24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 13 Mart 2017 66 EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN kemal.goktas@cumhuriyet.com.tr KEMAL GÖKTAŞ zor soru ‘AKP’nin Cemaatle mücadelesi imkânsız’ CHP’li İlhan Cihaner: Cemaat hükümetle barışabilir, referandumda da evet diyebilir İktidarın hak ihlallerini uzun süre görmezden gelen Batı ve ‘Evet’i tehlikede gören iktidar el ele vererek referandum öncesinde kriz çıkardılar. CHP başta olmak üzere muhalefet, bu oyunu görmesine rağmen, iktidarın baskın söyleminin etkisinde “milli duruş” kaygısıyla iktidarın ve dolayısıyla niyetlerinden bağımsız olarak ‘Evet’in arkasında hizalandı. İktidarla cemaatin kol kola olduğu günlerde, cemaate açtığı soruşturma nedeniyle hapse atılan CHP İstanbul milletvekili İlhan Cihaner’le hem bu krizi hem de Cihaner’e kumpas kuran FETÖ’cülerin teker teker salıverildiği yargı pratiğini konuştuk. n Yargılandığınız Erzincan Ergenekon davasının cemaat kumpası olduğu ortaya çıktı. Avukatınız Turgut Kazan’la basın toplantısı yaptınız ve bu kumpasta rol almış FETÖ’cülerin serbest bırakıldığını söylediniz. Erzincan’da benim, 3. Ordu Komutanı’nın, MİT mensuplarının, Jandarma Alay Komutanı’nın da aralarında olduğu 11 kişi hakkında bir kumpas davası vardı. Bu dava Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda da tasdik edilerek beraatle sonuçlandı. Genel Kurul, kumpasta rol alan kamu görevlileri, gizli tanıklar, hâkimler ve savcılar hakkında suç duyurusu yapılmasına karar verdi. Bir yıl önce Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi bu davadaki gizli tanıklara 20 yılı aşkın hapis cezaları verdi. Ama önce gözaltına alınıp serbest bırakılan ve firari olan, gizli tanık Efe yani eski İliç savcısı Bayram Bozkurt için tahliye kararı verildi. Hiyerarşide alt düzeyde olan gizli tanıklar 20 yıl ceza aldığı halde bu kişi tahliye edildi. Ardından yine o davada çok kritik rol almış, cemaate ait yurdun müdürü olan ve ByLock çıkan Ahmet Demir ile gizli tanık Erzincan olarak adı geçen Abdulvahap Güllü de tahliye edildiler. Bu kadar kritik üç kişinin tahliye edilmesi, hukuki gerekçelerle açıklanamaz. CemaatMİT görüşmesi n Siz nasıl açıklıyorsunuz? Hukuken açıklayamadığınız bir tutuklama ya da tahliye varsa hukuki olmayan başka bir dinamik işliyordur. Burada üç şeye dikkat çekmek lazım. Birincisi, Ahmet Takan cemaatle MİT arasında değişik düzeylerde barış eksenli görüşmeler yapıldığını yazmıştı. Bu mümkün. Bir barış ihtimalini artık çok absürd görmüyorum. İkinci olasılık, referandumda cemaatin oyuna ihtiyaç duyulması olabilir. Cemaatten çok güçlü bir hayır mesajı çıkmadı. n Cemaat evet verebilir mi yani? Tabii, çünkü AKP dışında hangi iktidar gelirse gelsin cemaatle çok daha etkin bir mücadele edeceği çok açık. AKP’nin cemaatle etkin mücadele etmemesi için önünde çok ciddi rezervler var. Geçmişteki kriminal, ticari ortaklıklardan tutun, AKP’de cemaatle iş tutmuş çok güçlü yapılar var, kişiler var. Üçüncü alternatif OZAN ÇEPNİ CHP’li İlhan Cihaner, Cemaatin kumpasına uğrayan eski bir savcı olarak şu anki yargılamaların etkin ve adil olmadığını söylüyor. biraz daha yerel. Erzincan, başbakanın memleketi ve başbakan birkaç konuşmasında benim yaptığım cemaat soruşturmalarının doğru olmadığını ima edecek şeyler söyledi. Yargılamalar adil değil n 15 Temmuz’dan sonra neredeyse cemaate selam veren ya işinden oldu ya tutuklandı. Etkin bir mücadele yapılıyor görüntüsü yok mu? Etkin mücadele yapılmadığına dair bir örnek vereyim. Eski DGM savcısı Nuh Mete Yüksel’in açtığı dava hariç, cemaate yönelik tek soruşturma benim açtığım soruşturmaydı. Bana herhangi bir merciden ‘ya sen bu soruşturmayı yaptın, ne vardı dosyanda?’ diye soran birisi olmadı. Ankara’daki çatı iddianamesine bir sürü olay yazılıyor ama bizim soruşturmadan bahsedilmiyor. Meclis 15 Temmuz darbe komisyonuna soruşturma yaptığım sırada MİT Müsteşarı olan Emre Taner geldi. Ben MİT’e Gülen yapılanmasıyla ilgili herhangi bir rapor, bilgi, belge olup olmadığını sormuştum ve ‘yok’ yanıtı gelmişti. Oysa MİT’in 2004’de MGK’ye ayrıntılı rapor sunduğu ortaya çıktı. Taner orada dedi ki, ‘Erzincan Ergenekon olayının, MİT’in de içine alınmak istendiği bir tuzak olduğunu dönemin başbakanına anlattım.’ Darbe davasında yargıç 2. Ordu Komutanı Adem Huduti’ye ‘40 yıldır hiç mi bunların güçlendiği dikkatini çekmedi?’ demiş. Bunu ne zamanki yargı herkese, o zamanın başbakanına sorar, o zaman etkin mücadele yapılır. Yargı iktidarla çok iç içe geç miş durumda. Yargının ‘ucu nereye giderse gitsin’ yaklaşımı yok. Gülen’le çok somut bağı olan belediye başkanlarına dokunulmuyorsa, etkin soruşturma yoktur. AKP’nin Fethullahçı yapılanmayla mücadelesi artık neredeyse imkânsız hale gelmiştir. n Yargılamalar etkin değil, peki ya adil mi? En önemli sorun adil olmaması. AKP tüm muhaliflerine ‘bu FETÖ’cüdür’ diye damgayı yapıştırıyor. Ahmet Şık’ın kitabına yapılan müdahale ne kadar vahim idiyse şimdiki tutuklanması da o kadar vahim. Total adalet algısı çok bozuldu, çünkü işin içerisine başka şeyler katıldı. OHAL darbeyle ilgili çıkarıldı ama yargı ve hükümet HDP’yi, medyayı, Eğitim Sen’i koydu bu işin içine. Hükümet, Fethullahçı yapılanmanın Türkiye toplumu için oluşturduğu tehdidi algılasaydı araya fırsatçılık yapıp başka şeyleri sokuşturmazdı. Vahşi bir süreç işliyor n OHAL ile gelen KHK’ler yeni bir yönetim sistemi oluşturdu. Bu referandumdan sonra da devam edecek gibi, değil mi? KHK’ler devam ederse, Anayasa Mahkemesi kararının sonucu olarak, anayasasızlık ve tek adam yönetimi devam edecek. KHK düzeni ile birlikte Türkiye’de yargının eylemli olarak ortadan kalktığını söyleyebiliriz. ‘Askıda anayasa’ diyorduk, şimdi daha vahşi bir süreçle karşı karşıyayız. n CHP bununla yeterince mücadele ediyor mu? Yapılanların bazıları duyurulamıyor. Devasa bir medya aygıtı var karşınızda. Yine de, yeterince başarılı olsaydık zaten onu durdurmuş olurduk. Muhalefet ve özelde