26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 8 Eylül 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Gerçeğe ulaşmak için haber 11 Bünyesinde birçok farklı siyasi yapıyı barındıran Cumhuriyet Davası Koordinasyonu’nun bileşenleri, davaya gerçeğe ulaşma hakkını savunmak için sahip çıktıklarını vurguluyor Gazetemizin yayın politikasının hedef alınarak 5 yazar ve yöneti nu tüm toplumun sahiplenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü KHK’lerle on binlerce insan cimizin asılsız ve akıl dışı suç mağdur edildi. Bunların haber lamalarla tutuklu olduğu dava lerini göremiyoruz. Bugün ha nın koordinasyonunu “Cumhuriyet Davası Koordinasyo CANAN COŞKUN ber alma özgürlüğü gibi haber olma özgürlüğü de tehdit altın nu” grubu üstleniyor. CHP, da aslında. Bence bütün siyasi TKP, EMEP, HDK, Halkevleri, Bir platformlar da bunun farkındalar.” leşik Haziran Hareketi gibi pek çok farklı siyasi yapıyı barındıran grubun temsilcilerine “Neydi bir arada Yok edilen adalete karşı direniş... tutan şey hepinizi” diye sorduk. Bir arada olmalarının motivasyonunun haber alma, gerçeği öğrenme hakkına sahip çıkma mücadelesi olduğunu Cumhuriyet’e anlattılar. Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ise gerçeğin, hakikatin üstlenilmesi sebebiyle içeri atılmış gazetecilerin sahiplenilmesi meselesinin sadece gazetecilerin meselesi olmadığını vurgulaya Sadece gazetecilerin meselesi değil rak, şunları söyledi: “Çünkü hakikat denilen sorun halkın sorunu. Bu yüzden de başka duyarlı insanların, grup Cumhuriyet Davası Koordinasyonu ların, siyasetlerin bu meselede elleri nun oluşmasına “Dışarıdaki Gazete ni taşın altına koyma çabasının altya ciler” grubundan Elif Ilgaz, Ertuğrul pısını bu oluşturuyor. Yani halkın ha Mavioğlu ve Timur Soykan ön ayak ol ber alma, gerçeği öğrenme hakkına du. Ilgaz, bir araya nasıl gelindiğini sahip çıkma meselesi. Bunların hep şöyle anlatıyor: “İlk olarak Alper Taş si Türkiye’de sadece bir grup gazete ve Canan Kaftancıoğlu’ndan bir top cinin işi olmadığı içindir ki diğer siya lantı talebi geldi. Onlar bu davaya des sal gruplar, oluşumlar, yapılar Cum tek vermek istediklerini, Haziran hare huriyet davasının özel önemini görüp keti olarak davaya destek vermek iste ellerini taşın altına koymayı esas aldı diklerini, destekmle kalmayıp katılım lar. Cumhuriyet Davası Koordinasyo cı da olmak istedikleri ve bunu destek nu, Türkiye’de yok edilen adaletin, bi ten çok davayı sahiplenmek ve bütün tirilmeye çalışılan ifade özgürlüğünün hazırlıklara dahil olmak istediklerini hakikatin önünün kesilmesi karşısın söylediler. Bunu daha geniş bir platfor da bir direniş tavrıdır.” ma yaymayı teklif ettiler, bu da bizim Mavioğlu, bu koordinasyonun iyi ve çok hoşumuza gitti. Diğer farklı siyasi gelecek döneme de taşınabilme ihti gruplardan arkadaşlarla iletişime geç malini güçlü kılan esas noktalardan tik. TKP, EMEP, CHP, Birleşik Haziran birinin bileşenlerin iç kısır meseleleri Hareketi, Halkevleri, sendika.org, Ada ni öne çıkarmaktan ziyade, birlik nok let Nöbeti, Çağdaş Hukukçular Derne talarını öne çıkarmak olduğunu söyle ği ile bir araya gelip hemen ertesi gün di. Mavioğlu, “Soma, Berkin Elvan, Ali bir toplantı ayarladık. Herkes çok is İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Ge tekliydi, herkes taşın altına elini koy zi direnişleriyle ilgili davalar, Özgür maya çok kararlıydı.” Gündem davaları, haksızlığın ve ada Basın özgürlüğü meselesinin sade letsizliğin olduğu bütün olay ve olgu ce gazetecilerin meselesi olmadığını lar içerisindeki toplu duruşa ihtiyacı vurgulayan Ilgaz, şunları söyledi: “Bu böylesi bir model karşılayabilir” dedi. Koordinasyon grubu bileşenleri Cumhuriyet davası öncesi bir araya geldi. SAĞCISOlCU AYRIMININ ÖNEMİ KALMADI l HDK’den Nesrin Arslan: Burada değişik siyasi görüşte insanlar olarak yaratıyoruz, üretiyoruz. Bunun nedeni geçmiş deneyimlerden de biliyorum ki bu kadar adaletin mumla arandığı zamanlarda kimin hangi gruptan kimlikten olduğunun önemi kalmıyor. Sağcısolcu ayrımının bile bir önemi kalmıyor. l CHP İstanbul İl Başkanlığı’ndan Kurumsal İletişim ve Medya İlişkilerinden sorumlu Başkan Yardımcısı Ceren Özmen: 90 yılı aşkın ilkeli habercilik anlayışı ve aydın, laik, ilerici çizgisi ile bilinen Cumhuriyet gazetesine bugün yakıştırılmaya çalışılan mesnetsiz iddiaları kabul etmiyor, içimize sindiremiyoruz. Biz geçmişte de haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayan, adalet arayanın yanında durduk, bugünde öyle yapıyoruz, gelecekte de böyle olmaya devam edeceğiz. Bu nedenle Cumhuriyet gazetesi davası bizim için aydın, laik, demokrat bir toplumun adalet arama mücadelesidir. Ayrıca gazetecilik suç değildir. Adaletsizliğe karşı omuz omuza l Birleşik Haziran Hareketi adına Levent Turhan Gümüş: Cumhuriyet Davası Koordinasyonu fikriyatı ve pratiği ile ilişkilenmemiz esas olarak Adalet Yürüyüşü sonrasıdır. Mahkeme önlerinde sayısal olarak neden kalabalık olamadığımızın birden çok nedeni vardı elbette ama işe ilk elde yapılabilecek olandan, adaletsizliğe karşı birlikte, omuz omuza durmaktan başlayabilirdik. Bu düşüncemizi dava başladığından bu yana ‘Dışarıdaki Gazeteciler’le, hukukçular, yazar ve aydınlarla, adaletsizliğe karşı mücadeleyi kendine dert edinmiş siyasi yapı ve kuruluşlarla paylaştık ve yalnız olmadığımızı gördük. Bizim açımızdan en büyük kazanım, birlikte yapabileceğimizi deneyimlemiş olmaktır. l EMEP’ten Beyza Metin: 160’ı aşkın tutuklu gazeteciyle, dünyadaki tutuklu gazetecilerin yarısının olduğu bir ülkede, artık tüm ayrımları bir ya na bırakıp ortak mücadele kanallarını oluşturmaktan başka çaremiz yok. Burada oluşturduğumuz birlikteliğin ve kolektif çalışmanın Özgür Gündem davasında, BirGün, Evrensel gazetesi çalışanlarının davalarında da süreceği umudunu ve inancını taşıyoruz. İfade özgürlüğüne ket vurulamaz l Yazarlar Sendikası ve Türk Tabipleri Birliği’nden Ayşegül Tözeren: Benim iki kimliğim var. Biri hekimlik biri de edebiyatçılık. Bundan önce hekim olarak Özgür Gündem’in dayanışmacı nöbetçi yayın yönetmenlerinden Şebnem Hoca’nın davasında bir özgürlük nöbeti deneyimimiz oldu. Ardından Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay, Zana Kaya, İnan Kızılkaya davasında da uzun bir özgürlük nöbeti ve duruşmalar deneyimimiz oldu. Ne Cumhuriyet, ne BirGün ne de Özgür Gündem gazetesine açılan ifade özgürlüğü davalarını Türkiye’de de dünyada da birbirinden ayıramayacağımız için aslında ifade özgürlüğüne ket vurulamayacak olması ve buna karşı yapılan mücadelenin harareti ve ateşi beni motive etti. l Halkevleri’nden Çağla Akdere: Ben vatandaş olarak haber alma hakkımın peşindeyim, bunun için gazeteci olmak gerekmiyor. Bunun kurulmaya çalışılan sistemin birçok gerçeği manipüle etmesinin önüne geçeceğini düşünüyorum. Bu yüzden koordinasyonda bulunmayı kıymetli buluyorum. l Sendika.org editörü Ali Demirhan: Toplumsal muhalefet ile gazetecilik birbirinden çok ayrı şeyler değil. Biz kesişim noktasında duruyoruz. Cumhuriyet davası gibi simge davalara gazetecilik faaliyeti ve toplumsal muhalefet açısından sahip çıkılması gerekiyor. Kolektif direniş odaklı birçok şeyi dile getirmek bizim için bir borç, kendimiz için yapmamız gereken bir dayanışma kültürü. Eğer bu ülkede ifade özgürlüğü olacak ve gazetecilik yapılabilecekse bu dayanışma kültürü sayesinden olacak. Ne yatak var ne de ekmek CHP’li İlgezdi, anneleriyle birlikte cezaevinde kalan çocukların dramını gündeme getirdi CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, çoğunluğu 03 yaş grubunda olan 600’den fazla çocuğun anneleriyle birlikte ceza ve tutukevlerinde kalmak zorunda bırakıldığını belirterek “Doğdukları andan itibaren annelerinin cezasına adeta ortak olan bu çocukların sayısı geçen nisan ayında 560, temmuzda ise 668. Bu çocuklar oyuncaksız büyüyor, ayrı ekmek ve yatak hakları dahi yok. Hasta olsalar annelerinden ayrı hastaneye götürülüyorlar. Kısacası en temel hakları yok sayılıyor” dedi. Bebek yaşta cezaevi ile tanışan çocukların dramını, TBMM’de verdiği soru önergeleri ve Adalet Bakanlığı’na gönderdiği mektup, faks ve mesajlarla gündeme getiren CHP’li İlgezdi, “Ben de anneyim ve bu, hiçbir annenin, babanın, insanın duyarsız kalamayacağı bir konu” dedi. En çok dünyaya yeni merhaba diyen bebeklerin neredeyse kuvözden alınıp soğuk taşlar arasına hapsedilmesine üzüldüğünü anlatan İlgezdi, şöyle devam etti: “Annelerinin işlediği suçlar nedeniyle cezaeviyle tanışan çocuklar, ceza infaz sisteminde karşılaştığımız en can yakıcı sorunlardan biri. Doğdukları andan itibaren annelerinin cezasına adeta ortak olan bu çocukların sayısı geçen nisan ayında 560, temmuz ayı verilerine göre ise 668. Başka bir ifadeyle, cezaevinde gün ışığına hasret kalan çocuklara 108 yeni arkadaş eklenmiş. Çocukların bir bölümü yüksek güvenlikli olan hapishanelerde, kuşları, bulutları öğrenemeden, gri duvarların ve dikenli tellerin ardında yaşamaya çalışıyorlar. Çocuklu anneler, koğuşlarda dışlanıyorlar. Kadın cezaevlerinde yaptığım ziyaretlerde konuşmayı bilmeyen çocuklara bizzat şahit olmuştum. Çünkü çocuklara ve anneye yapılan baskı nedeniyle sürekli “sus” denilen çocuklar konuşmayı öğrenememişler.” Haklar yok sayılıyor “Cezaevindeki çocukların ayrı ekmek ve yatak haklarının bile olmadığını, hasta olunca annelerinden koparılarak hastaneye götürüldüklerini” söyleyen İlgezdi, “Kısacası en temel hakları yok sayılıyor. Yaşıtlarıyla yan yana gelebilme, oyuncaklarla oynayabilme, oyun parkı ve kreş gibi en temel haklarından mahrum bırakılıyorlar. Bu durumun, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin, ‘her tür işlemde çocuğun üstün yararının gözetilmesi gerektiği’ ilkesine ters düştüğü açıktır” dedi. Devletin cezaevindeki annelerin, annelik haklarını kullanabileceği, anneleriyle birlikte kalan çocukların ise fizyolojik ve zihinsel gelişimini sağlıklı şekilde tamamlayabileceği bir ortamı oluşturması gerektiğini belirten İlgezdi, “En önemlisi çocukların kreşe gitme imkânı sağlanmalı, bu kreşler hapishane dışında olmalı” diye konuştu. Cezaevlerine farklı gözle bakan iktidarın bu tip önerilere sıcak bakmadığını belirten İlgezdi, sözlerini “Yine de bu işin peşini bırakmayacağım” diye tamamladı. l Haber Merkezi Bebeklere ekşi sütTARSUS CEZAEVİ’NDEN DAYANIŞMA ÇAĞRISI: Tarsus Kadın Kapalı Hapishanesi’nden, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’ne (CİSST) ulaşan kadın mahpuslar, yeni sevk edildikleri koğuşlarda buzdolabı, vantilatör, televizyon gibi ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını söylüyor. Kadınlar, “Maddi olanaklarımız olmadığı için bu gibi temel ihtiyaçlarımızı kantinden alamıyoruz. Bizimle kalmak zorunda olan çocuklarımızın tükettiği gıdalar bozuluyor. Bebeklerin sütü dahi ekşiyor. 40 dereceyi aşan sıcaklarda yatakhanede uyumak, soğuk su bulmak mümkün değil” diyor. CİSST’en yapı lan açıklamada, “Tarsus’ta kalan kadın mahpuslarla dayanışmak için 0212 293 6982 no’lu telefondan derneğimize başvurabilirsiniz. Derneğimiz doğrudan maddi yardım kabul etmemekte, dayanışmaya ihtiyacı olan mahpusların bilgisini vermektedir. Ödemeler mahpusların kendi posta hesaplarına yapılmaktadır. Ayrıca hapishanelere dışarıdan buzdolabı gibi eşyalar kabul edilmemekte, bu tür ihtiyaçlar kantinden sağlanmaktadır. Bu nedenle eşya değil, eşyanın ücretini karşılamak gerekiyor” denildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Herkes için adalet sağlansın Roboski’de 28 Aralık 2011’de 19’u çocuk 34 kişinin savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürülmesinin üzerinden 297 hafta geçti. Aileler her hafta olduğu gibi bu hafta da kaybettikleri yakınlarını mezarı başında basın açıklaması yaptı. Roboskili aileler adına açıklamayı okuyan Bur han Kaplan, “Bizler istiyoruz ki; herkes için adalet sağlansın. Bütün adalet isteyenlerin yanındayız. Biz kimsenin ölmesini, haksızlığa, zulme uğramasını istemiyoruz. Anneler barış istiyor, adalet istiyor. Biz bu ülkede adalet görmedik. Ancak hepimizin umudu adalet ve barıştır” denildi. Tabu imparatorluğunun sınıf kompleksi Oldboy... 2003 yapımı bir Güney Kore filmi. Çağdaş bir ensest hikâyesi anlatıyor. Incendies... 2010 yapımı KanadaFransız ortak filmi. Savaşlar tarihiyle yazılmış hayatlardaki bir ensest hikâyeyi anlatıyor. Precious... 2009 yapımı bir Amerikan filmi. Harlem’de yaşayan bir kadının gerçek hayatı üzerinden ensesti anlatıyor. Savage Grace. 2007 İspanya, ABD, Fransa ortak yapımı bir film. Varlıklı bir ailenin içindeki ensesti anlatıyor. The Color Purple. 1985 Amerikan yapımı bir film. 1900’lü yılların başında siyahi bir kadının yaşadığı gerçek hayata dair ensest bir hikâyeyi anlatıyor. Moebius. 2013 Güney Kore yapımı bir film. Çağdaş ve çok sert bir ensest hikâye anlatıyor. From Beginning to End. 2009, Brezilya yapımı bir film. Eşcinsellik üzerinden ensest bir hikâye anlatıyor. Crimson Peak. 2015 Amerikan yapımı bir film. Ensest temalı bir korku hikâyesi anlatıyor. Dolores Claiborne. 1995 Amerikan yapımı bir film. Ensest temalı polisiye bir hikâye anlatıyor. I Stand Alone. 1998 Fransız yapımı. Sert bir ensest hikâye anlatıyor.... Filmlerde, romanlarda dünyanın her yerinde ensestten yaralı insanların hikâyeleri anlatılıyor. Kahramanların kimi fakir, kimi zengin... Kimi eğitimli, kimi eğitimsiz... Oranlar ülkeye, kültüre, ekonomik seviye, geleneklere, göreneklere, inançlara göre değişiyor. Ama medyaya düşen haberler hep aynı. Bir gün Hindistan’da bir baba çocuğuna tecavüz ediyor; ertesi gün İsviçre’den benzer bir haber geliyor. Aile, inanç ve ahlak sistemi uygarlığın başından beri o kadar yanlış bir temele kurulmuş ki... Bir Pakistan filminde de bir Belçika filminde de aynı sert hikâyenin farklı hallerini izleyebiliyorsunuz. Sadece geri kalmış, aklı karışık, iktidarı şaibeli ülkelerde değil, en gelişmiş ülkelerde ve en yüksek demokrasilerde de ensest var. Varlığını tüketim girdabı üzerinden şekillendirmekte inat eden ve kendi doğasına meydan okumakta ısrarcı olan insan, güneyden kuzeye, doğudan batıya, zengin, fakir demeden bin yıllardır sorunlu bir cinselliğin cehenneminde kavrulup duruyor. O yüzden ensest gibi çağa ait cinsel suçlarda suçluların ya da mağdurların hangi sınıftan olduğu insanlığın birincil meselesi olmuyor. Ama devletlerin, hukukun, aydınların ve toplumsal bilincin hangi sınıftan olduğu ciddi bir mesele. Cinsel suçlara dair suskunluğun meşrulaşmasına savaş açan ve adaleti her şeyden üstün tutan çağdaş sistemler, toplumu kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, çocuğuyla cinsel şiddete, tacize, istismara, enseste karşı bilinçlendirirler. Uygar ülkelerde yasalar ve toplumsal ahlak, dinsel ya da geleneksel hassasiyetlerle değil mağduru daha da mağdur kılmama hassasiyetiyle yapılandırılır. Neticede o sistemlerde mağdurlar başlarına bir şey geldiğinde hem toplumun hem de yasaların kendilerine sahip çıkmaktan başka bir refleks göstermeyeceğinden emindirler. Öyle bir ülkede çocuk evliliklerini onaylayan fetvalar veremezsiniz. Aile içi ilişkileri dini referanslara dayandırarak açıklayan laflar edemezsiniz. Çocukları denetimsiz yurtlarda tarikatlara, hacılara, hocalara emanet edemezsiniz. Ve cinsel suçların işlenmesinde ve tespitinde bir sınıf farkının üzerinden kompleksli bir savunma algısı yaratmayı marifet bilmezsiniz. Mesela, “Sizin gibi düşünmeyen, sizin gibi yaşamayan, sizin kadar cici olmayan, sizin gibi inanmayan, sizin kadar zengin olmayan, sizin kadar eğitimli olmayan, sizin kadar ‘janti’ ve ‘klas’ olmayan insanlara karşı öyle nefret ve hınç dolusunuz ki... Onlarla ilgili kulağınıza üflenen her türlü palavrayı anında doğru kabul ediyorsunuz” diye bir cümle kurmazsınız. Ve bu hassas meseleyi; “Siz o insanların ana, bacı, kardeş falan dinlemeden birbirlerinin ırzına musallat olduğunu tartışmasız bir veri olarak kabul edecek kadar nefret dolu olursanız... Her seçimde ‘bunlar niye onlara oy veriyor’ diye daha çok ağlaşırsınız” diyerek yersiz bir politik çıkarıma bağlamazsınız. Bunu yapmazsınız. Keşke yapmasanız. Süleyman Öğretmen’in mezarını tahrip ettiler Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyelerine yönelik Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde 20 Temmuz 2015’te terör örgütü IŞİD tarafından düzenlenen saldırıda yaşamını yitiren 33 kişiden öğretmen Süleyman Aksu’nun Hakkâri’nin Yüksekova ilçesindeki mezarı tahrip edildi. Yüksekova’daki sokağa çıkma yasağı nedeniyle 26 ay sonra geçen çarşamba günü yapılabilen mezarın taşı kırıldı, çiçekleri tahrip edildi. l Yurt Haberleri C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear