Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Perşembe 31 Ağustos 2017 14 Bu ne cenneti? Sağlıkta dönüşüm denmişti, tıpta çağ atlayacaktık, hastanede sıra beklemeyecektik, bedava bakılacaktık. Bu ara hastalandım, gitmek zorunda kaldım. Ne göreyim? Hasta başına ancak dört dakika ayrılabiliyor, yüze bakıp teşhis konuluyor. Sonra muayene katılım parası öde, reçete katılım parası öde, ilaç fark bedeli öde; insanda para kalmıyor. Bu sıralarda nedense sık sık Cennet broşürleri gönderiyorlar: “Derelerde hurilerle rafting, şarap dolu göllerde sörf, bilgisayarınız için saniyede 300 gigabit sınırsız bağlanma olasılığı..” Karar verdim: Bu rezalete boyun eğmeyecek, hastalığımın ilerlemesini engellemeyeceğim. Cennete gidecek, günümü gün edeceğim! Düşüncemi açtığım dostum, “Acele etme; KHK ile cennetten kovulan birini tanıyorum. Ona soralım” dedi. Adamla kahvede buluştuk, anlattı: Azrail seni Üçüncü Köprü’ye benzer bir yere götürür. Orda senden ayakbastı parası isterler, ödersin. Sonra park parası da alırlar. Bir süre sonra Manchester United forması giymiş biri gelir, kara kaplı bir defter açar, bakar: Maalesef sevap puanlarınız tutmuyor. Bir yolunu bulamaz mıyız? Çok güç Kaça olur? Travellers Check ya da doların var mı? Ben fiyatı çok bulmuş, sormuştum: Cehennem gerçekten öyle dedikleri kadar kötü mü? Faili meçhul ölenler failleriyle bir arada volta atarlar. Neandertallerin çoğu da oradadır. Her akşam yemeğinden sonra gelir seni dansa kaldırırlar. Tango mu, vals mi? Hayır, kendileriyle teke zortlaması ya da kolbastı oynamanı isterler. Bunları öğrenince Cenneti yeğledim, istediği parayı verdim. Cennete varınca sordum: Turuncu gagalı mor turna kuşlarının gezdiği ormanlar ne tarafta? Giriş kartıma baktılar: Bunla sen ancak şu deniz kenarındaki yeşillikte dinlenir, istersen mangal yaparsın. Az sonra kalacağım yerin yüz kişilik bir yatakhane olduğunu öğrenince de görevliyi aradım. Daha iyi bir kart edinemez miyim? Bunun ödeyemeyeceğim kadar pahallı olduğunu öğrenip depresyona dalmışken bir sınıf arkadaşım beni gördü. Yahu burası bizim oradan farklı değilmiş. Ne yapacağız? Hemen git hortlama kuyruğuna gir, yazıl. Arada sıran gelir, hortlar, gider İstanbul’da gezer, biraz ferahlar, dönersin. Görevliye bir şeyler ödeyebilirsen sıran sık gelir. İlk hortlamamdan sonra beni KHK ile Cennet’ten kovdular. Neden? Yüz kez sordum, cevap vermediler! Böylece globalleşmenin orayı da etkilediğini, buradaki rüşvetçiliğin, ahlaksızlığın oraya metastaz yapmış olduğunu öğrendim ve ölmekten vazgeçtim. Pluto’nun bir uydusunun koşulları yaşama elverirmiş. Oraya taşınacağım! 31 AĞUSTOS 2017 SAYI: 33566 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.51 04.39 05.06 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.23 13.12 16.50 06.08 12.56 16.34 06.33 13.19 16.56 Akşam 19.47 19.31 19.52 Yatsı 21.12 20.53 21.12 yorum TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Her yağmurda sefil bir Venedik görüntüsü veren İstanbul’a doğayı talan ederek yapılan üçüncü köprü ve üçüncü havaalanı nedeniyle “Türkiye’yi kıskanan” Almanya seçim sürecinde. Herhalde bunu Almanya’da yaşayanlardan daha çok Türkiye’de yaşayanlar biliyordur. Çünkü Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, ikide bir Almanya’daki Türkiye kökenlilere kime oy vermemeleri ya da kime oy vermeleri gerektiği çağrısı yapıyor. Yoksa Almanya’da öyle parti bayraklarıyla donatılmış sokaklar, bangır bangır müzikle dolaşan seçim otobüsleri, sokakları çöp içinde bırakan aday tanıtım broşürleri filan göremezsiniz. Ya da rakiplerine ve onların seçmenlerine hakaret üstüne hakaret yağdırıp tehdit eden politikacıları… Erdoğan işin içine girmese Almanya seçimleri bu kadar ilgi çekmezdi. Zaten kamuoyu araştırmalarına göre Şansölye Merkel’in yine ipi göğüslemesi bekleniyor. Ama Erdoğan’ın “Türkiye düşmanı partilere sakın ha oy vermeyin” deyip bir de “SPD, Hıristiyan Demokratlar, Yeşiller…” diye parti isimleri sayması ister istemez tartışma yarattı. Çünkü olan yaklaşık 720 bin Tür kiye kökenli yaşıyor. Eski seçimler üzerinden yapılan kamuoyu araştırmalarına göre Türkiye kökenlilerin birinci tercihi SPD. Daha sonra ise Yeşiller ve Sol parti geliyor. Almanya’da seçilen Türkiye kökenli milletvekillerinin ezici AKP seçmeni AfD seçmeni olur mu? çoğunluğu da Erdoğan’ın “oy vermeyin” dediği partilerden. Geniş bir çerçeveden bakıldığında bu çağrının sonuçları çok da etkileme geriye Sol parti ve aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi kalıyor. Erdoğan’ın “Orada şu anda Türkiye’ye karşı düşmanlık yapmayan siyasi partilere gerekli desteği verin. Birinci parti, ikinci parti olmaları önemli yeceği söyleniyor. Türkiye kökenli seçmenin sandığa gitmemesinden çekinen Alman politikacılar o nedenle “oy kullanın” çağrısı yapmakla yetiniyor. Ama tabanda çok daha ilginç bir değil, onlara verin” derken Sol partiyi şey yaşanıyor ki onu da geçen gün kastetmediği açık. Ne de olsa “Bu sol lerde Yeşiller Partisi Eş Genel Başkanı zihniyet, bu komünistler hiçbir zaman Cem Özdemir açıkladı: vatansever değildir” demişti daha bir “Şöyle çağrılar dolaşıyor; ‘aşırı kaç gün önce. sağcı AfD partisine oy verin’ deni O halde geriye Türk ve Müslüman yor. İlginç bir şey; Türklere en fazla düşmanlığıyla bilinen ırkçı parti AfD düşman, Müslümanlara en fazla kalıyor. Peki, Erdoğan’ın bu çağrısını karşı olan partiye sözde Müslüman, alan AKP seçmeni ne yapacak? Türk kökenli olanlar destek verme Almanya’da seçme hakkına sahip çağrısında bulunuyorlar.” Ki o parti yani AfD’nin başbakan adayı Alexander Gauland, daha birkaç gün önce Türkiye kökenli Almanya Federal Uyum Bakanı Aydan Özoğuz’u ırkçı sözlerle tehdit etmişti. Özoğuz’u “Anadolu’da yok etmekten” ve ondan bir “çöp gibi kurtulmaktan” söz etmişti. Almanya’da İslama yer olmadığını söyleyen, seçim propagandasını da İslam ve göçmen karşıtlığına dayandıran AfD, seçim afişlerinde de bunu açıkça dile getiriyor. “Burka mı? Biz bikini seviyoruz” ya da hamile bir kadının fotoğrafıyla birlikte “Yeni Almanlar mı? Biz çocuklarımızı kendimiz yaparız” yazılı afişler bunun örnekleri. Şu anda Yeşiller ve Sol Parti ile üçüncülük için yarışan AfD için “gelin AfD’ye oy verin Almanya batsın” diyen Türkiye kökenli seçmenler aslında kendilerini batırdıklarının farkında değiller. Ya da Cem Özdemir’in deyimiyle “Dünyada bütün fanatikler, bütün aşırı olanlar aslında birbirine çok yakın.” AKP seçmeni AfD seçmeni olacak mı, 24 Eylül’de göreceğiz… Küçük bir not: 14 Ağustos’ta başlayan mektupla oy verme işleminde seçmenlerin yüzde 20’den fazlası oyunu kullandı bile. Çünkü onlar oylarının çalınmayacağından eminler. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr 30 AĞUSTOS’UN SIRRI NAZMİ KAL Emekli TRT yapımcı ve sunucusu K urtuluş Savaşımızın son darbesi Büyük Taarruz’un 26 Ağustos’ta başlayıp 9 Eylül’de İzmir’de biten zaferin nasıl hazırlandığı, nasıl başarıya ulaştığı her zaman merak konusu oldu. Bu önemli zaferin 95. yıldönümünde, tarih kitaplarına fazlaca yansımayan önemli bir sırrını İsmet İnönü’nün ağzından anlatacağım. Aşağıdaki konuşma İsmet İnönü’nün 1971 yılı 30 Ağustos’unda TRT Ankara Radyosu ve Ankara Televizyonu’nda çeşitli görevler yapmış Ünlen Demiralp ile yaptığı konuşmadan alındı. Bulunmamış tılsım “26 Ağustos’ta başlayan milli mücadele, harp tarihinin, en kesin netice muharebesinin hazırlığı, icrası, büyük bir sanat eseridir. Neden sanat eseridir bunu anlatayım, size. Birbiri ile eşit iki ordu karşı karşıyadır. Sayıca eşit ama Yunan ordusunun bütün dünya ile geniş ve rahat ilişkileri var. Her istediğini, silah ve vasıtayı kolaylıkla buluyor. Biz ihtiyaç vasıtaları bakımından çok dardayız. Bütün memleket askeri işgal altında. Dünya ile ilişkide olan İstanbul hükümeti, yardım etmek şöyle dursun, yapılan çalışmaların, hazırlıkların faydasız ve zararlı olduğu düşüncesinde. Böyle bir idare altında biz harp hazırlığı yapıyoruz. Bir işgal ordusu Anadolu’ya çıkmıştır. Muharebe ediyor. Muharebe ettiğiniz ordu, kuvvetli bir ordu, her yerde ciddi muharebeler yapmıştır. Bu ordu ile siper muharebesi yapacağız. Büyük askeri yazarlar, büyük kumandanlar, siper muharebesi devrinde galip gelen ordunun öteki orduyu bir daha muharebe edemeyecek hale getirmesi İsmetİnönü:Busavaşınhazırlığıbirsenesürdü. Düşününüz ki Kars’ta çakılı olan eski asırların topları öküz sırtında taşındı, Afyon’a getirildi. Ne yapıldığını düşman anlamadı. Nazmi Kal, İsmet İnönü’yle, 1972. için nasıl hareket etmesi, nasıl vurması lazım geldiğini seferlerin sonuna kadar aramakla meşgul olmuşlardır ve bulamamışlardır. Bu bulunmamış tılsımı biz, Anadolu’yu işgal eden, dünyaca desteklenen, üstün ve kıymetli bir orduya karşı eksik ikmal ve koşullara rağmen sağlayacağız. Biz bu imkânı temin etmişizdir. Büyük Taarruz’un kıymeti buradadır. Bu meydan muharebesi ile bu ordu mahvedilmiştir. Bütün iki cihan harbinde böyle bir misal yoktur. Bu eser bu kadar ciddi, bu kadar nadir bir sanat eseridir. Bu savaşın hazırlığı bir sene sürdü. Bir seneye güç sığdı. Düşününüz ki Kars’ta çakılı olan eski asırların topları öküz sırtında taşındı, Afyon’a getirildi. Ne yapıldığını düşman anlamadı. 1922 Temmuz’unun son günleri. Artık taarruz etme günleri yaklaşıyor. Bir gün şafakla beraber silahlar patlayacak, düşman ordusunu yok etme harekâtı başlayacak. Atatürk’ün Akşehir’deki toplantısı bu amaçla yapıldı. Taarruz günü ka rarlaştırılacaktır. 1922 Temmuzunda toplanan kumandanlar son hazırlıkları görüşmüştür. Bu bir plan hazırlığı değil, son hazırlıkların görüşüldüğü bir toplantıdır. Plan bir yıldan beri Sakarya savaşının sonunda karar verilmiş bir plandır. Önemli hedefimiz ne günü taarruz yapacağımızın düşman tarafından sezinlememeli. Zaman zaman düşmana taarruz edeceğiz hissini veren davranışlarda bulunuyoruz, dedikodu yayılıyor ama taarruz etmiyoruz. Diğer yanda Atatürk sık sık bölgeye seyahat ediyor, bu da taarruz edeceğimizi düşmana hissettiriyor ama etmiyoruz. Bu da düşmanda “Canım taarruz taarruz derler yapmazlar, yapamayacaklardır” rehaveti yaratıyor. Bu durum düşmanda rehavet yaratıyor ama Meclis’te mebusların tepkilerine neden oluyor. Çünkü Meclis asılsız söylemlerle amacın düşmandan gerçek taarruz zamanını saklamak olduğunu bilmiyor. Şiddetli eleştiriler yapılıyor. Plan şuydu. Temmuz toplantısında Süvari ku KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr mandanı (Fahrettin Altay) da bulunuyordu. İlk iş silah patlamadan süvari ordusu düşman karargâhının içine girecek, iletişim hatlarını kesecekti. Nitekim Yunan kumandanı Trikopis yakalanınca İsmet İnönü’nün ‘Bir kuvvet kumandanı senden yardım istedi, niye gitmedin’ sorusuna ‘Süvarileriniz iletişim hatlarımızı kopardı’ demiştir. Şafakla top atışı 26 Ağustos’ta nihayet plan uygulanmaya girdi. Şafakla beraber topçu atışları başladı. Kıtalarımız siperlerden çıktılar, taarruz ediyorlar, düşman ne kadar çok kuvvetli hücum edersek edelim son ana kadar yerinden oynamıyor. Gayet inatla muharebe ediyorlardı. Yunan ordusunun karakterlerinden birisi şudur: Taarruz edeceği aman çok sert ve titiz hareket eder, mukavemet ettiği aman dermanını sonuna kadar kullanmaya çalışır. İyi bir ordunun niteliklerini taşır. Nihayet 27 Ağustos oldu, yani taarruzun ertesi günü. Muharebe meydanında bulunuyoruz. Mustafa Kemal Paşa orada, Fevzi Paşa orada. Akşama kadar muharebe şiddetle devam etti, sonuç hakkında bir fikir edinemiyorduk ama bir şey dikkatimizi çekti. Düşman topçusunun ateşi zayıftı, hatta zaman zaman ateşi kesiyordu. Askeri bilgilere göre düşman topçu ateşinin zayıflaması ve sesini zaman zaman kesmesi, düşmanın mevzi değiştirdiği, geri çekildiği anlamına gelirdi ama emin olamıyorduk. 27 günü gecesi nihayet düşmanın çekildiğini tespit ettik. 29 sabahı şafak söktüğünde artık düşmanın çekildiğini kesin olarak anladık. 29 günü Afyon’a girdik. Afyonlular o akşam kumandanlara büyük bir yemek ziyafeti tertip ettiler. Ben de gittim. Baktım bütün kumandanlar orda. Birdenbire sinirlerim altüst oldu. “Siz burada toplanmışsınız, yemek zevki yapacaksınız, nasıl şey bu, düşman nerde, ne karar verdi, savaş mı bitti anlayamadım, gidin kıtalarınızın başına” diye bağırdım. Hepsi yemek yemeden beraber oradan çıktık. İAlkkdheendiezf’diniriz Savaşın beşinci günü. Çalköy’de bir öküz arabasının üstünde ben, Fevzi Paşa ve Mustafa Kemal Paşa toplandık. Düşman bozulmuştu, çekiliyordu. Ne yöne çekilecekti. Bana göre Eskişehir’e çekilecek çünkü orada burnu kanamamış bir ordusu var, onunla birleşecek ve taarruza geçecekti. Düşman Eskişehir’e çekilmediğine göre nasıl davranacağız? Ben ‘Madem ki düşman Eskişehir’e gitmedi, İzmir’e doğru gidiyor, bu düşmanı takip edelim. Eğer düşman İzmir’e gider, biz burada Eskişehir’deki kuvvetlerle uğraşırken Yunanistan’dan yeni kuvvetler gelir, kuvvetli bir cephe oluştururlar, işimiz zorlaşır, halbuki biz İzmir’de Yunan’ı denize dökersek Eskişehir’deki kuvvet düşman içinde kalacak ve kendiliğinden kaçacaktır’ dedim. Fevzi Paşa, ‘Mağlup olan düşman hırpalanmıştır, onu takip etmeye lüzum yoktur, Eskişehir ve Bursa üzerine gidelim’ dedi. Atatürk ikimizi dinledikten sonra İsmet Paşa’nın dediğini yapalım dedi ve ‘Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir’ emrini verdi. Sonucu biliyorsunuz. C MY B