24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 6 Nisan 2017 haber 10 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Kripto iddianame Ben neymişim be!.. Salı günü nihayet iddianamemiz elimize geçti. Gazeteye yetiştirmek için hızlı hızlı okuduk; haberleştirdik. Siz de okudunuz. Akşam olunca evde iddianameyi satır satır ve dikkatle okumaya başladım. İddianame sanırım bizim Silivri tayfasına da ulaştı. Aynı saatlerde onların da basılı iddianamenin sayfalarını yutarcasına okuduklarına, sık sık sesli ya da sessiz ancak buraya yazamayacağım kelimeler kullandıklarına eminim. Hele Akın Atalay’ın bir yandan iddianameyi okuyup bir yandan da yağlı kayışta usturasını bileyen usta berber gibi dilini, zekâsını ve aklını bilediğine yüzde yüz eminim. (Ne diyeyim, Allah savcının yardımcısı olsun). Dile kolay iddianame benim bilgisayarda tastamam 436 ekran sayfası tutuyor. Şafak sökerken bitirdim. Arkama yaslandım ve kendi kendime “Vay be” dedim, “Ben neymişim be!..” Nasıl demem? Savcıya göre yazdıklarında en çok suç unsuru bulunan benim. Mesela 13 Temmuz 2015’te Cumhuriyet’te “Cihanda sulh, peki yurtta ne” başlıklı bir Tırmık yazmıştım. Hepiniz Mustafa Kemal’in ünlü sözünü hatırlatıp Kürt illerindeki yıkımları ve ölümleri eleştirdiğimi düşünmüştünüz. Ama savcı yutmamış. Hani “Olur böyle vakalar Türk polisi yakalar” denir ya, işte savcı da o hesapla “Olur böyle yazılar Türk savcısı yakalar” demiş ve 13 Temmuz’da “Yurtta Sulh Konseyi” adıyla silah kuşanıp tanka, uçağa atlayıp devleti ele geçirmek üzere kolları sıvayan darbecilere “Haydi bakalım harekete geçin” diye işaret fişeği çaktığımı hemen anlamış. Yani aslında darbeyi ben başlatmışım Şimdi “Ben neymişim be” diye kendime şaşıp kendimle övünmek hakkım değil mi? HHH Ben Cumhuriyet’te haftada dört Tırmık’la yükümlü ve görevli kıytırık bir gazete yazarı olduğumu sanıyordum. Öyle değilmişim. İddianamede bu açık seçik belirtiliyor. Savcının pek itibar ettiği bir tanığının bir cümlesi iddianamede altı çizilerek yer almış: “... O süreçte Dündar’ın yerine gazetenin günlük genel sorumluluğunu ‘fiilen’ kim almıştı dersiniz? Sizi uğraştırmayayım: Aydın Engin!” Sadece bu muteber savcı tanığı da değil, Şenol Tarık adlı biri (tanımıyorum) Odatv’de yazmış ve yazısının bir yerinde cümleye şöyle girmiş: “... şu sıralar Cumhuriyet’in fiilen başında olan Aydın Engin”... Savcı da bu cümleleri aynen alıp iddianamesine oturtmuş. Eh devletin yüce savcısından iyi bilecek değilim ya. Demek ki Cumhuriyet’i aslında ben yönetiyormuşum. Can Dündar arkadaşım da, Murat Sabuncu kardeşim de kendilerini genel yayın yönetmeni sanıyorlardı ama aslında onları şu ünlü ve etkili sublimonata yöntemiyle kendim geride kalarak idare ediyormuşum. Dedim a, ben neymişim be!.. HHH Bir de iddianamede uzun uzun yer alan ByLock konusu var. Ancak benim ByLock ilişkimde bir tuhaflık var. Harun Tokak’la da telefon irtibatım tespit edilmiş. Olabilir. Harun Tokak’ı tanıyorum. Cemaatin vitrindeki ve galiba önde gelenlerinden biriydi. Savcı, Harun Tokak’la Haziran 2008’de konuştuğumu saptamış. Eeee? Google sordum o tarihte ByLock henüz icat edilmemiş. Bu bir. 2008’de ben Cumhuriyet’te çalışmıyordum. Bu da iki. Geçelim. Ama ByLock meselesinde bundan böyle çok dikkatli olacağım. Mesela bu sabah İstanbul dışında olan Oya Baydar telefon etti. Daha bir şey söylemesine fırsat vermeden gürledim ve “Senin telefonda ByLock var mı” diye sordum. “Bilmem, sanmıyorum, neydi o dediğin” filan gibi bir şeyler geveledi. Eşim olduğuna bakmadan telefonu yüzüne kapattım. Neme gerek, bakarsın telefonunda ByLock vardır ve savcı bunu da iddianameye ekler. Bundan böyle bana her telefon edene böyle yapacağım. Baksanıza bu titizliği göstermeyen Can Dündar arkadaşım hata edip dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ile telefonda konuşmuş; “İstanbul Valisi’nin telefonunda ByLock var mıdır” filan diye hiç düşünmemiş. O yüzden de iddianameki suçlarına bir tane daha eklenmiş. Oh olsun... HHH 436 sayfalık iddianamede sizlere “Aydın Engin sen neymişin be” dedirtecek daha onlarca ayrıntı var. Ama bu kadarı yetsin. Küçük, canlı yayında hakaretler yağdırdı Gazetemize yönelik operasyonda tanık lık eden yandaş yazar Cem Küçük dün de televizyondan gazetemize yönelik saldırılarını sürdürdü. TGRT’de dün yayımlanan Medya Kritik programında konuşan Küçük, “Gebereceksiniz ama hukuk yoluyla, başka yollarla. Biteceksiniz. Bittiniz zaten. Cezaevinde biteceksiniz...” diye tehdit savurdu. Yazar ve yöneticilerimiz hakkındaki iddianame, gazetecilik faaliyetlerinin zorlama yorumlarla terör örgütleriyle ilişkilendirilmesi gibi beyhude bir çaba etrafında örülüyor Türkiye’de hukuk hiçbir zaman parlak bir dönem yaşamadı. Yargının “tarafsızlığı” ve “bağımsızlığı” hep kâğıt üstündeydi. Sıkıyönetim mahkeme lerinden DGM’lere varana kadar adale ANALİZ tin mezar kazıcılığını yapan çokça yar gı mensubu gördü bu ülke. Yine de demok ratik bir hukuk devleti taklidi yapan bir ülke olmanın getirdiği ba zı boşluklar ve huku KGeömktaal ş kun şekli uygulanışına gösterilen “özen” söz konusuydu. Bir kere hâkimler ve savcılar yaptıkları işi “kitabına uydurmaya” çalışırlardı. Yargıtay’ın örgüt suçlarına ilişkin somut kriterlerine sığınır lardı bu dönemde. İşin sonunda ortaya çıkacak iddianamenin ya da karar metni nin en azından meslektaşlarınca ayıplan maması önemsenirdi. Geçmiş dönem hukukunu hayırla yad etmek değil derdimiz. Bir hukuk devletin de olmadık hiçbir zaman ama bu kadar uzağına da düşmemiştik. Durum bu ka dar vahimken bir kıyas gerekiyor, halimizi anlatmak için yine de... Zekeriya Öz ile simgeleşen cemaat yargısından bu yana hukukun şekli de olsa “adalet”le irtibat diye bir kaygısı kalmadı. Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticileri için hazırlanan iddianame de bunun örneklerinden biri oldu. Cumhuriyet iddianamesinde ne var sorusunun tek yanıtı şudur: “İktidarı rahatsız eden haberler, yorumlar alt alta konularak ‘terör örgütüne yardım’ suçlaması yöneltilen kara bir metin.” İddianame, gazetecilik faaliyetlerinin zorlama yorumlarla terör örgütleriyle ilişkilendirilmesi gibi beyhude bir çaba etrafında örüldüğü için ortaya çıkan metnin şaşırtıcı bir tarafı yok. Bu metnin muhatabı sadece Cumhuriyet değil. Bu ‘kripto’ iddianame ile ‘Yönetenlerin hiçbir icraatını eleştiri konusu yapamazsın, onları rahatsız eden haberleri yayımlayamazsın. İnsan hakları ihlallerinden zinhar söz edemezsin. Bunları yaparsan terör suçlusu olursun’ mesajı veriliyor topluma ve gazetecilere. İddianamenin bir mesajı da medya patronlarına: Yayımlanan haber ve yorumlardan ötürü siz de teröre yardımla suçlanabilirsiniz. Öyle eski günlerdeki gibi sadece muhabir veya sorumlu yazı işleri müdürü değil, gazete nin sahibi de okka altına gider. Savcılığın, haber ve yorum dışında bulduğu tek “delil”; “şüphelilerin” Bylock kullanıcılarıyla irtibatları olduğu iddiası. Türkiye’de herhangi bir telefon kullanıcısının 215 bin Bylock kullanıcılarından biri ya da birkaçıyla bir şekilde ‘irtibatta’ görünmesinin, yani rehberinde kayıtlı olmasının veya SMS alışverişi olmasının ya da telefon görüşmesi yapılmasının olağan olduğu gerçeğine rağmen, bu bulgu delil diye konulmuş iddianameye. Herhangi bir AKP ilçe yöneticisinin iletişim kayıtlarında bunun 100 katı irtibat çıkacağı da açıkken üstelik... Dikkat edin, hiçbir Cumhuriyetçi’de Bylock çıkmamış, bula bula bu “irtibatı” delil diye sunmuşlar. Bunu akleden savcı ya da polis müdürü “buldum, buldum” diye bağırmış mıdır acaba? İddianamede gezinen ruhlar Soruşturmayı başlatan savcının yurtdışına çıkması yasaklanmış ve müebbet hapisle yargılanan bir FETÖ sanığı olduğunun ortaya çıkmasıyla soruşturma zaten çökmüştü. FETÖ sanığı savcının adı yok ama ruhu iddianamede geziyor. Onun eseri olan tutuklamaya sevk kararındaki bütün suçlamalar iddianameye alınmış. Sadece savcının ruhu değil, başka “ruh”lar da var iddianamede gezinen. Bütün yayın hayatını Gülen cemaatiyle ve türevleriyle mücadeleyle geçirmiş Cumhuriyet gazetesinin yazar ve yöneticilerinin “şüpheli” olduğu dosyada eski FETÖ’cüler, hükümet destekçisi Aydınlıkçılar, neden gazeteci denildiği belli olmayan operasyoncular, şimdiye kadar işe yarar tek haber yazamamış basiretsiz gazeteciler sıraya girip Cumhuriyet aleyhine ifade vermiş! Ahmet’e gömlek beğenmiyorlar İddianame Ahmet Şık’a giydirilmek istenen FETÖ gömleğinin dar geldiğinin de ispatı olmuş. Ahmet’i “FETÖ propagandası yapmak” gibi kargaların bile gelmeyeceği saçma bir suçlamayla tutuklayanlar bundan vazgeçmişler. Ona şimdi giydirmek istedikleri gömlek ise haber ve tweetleriyle PKK ve DHKPC’ye yardım ettiği iddiası. Oysa Ahmet ne FETÖ propagandası yaptı ne de herhangi bir örgüte yardım etti. Ahmet’in, sadece ve sadece hakikatin peşindeki cesur bir gazeteci olduğunu onlar da biliyor bilmesine de ah şu HSYK yok mu? MESLEK ÖRGÜTLERİ iddianameye tepki gösterdi: ‘Özgürlük katledildi’ Basın meslek örgütleri Cumhuriyet gazetesini susturma operasyonu kapsamında tutuklanan gazetemiz yazar, çizer ve yöneticileri hakkında hazırlanan iddianameye tepki gösterdi. Meslek örgütleri basın özgürlüğünün ayaklar altına alındığına dikkat çekerek, ‘iddianamenin kabul edilemez’ olduğunu söyledi. n Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şubesi: Cumhuriyet gazetesinin yönetici ve yazarları için aylar sonra hazırlanan iddianamede, yayın politikası bile suç konusu haline getirilmeye çalışılırken, görevi sadece ulaştırma olan üyemiz Yavuz Yakışkan’ın gözaltına alınması suçlamaların ne kadar ciddiyetten uzak olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Cumhuriyet gazetesi, halkın haber alma hakkını gerçek habercilik sorumluluğuyla yerine getirirken, iktidarın ve tarafsızlığını yitiren yargının haksız, hukuksuz suçlamalarıyla hedef haline getiriliyor. Sendikamızın 50 yılı aşkın süredir örgütlü olduğu Cumhuriyet gazetesine yönelik basın özgürlüğünü tehdit eden bu uygulamalara son verilmesini istiyoruz. Basın ve ifade özgürlüğünün tümüyle yok edilmesine neden olacak hukuk dışı suçlamalar ve davalar sona ermeli. Medyaya ve Cumhuriyet’e baskıya son verin. n DİSK BASINİŞ: Cumhuriyet’in tutuklu 11 çalışanı hakkında ancak 156 gün sonunda yazılabilen iddianameyi, Türkiye’deki yargının geldiği dehşet verici nokta olarak okuduk. Hayali suçlamalar ve asılsız iftiralar üzerinden yazılan iddianamenin “kamu hizmeti yapan ve hakikat peşinde olan gazeteciliğin” öldürülmesini hedeflediği açıktır. Gazetecilik mesleğini ve 11 tutuklu Cumhuriyetçi’yi “tutsak almaya” yönelik bu iddianamenin kabul edilmemesini, tutuklu meslektaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz. İddianamede ele alınan ve suç olarak gösterilmeye çalışılanlar haberdir, arkadaşlarımız da gazetecidir. Onları mahkum etmek için kimi tanık ifadelerine karşı, arkadaşlarımızın gazeteciliğine tanığız. n Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD): Yoğun tepkinin de etkisiyle beş ayın ardından ancak ortaya çıkartılabilen iddianame, meslektaşlarımıza yönelik hukuki nitelikli ciddi hiçbir suçlama içermediği gibi Cumhuriyet’e yönelik yargısal sürecin aslında siyasi bir operasyon olduğunun açık belgesidir. ‘Savcılar tarafından yazılacak ancak hukuki nitelik taşımayacak bir iddianame nasıl olur?’ diye sorulursa, tartışmasız en güzel örneklerden biri olacak bu metin, ‘Türk Milleti’ adına yetki kullanan makamların yargı süreçlerini artık millet adına değil, bir grup adına işlettiğinin göstergesidir. n Basın Konseyi: Cumhuriyet yazar ve yönetcileri hakkında beş aylık tutukluluktan sonra gelen iddianamede somut bir delilin bulunmadığını görüyoruz. Tutukluluğun bir an önce bitirilmesi gerektiğini bir daha hatırlatıyoruz. İddianame nihayet ortaya çıktı. Ancak hukukçuların beyanlarından da anlıyoruz ki, sanıklar hakkındaki iddiaları kanıtlayacak tek bir somut delil yok. Gazetecilerin haber kaynakları ile yaptıkları normal telefon görüşmeleri, iddianameye delil olarak konulmuş. l İSTANBUL / Cumhuriyet Avukatlar nöbete başlıyorAvukatlar tutuklanan arkadaşlarımız için 10 Kasım 2016’da Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’ndan gazetemizin Şişli’deki binasına yürümüştü. Hukukçu meslektaşları, Atalay, Güngör ve Utku’nun serbest bırakılması için bugünden itibaren her perşembe Çağlayan’da Adalet Nöbeti tutacak Avukatlar, gazetemizi susturma operasyonunda tutuklanan meslektaşları Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Mustafa Kemal Güngör ve Cumhuriyet Gazetesi Avukatı Bülent Utku için bugün nöbete başlıyor. Avukatlar, her perşembe saat 11.00 ve 13.00 arasında Çağlayan Adliyesi C kapısı girişindeki Themis heykelinin önünde Adalet Nöbeti tutacak. Avukat Ata Yazıcıoğlu, demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere, hukuk devletine sahip çıkmak için avukatlar olarak Adalet Nöbeti başlattıklarını söyledi. Tutukluluğun üzerinden geçen 5 ayın ardından iddianamenin hazırlandığını anımsatan Yazıcıoğlu şöyle devam etti: “İddianamenin nihayet düzenlenerek mahkemeye sunulması ‘Adalet Nöbeti’ni gereksiz hale getirmemiştir, aksine daha da yakıcı hale getirmiştir. İddialar tamamiyle asılsız, çoğunlukla hayal ürünü, uydurma, ortalama akıl ve vicdan sahibi bir kişi için dahi kabul edilemez. İddianame ile gazetecilik faaliyeti yargılanmaya, ifade ve basın özgürlüğünü suçla ilişkilendirmeye çalışılmaktadır. Meslektaşlarımız akla ziyan, ipe sapa gelmez iddialar nedeniyle halen özgürlüklerinden yoksunlar. Bu hukuksuzluğa sessiz ve seyirci kalmayacağız. Soruşturmanın derhal sonlan dırılması talepli olarak başlatacağımızı duyurduğumuz Adalet Nöbeti’ni, meslektaşlarımız özgür bırakılıncaya dek her perşembe tutacağız.”        Avukat Kemal Aytaç ise yargı ve savunma hakkı için her perşembe nöbet tutacaklarını belirterek, “5 Nisan Avukatlar Günü ama bugünkü koşullarda bu ülkede kutlanacak bir avukat günümüz olamaz. Bugün 3 tane arkadaşımız sudan sebeplerle, içi boş gerçekten metnetsiz ve delile dayanmayan iddialarla cezaevinde tutulabiliyorsa, 5 ay sonra iddianame hazırlanıyorsa bu bütün toplumun ve avukatların cezaevinde tutulması demektir” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet TGC BAŞARI ÖDÜLLERİ Cumhuriyet’e iki ödül birden Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başarı Ödüllerini kazananlar belli oldu. Gazetemiz muhabiri Sibel Bahçetepe’nin 7 Aralık 2016 günü yayımlanan “24 Saatte 300 Hasta Baktı” başlıklı haberi ve gazetemiz spor yazarı Orhan Can’ın 20 Mart 2016 günü yazdığı “Sonra Geç Olacak” başlıklı köşe yazısı ödüle layık görüldü. Ödül kazanan bazı isimler şöyle: Siyasal: İdris Emen (Hürriyet) “16 Günde Beraat” başlıklı haberiyle. Çevre: Sami Akbıyık (Habertürk) “Yasa Dışı Ulusal Kangal Ligi” başlıklı haberiyle. EĞİTİM: Serbay Mansuroğlu (Birgün) “45 Öğrenciye Tecavüz” başlık Sibel Bahçetepe Orhan Can lı haberiyle. SAĞLIK: Sibel Bahçetepe (Cumhu riyet) “24 Saatte 300 Hasta Baktı” başlıklı haberiyle ve Öznur Karslı (Habertürk) “Taşıdığım Bebekle Bağım Yok” başlıklı haberiyle. Kültür Sanat : Ömer Erbil (Hür riyet) “Osmanlı’ya Beton Sayfa” haberiyle ve Gökhan İlker Akgüngör (Vatan) “Bingazi Rezaleti” başlıklı haberiyle. Spor: Murat Ağca (Habertürk) “Canımız Yanacaktı” başlıklı haberiyle. Köşe Yazısı : Orhan Can (Cumhuriyet) “Sonra Geç Olacak” başlıklı yazısıyla. Araştırma: Gizem Coşkunarda (Milliyet) “Dişlerimi Yaptıracağı İçin Kumayı Kabul Ettim” başlıklı araştırmasıyla. RöportajSöyleşi : İsmail Saymaz (Hürriyet) “İşte Herkesin Aradığı Bylock” başlıklı röportajıyla. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear