24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 22 Ağustos 2017 14 AKP’yi iktidarda tutan ne? AKP’yi 2002’den beri iktidarda tutan şey, “İslamcı örgütlerin 2003’ten beri yavaş yavaş demokratik sivil örgütlerin yerini almasıdır”. İmam hatip okullarından vakıflara, şirketlerden hükümetin emrine verilen kamu kurumlarına kadar yeni tip örgütlenmelere gidildi. Siyasal İslam, rejimin en etkili parçası ve temel dayanağı haline sokuldu. Bu durum AKP’ye siyasetten ekonomiye, eğitimden medyaya kadar tekelci bir zemin hazırladı. TBMM’nin tamamen ellerinde bulunması, bürokrasi, adalet, eğitim, kaynakların dağılımı ve medya araçlarının tekeli ile iktidar, mutlak bir fiili egemenliğe dönüştü. Seçim sürerken kural değişti. 15 Temmuz sonrası getirilen OHAL ve son referandum ile siyasal İslam fiili bir rejim haline geldi. Bütün bu gelişmeler olurken alternatif örgütlenme olanakları, “katı bir haksız rekabet ortamı kurularak” ortadan kaldırıldı. Etkin sendikalı işçi sayısının yüzde 5’e düşürüldüğü bir ortamda rejim AKP açısından sağlamlaştırıldı. İktidardevlet bütünleşmesi oldu. Temel sorun, siyasal partiler dahil, “demokratik örgütlenme ortamının fiilen ortadan kaldırılması ve yerine, tarikatlar başta olmak üzere dini örgütlerin her alanda egemen hale getirilmesidir”. ABD ve AB için siyasal İslam 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat bu noktaya getirilmek için düzenlendi. 1990 sonrası Türkiye’yi siyasal İslam aracılığı ile Lozan’dan Sevr’e sürüklemek isteyen, önceleri TSK ve büyük sermaye ile bunda başarısız kalan Batı, siyasal İslamı kullanmak yolunu seçti. Batı’daki ve FETÖ’deki “yeni Türkiye ve ikinci cumhuriyet savunucuları”, 90’lı ve 2000’li yıllarda siyasal İslama dört elle sarıldılar ve 15 Temmuz 2016’da FETÖ’yü sahneye çıkardılar. Ve AKP’yi de bu tuzağın içine “PKK ve Suriye açılımları ile sürüklediler”. Eski ortaklar tarafından sürüklendiğini (ve aldatıldığını) gören iktidar bugün, iki arada bir derede kalmış durumda. Plan zaten ülkenin PKK ve FETÖ ile parçalanarak siyasal İslam modeli içinde Sevr’e sürüklenmesiydi. 15 Temmuz’da kısa yoldan sonuca ulaşamayan FETÖ ve emperyalizm, şimdi siyasal İslamı uzatmalı olarak kullanmak istiyor. Demokrasiyi, Atatürk devrimlerini, çağdaş değerleri ve ülkenin bütünlüğünü savunan büyük kitleyi yine siyasal İslama yedirmek amacındalar. Atatürk’e son günlerde saldıranlar mı? Onlar en azılı FETÖ’cüler ve ülkeyi Sevr’e taşımak isteyen düşmanın tetikçileridir. Aynen “Kurtuluş Savaşı”nda olduğu gibi. AKP, “dış ilişkilerde bazı dengeleri değiştirerek, emperyalizmin amacına ulaşmasını engelleyemez”. Engellemek için “siyasal İslam tuzağından kurtulması gerekir”. Yoksa Graham Fuller’in senaryosunu uygulamış duruma düşer. 15 Temmuz 2016’da Ankara’daki genel merkeze astığı dev Atatürk bayrağını, Türkiye üzerinde bugün de dalgalandırması gerekir. Tek çıkış yolunun bu olduğunu artık görün. Türkiye parçalanırsa ortada ne iktidar ne de muhalefet kalır, istisnası olmaz, kimse de kaçıp kurtulamaz. Zekeriya Öz ve Adil Öksüz’ün zavallı durumuna düşerler. Ve Dibeklihan’da bir sohbet Dibeklihan Kültür ve Sanat Merkezi’nde 24 Ağustos 2017 akşamı saat 21.00’de bir konuşmam var. Neleri mi konuşuruz? Siz bana ne var ne yok diye sorarsınız, ben de bugüne kadar “yolumun kesiştiği ünlülerin” Türk siyaseti içindeki konumlarını, dilimin döndüğü kadar anlatmaya çalışırım; hangi lider “Batılı”, hangisi “Batıcı” ve hangileri “İslamcı” gibi. Tam da TürkiyeAvrupa “krizi” yaşanırken, Dibeklihan’da görüşmek üzere... 22 AĞUSTOS 2017 SAYI: 33557 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.39 04.27 04.55 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.14 13.14 16.58 06.00 12.59 16.42 06.25 13.21 17.03 Akşam 20.01 19.44 20.05 Yatsı 21.29 21.10 21.28 yorum TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ AKP eski MKYK üyesi Ayhan Oğan’ın “Yeni Devlet kuruyoruz. Kurucusu Erdoğan!” sözleri olağanüstü tepki çekti. AKP Reisi Umumisi, yıllardır “Yeni Türkiye’yi kuracağız!” demiyor mu? İkisi arasında ne fark var? HHH ÖzAgecanr “Eğer ecdadımız başka türlü düşünseydi, Sultan Alpaslan Malazgirt’e kendisininkinden 34 kat büyük bir ordunun karşısına çıkmaya cesaret edebilir miydi? Bu sene 26 Ağustos 16 Nisan’daki kutlamalarında inşallah halkoylamasından “evet” sonucu çıktıktan sonra Mustafa Kemal Kavşak Malazgirt’teyiz. Sultan Fatih dünyanın en Atatürk’e, özellikle heykellerine saldırılar artmaya başladı. Geçen hafta Atatürk heykellerine saldırılardan örnekler vermiş, saldırganların “akıl hastası” muhkem surlarının üzerine atını sürmeye Türkiye Rabia cesaret edebilir miydi?” (Fatih atını Cumhuriyeti’ne Doğru! (3) surlara mı, denize mi oldukları gerekçesiyle yasal işlem sürdü? Attan düşen yapılmadığından söz etmiştik. çağdaş sultan kim?) Oysa “Atatürk’ü Koruma Yasası” HHH yürürlükteydi! Saldırılar geçen Bizans İmparatoru Romanos hafta da sürdü… Diogenes, Malazgirt’e 70 bin, Diyarbakır Merkez Yenişehir Selçuklu Sultanı Alpaslan ise 40 bin ilçesindeki Şeyh Sait Meydanı’nda kişilik orduları ile gelmişlerdi. Bizans bulunan Atatürk Anıtı’na İbrahim ordusunda, Trakya’da yaşayan, Yeşil (30) çekiçle saldırdı. Yeşil, Hıristiyanlığı kabul etmiş Peçenek “Atatürk heykelini put olarak ve Uz Türkleri de vardı. Alpaslan, gördüğüm ve Allah rızası için casuslarını gönderip “Türk” olduklarını eylemi gerçekleştirdim!” dedi. anımsatarak, savaşa kendi yanlarında Hayrettir “Atatürk’ü Koruma katılmalarını önerdi. Kanunu’na” muhalefetten Diyogenes’in askerleri, taktik gereği tutuklandı! geri çekilen Selçukluların peşinden “Başkomutanlık Zaferi’nin” gittiklerinde tuzağa düşmüşlerdi. yıldönümünde Atatürk, Zonguldak’ı 26 Ağustos 1931’de ziyaret Attan düşen Sultan! Hıristiyan Peçenek ve Uz Türkleri de Selçuklu ordusuna katıldılar. Bu ettiğinde kendisini karşılayan 5 çiçek bölümü kırıldı. yaşındaki Ayten Alper “Hoş geldin HHH arada Ortodoks Bizans’la “mezhep ayrılığı” yaşayan Ermeni güçleri de Gazi babam” diyerek çiçek vermişti. Ağzına Atatürk adını almayıp Gazi savaştan çekildiler! Şimdi 91 yaşında olan Alper’in Mustafa Kemal demekle yetinen HHH o anını yansıtmak amacıyla, AKP Reisi Umumisi, 26 Ağustos’ta Atatürk, “Nutuk’ta” 26 Ağustos’u Zonguldak Belediyesi, o noktaya “Başkomutanlık Zaferi’ni” kutlamak özetle şöyle anlatır: 1.20 m yüksekliğinde bir tunç yerine Malazgirt’in bir Müslümanlık “(…) Muhalifler ordunun heykel dikmişti. Ne var ki bilinmeyen zaferi olduğunu düşünerek çürüdüğünden, kıpırdayacak durumda kişilerin saldırısında heykelin kol ve Isparta’da şöyle konuştu: olmadığından, böyle karanlık ve belirsizlik içinde beklemenin sonucunun felâketten ibaret olacağı yolundaki propagandalarına alabildiğine hız vermişlerdi. Özgen AcGerçi, Meclis’te bu düşünce akımının bıraktığı yankılar, zaten düşmanlardan fazlasıyla gizlemek istediğim taarruz bakımından yararlıydı. Fakat bu olumsuz propaganda en yakın ve en inanmış kimseler üzerinde bile kötü etkisini göstermeye başlamış, onlarda da kararsızlıklar uyandırmıştı. Onları da yakında yapacağım taarruz konusunda ve 6 7 gün içinde düşmanın ana kuvvetlerini yeneceğime olan güvenim hususunda aydınlatmayı ve yatıştırmayı gerekli buldum. Bunu da yaptıktan sonra Ankara’dan ayrıldım. (…) (…) Benim Ankara’dan ayrılacağımı bilenler, burada imişim gibi davranacaklardı. Hatta gazetelerde benim Çankaya’da çay ziyafeti verdiğimi de ilân edeceklerdi. Bir gece otomobille Tuz Çölü üzerinden Konya’ya gittim. Konya’ya varır varmaz telgrafhaneyi kontrol altına aldırarak Konya’da bulunduğumun da hiçbir yere bildirilmemesini sağladım. 26 Ağustos 1922 sabahı düşmana taarruz için Cephe Komutanı’na emir verdim. 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de hazır bulunuyorduk. Sabah saat 5.30’da topçu ateşimizle taarruz başladı. (…) 30 Ağustos’ta yaptığımız savaş sonunda, düşmanın ana kuvvetlerini yok ettik ve esir aldık. Düşman ordusunun Başkomutanlığını yapan General Trikopis de esirler arasına girdi. (…)” HHH Bu iki kıyaslama kimin “racon” kestiğini, kimin mangalda kül bırakmadığını göstermiyor mu? Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr Masumiyet karinesi ve tek tip KEMAL AKKURT Avukat, Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı Anayasamızın 36. maddesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin (İHEB) 10. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesi “Adil Yargılanma Hakkı”nı düzenler. Buna göre herkes, gerek hukuk davalarında gerekse ceza davalarında, kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda adil yargılanma hakkına sahiptir. Bu hak, yargılanan her sanık için temel bir haktır. Adil yargılanma hakkı nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından en çok mahkum edilen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Anayasamızın 90. maddesine eklenen son fıkra ile, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler yasa hükmünde olup bunlar aleyhine anayasaya aykırılık iddiasında bile bulunulamaz. Bu çerçevede ülkemiz AİHS’ni kabul etmiş ve yurttaşlarına AİHM’ne “Bireysel Başvurma Hakkı”nı tanımıştır. Suçu sabit olana kadar Anayasa’nın 38. maddesinde, İHEB 11. maddesinde ve AİHS’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının önemli öğelerinden biri de “masumiyet karinesi”dir. Buna göre bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır. Bu düzenlemelere rağmen, Avrupa Konseyi’ne taraf ülkeler arasında, hakkında iddianame düzenlenen kişiler bakımından, en fazla beraat ve bozulan mahkumiyet kararları, ülkemizde görülüyor. Bu durum, ülkemizdeki yargılamalarda hazırlık soruşturmasının eksik olarak yapıldığını, sorumluluğun eksik delillere dayalı iddianame ile mahkemeye atıldığını ve yapılan yargılamaların da adil olmadığını gösteriyor. Emniyetten gelen fezlekeler iddianameye, iddianameler de mahkeme kararına dönüşebiliyor. AİHM’nin ülkemizle ilgili ola Sanıklara tek tip kıyafet giydirilmesi önerisi, yargılanan kişilerin hepsinin suçlu olduğu yönündeki bir ön kabule dayanır. Ancak bir kimsenin kıyafetine bakılarak suçlu veya suçsuz olduğuna karar verilemeyeceğinden, sanıkları küçük düşüren ve mahkummuş gibi gösteren tek tip kıyafetin zorlanması, hukuka aykırıdır. Guantanamo’daki uygulamanın örnek alınabileceğinin söylenmesi bile, tek tip kıyafet önerisinin keyfiliğini gösteriyor. rak verdiği bir kararda, gazetelerde “suçlular yakalandı” şeklindeki manşet haber nedeniyle, halkın bilgilendirme hakkının olduğuna, ancak bu hakkın sınırlarının aşılmaması gerektiğine, yakalanan kişilerin daha yargılanmadan mahkum olmuşçasına resim ve isimlerinin yayımlanmasının doğru olmadığına, bu durumun masumiyet karinesine aykırı olduğuna, dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurduğuna hükmedildi. (Karakaş Yeşilırmak/Türkiye davası). Yani hakkında kesinleşen bir mahkumiyet kararı olmayan herkes, masumdur. Anayasa ve hukuk kurallarıyla birlikte, “Adil Yargılanma Hakkı”nın da ayaklar altına alınmasını üzülerek izlerken, bu evrensel kuralı tekrar tekrar hatırlatmak lazım. Sanıkları küçük düşürme Son zamanlarda dillendirilmeye başlayan, özellikle bazı toplu davalardan yargılanan sanıklara, mahkeme salonunda tek tip kıyafet giydirilmesi önerisi de adil yargılanma hakkının ihlaline sebep olabilecek nitelikte. Sanık, kendisine suç isnat edilen, ancak suçlu olup olmadığı henüz bilinmeyen kişiye verilen bir sıfat olup sanığın hukuken suçlu olduğu, hakkında verilecek mahkumiyet hükmünün kesinleşmesiyle anlaşılır. Yargılama süreci tamamlanmadan sanıkların suçlu olarak damgalanması, kamuoyunda kesinlikle mahkum olacakları şeklinde bir beklentinin yaratılması, yargı bağımsızlığına ve dolayısıyla adil yargılanma hakkına aykırıdır. Sanıklara tek tip kıyafet giydirilmesi önerisi, yargılanan kişilerin hepsinin suçlu olduğu yönündeki bir ön kabule dayanır. Ancak bir kimsenin kıyafetine bakılarak suçlu veya suçsuz olduğuna karar verilemeyeceğinden, sanıkları küçük düşüren ve mahkummuş gibi gösteren tek tip kıyafetin zorlanması, hukuka aykırıdır. Öte yandan, bir kimseye zorla belli bir kıyafet giydirilemeyeceğinden, söz konusu uygulamanın hayata geçirilmesi, evrensel hukuk kurallarına da aykırı olacaktır. Guantanamo örneği ABD’nin terör suçlusu oldukları gerekçesiyle yargılamadan ve uzun yıllar işkenceden geçirerek insanları esir ettiği Guantanamo Hapishanesi’ndeki uygulamanın örnek alınabileceğinin söylenmesi bile, tek tip kıyafet önerisinin ne kadar keyfi bir talep olduğunu gözler önüne seriyor. Bugün ülkemizin ihtiyacı olan şey, yargı bağımsızlığının sağlanması ve yargılama sonunda ulaşılan sonuç kadar, yargılama sürecinin de adil olduğunun herkese gösterilmesidir. Adil yargılama hakkının ihlal edilmesi halinde, yargılama sonunda verilecek kararların, toplumda şüpheyle karşılanacağı ve bu durumun cezaların caydırıcılığını azaltacağı da unutulmamalıdır. Bağımsızlık yetmez AİHM içtihatlarına göre, mahkemenin yasal olarak bağımsız olması yetmez. Yargılamanın görünürde de şeffaf, bağımsız ve tarafsız olduğunun anlaşılması gerekir. Daha yargılama aşamasında bile masumiyet karinesini ortadan kaldıran bir yargılama, adil olmayacaktır. Sorun, yine kuvvetler ayrılığının ayaklar altına alınmasıdır. Bırakalım mahkemeler etki altında kalmadan, bağımsız ve tarafsız yargılama yapsınlar. Çünkü adil yargılanma hakkı, herkese lazımdır. ALPER ÇOHAZ Osgoode Hall Law School, Doktora Atatürk ilkeleri olarak bilinen altı temel ilke, ilk olarak 1931 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası Nizamnamesi’nde sistematik ve bütünsel olarak tanımlandı. Bu ilkelerden biri milliyetçilik ilkesi olarak adlandırıldı. Ne var ki, milliyetçilik kavramına yıllar içinde farklı mecralarda farklı anlamlar yüklendi. Bu tanımlardan hiçbiriyle bağdaşmayan Atatürk’ün milliyetçilik tanımı ise, bu nedenle Atatürk milliyetçiliği gibi ayırt edici bir şekilde tanımlanmak zorunda kaldı. İl Milliyetçilik yalanı! kenin adına değil de tanımına bakıldığında ise, gerçeğin bambaşka olduğu kolaylıkla anlaşılıyor. Devletlerin eşitliği Buna göre, Cumhuriyet Halk Fırkası Nizamnamesi’nde yer alan milliyetçilik tanımı şu şekilde: “Fırka, terakki ve inkişaf yolunda ve beynelmilel temas ve münasebetlerde bütün muasır milletlere muvazi ve onlarla bir ahenkte yürümekle beraber Türk içtimaî heyetinin hususî seciyeleini ve başlı başına müstakil hü viyetini mahfuz tutmayı esas sayar.” Tanımın sadeleştirilmiş hali şöyle: “Parti, medeniyet ve ilericilik yolunda ve uluslararası temas ve ilişkilerde aynı zaman diliminde birlikte var olduğu bütün devletlere paralel bir şekilde ve onlarla uyumlu bir biçimde yürümekle beraber Türk toplumunun kendine has karakterini ve bağımsız kimliğini korumayı esas sayar.” Bu ilke, aslında tam da ‘devletlerin egemen eşitliği ilkesi’nin karşılığıdır. Devletlerin egemen eşitliği ilkesi, daha sonra 1945 yılında Birleşmiş Milletler Şartı’nın 2. maddesinin 1. fıkrasında kendisine şu şekilde yer buldu: “Örgüt, tüm üyelerin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulmuştur.” Özetle, Atatürk’ün zamanında milliyetçilik ilkesi olarak adlandırdığı ilkenin, günümüzdeki milliyetçilik tanımları ve buna bağlı tartışmalarla alakası olmadığı gibi, günümüzde de halen geçerliliğini koruyan ve devletler arası ilişkileri düzenleyen en temel varsayımsal ilkelerden biri olduğu görülüyor. Televizyonlarda ya da gazetelerde yapılan tartışmalarda bilerek ya da bilmeyerek yanlış yapıldığı da... C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear