısı yerine Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür etmesinin ne anlama geldiğini düşünmemiz gerekir. FETÖ terör örgütü Tarihi gelişim daima insanlardan yanadır. İnsanların gelişmesiyle birlikte insanlar arasında ilişkileri düzenleyen hukuk kuralları da değişmiş ve gelişmiştir. Kimse tarihi gelişimi durduramaz. AKP iktidarının hukukla oynaması ve tarihi gelişimi tersine çevirmeye çabalaması boşunadır. 15 Temmuz kalkışmasından sonra binlerce savcı ve yargıç meslekten atıldı. Kumpas tezgâhını kuranlar yurtdışına kaçırıldı. Ergenekon terör örgütünün yerini, Fetö terör örgütü aldı. Ergenekon kumpasıyla tecrübe kazanan AKP, muhaliflerini yok etmek için şimdi Fetö taktiğini bağımsız yargı (!) eliyle uyguluyor. Yargı, 2010 yılında yapılan anayasa değişikliği ile çöküşe geçmiştir. Anayasada yapılan değişikliklerle hâkimler ve savcılar yürütmenin emrine girmiş ve adliye saraylarında (!) adaletin zerresi kalmamıştır. Yargı Fetö’nün adamlarından temizlenmiş, onların yerine, mülakatla AKP’nin adamları yerleştirilmiştir. Elli yıllık bir hukukçu olarak bu satırları üzülerek yazıyorum ama ne yazık ki bu gerçek. Devletin temeli olan adalet, taraflı ve bağımlı yargı eliyle bilinçli olarak çökertilmektedir. Cumhuriyet ve Sözcü gazetesi yazarları bağımlı ve taraflı yargı eliyle susturulmak istenmektedir. Devleti ayakta tutan dört ana ayaktan biri yargıdır. Anayasamızda yazan Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir ilkesi ne yazık ki ayaklar altına alınmıştır. Bu saatten sonra kimse çıkıp da “Bağımsız yargı” veya “Bizim yargıya emir ve talimat vermemizi kimse bizden beklemesin” gibi açıklamalar yapmasın çünkü gülünç oluyorlar. Hukukun olmadığı yerde adalet olur mu? Adliyelerde neden Adalet Nöbeti tutuluyor düşünen var mı? Artık sağır sultan bile duymuştur ki yargı, saraydan emir almakta ve saray ne isterse onu yapmaktadır. Unutmayalım ki yargı çökerse devlette çöker. Yargıya güven Türkiye Cumhuriyeti’nin bu coğrafyada varlığını sürdürebilmesi, çöken yargıyı tekrar ayağa kaldırmakla, adliye binalarında adaletin herkese eşit şekilde dağıtılmasını sağlamakla mümkündür. Yargı, yürütmenin güdümünden kurtulursa kısa zamanda ken di mecrasına dönecektir. Yüzde otuzların altına gerilemiş olan halkın yargıya olan güveni yeniden yükselişe geçecektir. Yargıya güven yasaları değiştirmekle sağlanamaz. Yargıya güven, yürütmenin yargının üzerinden elini çekmesiyle, yani yargının yürütmeden bağımsız olmasıyla sağlanır. Yapılması gereken çok basittir. Yürütme yargının üzerinden elini çekmeli, yargı tam bağımsız olmalıdır. Yargıçların mesleğe alınması, meslekte yükselmesi, tayin ve terfileri HSK tarafından yapılmalıdır. Yargıç güvencesi getirilmelidir. Yargıç, hukuk bilgisine ve vicdanına göre karar vermeli ve verdiği karardan dolayı başıma bir felaket gelir mi diye korkmamalıdır. Kısaca yargıçlar, adli yılın açılışında saraya gitmeye mecbur kalmamalı ve cüppesini iliklemek için düğme aramak zorunda bırakılmamalıdır. Kamu düzeni ve terör suçları Av. Mehmet Ali OĞAN İTÜ. (E.) Hukuk Danışmanı Kamu düzeni, bir devletin ve toplumun güvenlik, düzen ve huzur içinde bulunması, kamu hizmetlerinin aksamadan görülmesi ilkesi ve kuralı, olarak tanımlanmaktadır. Kamu düzenini bozan et Terörden önce, terör sırasında ve terörden sonra da, tüm kamu kurum ve kuruluşları, terörü önleme ve temizleme görevlerini titizlikle ve önemle yerine getirmeli ve kamu düzenini sağlamalıdırlar; çağdaş hukuk devletinden beklenen de budur. kenler ise; suç teşkil eden, en çok da, terör suçu oluşturan eylemlerdir. Günümüzde, kamu hizmetlerinin görülmesi ve kamu yararının sağlanma sı için gerekli olan kamu düzeni, devlet kadroları ve diğer kamu kuruluşları tarafından, anayasa ve diğer kanunlarla sağlanmakta, böylece çağdaş hukuk dev leti anlam kazanmaktadır. Türkiye’de bu konuyla ilgi li, 17.2.2010 tarih ve 5952 sayılı ‘Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilatı ve Görevleri Hakkında Kanun’ yürürlüğe girmiş olup; görevler ve yetkili kurum ve kuruluşlar belirtilmiştir. Çağın kırımı Türkiye’de ve dünyada, büyük zararlara neden olan bu çağın belası (kırımı) olan terör suçları, nedir ve nasıl önlenir? Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı sitesinin ‘Tarihçe’ bölümünde: Türkiye’nin kırk yılı aşkın uzun terörle mücadele geçmişinde bütüncül bir terörle mücadele stratejinin bulunmadığı ve terör sorununa sivil bir perspektiften bakan bir kurumun olmadığı hususu ciddi bir eksiklik olarak sürekli dile getirilmiştir. İnsani boyut Ülkemizdeki demokratikleşme adımlarına uygun olarak terörle mücadele alanında güvenlik tedbirlerinin yanı sıra ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal ve psikolojik tedbirlerin geliştirilmesi ve insani boyutun ihmal edilmemesi gerekliliği ortaya çıkmıştır’ denilmektedir. 12.4.1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde; “Terör, cebir ve şiddet kullanılarak... Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylemdir’ diye tanımlanmıştır. Terörün önlenmesi Toplumsal açıdan; Türkiye’de aile yapısına ve olanaklarına uygun nüfus planlaması yapılarak, aile içinde ve okulda, sevgi, saygı ve akla dayanan eğitim verilerek çocukların olumlu insanlar olarak yetişmeleri sağlanmalıdır. Bölgelerin ve ailelerin ekonomik alanda kalkınması ve refah düzeylerinin yükselmesi için devlet tarafından yatırımlar yapılarak, üretime ağırlık veren işletmeler kurulmalı, insanların fakir ve işsiz olmaları önlenmelidir. Kamu düzeninin korunması (operasyonel) açısından ise; Terörden önce, terör sırasında ve terörden sonra da, tüm Kamu Kurum ve Kuruluşları, Terörü Önleme ve Temizleme görevlerini titizlikle ve önemle yerine getirmeli ve kamu düzenini sağlamalıdırlar; Çağdaş Hukuk Devletinden beklenen de budur. 1) Önce Demokratım, sonra Sosyal Demokrat. 2) Bir Toplumbilim öğrencisiyim. 3) Biraz Toplumbilim (Sosyoloji) dışında az şey bilirim ama en iyi bildiğim şey haddimdir. HHH Şimdi bu üç cümle çerçevesinde, somut kişilerden bağımsız olarak, son günlerde bir cumhurbaşkanı, bir televizyon sunucusu/yorumcusu ve bir sanatçı/mizah yazarı arasında yaşanan “Haddini bilmek” olayını yorumlamak istiyorum. 1) “Haddini bil” demek bir hakaret midir? “Haddini bil” demek, esas olarak “Yetki ve sorumluluk sınırlarını aşıyorsun ve benim haklarımı zedeliyorsun” anlamına gelen bir uyarı ifadesidir. Bunun bir hakaret olarak algılanması zor görünüyor. 2) Cumhurbaşkanı, sunucu/yorumcu ve sanatçı/mizah yazarı arasındaki ilişkiler nelerdir? Cumhurbaşkanı, içinde yorumcu/ sunucu ve sanatçı/mizah yazarının da bulunduğu seçmenler tarafından, kendilerine hizmet için, sınırlı süreyle seçilmiş bir yöneticidir. Yani esas olarak seçmenler, (ve elbette bu arada sunucu/yorumcu ve sanatçı/mizah yazarı) cumhurbaşkanını kendilerine hizmet için sınırlı bir süreyle görevlendiren insanlardır; hizmetlerinden memnun kalırlarsa yeniden seçerler; memnun kalmazlarsa değiştirirler. Ayrıca bir cumhurbaşkanı, görevler ve sorumluluklar açısından, hem sunucu/yorumcunun hem de sanatçı/mizah yazarının birinci derecede konusudur... Bir diğer deyişle, bir sunucu/yorumcu ile bir sanatçı/mizah yazarı görevleri gereği de bir cumhurbaşkanını, sıradan normal vatandaşlardan daha yakından izler, denetler, haber, mizah ve eleştiri konusu yapar. HHH Konuyu kim kime ne demiş, niye demiş gibi somut olaylara ve kişilere indirgemeden irdelediğimde, soyut planda şöyle üç sonuç görüyorum: 1) Bir kişiye “Haddini bil” demek hakaret olarak görünmüyor. 2) Demokrasilerde, bir cumhurbaşkanının kendisine hizmet etmekle yükümlü olduğu bir vatandaşa “Haddini bil” demesi, bir vatandaşın kendisine hizmet için seçtiği bir cumhurbaşkanına “Haddini bil” demesinden daha uygunsuz gibi görünüyor. 3) Bir sunucu/yorumcu ve bir sanatçı/mizah yazarı ile bir cumhurbaşkanı ilişkileri açısından ise, bunların cumhurbaşkanını eleştirmeleri ve “Haddini bil” demeleri, görevleri ve toplumsal/ siyasal fonksiyonları açısından bir cumhurbaşkanının onlara “Haddini bil” demesinden çok daha kabul edilebilir bir davranış gibi görünüyor. HHH OLMAYA CİHANDA DEVLET HADDİNİ BİLMEK GİBİ! Darende’DEN İMECE’ye DESTEK Sertaç Eş Daver Darende Işık Kansu Cumhuriyet Okurları (CUMOK) tarafından bir sü Bürosu’nu ziyaret etti. Cumhuriyet Vakıf Genel Sek re önce başlatılan İMECE kam reteri ve yazarı Işık Kansu ve An panyası sona ermesine karşın kara Temsilcisi Sertaç Eş ile bir sanatseverlerin ve sanatçıların araya gelen Darende, Cumhu Cumhuriyet’e desteği sürüyor. ruyet Ankara Büro’suna üç adet Emekli diplomat va ressam Da tablosunu hediye etti.  ver Darende, gazetemizin Ankara l ANKARA/ Cumhuriyet C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear