26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 28 Eylül 2017 14 Hacamat Başkan bir süredir pek iyi değildi: Yorgun, gergin, sağlıksız ve bitkin görünüyordu. Önce Küba’ya, sonra Houston’a gidip doktorlara danışmayı düşündüler ama Küba’yı Irma, Houston’u da Harvey fırtınası yerle bir edince ve buraları su basınca vazgeçtiler ve Başkan’ı bütünleyici tıp hocalarına göstermeye karar verdiler. Başkan için yapılacak konsültasyona son zamanlarda üniversitelerde verilmeye başlanan sülük kupa çekme vb. derslerinin tanınmış hocaları çağrıldı. Profesör Hamit Keseroğlu, çekirdekten yetişmiş, stajını Tophane’de yapmış esaslı bir hacamatçıydı. Ülkedeki ve bütün Ortadoğu’daki yatırların yerlerini ve hangisinin hangi hastalığa iyi geldiğini bilen Yatırolog Keramet Bey ve vantuz yerine şarap kadehleri ve Oktoberfest’ten getirdiği kırılmaz bira bardaklarıyla ArGe’ler yapan şişebardak çekme profesörü Salih Süzgeç de çağrılmıştı. Salih Hoca bu araştırmaları nedeniyle Başkan tarafından yıllardır Nobel’e aday gösterilmekte ama her defasında hakkı yenilmekteydi. Çiftlik sülüklerini asla kullanmayan, uygulamalarında sadece dere kenarlarında serbest sürünen organik kurtçukları yeğleyen ünlü Sülükbilimci Faruk da davet edilmişti. Davetliler konsültasyondan bir buçuk saat evvel geldiler ve bekleme salonuna alındılar. Sarayın Başmabeyincisi onları karşıladı ve önce güvenlik kontrolünden geçeceklerini, sonra sarayın altındaki sağlık merkezinde başkanı muayene edeceklerini söyledi. Alternatif tıpçılar güvenlik kontrolünden sonra sağlık kompleksine giden koridora götürüldüler. Ancak burası koruma polisleriyle hıncahınç doluydu. Hocalar kendilerine yol vermeyen polislere neden geldiklerini anlatmaya çalıştılar ama kıpırdayan olmadı. İtişme başladı. Ortam gerildi, çok gerildi. Alternatifçilere bir yerden biber gazı sıkılınca onlar da akupunktur iğnelerini sallayarak ve sülük kavanozlarını fırlatarak saldırıya geçtiler. Profesör Keseroğlu, kendisini tekmelemeye kalkan güvenlikçiye hacamat uygularken sloganlar atılmaya başladı: Bu daha başlangıç.. Koridorlardan yükselen gümbürtü ve şıngırtılar sürerken Başkan’ın sesi duyuldu: Ne oluyor? Bu daha başlangıç ne demek? Buraya kadar mı geldiler? Mabeyincibaşı atıldı: Bir şey yok efendim, rüya görmüş olacaksınız... Muayene odasında uyukladınız azıcık. Başkan kızdı: Rüya gören ben değilim, sensin! Alternatifçiler nerede? Bekleme odasındalar. Hepsini yolla, gitsinler! Başkan bir saat sonra sekreterine bütün alternatif tıp hocalarının görevlerinden alındığını bildiren bir kararname yazdırırken Mabeyincibaşı televizyonda istifa ettiğini ama Başkan’a bağlılığının ebediyete kadar süreceğini açıklıyor ve ağlamamak için kendisini güç tutuyordu. Ehliyetim ve Beykent Üniversitesi öğrenci kartım kaybolmuştur. Hükümsüzdür. KEREM ERDEN Nüfus cüzdanımı ve ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. TUNCAY BAŞKAN Milli Piyango İdaresi 34180454 numaralı bayilik yaka kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. ZAFER AYAYDIN 28 EYLÜL 2017 SAYI: 33594 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.25 05.11 05.35 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.50 13.02 16.20 06.35 12.46 16.05 06.57 13.09 16.29 Akşam 19.00 18.45 19.08 Yatsı 20.19 20.03 20.24 yorum TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Tam 21 yıl boyunca çalışmış Cumhuriyet’te. Maaş, telif neyse almış. Yetmemiş ‘az’ bulmuş ve bu zamana dek vakıf yönetiminde bulunan kimsenin almadığı ‘huzur’ hakkını da almış. Sözünü ettiğimiz kişi eski bakan, eski İBB genel sekreteri… Hani Akın Atalay’ın deyimiyle bu beyefendinin ‘şikayet etme motivasyonunu’ göstermesi açısından önemli bir ayrıntı. Bu zat, dört Cumhuriyetçinin hâlâ içeride tutulduğu Cumhuriyet’e operasyon davasının başrolünde oynuyor. Mahkemede ‘yalancı tanıklığı’nı Akın Atalay ortaya çıkardı. Cumhuriyetçilerin gözaltına alındığı gün polise elinde Cumhuriyet’in kupürleriyle koşan zat, meğer o kupürlerin aynısını Saray’a da göndermiş ve yalvarmış: “Son ümidimiz sizsiniz. Ne olur devreye girin ve Cumhuriyet gazetesini bize verin.” “Biz” dediği kim? Kendisiyle aynı gün tanıklık yapan Aydınlık gazetesinin yazarından söz ediyor anlaşılan. Pardon, “Gök tanrı şahit ki Türkiye’nin en iyi yazarı…” Öyle ki savcı da buna kani olmuş ve Cumhuriyet davasında tanık yapmış. Çalışmadığı, tanımadığı insanların gazeteciliğini yargılama ve mahkum etme hakkını da kendinde bulmuş. Çünkü neymiş, 1983’te Cumhuriyet’te bir dizi yazısı çıkmış. Mülkiyet duygusu hayli gelişkin bu ‘büyük yazar’ yazı dizisi çıktığı için de kendisini gazeteden sorumlu hissetmiş. Kalemini ‘satmış’ birisinden söz ediyoruz.. Ben demiyorum, kendisi diyor. 2011 yılında kaleme aldığı “En büyük milliyetçi Fethullah Hoca” yazı Huzur hakkı sı için mahkemede “Güneş gazetesi yönetiminin baskısı ile bu yazıyı yazdım” dedi. Gerçi mahkemede öyle dedi ama bir gün sonra katıldığı bir radyo programında o yazının aslında ‘mizah yazısı’ olduğunu iddia etti. Ortada ya akıl sağlığı yerinde olmayan bir ‘büyük yazar’ ya da yalancı bir ‘tanık’ var. İşte bu ‘tanık’ın gazetesinin dünkü birinci sayfasında yer alan ikinci manşeti (yani ikinci büyük haberi. Bu adamların yüzünden gazetecilikle ilgisi olmayan herkes gazetecilik terminolojisini de öğrenmek zorunda kaldı ya..) okuyalım: “Almanya’da ibre Avrasya’ya dönüyor” “Merkel’in partisi birinci olsa bile Almanya’daki sandıklardan sürpriz sonuçlar çıktı. Seçimlerde Atlantikçiliğin merkezi Amerikan hegemonyasına karşı birleşen güçlerin kazandığını söyleyebiliriz.” Haberin spotunda ne demek istediklerini daha açık yazmışlar: “Seçimlerden sonra sonuçların tartışmaları arasında baş köşede AfD’nin üçüncü parti olarak Federal Meclis’e girmesi oldu. ‘Sol’ etiketli partiler faşizmin hortladığını iddia ederek eylemler başlattı. Ancak AfD’nin programındaki en önemli başlıklar iktidarın ve muhalefet partilerinin savundukları arasında yer alıyor. Bu görüşleri Avrupa ve Almanya’nın Atlantik’ten uzaklaşıp Avrasya’ya yakınlaşmasını temsil ediyor.” Evet, açıkça ırkçı parti AfD’ye güzelleme düzen bir haber. Cumhuriyet’i yargılamaya kalkan, gazeteyi Saray’dan dilenenlerin gazetecilik anlayışını bundan daha iyi bir örnek anlatamazdı. Hadi siz gidip Saray’dan kendinize başka bir gazete dilenin. Bize de bir huzur verin. Size verecek “huzur hakkımız” da gazetemiz de yok. O duruşmada bir şey daha oldu biliyorsunuz. Star ve Sabah gazeteleri daha ara karar bile çıkmadan arkadaşlarımızın ‘tutukluluk hallerinin devamı’ yönünde karar verildiğini duyurdu. Mahkeme Başkanı, Ahmet Şık’ın bu haberleri sızdıranlar hakkındaki suç duyurusunu kabul etti. Peki ne mi oldu? İki gündür bu yandaşlar ve onların yancıları “efendim ortada büyütülecek bir şey yok”muştan tutun da “meslekiteknik bir hata”ya, “alt tarafı beş dakika kalan bir tweet”mişe dek bir sürü bahaneyle bağırıp duruyorlar. Beyler, Cumhuriyet.com.tr’nin Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Güven’i 55 saniyelik bir tweet nedeniyle siz linç ettiniz. 30 gün tutuklu kalan Güven hâlâ yargılanıyor. Topbaş, hata ve ihanet!Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR:NAZANÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr YÜKSEL IŞIK Belediye kanununda açık seçik yazıyor: “Meclisin ısrarı ile kesinleşen kararlar Yazar aleyhine on gün içinde idari yargıya başvurabilir.” Topbaş yasanın gereğini yerine 13yıl boyunca İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni getirip yargıya gitmektense istifa etti ama istifasını da tuhaf bir “aileme vakit ayıramıyorum” perdesinin arkasına sıkıştırdı. Peki İstanbullunun iradesi ne olacak? yöneten Kadir Topbaş’ın istifasının haberden öte bir anla mı var ama nedense istifa ile ilgi li iki konu öne çıkartılmak isteni yor. Bunlardan birincisi, yerine ge lecek isim; diğeriyse borç meselesi. Yerine gelecek ismi tartışmanın da önceden tahminlerde bulunmanın da hiçbir anlamı yok. Çünkü kimse daha iyisini aramadığı gibi bugün ismi açıklanacak. Topbaş’ı istifa et tiren “güç”, onun yerine gelecek is mi de muhtemelen belirlemiştir. Borç meselesine gelince... Süresi dolmuş belediye başkanlarının gö revlerini devrederken bir övünme cümlesi olarak sıklıkla altını çiz dikleri gibi Kadir Topbaş da, gide rayak “Borçlu bir belediye bırakmı yorum” dedi. Doğru mu? Elbette de ğil! Nitekim CHP’li meclis üyeleri, hemen o gün belediyenin 2017 iti barıyla borç miktarının 13 milyar lira olduğunu açıkladılar. Siluetini istediği gibi değiştiren Topbaş, İstanbul için değil başkanı için istifa etti. Peki Topbaş, bu kadar borca rağmen “borçsuz belediye” vurgusu yaparken neye güvenmiş? Kamu kurumlarında ödeme günü gelmemiş borcun borçtan sayılmaması geleneğine! Ama işin aslı, konuşması sırasında kullandığı, “Belediyenin şu anda günü gelmiş bir lira borcu yok” cümlesinde gizli. Mevzuu da borç meselesinden daha derin! Nedir mevzuu? Rivayet muhtelif ama görünen o ki Topbaş’ın istifasındaki gerçeğin tümüne iki kişi vakıf. Bunlardan biri istifa eden, diğeri de en hafif tanım lamayla istifa etmesi için gereken zeminin oluşmasına göz yuman... İstanbul, rantı bul Bizim “vakıf”lığımızın özeti, İstanbul’un “rantı bul” olduğudur. İSPARK’ın kestiği otopark ücretlerinin nasıl uçtuğu, siluetin nasıl bozulduğu, afet toplanma alanlarının nasıl imara açıldığı, “herkesin bildiği sır”lar sıralamasında başı çekiyor. Zaten bu yüzdendir ki toplamda 23, özelde ise 13 yıldır “yönettikleri” İstanbul’u, sık sık “sele verdi ler”. “Bardağı taşırıyor” olarak görünenler ise “son beş dosya”. Bütün “o dosyalar”ın içeriğine baktığınızda, bundan önceki 23 yıl boyunca yapılanların benzerini görüyorsunuz ama Topbaş, “görünenle yetinen” Türkiye’nin gözünün içine baka baka güya ranta karşı çıkıyormuş gibi yaparak dosyaları iade etmiş. Belediye meclisi, “başımız ağırır” diyerek yeniden görüşülmek üzere iade edilen dosyaları, virgülüne dokunmadan yeniden kabul ediyorsa başkanın yapması gereken şey, Be lediye Yasası’nın 23. maddesinde açıkça belirtiliyor. Yasanın ilgili fıkrası şöyle: “Meclisin ısrarı ile kesinleşen kararlar aleyhine on gün içinde idari yargıya başvurabilir.” Peki Topbaş ne yapmış? O, yasanın gereğini yerine getirmektense istifa etmiş ama istifasını da tuhaf bir “aileme vakit ayıramıyorum” perdesinin arkasına sıkıştırmış. İstifanın Türkçe meali! Hiçbir inandırıcılığı olmayan Topbaş’ın “istifa” açıklamasındaki KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr “müjdelenmiş şehir”, “emaneti tevdi etmek”, “Kılıçdaroğlu kazanama dı” gibi peşrev bölümlerini geçelim ve satır aralarına bakalım. Yani istifanın “Türkçe meali”ne! Öncelikle belirtmek gerekir ki Topbaş’ın büyük bir titizlikle dile getirdiği her söz, edilmesi mümkün olmayan binlerce sözün üstünü ör ten kamuflajdan ibaret. Sanki bütün o konuşma, asıl “muhatabına” mesaj vermek için yapılmış. Şöyle demiş Topbaş: “Ha ta ile ihanet birbirine karıştırıl mamalı. İhanet edenler asla af fedilemez.” “İnsan her şeyi affe der ama adam yerine konulmama yı affetmez.” Ne demek şimdi bu? Topbaş’ın bu sözlerinin muhatabı, İstanbul’u kevgire çevirme konu sunda birbirleriyle yarışan İBB’nin AKP’li Meclis üyeleri mi? Elbette değil! “Gerçeğin tümüne vakıf iki kişi”den biri olan Topbaş, “partim den ayrılmadım”, “buradan muha ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr lefete ekmek çıkmaz” gibi anlamsız cümlelerin arasına serpiştirdiği yukarıdaki “mesajı” ile “asıl kişi”ye seslendiği anlaşılıyor. “Ha ta yapmış olabilirim ama ihanet et medim” demesi de, sözü belediye meclis üyeleri üzerinden sınanmış olmasına getirerek, kırgınlığını, “adam yerine konulmamış olmayı affedemem” cümlesi de “asıl muha tap” için. “Peki ya İstanbul halkının irade si ne olacak” diye soruyorsanız, ya nıtım şudur: “Hata ifratı ile ihanet tefriti arasında gidip gelen sarkacı seyrederek uyumaktan vazgeç.” C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear