26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 19 Eylül 2017 6 Erdoğan bilememişZaman gazetesi yazarları Alpay ve Bulaç 14 ay sonra çıktıkları mahkemede savunma yaptı ben nasıl bilebilirim Kapatılan Zaman gazetesinin eski yazar ve yöneticisi 31 kişinin yargılandığı davanın ilk duruşması dün Silivri Cezaevi’nin karşısındaki mahkeme salonunda yapıldı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkeme si’ndeki duruşmaya Zaman gaze tesinin eski yazar ve çalışanı olan toplamda 22 tutuklu, avukat Or han Kemal Cengiz ve yazar Nuri ye Akman’ın aralarında olduğu 5 tu tuksuz yazar ve çalışan katıldı. Du ruşma salonunda CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Utku Ça kırözer, HDP millet vekili Altan Tan, AKP milletvekili İsmet Uç CANAN COŞKUN ma, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgü tü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Article 19’dan Ge orgia Nash ile gazeteci Hasan Cemal de izleyici olarak yer aldı. Yazar Şahin Alpay, öteki gaze telerin hiçbirinde yazarlık yapma imkânı bulamadığı, ek gelire ihtiya cı olduğu için ve muhafazakâr ke simlerin demokrasinin ve hukuk devletinin erdemlerini kavramaları na bir katkısı olabileceği düşündü ğü için Zaman gazetesinde yazdığı nı söyledi. Alpay’ın savunmasından öne çıkan kısımlar şöyle: ‘Yanılmışlık duygusu’ “Gülen hareketi ile ilgili hayal kırıklığım ise 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişimiyle patlak verdi. İtiraf edeyim ki, o güne kadar hareketin gayri meşru işlere karışan bir karanlık yüzü olduğunun bilincinde değildim. Tabii ki, idari bir kararla FETÖ/PDY olarak nitelenen ve silahlı terör örgütü olarak suçlanan Gülen hareketinin, hangi mensuplarıyla ve ne ölçüde gayri meşru işlere ve 15 Temmuz darbe girişimine karıştıkları yargılamalar sonunda ortaya çıkacak. Ne var ki, kimi Gülen hareketi mensuplarının şu veya bu ölçüde 15 Temmuz darbe girişimine karışmış olduklarına dair emareler bütün yazarlık hayatım boyunca sivil yönetimi savunmuş, askeri darbelere, askeri vesayete karşı yazmış ve konuşmuş bir liberal demokrat olarak beni şok etti ve derin bir yanılmışlık duygusuna boğdu.” “Şurası muhakkak ki, Gülen hareketinin bir suç örgütü olduğuna dair bir yargı kararı olsaydı, bir gün Ali Bulaç Şahin Alpay Yazar Şahin Alpay, “Zaman’da yazdığım için de pişmanlık duyuyorum. Bu hareketin karanlık yüzünü göremediğim için fena halde yanıldım” dedi. Yazar Ali Bulaç ise, Gülen cemaatinin FETÖ’ye dönüş sürecini madde madde anlattı. bile Zaman’da yazmayı sürdürmezdim. Aynı ölçüde muhakkak ki Gülen hareketi mensuplarının bir askeri darbe girişiminde şu veya bu ölçüde rol alabilecekleri aklımın ucundan geçseydi, asla Zaman gazetesinde yazmazdım. 15 Temmuz darbe girişimini lanetliyorum, bu nedenle Zaman’da yazdığım için de pişmanlık duyuyorum. Bu hareketin karanlık yüzünü göremediğim için fena halde yanıldım.” AKP iktidarına yönelik eleştirilerinin hiçbir zaman ifade özgürlüğü sınırları dışına çıkmadığını söyleyen Şahin Alpay, “14 aydır tutukluyum. Tutukluluğum cezaya dönüştü. İddianamede ileri sürülen suçların hiçbirisini işlemedim. Yargılama sonunda tümüyle aklanacağımdan kesinlikle eminim” dedi. ‘Sağlık sorunlarım var’ 66 yaşında olduğunu ve kalbinde 4 damarın değiştiğini belirten yazar Ali Bulaç’ın savunmasından öne çıkan satırbaşları ise şöyle: “Tecrit edilmiş vaziyette başkalarıyla koridorlarda değil selamlaşmak, göz temasının dahi yasak olduğu, son derece gayri insani şartlarda, neredeyse torunum yaşındaki memurlarca 9. kısımda zevkle aşağılanan, denetimli serbestlik adlı cevazla affedilen katillerle, hırsızların, yankesici ve kaçakçıların boşalttığı bir hapishane de, Türkiye’nin en korunaklı Silivri Cezaevi’nde yatıyorum.” “Cebir, şiddet, kin, nefret ve tehdit kullanmadan terör örgütü üyeliği olunmayacağı hukukun evrensel kurallarından olduğu gibi, onyıllardır süren terör suçlarına ilişkin içtihat kararları da bu yöndedir. Ben hangi silahlıbombalı eyleme katıldım? Nereye molotof kokteyli attım, kimin eğitim kampına gittim, hangi silahlı çatışmaya girdim, ne zaman ve nerede güvenlik kuvvetlerine saldırdım? Sahte kimlik mi kullandım? İllegal bir toplantıya mı katıldım?” ‘Ben nasıl bilebilirim’ “Gülen ve grubuna övgü yağdıranlara baktığımızda, içlerinde çarpıcı isimler görürüz ki bunlar ülkemizin siyasi ve idari hayatında kilit noktada yer işgal etmişlerdir. Bülent Arınç, Binali Yıldırım, Ahmet Davutoğlu, Hüseyin Çelik, Süleyman Soylu, Faruk Çelik, Recep Akdağ, Hüseyin Kocabıyık, Melih Gökçek, Recep Tayyip Erdoğan, Bekir Bozdağ. Bu siyasetçiler örgütün gizlikaranlık yüzünü görmemiş olabilirler. Ama görevi icabı bilmek durumunda olanlar bilememişlerse vahim bir durum vardır. Devletin en tepedeki zatları bu örgütü bilememişse, benim konumumda olan biri nasıl bilebilir ki? Siyasilerin ‘yanılma, kandırılma hakları’ var da, sorumlu mevkideki zatların görev ihmallerini an layışla karşılamak var da, neden benim bu hainsinsi örgütün karanlık yüzünü fark edememe hakkım yok?” “Bence Gülen hareketi ‘cemaat’ iken iyi idi, güzel hizmetlere imza atıyordu; zaman içinde kötüye dönüştü, FETÖ oldu” diyen Bulaç, cemaatin FETÖ’ye dönüşme sürecini “güç zehirlenmesi, kibir” gibi çeşitli maddeler sıralayarak açıkladı. ‘Tövbe etme hakkı’ Bulaç, şöyle devam etti: “Bu yapının iyi, meşru ve aydınlık yüzüne bakıp da destek veren siyasilerin iyi niyetlerine inanıyorum. Dolayısıyla ‘FETÖ’nün siyasi ayağı’ varsa, bu kendi içindedir. Belki şu anda tabanda on binlerce insan da aldatıldığını düşünüyor, derin bir pişmanlık duyuyor. Siyasilerin yanılmaları, pişman olmaları mümkünse, piramidin “ibadet ve ticaret” tabanında samimi olanların da pişman olmaları mümkündür. İnsanların ‘tövbe etme hakkı’ vardır. Çok önceden de bu yapının bazı zaaflarını teşhis edebiliyordum. Ama her ne olursa olsun, bir darbeye kalkışabilecekleri aklımdan geçmedi.” “Hayatım boyunca kendim ve herkes için ifade özgürlüğünü savundum. Çifte ahlaka itibar etmedim. Bu çerçevede en büyük dileğim, Zaman yazarları ve muhabirleri, Özgür Düşünce, Cumhuriyet, Sözcü ve gerek Türkiye’de gerekse dünyada medya kuruluşlarında çalışan yazar ve gazetecilerin bir an önce tahliye edilmesidir.” “Madem bu gazete silahlı terör örgütünün organı idi, neden kapatmadınız” sorusuyla yetkililere seslendiğini belirten Bulaç, “Bize, çalışanlara tuzak mı kurdunuz? Nitekim Mart 2016’da gazeteye kayyım atandı, biz de evimizde oturduk. Demek ki, o tarihe kadar ben yasal bir yerde çalışıyormuşum” dedi. Bulaç, Gülen cemaatinin yurtdışına çıkan üyelerine atıfta bulunarak, “Önem verdiği insanları yurtdışına çıkardılar demek ki bizi de amele gördüler. Bu da benim gücüme gitti” dedi. Bulaç, tutuklanma gerekçesinde kendisine ait olduğu belirtilen köşe yazısının hangi yazısından alındığının, nerede, ne zaman yayımladığının belirtilmediğini aktararak, “Bu yazı benim değil. Ben böyle bir yazı yazmadım. Bu üslup benim üslubum değil. Yazı bana ait değil, Ali Ünal’ındır” dedi. TUTUKLU YARGILANAN ZAMAN GAZETESİ YAZARI TÜRKÖNE: AK Parti’nin savunmasını ben yazdım Zaman gazetesinin eski yazar ve yöneticilerinin yargılandığı davada dün tutuklu yazar Mümtaz’er Türköne de savunma yaptı. Türköne, “Her şey yerli yerine oturtulduğu zaman 15 Temmuz’u engelleyenler arasında heykeli dikilecekler arasındayım. Vasiyetimdir o zaman büstümü Çağlayan Adliyesi’nin kapısına diksinler” dedi. Yazar Türköne’nin savunmasında, Büyük Birlik Partisi’nin 1992’de parti programını kendisinin kaleme aldığını belirterek, “Darbelere karşı sivil inisiyatifle durdurulacağı teziydi. 15 Temmuz bu şekilde engellendi” dedi. Hayatının darbelerle belirlenmiş bir hayat olduğunu aktaran Türköne, “Darbelere karşı aldığım tavırla çok dirençli bir sicilim var. Yazıcıoğlu’nun ilan ettiği programı ben özellikle AK Parti ile görüşmelerimde sık sık dile getirdim. Darbele rin engellenmesi konusunda halkın so kağa dökülmesinin nasıl caydırıcı bir etki olduğunu anlattım. Hasbelkader devletin zirvesinde olan şeyler de müdahale etme imkânım ol duğu zaman, askerin bu mü dahalesini engelleyecek her şeyi yaptım” dedi. 28 Şubat sürecinde dar beyi engellemek için çok çaba harcadığını aktaran Türköne, “Darbeden bir ay önceki toplantıda ne ler konuşulduğunu dinledim. Tan su Hanım’ın (Çiller) danış manlığını ya pıyordum. 2004’te 30 Nisan’da benzer bir tezgâh Mümtaz’er Türköne gerçekleşiyordu. Bunu anlattım. 2004 yılının Temmuz ayında Türkiye Annan Planı oylaması üzerin den bir darbe kalkışması teşebbüsüne uğradı ‘Kıbrıs’ı satıyor bu hükümet’ diye. 2007 emuhtırasında en sert yazıları ben yazdım. AK Parti kapatma davasında savunmanın önemli bir kısmını ben yazdım” dedi. ‘Heykelim dikilmeli’ Aydınlar arasında bu işe kafa yoranlar, önderlik edenler arasında kendi aldığı riski alan insan olmadığını savunan Türköne, “27 Nisan’da da, AK Parti kapatma davasında da, 15 Temmuz gecesi de kimlerin kayıp olduğunu görebilirsiniz. Bu dönemler, yargılamalar yaşanır sonra her şey yerli yerine oturur. Her şey yerli yerine oturulduğu zaman 15 Temmuz’u engelleyenler arasında heykeli dikilecekler arasındayım. Vasiyetimdir o zaman büstümü Çağlayan Adliyesi’nin kapısına diksinler. Benim darbeci olma ihtimalim yerçekimi kanununa aykırı bir şey” dedi. 40 gün önce annesini kaybettiğini söyleyen Türköne, “Oğlum kitaplarından ayrı kaldı’ demiş. Bu kadar çabama rağmen darbeci olarak yargılanmak sonucunda ben de artık uğraşmamaya karar verdim. Ne darbeyle, ne darbecilerle ne siyasetçilerle uğraşmayacağım. Ben de cezaevinde bir roman yazdım ‘Zamanın Felsefesi’ diye” diye konuştu. l İSTANBUL Surp Tateos Partoğimeos Ermeni Kilisesi Yenikapı’da Ermeni kilisesine taşlı saldırı Yenikapı Surp Tateos Partoğimeos Ermeni Kilisesi’ne taşlı saldırı düzenlendi. HDP milletvekili Garo Paylan, “Tabii ki esas zarar toplumsal barışa veya azınlıkların ‘biz burada yaşayabilir miyiz’ duygusuna verilen zarardır. Cam çerçevenin kırılması tamir edilir ama gönüller veya birlikte yaşama duygusu çok daha zor tamir edilen şeylerdir” dedi. Saldırı, sosyal medyada şöyle anlatıldı: “Vaftiz töreni öncesi kiliseye girenlerin üzerine doğru bir araba sürülüyor. Tören bittikten sonra, park halindeki arabaya binen küçük çocukları olan iki aileye taşlı saldırı oluyor. Ön tarafta 35 kişi görülüyor. Tinerci olabileceklerin dışında, üstü iyi giyimli kişilerin de olduğu söyleniyor. ‘Niye taş atıyorsunuz’ diye konuşulurken, ‘Biz kiliseye atıyoruz’ diyerek Ermenilere ağza alınmayacak sözler söyleniyor.” Gazetemize konuşan HDP milletvekili Garo Paylan “Saldıranlarla İçişleri Bakanı’nın çektiği fotoğraflar bu tip eylemleri cesaretlendiriyor. Bizim için önemli olan bu işin organize bir iş olup olmadığının ortaya çıkarılması, bununlu ilgili bir soruşturma açılmasıdır” diye konuştu. l İSTANBUL/Cumhuriyet haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: İLKNUR FİLİZ Batı Cephesi’nden kopuş dünyada deprem yaratır “Batı Cephesi’nde yeni bir şey var.” Rus S400 füzelerini satın alır mıyız, henüz tam kesin değil. Biliyoruz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu tür önemli konuları “güçlü dış politik araç” olarak kullanıyor, kullanmayı seviyor. Savunma füze sistemi satın almada daha önce Çin ile de “imza aşamasına” gelinmişti. Neden imzalanmadı, yetersiz mi bulundu bilinmez. Ama Ortadoğu’nun stratejik durumu ve Rusya ile çok yönlü işbirliğinin hayati önemi (ne yazık ki bunu görmeyen ve Rus uçağını düşürerek dış politikaya at gözlüğü ile bakılan bir iktidar yapısı vardı), Rus sistemini satın almayı gündeme soktu. Batılı devlet adamlarının ve kurumsal yönetimlerin bu konuda görüşlerine bakıyorum, bazıları “Türkiye bunu yapmaz, Rus füzelerini bize karşı pazarlık konusu yapıyor” görüşünde. Tabii bunda haklılık payı olabilir. Ankara “beni olduğum gibi kabul edeceksiniz, AB’ye de böyle alacaksınız, iç politikada ne yaptığım sizleri ilgilendirmeyecek, yoksa koparım ittifaktan..” diyor bir yandan. Batı’nın, PKK’yi kucağında tutması, Suriye’de de benzer tutumu ve üstelik onları silahla beslemesi de “müttefikliğe sığmaz” görüşünde Ankara, ki doğrudur. Batı ve NATO sözde “çok önemli” müttefikiyle, çok önemli bir konuda ayrı cephelere düştü. Tarihsel ağır miras Bunun tarihsel kökleri var. Türkiye NATOBatı’nın “Komünist Rusya’ya karşı” ileri karakoluydu. Türkiye’nin en büyük hatası, NATO’ya girmek için çırpınmasıydı ve başımıza hangi belalar geldiyse, bugünkü iktidarın bile işbaşına gelmesinin ardında, NATO ile baltayı Türkiye’nin kalbine vurmamız yatıyor. Cumhuriyet ile temelleri atılan, kendi öz güçleriyle çok yönlü büyük kalkınma hamlesini bitirdik. Ordu darbeleri de ABD ve NATO’ya olan bu derin bağlılıkların ürünüydü, demokrasinin kurulamamış olması da. Bugünkü bağımlı ekonomik yapı da... Ordu tam Amerikancıydı ve Pentagon’un denetimi altındaydı. Gladyo falan.. hepsi. Baş belası rezil politik tercih, bir yıldız gibi parlayan yeni Cumhuriyetin gelişimini kesti. Bir savaş, darbe ülkesi olduk (15 Temmuz dahil!). Geldiğimiz nokta, bataklık, savaş, parçalanma, cehalet içinde yüzen İslam dünyası ile aramızdaki büyük mesafenin ve ayrışmanın giderek ortadan kaybolmasıdır. Kafasındaki “fikri sabit”i ülkeye uydurmak için kararlı olan bir siyasi lider var. 180 derece değişim olur mu? Türkiye Batı Cephesi’nden kopar mı? Aslında bunun siyasi ve askeri koşullarında olgunlaşmalar var. Böyle bir olayın veya tehdidin gerçekleşebileceğinin siyasetin gündemine sokuluyor olması bile önemlidir. Böyle bir kopuş gerçekleşirse, dünyada stratejik bir deprem yaratacağı kesindir. Böyle bir değişim olabilir mi? Türkiye’nin nitelikli ekonomik alışverişleri Batı ile. Ayrıca küresel dünyanın karmaşık ilişkileri, böyle kesin cepheleşme ve saflaşmaya izin vermiyor. Mesela “düşman” Çin ile ABD ve Batı’nın çok yönlü ilişkileri. AB’nin Rusya ile daha farklı politikaları... Türkiye ise 70 yılın politik cenderesinin içinde Batı’nın. Ayrıca sorunları içinde savaşan, kamplaşmış yapıya sahip. Kırılganlığı her açıdan fazla. Hukuk, insan hak ve özgürlükleri, demokrasi vb. gibi evrensel değerleriyle dünya karşısında kendi haklılığını var edebilmekten çok uzak. Fakat, iç sorunları dış politikaya alet etmeyen, Batı ile cepheleşmeyen, sorunlarını ağırlaştırma değil çözme doğrultusunda ilerleyen bir ülkenin, dışarıda manevra yeteneği son derece artar ve bağımsız politikasıyla fakat birlikte ayakta kalma olasılığı artar. Böyle bir şansımız var mı? Farkındayım, aptal aptal sorular soruyorum. Nusaybin’de çatışma: 1 uzman çavuş şehit Mardin’in Nusaybin ilçesinde Çalıköy Mahallesi kırsalında terör örgütü PKK’ye yönelik iki gündür devam eden operasyon sırasında dün sabah çıkan çatışmada uzman çavuş MuAhraıkmamn et Muhammet Arıkan (25) şehit oldu. Şehit Arıkan’ın Denizli’nin Çal ilçesine bağlı Bayıralan Mahallesi’nde otu ran ailesi acı haberle yasa boğdu. Üç yıldır evli olan Arıkan’ın acı haberini keçi otlatırken ha ber alan anne Hatice Arıkan ve şehidin yakın ları büyük üzüntü yaşadı. Şehit Arıkan’ın ce nazesi, Kızıltepe İlçesi İlker Düzova Kışlası’nda düzenlenen töreninin ardından memleketi Denizli’ye uğurlandı. l Haber Merkezi C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear