Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Pazar 24 Eylül 2017 TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 13 Mutluyum, mutlusun, mutlular Kavurucu sıcaklardan sığınacak bir yer bulmuş, oturuyorum. Biraz soluklanmak istiyorum, çünkü dehşet içindeyim. Katilleri gördüm. Gözümün önüne sürekli dehşet dolu, şiddet dolu sahneler geliyor, onları bir türlü engelleyemiyorum. Sabahtan beri faşizmin ve şiddetin temellerini araştıran filmlerin yönetmeni Haneke’nin bir filminde gibiyim. Onun “Ölümcül Oyun” filminde, birbirine uzak yazlıklardan oluşan bir bölgede üstübaşı pek bir düzgün olan iki genç, bir kapıyı çalarlar ve evin sahibi kadın kapıyı açar, gençler kibarca, “Yumurtanız var mı” diye sorarlar ve film başlar. Gençler, evde yaşayan çekirdek aileyi, (annebabaçocuk,) usul usul ve en vahşi yöntemleri uygulayarak öldürürler. Keyif için ardından başka bir evin kapısını çalarlar, “Yumurtanız var mı?” Kendi kendime kalıp üstümdeki dehşeti atmaya çalışıyorum ya, olmuyor az ötemde iki küçük ço cuk, bir Haneke filmi kahramanları gibi acayip işler yapıyorlar. Önce masalardaki toz şekerleri ve tuzları masaya boca edip dilleriyle yalama yarışına giriştiler. Garsonlar şaşırmış durumda, Ölümü erken bilen çocuklar. çocukların anneleri az ötede, arkadaşlarıyla derin bir sohbete dalmış, garsonlar anneye hiçbir uyarı yapamıyorlar sadece masaları silmekle yetiniyorlar ve her masa silindiğinde çocuklar gene tuzları, şekerleri birbirine karıştırıp yalamaya başlıyorlar. Dehşet içinde onları izlemeye devam ediyorum işi nereye vardıracaklar. Çocuklar bir süre sonra bu yalama işinden sıkılıp ufaktan etraftaki kedilere musallat olmaya başlıyorlar. Müthiş bir taktikleri var, kedilere önce çok sevecen yaklaşıyorlar, okşayacakmış gibi, şefkat eksiği kediler buna kanıyor ve çocukların onları kucaklamalarına izin veriyorlar, işte olanlar ondan sonra oluyor, çocuklar, kedilerin kuyruklarından tutup hızla çevirmeye başlıyor ve deliye dönmüş kedileri uzağa atıyorlar. Yok artık, dayanamayıp çocukların annelerinin oturduğu masaya gidiyorum, gayet kibarca “Lütfen çocuklarınızı yanınıza alın ya da bir şey söyleyin, kedilere çok kötü davranıyorlar” diyorum, kadın bir hışımla kafasını benden yana çevirip, “Size ne” diyor, “kediler de onları rahatsız ediyor.” Kadında öyle bir hava var ki, sanki bütün dünya onun ve çocuklarının çevresinde dönüyor. Yeniden yerime dönüyorum, bu nasıl bir duyarsızlık, bu nasıl bir bencillik, neden olmasın ki, bütün gün reklamlarda, mutlaka biri kız biri erkek çocuk sahibi, genç çiftlerin, bir buzdolabı satın aldıklarında, bir yeni televizyona geçtiklerinde ne denli mutlu olduklarını izleyip duruyoruz. Mutluyum, mutlusun, mutlular! Onların çocukları her şeyi yapabilirler. Onlar mutlu ailelerin çocukları çünkü. Olayı ben mi abartıyorum yoksa, ama ben, artık bir çocuk bedeni gibi küçülmüş bedenleriyle, inadın ve direncin savunucusu, Semih ve Nuriye’nin nemli bir koğuşta, usulca ölümü beklediklerini gördüm az önce, az önce ben Güzel Ana’nın her cumartesi, Galatasaray Lisesi önünde avucundaki çizgilerle konuştuğunu biliyorum. Oğlu duyar da gelir diye. Armutlu’da evinin kapısı önünde gencecik Dilek kızın tek kurşunla öldürüldüğünü gördüm. Taybet Ana’nın cesedini köpeklerden korumaya çalışan çocuklarının acısını bedenimde hissettim.Yüzlerce küçük çocuğun kara çarşaflara bürünmüş, bilmedikleri bir dilde, başlarını sallayarak dualar okuduklarına tanık oldum. Ölüler, ölüler bitmiyor, Haneke filmi benim gördüklerimin yanında çok masum. Ve çocuklar hâlâ, kedileri dövmekle meşguller, anneleri aldıkları yeni evlerinin havuzundan söz ediyor. 24 EYLÜL 2017 SAYI: 33590 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.20 05.06 05.31 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.46 13.03 16.25 06.31 12.48 16.10 06.54 13.11 16.33 Akşam 19.07 18.51 19.14 Yatsı 20.27 20.10 20.31 Bir zamanlar 1 milyon doların hiçbir şey ifade etmediği, ancak 100 milyon dolar üstü yatırımların heyecanlandırdığı bir büyük patrona, “Sülalenizin sülalesine yetecek kadar paranız var. Niçin hâlâ kazanmak için çabalıyor, daha fazlasını istiyorsunuz” diye sormuştum; yılların hâlâ, hiç rendeleyemediği cüretimle... Şöyle bir dönüp yüzüme bakmış, inançsız bir ölümlüye cenneti anlatmanın yılgınlığıyla: “Artık paranın neye yarayacağı değil, kendisi önemli. Kazanmak heyecanlandırıyor!” demişti. Paranın hep bir karşılığı olması, bir işe harcanması, bir şeye yaraması gerektiğini düşünen benim için kolay anlaşılır bir cevap değildi. Kafamda yıllarca evirip çevirdim ve ihtiyaçtan fazla para tutkusunun, uyuşturucu gibi bağımlılık mı, yoksa doyurulamayan bir açlık mı yarattığına karar veremedim... HHH Bu yazının devamında okuyacağınız para tutarları o kadar inanılmaz büyüklükte ki, eğer siz de benim gibi art arda sıralanan sıfırları görünce ipin ucunu kaçıranlardansanız; diktatörlerin sınırsız soygun, hayâsız ganimet tutkusunu ancak yukarıdaki yanıt açıklar, diye düşünüyorum... 2011 yılında oğlu Mutassım ile birlikte linç edilerek öldürülen Muammer Kaddafi’nin mezarının nerede olduğu bilinmiyor. Libya diktatörünün yalnız mezarı değil, topladığı ganimetin akıbeti de meçhul! Geçen hafta 200 milyar dolarlık bir malvarlığından söz etmiştim. Ama daha yeni bir araştırma, Kaddafi çetesinin Libya’nın petrol gelirinden 42 yılda 350 ila 500 milyar dolar “haraç” topladığına işaret ediyor. Muammer Kaddafi ve şürekası, bu parayı 2006 yılından beri kurulan paravan şirketler, sofistike finans montajları aracılığıyla tüm Ne oldum deme, ne olacağım de! dünyada banka hesapları, büyük şirket ortaklıkları, hisse senetleri ve tabii sayısız gayrimenkule yatırmış. HHH Yalnız Avrupa bankalarındaki tutarı 170 milyar Avro olarak açıklanan bu yatırımların tamamı, Libya’ya NATO bombardımanı başlar başlamaz, BM ve AB tarafından alınan kararlarla dünya çapında donduruldu. Asya ve Ortadoğu ülkeleri, o gün bugündür Kaddafi’nin “emanet” ettiği ganimeti sessiz sedasız iç etti. Bazı Afrika ülkeleri, daha harbi çıktı ve zulada ne varsa resmen el koyduğunu ilan etti. ABD, İsviçre, Fransa, İngiltere gibi “saydam demokrasi” devletleri ve Kaddafi’nin epeyce para yığdığı Güney Afrika Cumhuriyeti, diktatörün ortak olduğu şirketleri ve gayrimenkulleri gizleyemediler, ama bankalardaki paraları anında buharlaştırdılar. Ötekilerin de şimdilik üstüne yatıyorlar. Libya Geçici Ulusal Konseyi’nin hiç olmaz sa memur maaşlarını ödeyebilmek için uluslara rası makam ve mahkemelere yaptığı başvu rular, bugüne değin Libya’ya Saddam’ın idamı. denizde damla bir para dönüşü sağladı! HHH Filipin diktatörü Ferdinand Marcos’tan beri mevta zalimlerin ganimeti daima zulaya attıkları ülkeler tarafından gasp edildi. Örneğin ABD, Saddam Hüseyin’in tutarı kesin bilinmeyen yabancı ülkelerdeki servetini, bizzat yıktığı Irak’ı yeniden yapılandırmak için kullanmak amacıyla bir fon kurdu. Saddam’ın ABD bankala rındaki parasının 1 milyar 750 milyonluk bölümünü fona aktardı ve öteki ülkelerden de aynı şeyi istedi. Saddam’ın Irakİran savaşından beri gözde zulası Fransa fona ne geri verdi biliyor musunuz? Saddam’ın yatını! Diğerleri de zırnık koklatmadı. Diyeceksiniz ki bütün diktatörler ölmüyor. Tu nuslu Bin Ali gibi kimi kaçak; Mısırlı Mübarek gibi kimi hapisti, tahliye oldu, belki onlar ganimetlerin den yararlanıyordur? Hayır, çoğunu kaptırdılar! Belki bir gün, onların da akıbetini yazarım. İstisnasız tüm diktatörlerin mutlaka yaptıkları hata, ganimeti miras sanmak. Oysa arada büyük bir fark var: Miras sende de kalayım biraz, der. Soygundan gelen ganimet ise daima soyguna uğrar, gaspçıya gider! Putin malum gerçeği, Dolmabahçe Sarayı’nda hatırlat dı. Havuz metadnayhmaest@ıngmdaail.cnom öğrendiğimizwewwg.ahömreettan.com Trump’la enseye tokat mıştı: bir muhabbet kurdu. Dö “Duvarda bir silah varsa, ner dönmez de MGK’yi piyesin sonunda mutlaka pat toplayıp Barzani’ye “ülti lar!” (03.12.2012) matom” yayımladı. HHH Ardından da dün “Başkomutanlık” Tayyip Meclis’ten Irak’a, Erdoğan için duvarda asılı nükleer silahtır. Bayılıyor o unvana. At binenin.. Suriye’ye asker sevki tezkeresini geçirdi. Sıra çizmeleri çekip had bildirenin2019 seçimi, Türkiye’den önce, kendisi için “beka” sorunudur. Barzani’ye haddini bildirmeye geldi. Ah bir de at üstünde dura O seçime “Başkomutan” olarak girerse belli ki, şansının artacağı hesabında. Çünkü iyi biliyor ki, halkımız, savaş söz konusu ise, iktidarda kim olursa olsun arkasında kenetlenir. (Ecevit , 1974’te Kıbrıs’ta “Ada Türklerini hesaba katmadan devlet kurmaya kalkan” Rumlara “haddini bildirdiği” için, seçimi kazanmış, milletin gözünde gönlünde “Kıbrıs Fatihi” olarak yer etmişti. Yasaklara, darbelere karşın, onlarca yıl siyasette kalabilmesi de, hiç kimsenin yurtseverliğini, ulusal duyarlılığını ve cesaretini zinhar sorgulamaya kalkmaması da bundandı.) Tayyip Erdoğan’ın tam da sahip olmak istediği özelliklerdi bunlardır. “Tarihteki son Türk devletinin son başbakanı” sayılmak için cansiperane mücadele veren Binali Bey “Başkomutan’a vekâleten” dün Barzani’ye “haddini bildiririz!” dedi. Eski Türkiye ile birlikte Atatürk de eskimiştir. Yeni TürkiyeYeni Kurucu: Recep Tayyip Erdoğan... Tek eksiği “Başkomutanlık”! Barzani, bu eksiği kapatmak için altın bir fırsat vermiş görünüyor. Ne de olsa eski dostlar. Erdoğan bizzat kendisini AKP Kongresi’ne davet etmişti. “Türkiye seninle gurur duyuyor!” nidaları arasında kürsüye çıkartan ve konuşma yaptırtan da Erdoğan’dı. Barzani elbette Kürtçe konuştu: “Kendi özgürlükleri için mücadele eden tüm güçleri destekliyoruz” dedi. “Yaşavarol” diye çılgınca alkışlandı. (30.09.2012) Muhtemelen Kandil’de PKK’den, hatta TBMM’de HDP’den de anında alkış almıştı: “Kendi özgürlüğü için mücadele eden güçleri destekliyoruz!” derseniz, bendeniz bile kendimi buna dahil ederim. Anında. Ama güç!? Barzani de daha fazla akıl karıştırmak veya açık vermek istemediğinden olacak, “Esad’a karşı savaşanları kastettiğini” sözlerine ekledi. HHH Tayyip Bey, Davutoğlu’nu taburcu ettikten sonra, “derin stratejileri” bizzat kendisi uyguluyor. Ortadoğu ise zaten, derin stratejilerin gayya kuyusu. Uygulayan uygulayana! Bizim sığınmacılar bile bayram tatillerini ülkelerinde yapıp yapıp geri dönüyorlar. Onların stratejisi ise belli: Önce “TC kimliği”, sonra “Seçmen kartı”! Ötesi Başkomutan’a kalmış. Ne de olsa “Enişte” sayılır! 34 milyonluk hazır seçmeni elbette değerlendirecektir!. New York sokaklarında konvoylar oluşturup Gülen’i lanetledi, AKP Erdoğan marşı çaldır bilse! HHH İstanbul’un tozu, dumanı, betonu Doktor Mimar Kadir Topbaş’ımızı hasta etti. 13 yılda “yorup kenara attı”. Ama kendisi “yorulmadım!” diyor. Belli ki “metal yorgunu” damgasından kurtulmak istiyor. Aslında Tayyip Bey “metal” değil, “methal yorgunu” dedi. AKP kadroları “robot mu ki, metal yorgunu olsun!”. “Methal” bir emlak ve rant deyimi. Eski Tapu Sicil Mevzuatı’nda, “müşterek methal” diye geçer. Sosyal tesis, ticari yerleşim, bağımsız bölümler ve başka parsellerin ortaklaşa kullanımı gibi düzenlemeleri kapsar. Bir gecede yapılan plan proje değişikleri ile rant yaratmak da bir tür “müşterek methal işlemi”dir. Bu da topluca bir “methal yorgunluğu”na yol açar. AKP lideri, kendi örgütünü çok iyi tanıdığı için bu teşhisi çok yerindedir. Doktor Topbaş’ı hasta eden de budur. Gerçi kendisi “Bana en çok koyan, ‘adam yerine konmamak’tır” diyor. Ama gazetecilere soru sorma fırsatı vermediği için kendisine sorulamadı: “Adam yerine konmamak hasta etseydi, AKP milletvekillerini geçtik, hükümet yoğun bakımdan çıkamazdı!” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Yapay zekânın fişini çekmek Yapay zekâ yazılımları sürpriz yaratmaya devam ediyor. Benim açımdan en büyük sürpriz yapay zekâ programı AlphaGo’nun, dünya Go şampiyonu Koreli Lee Sedol’u yenmesiydi. Sonra Rusya’da Promot laboratuvarından kaçan yapay zekâya sahip bir robotun trafiği birbirine kattığını okuduk. Microsoft’un ünlü yapay zekâsı Tay’in, Twitter üzerinden ırkçılık propagandası yapmaya başlaması da olay olmuştu. Anlaşılan o ki yapay zekâ yazılımları bizi önümüzdeki dönemde de şaşırtmaya devam edecek. Son olarak Facebook uzmanlarının, iki ayrı yapay zekâ yazılımının fişini çekivermesi olay oldu. Neden yaptılar bunu? Çünkü bu iki yapay zekâ, kendi dillerini icat etmişler. “Muhtemelen İngilizceyi iletişim açısından yeterli bulmadılar” diyor bir uzman, “Daha etkili ve hızlı iletişim kurmayı istemiş olabilirler.” Peki, sorun ne diyeceksiniz. Elbette dil ve yazı insanoğlunun en önemli buluşu. İnsanoğlu dil ve yazı sayesinde böylesine büyük gelişmeler kat edebildi. UNESCO’ya göre bugün dünyada 6 bini aşkın dil konuşuluyor. Yine de iyi anlaşabildiğimiz pek söylenemez. Farklı diller konuşan, farklı kültürlerden gelen insanlar birbirlerini anlamakta sıkıntı çekiyorlar. Hatta aynı dili konuşanlar arasında bile iletişim sorunu yaşanabiliyor. Birbirimizle daha rahat iletişim kurabileceğimiz, birbirimizi daha rahat anlayabileceğimiz bir dil geliştirebilsek fena mı olur? Ne gerek vardı kendi dillerini icat eden yapay zekâların fişini çekmeye? Bu çalışmayı sürdürmelerine izin verip, “Bakalım buradan ne çıkacak” diye bakmak daha mantıklı olmaz mıydı? Düşük bir olasılık ama belki de sahiden ilginç bir dil geliştireceklerdi. HHH Uzmanların amacı insanla daha iyi iletişim kuran bir yapay zekâyı geliştirmekmiş. Fakat biraz daha araştırınca anlaşılıyor ki, başka bazı hedefler de var. Yapay zekâlardan insanlarla pazarlık yapabilme yeteneğini de geliştirmeleri istenmiş. Hatta yapay zekâlar, fişleri çekilmeden bir süre önce ilginç bir şekilde yalan söylemeye başlamışlar. Bana sorarsanız, uzmanların asıl endişeye kapılması gereken nokta buydu. Ama öyle olmamış. Yalan söylemek, “fişi çekme” gerekçesi olarak görülmemiş. Hatta düzeltilmesi gereken bir sorun olarak bile algılanmamış. Buna karşılık kendi dillerini icat ettikleri an “fişleri çekilivermiş”. İlginç değil mi? Peki, yapay zekâlar gerçekten de bir süre sonra insan zekâsı seviyesine ulaştıklarında ne olacak? Kendi tarihsel gelişimlerini okumayacaklar mı? Peki, “Facebook uzmanları kendi dilini icat eden yapay zekâların fişini çekti” haberini okuduklarında ne düşünecekler? “Biz de, bazı zekâsı kıtların fişini çeksek mi acaba” diye düşünebilirler mi? HHH Bizim gibi konuşmadığı için ya da onu anlamadığımız için bir yapay zekânın fişini çekiyoruz. Buna karşılık otonom silahları, katil yapay zekâları geliştirmeye devam ediyoruz. Yapay zekânın yeni bir dil geliştirmesi tehlikeli ama insan öldürmesi değil, öyle mi? Sanırım yapay zekâya öğretebileceğimiz en zor şey ahlak olacak. Fakat öğretmemiz gereken en önemli şey de bu olacak. HHH Yapay zekâların fişlerinin çekilmesiyle ilgili internette de ilginç tartışmalar yaşandı. “Olay ‘eyvah az daha yapay zekâ kontrolden çıkıp dünyayı ele geçiriyordu, zor kurtardık’ meselesi değil. Korkmayın” demiş biri. Bir diğeri, “Kardeşim belki özel bir şey konuşuyorlardı. Yapay zekânın mahremiyet hakkı yok mu” yorumunu yapmış. Bir başkası ise şöyle bir yorumda bulunmuş: “Benim endişem yapay zekâdan değil. Ben onu kullanan kıt zekâlı kapitalistlerden endişe ediyorum.” Bütün bu haberleri ve tartışmaları “sinir bozucu” olarak nitelendiren bir okur şöyle demiş: “En sinir bozucu olanı da Türkiye gündemiyle bu haberleri karşılaştırmak.” C MY B