CHP, elinden geleni, tüm olanaklarını kullanarak yapıyor mu? Bazı eleştirilerim var. Siyaseti toplumun sorunlarına çözüm üretip, o çözümlere halkı ikna etmek yerine, sadece ikna kısmına odaklanıp, bir halkla ilişkiler mesafesine indiriyor. Çözümü ikincilleştiren, ‘aman şöyle dersem bana şuradan yüklenirler’ kaygısıyla hareket ediliyor. Kendini sağcı, hatta son zamanlarda giderek siyasi İslamcıların aynasında görüp, kendi tabanımızın yavaş yavaş dönüştüğünün farkına varmaması çok ciddi bir hata. Bu, diğer dinamiklerle birleşince Türkiye için bir sorun haline gelebilir. Göçmenlere, Kürt meselesine ilişkin söylemlerde zaman zaman bu riski görüyoruz. Ama bunları şimdi değil, 16 Nisan’dan sonra tartışmak lazım. n Kılıçdaroğlu’nun dil sürçmesi olduğunu söylediği son hatası da iktidar tarafından çok kullanıldı. Birçok eleştiri haksız. Kılıçdaroğlu’nun dil sürçmesi üzerinde o kadar duruluyor ama Cumhurbaşkanı’nın 100 bin imzayla cumhurbaşkanı ve parlamento seçimi yaptırılabileceğini söylemesi üzerinde durulmuyor. AKP kadrolarında ‘ya bu geçer ya iç savaşa hazırlanın’ söylemi var. AKP’li parti yöneticisi elinde silahla ateş ediyor. Buna gaf mı diyeceksiniz? ‘Ben onu lolipop sandım’ mı diyecek? Daha vahimi, bunu AKP elitlerinin eleştirdiğini gördünüz mü? Hiçbir ülke bu kadar aşağılanmadı n Sizce referandumda ne çıkacak? ‘Hayır’ı savunanlar arasında çok radikal, fahiş bir taktik hata yapılmazsa, ana yönelim belli. AKP’nin çıkarmak istediği yapay marazalardan uzak durmak gerekiyor. 7 Haziran 1 Kasım arasındaki gibi toplumun siyasi davranışını etkileyecek ağır bir travma olmazsa, travmaya yol verilmezse, travma yaratılmazsa ‘hayır’ çıkacağını düşünüyorum. ‘Evet’ çıkacağını düşünmüyorum ama çıksa da dükkânı kapatıp gidecek, idealimizden vazgeçecek değiliz. Çünkü cin şişeden çıktı. n Nasıl? AKP ve Bahçeli anayasa değişikliğini sihirli bir değnek haline dönüştürdü. ‘Evet çıkarsa terör ve işsizlik bitecek’ diyorlar. Oysa bunu başarmaları bu politikalarla mümkün değil. Muhalefetin bundan sonraki seçimleri gözeterek her adımını iyi planlaması lazım. Nasıl ki Ekmeleddin İhsanoğlu süreci sonraki seçimleri belirledi, nasıl dokunulmazlıklarla ilgili tutum hâlâ bizi sıkıntıya sokuyor, şimdi de her adımı gözeterek atmamız lazım. ‘Hayır’ı savunanların aralarındaki gerilimleri, kavgaları, hatta parti içi tartışmaları bir tarafa bırakması lazım. n ‘Hayır’ çıkarsa ne olacak peki? Cumhurbaşkanı anayasal sınırlarına çekilmek durumunda kalacak. MHP’nin AKP’nin yanındaki pozisyonunu sürdürmesi imkânsız hale gelecek. Evet de çıksa hayır da çıksa, AKP’nin bu yapısıyla devam etmesi mümkün değil. Meydan meydan dolaşıp kendisinin gereksiz olduğunu anlatan bir organizasyon, parti olarak devam edemez. Türkiye için iç gerilimler açısından en yumuşak çözüm, en barışçıl çözüm ‘hayır’la başlayacak. Türkiye toplumunun razı olacağı bir anayasayı konuşmaya başlayacağız. Heyecansızlık n Bu perspektifle baktığınızda ‘Hayır’ kampanyası nasıl gidiyor? İyi gidiyor ama ana muhalefetin kadro ve düşünce olarak Türkiye’yi yö netmeye hazır olduğunu da anlatması lazım. Çünkü yurttaşlar ‘Hayır çıkınca ne olacak?’ diye düşünüyorlar. ‘Hayır çıktığında hiçbir şey değişmeyecek’ denilmesi biraz heyecansızlık yaratıyor. Milli çıkar eski hikâye n Almanya ile başlayan gerilim Hollanda’nın son kararları ile iyice tırmandı. Bu durumun referanduma etkisi ne olur? Antidemokratik, despotik hü kümetlerin krizlerden ‘milli çıkar’ söylemi ile çıkma stratejileri eski bir hikâyedir. İç politi kadaki gözü kara hamlelere rağmen düşman yaratmadaki başarısızlıkları gözlerini dışarıya çevirmelerine neden oldu. Şimdi herkesi etraflarında toplanmaya çağırıyorlar ama ne için? Tabii ki ‘evet’ için... Bu tuzağa düşülmemesi gerekir. Bu al datmacaya “Bayrak etrafında toplanmayarış etkisi” deniyor. Hiçbir olgusal karşılığı olmayan bu yapay ve zorlama kriz, doğrudan iç politika hamlesidir. Tüm propaganda aygıtlarıyla ‘hayır’ diyenlere ‘terörist, çukur’ derken, içeri atarken, yasaklarken, dönüp utanmazca bizleri ‘bayrak etrafında toplanmaya’ çağırıyorlar. Bir kez daha bayrak aracılığıyla yanlışların üstünü örtmelerine yardım etmemek gerekir. Asıl milli çıkarlara ihanet, bakanların engelleneceklerini bile bile bu sorunu çözmeden Avrupa ülkelerine gitmeleridir. Sorunu çözmeden gittiklerine göre demek ki istedikleri budur. Ama olan orada yaşayan yurttaşlarımıza ve ulusal onurumuza oluyor. Sanırım hiçbir dönem hiçbir ülke bu kadar aşağılanmamıştır. Bizim hukukumuzda, yurtdışında propaganda yasağı var. Bunu gözden kaçırıp mağduriyet üretmeye çalışmak hem tehlikeli, hem ahlaki değil. Almanya’yı, Hollanda’yı eleştirenlerin de tarihin gördüğü en antidemokratik iktidara, düşünce özgürlüğü mağduriyeti payesi vermemesi lazım. n CHP’nin tutumu mağduru oynayan AKP’ye destek olmuyor mu? Halkla ilişkiler faaliyetine indirgenince siyaset, biraz böyle oluyor. söyleşi ‘Kaç puan getirdi bize Hollanda? Çak dostum!’ Şöyle bir teori kurabilirsiniz ve yanlış da yapmış olmazsınız: l Bahçeli 11 Ekim’de RTE’yi başkan yapacağını açıkladı.. l Referandum’a gidileceği ekimde belli oldu. l Bu andan itibaren Referandum planlandı. Nisan ayında yapılacağı aşağı yukarı belliydi. l Kasım ayına kadar yapılan ilk yoklamalarda Meclis’te anayasa değişikliğine çoğunluk sağlanmasının önünde engeller görüldü. MHP’deki direniş gözlendi. l Buna göre Referandum stratejileri belirlenmeye başlandı.. l Her seçimde yapıldığı gibi, kamplaştırıcı bir program izlenecek ve milliyetçiliğe yeni rüzgârlar pompalanacaktı. Cumhuriyetçiler tutuklanıyor l Cumhuriyet’in yazar ve yöneticileri, haksız ve hukuksuz, yasa tanımaz bir biçimde tutuklandı. Bunun Avrupa’da Türkiye ve iktidara karşı tepkileri artıracağı açıktı. Avrupa’da RTE aleyhtarlığı büyüdü. l RTE ve adamları, bu aleyhtarlığı daha da tırmandırma kararı aldı ve şubat sonuna doğru Die Welt gazetesi Türkiye muhabiri Deniz Yücel tutuklandı. l Almanya ve Avrupa’da protestolar büyüdü. Almanya hükümeti sertleşme işaretleri verdi. l Erdoğan, Deniz Yücel’in tutuklanmasını tırmandırarak Almanya’nın iyice damarına bastı: Yücel için “terörist”, “Alman ajanı”, “PKK temsilcisi” dedi. Tutuklanmanın ardındaki siyasi irade böylece çok netleşti. Gazetecilerimizin daha yargılanmasına bile başlanmamıştı.. Böylece iktidarın hoşuna gitmeyecek haberler yapan gazeteci ve gazeteler, ya FETÖ’cü, ya Alman Amerikan ajanı ama en önemlisi teröristti. Bu, Erdoğan’ın Odatv tutuklamaları döneminde de gazetecilere terörden tutuklular bakışının tıpkısının aynısıydı. l Avrupa’dan resmi protesto sesleri tırmandı. l İktidar da ellerini ovuşturup duruyordu: Başarıyoruz diye çak yapmaya başladı. Türkiye’de Almanya’ya karşı milliyetçi duygular tırmanmaya başladı. Gerilim körükleniyor l İktidar Avrupa ülkelerinde mitingler yapma kararı aldı. Almanya zorluk çıkarmaya başladı. Avusturya’nın şefi, Türkiye’ye karşı atalım bunları demeye başladı. l İktidar, geçen seçimlerde yaptıkları propaganda gezilerinin şimdi yasaklanması karşısında, gerilimi tırmandırmanın koşullarını iyice yakaladı: Alman hükümetini Nazilikle, Hitlercilikle suçlamaya başladı. l Bakanlar “gideriz, yaparız, ederiz, görürler” korosuyla milliyetçi kampanyayı körüklemeye girişti. l Hollanda, Çavuşoğlu’na giriş izni vermedi. Aile Bakanı Kaya, bu yasağı deleriz niyetiyle otomobille Rotterdam’a giriş yaptı, engellendi ve istenmeyen kişi ilan edildi. l RTE, Hollanda’yı da Nazilikle suçları. Yetmedi, koronun ağzında diktatörler, faşistler suçlamaları yoğunlaştı. Senaryonun sonu: Ve Avrupa Birliği Bakanı Çelik: “Hollanda’da yaşananlar, Referandumda kararsızların oylarını netleştirdi” açıklamasını yaparak olayı noktaladı! İktidar, Avrupa ile bir meydan savaşını başlatmış ve milliyetçi cephe savaşı başlatmış oldu. Aranan kamplaştırıcı araç bulunmuştu... Eğer bombalar patlamaz, endişe ve korku ile seçmen iktidar safında bütünleştirilmezse, o zaman Avrupa düşmanı el ele yaratılarak evet oyları artırılırdı. Üstelik hepsi gözler önünde gerçekleşen Avrupa’nın Türkiye’ye resmen belgeli düşmanlığı ile. Bu “savaşı” daha da tırmandırabilir! İki sonuç iddia: 1) Avrupalılar Erdoğan’ın referandum stratejisini geç okudular, hem de kayıtsız kaldılar. Gelinen noktanın, istemedikleri Evet oylarını artıracağını görmediler veya umursamadılar. İktidarın tuzağına düştüler. 2) Hayır, Avrupalılar bilerek hareket ediyor. Evet’in kazanmasını istiyor. Böylece Erdoğan’ı iyice ve tam olarak avuçlarının içine alacaklar... Ve Türkiye ile kukla gibi daha rahat ve istedikleri gibi hareket edebilecekler. Neyse.. Sanırım bu olay bile Evet oylarını yüzde 50’nin üzerine taşımaya yetmeyecek! Dipnot: Hollanda’nın, iktidarın miting başvurularına ilk başta şu yanıtı verdiğini söylüyor oradan bir Türk: “Tabii miting yapabilirsiniz, ama bizim genel seçimimiz var.. Siz 15 Mart’tan hemen sonra yapın mitinginizi” demiş. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear