26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 13 Temmuz 2017 14 yorum TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Deli Dumrul’un başı dertte Deli Dumrul, mitolojik bir öykünün kahramanıdır. Kuru çayırın üstüne köprü yapıp geçenden 33, geçmeyenden 40 akçe aldığı için bize pek yabancı gelmeyen Sayın Dumrul önüne gelene posta koymasıyla da ünlüdür. Azrail’le bile hırlaşır, “Ey Azrail, sen kim oluyorsun” der. Dumrul bir gün kendisini iyi hissetmez. Eşine, “Şekerim mi düştü ne? Ambulans çağır!” der. Ambulans gelir. Sağlık teknisyenlerine bakar; birini gözü tutmaz. Sen kimsin? Teknisyen kulağına eğilir, “Azrailim... Geçende ‘Kim oluyorsun’ diye sorduğunum” der. Deli fenalaşır, ortalığı çift görmeye başlar. Beni sen mi götüreceksin? Bir yere kadar... Sonrasını Tanrı bilir. Daha çok işim var. Sen bu gün başkasını götür! Kimi götüreyim? Mesela FETÖ’cülerden birini götür. Bunları yolda konuşuruz. Ambulans yola çıkar. Deli cepten anasını arar. Ana, oğlun için gitmez misin? Dünya şirin, can aziz. Gidemem. Babasını arar. O da aynı şeyi söyleyince Deli, Azrail’e, “Moruklar aralarında sözleşmişler, beni harcıyorlar!” der. Azrail, karısını aramasını önerir: “Eski senaryolarda bu numara söküyordu.” Eşi, Murathan Mungan’ın “Yedi Kapılı Kırk Oda” kitabındaki Dumrul öyküsünde anlattığı gibi konuşur: Benden aldığın canla yaptığın ömrü bir başkasıyla geçirmek için mi istiyorsun? Geçtikleri yolda yan yana dikilmiş upuzun binalara gelip gidenlerin arabaları o kadar çoktur ki ambulans aralarından sıyrılıp hastaneye varamaz. Durmadan siren çaldıkları halde ancak akşam gün batarken ulaşırlar. Yoğun bakım doktoru teşhisi koyar: Yolda bu kadar zaman geçtiği halde size bir şey olmamış. O halde ölümcül bir durum yok demektir; taburcusunuz! Dumrul, Azrail’e seslenir: Birkaç gün beklesen bizim köprünün oralarda bana hayran çok adem yaşar; birkaç tanesini getiririm. Azrail “Bir dene!” der. Deli, kara gözlük, takma sakal takar, kahve, çarşı gezer. Cengâver delimizin başı dertte, birimiz kendisini feda etmeli! Beklediği ilgiyi görmez. Son gidişinden bu yana eğilimler çok değişmiştir: “İşimiz de şu dere gibi kurudu” derler, köprüye verdikleri para batmaya başlamıştır, “Bu ne haksızlık!” derler. Deli, Azrail’e rüşvet teklif eder. Azrail Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçları gibidir kabul etmez, “Köprüler kurup zorla para toplarsan bir zaman gelir kimse senin için kendini feda etmez” der, “Bu iş bitti; haydi giyin de gidelim!” ŞANS TOPU 06, 08, 10, 26, 27 + 11 5+1 BİLEN: 712 bin 272’şer TL (2 kişi) 5 bilen: 3 bin 255’şer TL 4+1 bilen: 353.80’er TL 4 bilen: 37.30’ar TL 3+1 bilen: 19.35’şer TL 3 bilen: 4.15’şer TL 2+1 bilen: 5.70’şer TL 1+1 bilen: 3.25’şer TL 13 TEMMUZ 2017 SAYI: 33517 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.40 03.32 04.05 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.36 13.17 17.13 05.24 13.01 16.56 05.51 13.24 17.16 Akşam 20.44 20.26 20.44 Yatsı 22.31 22.08 22.22 Her fırsatta aynı şeyi söylüyor. Israrla. Sanki kırk kere söyleyince gerçek olacakmış gibi. Dün de BBC’ye verdiği söyleşide aynı şeyleri tekrarlamış: “Şu anda içeride olanların gazetecilik sıfatı yok. Bunlar ya terör örgütüyle beraber hareket etmişlerdir, ya silah bulundurmaktan içeri girmişlerdir ya da birçok yerde bankamatikleri kırmışlar, buraları soymuşlardır. Ama ceplerinde bir sarı basın kartı değil, gazeteci kartı vardır. Bununla beraber de kendilerinin gazeteci olduğunu iddia etmişlerdir. Ve şu anda da sizin ifade ettiğiniz şekilde 170 tane gazeteci falan içeride yok, bunların hepsi yalan. Şu anda gerçek manada gazeteci sıfatıyla içeride iki kişi var.” Yine ‘içeride’ yani cezaevinde olanların gazetecilik sıfatı olmadığına ‘hükmetmiş’. Erdoğan’ın bu sözlerini okurken bir gazeteci arkadaşım sordu: “Sahi kim bu iki kişi? Erdoğan böyle konuştukça ne hissediyorlardır?” O iki kişiyi bilmiyorum. Muhtemelen hüküm giymiş iki gazeteciyi kastediyordur. Mesele şu ki, onların dışındaki iki yüze yakın gazeteciyi ‘terörist’ olarak nitelemekte ısrar ediyor. Nereye gitse konu önüne geldiği için de rahatsız oluyor. “Bu yalanlarla da dünyayı kandırmayalım” diyor. Deniz Yücel sorusundan da çok rahatsız oluyor. Hele de görüştüğü dünya liderlerinin ya da yabancı gazetecilerin “basın özgürlüğü ve Deniz’i” sormasından… G20’den dönerken uçağındaki yandaş kalemlere şikâyet ediyor dünyayı: “Bakın bu Deniz (Yücel) denilen şahsı, Hamburg’daki basın toplantımızda da yine sordular. Şansölye aynı şekilde, Norveç soruyor, takip ediyorlar yani. Hepsi belli merkezden hareket edercesine takip ediyorlar…” Vicdani yargı bağımsızdır Kendisiyle söyleşi yapan Die Zeit Gazetesi Yayın yönetmeni Giovanni di Lorenzo’ya da benzer cümleleri kuruyordu. Ve yine hüküm veriyordu: “Lütfen bu teröristleri destekleyenleri savunma.” O söyleşiyi hatırlarsınız mutlaka. Konu bağımsız medyaya geldiğinde, şu cümleyi kuruyordu Erdoğan: “Dünya üzerinde herhangi bir yerde bağımsız bir medya olduğuna inanmıyorum. (…) Bağımsız medya gibi bir şey olsaydı, bu yaşadığımız problemlerin hiçbirini yaşamazdık. Olan biteni açıkça görüyoruz: Rüzgâr nereden eserse oraya gidiyorlar.” Yanlış okumadınız. “İddia ile konuşuyorum. Ne Avrupa’sında ne de diğer ülkelerinde, Türkiye’deki basın kadar özgür bir medya yoktur” diyen Erdoğan’dan “Dünya üzerinde herhangi bir yerde bağımsız bir medya olduğuna inanmıyorum” diyen Erdoğan’a... Ama bütün bunları söyledikten sonra yani gazetecileri ‘terörist’ ilan ettikten sonra “Konu yargıdadır, yargı bağımsızdır, iddianameleri çıksın görelim, yargı ne karar verirse” minvalindeki cümlelerini ekliyor. Bunu sadece gazeteciler için yapmıyor tabii. Büyükada’da gözaltına alınan insan hakları savunucuları için de hüküm veriyor: “15 Temmuz’un devamı niyetinde bir toplantı için bir araya gelmişlerdi.” Sonra topu yine yargıya atıyor: “Yargının kararını beklemek lazım.” Aynı şeyi parlamentonun üçüncü büyük partisinin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş için de yapıyor: “Bu söylediğiniz kişi bir teröristtir. Ve öyle bir terörist ki, bütün benim Kürt kardeşlerimi sokağa döküp, ondan sonra sokağa döktüğü Kürt kardeşlerimi de, 53 Kürt kardeşimi, yine Kürtlere öldürten bir teröristtir. Bu sadece suçlarından bir tanesidir.” Terörist demekle yetinmeyip ‘öyle bir terörist ki’ diye vurgulama gereği duyuyor ve “53 Kürt’ü yine Kürtlere öldürtmekle” suçluyor. 68 Ekim Kobane olaylarında ölenlerin 44’ünün HDP’li olduğunu zaten Demirtaş verdiği yanıtta anımsattı. HDP, Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulundu. Yani Erdoğan’ın deyimiyle “konu yargıya intikal etmiş durumda” artık. Ama biz onun dediği gibi “yargı onlarla ilgili ne karar verirse, o karar bizim başımızın gözümüzün üstündedir” diyemiyoruz. Çünkü o yargının vereceği kararı zaten biliyoruz. Onun için hükümlerimizi vicdanlarımızda veriyoruz, bu ülkeye gerçek adalet gelene kadar. Ne de olsa vicdani yargı bağımsızdır. Yürüyüş ve sonrasıOlaylar ve GOrUSler EDİTÖR:NAZANÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr RIZA TÜRMEN AİHM Yargıçlar Birliği Başkanı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü ve Maltepe Mitingi baskıya, tahakküme, haksızlıklara karşı bir demokrasi, adalet talebi. Mitinge ve yürüyüşe katılan halk kitlesinin büyüklüğü ve çeşitliliği, demokrasi ve adalet talebinin toplumda ne denli yaygın olduğunu gösteriyor. Adalet ve hukuk devleti demokrasiyle yakından ilişkili. Hukuk devleti demokrasinin omurgası. Hukuk devletinde iktidarın sınırlarını hukuk çizer. Hak ve özgürlükler hukukun koruması altında, devletin giremeyeceği bir alan oluşturur. Bu sınırlar aynı zamanda iktidarın meşruiyetini belirler. Hukukun özü adalettir Hukukun özü de, amacı da adalettir. Yargı iktidarın denetimi altına girmişse, hukuk araçsallaşmışsa, hukuk adalete değil, siyasal iktidara hizmet eder. Hukuk devleti ve onunla birlikte demokrasi ortadan kalkar. Onun yerine hukukun tek bir adama odaklandığı, otoritertotaliter bir rejim gelir. Bugün Türkiye’de yaşanan budur. Hukuk devleti çökmüş, demokrasi, insan hakları değersizleşmiştir. OHAL başkanlık sistemiyle birleşince ortaya tüm gücün tek bir elde toplandığı, bu tek adamın aynı zamanda hukukun ne olduğuna karar verdiği, keyfi, otoritertotaliter bir rejim çıkıyor. Şimdi sorun, böyle bir rejime karşı en etkili toplumsal mücadelenin nasıl gerçekleştirileceği. Mücadelenin anahtarı halktır Siyasetin alanı daraldıkça, Meclis’te siyaset yapma olanağı sınırlandıkça, siyaseti Meclis dışına, yeni bir kamusal alana taşımak kaçınılmaz oluyor. Bu kamusal alan, sivil toplumun var ol Adalet Yürüyüşü’nde halkla siyasal partiler rüyüşten sonra da sürdürebilelim arasındaki kaynaşmanın somutlaşması için mevcut düzeni reddeden siyasal partiler ve ve bu amaçla bir araya gelip örgütlenelim. Halk, bir ortak yarar çevresin STK’lerin katıldığı bir kurultay yararlı olur. de birleştiği ve ortak bir talep ileri sürdüğü ölçüde bir insan kalabalı ğından ayrılır. Halkın ortak eylem yapan, ortak talebi olan bir siyasal özne olarak üretilmesi kendi uygu lamalarıyla olur. Böyle bir halk, de ğişimi gerçekleştirecek olanın ken disi olduğunu gören, siyasetin se yircisi değil oyuncusu olmak iste yen aktif yurttaşlardan oluşur. Halk hareketinin oluşmasında, mevcut otoriter düzeni reddeden siyasal partiler ve sivil toplum ör gütlerinin birlikte hareket etme si önemli. Bu ortaklık, bir zincirin halkalarının eşit bir biçimde birbi rine eklenmesi gibi yatay bir ortak lık olmalı. Zincirin halkaları arasın Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’ne halkın her kesimi destek verdi. da hiyerarşik bir ilişki bulunmamalı. Bir lider çevresinde örgütlenmiş duğu özerk bir kamusal alan. Bu yeni siyasal alanda siyasal partilerle sivil toplum birlikte var olmak zorundalar. 25 günlük Adalet Yürüyüşü gösterdi ki, demokrasi mücadelesinin anahtarı halktır. O nedenle bu mücadelenin uzun soluklu bir halk hareketine dönüşmesi, mücadelenin başarıya ulaşması bakımından büyük bir önem taşıyor. Adalet Yürüyüşü’nü, Kılıçdaroğlu başlattı ve büyük bir azim ve yüreklilikle sonuna dek sürdürdü. Bu bakımdan her türlü övgü ve saygıya layıktır. Ancak, yürüyüşe halk kitlelerinin katılımı olmasa cılız bir protesto hareketi olarak kalırdı. Yürüyüşe anlam veren halkın katılımı oldu. Dolayısıyla, bir halk hareketinin doğması ve demokrasi mücadelesini sahiplenmesi için gerekli potansiyel var. Yeter ki, yürüyüşün dinamiğini yü bir hareket niteliği taşımamalı. Siyasal partilerle sivil toplum örgütlerinin hedefleri elbette aynı olamaz. Siyasal partiler, iktidara gelmeyi hedefler. Sivil toplum örgütlerinin iktidar hedefi olamaz. Günümüz Türkiye’sinde sivil toplumun hedefi iktidarı ele geçirmek değil, iktidarın tahakkümüne boyun eğmemek, onu eleştirmek, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygının geçerli olduğu bir Türkiye’nin kurulmasına katkıda bulunmak. Ortak hareket etmek için, siyasal partilerle sivil toplum örgütlerinin ya da sivil toplum örgütlerinin kendi aralarında aynı ideolojik yapıya sahip olmaları gerekmez. Önemli olan tek bir hedef, demokrasi hedefi üzerinde birleşmek. Söz konusu olan farklılıkların birleştirilmesi. Bir ilişkiler ağı içinde, özgürce tartışarak, birbi rini etkileyerek ortak bir mücadele yürüt KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK mek. Şunu bilmek gerekir ki, herkes kendi behicak@yahoo.com.tr mücadelesini yürütürse, mücadeleler par çalanmış olarak kalırsa, mevcut hegemo nik düzenin değiştirilmesi, demokrasinin inşası gerçekleşemez. Birliğin somuta dönüşmesi ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Referandumda, yürüyüşte, Maltepe Adalet Mitingi’nde halkla siyasal partiler arasında bir kaynaşma doğdu. Şimdi bu beraberliğin somuta dönüşmesi, kurumsallaşması gerekir. Bu amaçla, mevcut hegemonik düzeni reddeden siyasal partiler ve sivil toplum örgütlerinin katıldığı bir kurultayın toplanması yararlı olabilir. Bu kurultayda ortaklar arasında nasıl bir bağlantı kurulacağına karar verilir. Siyasal parti ve sivil toplum temsilcilerinden oluşan bir yürütme kurulu oluşturulabilir. Bu kurul ortak çalışma stratejisini belirler. Örneğin, demokrasi ve insan haklarının önündeki en önemli engellerden biri OHAL KHK’leri. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne açıkça aykırı olan bu KHK’lerle yüz binlerce insan mağdur edildi. O zaman OHAL’in kalkması için nasıl bir kampanya yürütmeliyiz? Kurulda bu ve buna benzer birçok konu tartışılabilir. Böyle bir ortaklık projesi benimsendiği takdirde, sadece mücadele yöntemleri değil, demokrasiyi inşa edecek ortak projeler üzerinde de çalışılabilir. Örneğin, yeni bir anayasanın dayanacağı temel ilkeler üzerinde ortak bir çalışma yapılabilir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü bir dönüm noktası oldu. Bir toplumsal diriliş yarattı. Bu diriliş demokrasi mücadelesinin başarıya ulaşmasında en önemli etken. Şimdi bu diriliş rüzgârını arkamıza alarak, ortak bir amaç, ortak bir heyecan, ortak bir çaba çevresinde birleşmeliyiz. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear