Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Pazartesi 13 Şubat 2017 10 Kürtler tamam, akademi tamam... Sıradaki? Önce Kürt siyasal hareketini halletmek gerekti. 6 milyonluk bir seçmen kitlesini başsız, örgütsüz ve sessiz kılmak üzere kollar sıvandı. Savaşı değil barışı, çatışmayı değil siyaseti seçmeyi sağlayacak bütün kanalları tıkamak öncelikli hedefti. Kentler, kasabalar adeta haritadan kazındı. Kürtler kuzu kuzu boyun eğip diz çöküp bağışlanma dileyecekler sanıldı. Öyle olmadı. Öyle olmayınca Kürt siyasal hareketinin parlamentoda yükselen sesini kısmak için bağımsız (!?) yargı harekete geçirildi. Selahattin Demirtaş gibi kitleleri ikna edecek sesler birer birer kısıldı. Ses kısmanın en etkili yolu mapus damıdır. OHAL koşullarında hapisten “mutlak yalıtılmışlık”a dönüşen mapus damı... Siyasal sözcülerin sesi kısılırsa, örgütün gücü kırılırsa, Kürt halkının direnişi bitirilirse dikensiz gül bahçesine, muhalefetsiz siyaset sahnesine giden yol kısalır diye düşündüler. Yanıldılar. Yanılgılarının ilk meyvelerini 16 Nisan’da devşirecekler. HHH “Kürtler tamam” dedikleri için ikinci hedefe yöneldiler: Akademiye... Artık “Üniversitelerdeki Cemaat kalıntılarını temizliyoruz” gibi göstermelik bir mazeretin ardına saklanmaya bile gerek duymuyorlar. Ülkenin en köklü üniversitelerinde “Bizden olmayan, ses çıkaran kim varsa; profesöründen araştırma görevlisine kadar hiç ayırmadan temizleyin” buyruğu verildi. Buyruğu kimse üstüne almıyor. YÖK “Ben yapmadım” diyor; Saray’ın rektörleri ahlaksızca susuyor; iktidar partisi utanmasa “Biz yapmadık muhalefet yaptı” diyecek... Kürt siyasal hareketinden sonra saldırının ağırlığının “akademi”ye yönelmesi şaşırtıcı değil. Türkiye’de ve dünyada iktidarların demokrasinin ırzına geçecek ya da halk kitlelerini daha da yoksullaştıracak ya da özgürlükleri boğacak adımlarına karşı ilk ses, ilk itiraz her zaman üniversitelerden yükseldi. Diktatörlere, siyasal iktidarı her istediğini yapabilir sanan aymazlara karşı ilk itiraz çığlığı hep öğrencisiyle, öğretmeniyle üniversitelerden yükseldi. Şili’de, Arjantin’de, Fransa’da, Almanya’da, Güney Kore’de, Brezilya’da ve... Ve Türkiye’de bu hep böyle oldu. O yüzden saldırı şimdi üniversitelere yöneldi. Henüz bitmedi de. Boyun eğmeyen, diz çökmeyen, “Buradayız, bir yere gitmiyoruz” diyenler de bu saldırıdan er geç pay alacaklar. Peki, sıra kimde ve nerede? Bence medyada... Ondan da sonra sıra meslek odalarına, sendikalara gelecek. “Yav, medya çoktan tamam. Daha ne yapacaklar” demeyin. Biliyorum, alışılan yöntem “gazeteci satın almak” gibi uzun ve zahmetliydi. Siyaset bezirgânları daha kestirme bir yol buldular ve gazetecileri değil gazeteleri, televizyonları satın aldılar. Satın almadıklarını sterilize ettiler; artık her gün “penguen belgeseli” seyrediyoruz. Ama yine de... Yine de susturalamayan birkaç kale var. Basılı medyada işte Cumhuriyet, işte Birgün, işte Evrensel. Üstelik elektronik iletişimde çağ atlanıyor. Haber siteleri içinde teslim olmayan kaleler var. İşte gözağrım T24, işte Diken, işte Duvar. Dahası internet üstünden yayın yapan görsel medya var. HHH Bir korku senaryosu mu yazdım; bir yılgı sergisi mi açtım. Yoooo... Nasıl Kürt hareketi teslim olmadıysa, nasıl “Akademi” sesini kısmadıysa medyada da boyun eğmeyen, diz çökmeyenler susmayacak. Göreceğiz ve göstereceğiz... “El mi yamanmış, bey mi yamanmış” görecekler... tgs ve çgd sahip çıktı Değirmenci’ye büyük destek Anayasa referandumunda “Hayır” diyeceğini açıkladığı için Kanal D’deki işinden kovulan gazeteci İrfan Değirmenci, twitter üzerinden yap tığı açıklamada kendisine destek verenlere teşek kür ederek, “Ne güzeliz ne kadar onurlu. Sayımız da bir hayli fazla. Soma’dan, Ermenek’ten, şehit anala rından, Cumartesi Annelerinden, terör mağdurun dan, işsizden, işçiden helallik aldım. Vicdanım öy le rahat ki... Bir uyuyup uyanalım, yarın daha gü zel olacak biliyorum. Seni seviyo rum Türkiye, Hayırlı sabahlar” de di. Değirmenci’nin işten atılmasına çok sayıda gazeteci, sanatçı, mes lek örgütü ve yurttaştan da tepki geldi. Kanal D’de yayımlanan “Arka Sokaklar” dizisinde oynayan Şevket Değirmenci Çoruh, sosyal medya hesabından “Ben de hayır diyorum beni de ko vun” diye yazdı. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) “Çalışanının ifade özgürlüğünü savunamayan ve ta rafsızlık ilkesini sansüre paravan yapanlar ayakta kalamaz” açıklamasını yaparken Çağdaş Gazeteci ler Derneği (ÇGD) de “Gazetecinin halka ve kamuo yuna karşı mesleki sorumluluğu, işverenine ve ka mu otoritelerine karşı sorumluluğundan önce gelir” dedi. Değirmenci’nin programını hazırlayan sorumlu müdür Ertuğrul Albayrak, “Benim kalmam istendi. Ben de hayır diyorum. Kanalda kalmam etik olmaz dı. Onurlu yaşamayı seçtik” diyerek istifa etti. haber EDİTÖr: ÖZgür özkü TASARIM: İLKNUR FİLİZ T urhan ağabey, Bütün zamanlarda genç oldun, sana anjiyo yapıldığını duyunca şaşkınlık geçirdim doğrusu; her ne kadar sana “ağabey” desem de genç bir insana bunu neden yaptıklarına şaştım. Geçmiş olsun. Siyasal nedenlerle hapse girenlerin genç olmasına alışkınız, bu ülkenin geçmişi böyle. 12 Eylül’de cezaevindekilerin durumu kötüye gittikçe yazarlar kaygıyla duruma eğilir, açıkça karşı koymak yasak olduğu için ima yoluyla, durumu eleştirir, içeridekilere de satır aralarından mesajlar yollarlardı. Özellikle Uğur Mumcu’nun açlık grevine başlayan gençlere “anaları babaları düşünün” diyerek yazdığı kaygı dolu sözler akıllardadır. Şimdi gazeteci ağabeyler içeride, gençler onlar için kaygılanıyor, onlara açık seçik bir şeyler diyemeyerek, kıvra Cumhuriyet Kitap bizim kürsümüzdür narak mesajlar yolluyor. Dünya pek şaşılası bir yer oldu. Gerçi sen genç bir ağabeyimizsin, fazla kaygılanmam saçma olur. Yapacağın işleri yarım bırakıp gitmene takılıp kalsam da, seni olmadık bir anda karşımda bulmak bana hep olağan göründüğü için, bir gün öyle karşıma çıkacağını biliyorum. Dışarıda olman özellikle Cumhu riyet Kitap için önemli; biz okurları ve yazarları olarak seni bekliyoruz. Ortalıkta “Kitap Eki” diye bir şey yokken, kitap ekleri özel sayı olarak verilirken, Cumhuriyet Kitap Eki düzenli olarak yayımlanmaya seninle başladı ve senin emeklerinle bütün yazarların kendilerine ait olduğunu bildikleri bir alan doğdu. Bunu söylemek için artık erken değil, bu nedenle seni asıl işinin başına bekliyoruz. Yayımlaman için sana çok yazı gönderdim; bilirdim ki, Cumhuriyet Kitap benim de kürsümdür. Doğrusu sen de benimle ilgili pek çok şeyi o kürsüde yayımladın. Gel, teşekkür edenler olarak sıradayız, bunları söylemek için bekliyoruz. Cumhuriyet Kitap gerek içeriğiyle ge rek biçimiyle birçok kez taklit edildi, bunu söylemek hiç yeni bir şey olmaz ama söyleyeceğiz artık, bekliyoruz. Evden bir süreliğine gittin, biliyoruz. “Turhan Ağabey saz şairi olarak bir müddet dolaşıp gelecek” diyerek çocukları kandırıyoruz. “Pamuğa gitti, tütüne gitti, Çukurova’da çalışmaya gitti” diyoruz ama oradan bir roman karakteri olarak döneceğinin de farkındayız. Buruk bir zaman bu, senin cezaevinde olmana bir türlü anlam veremiyoruz. Yahut bir anlam veriyoruz şüphesiz ama Kassandra’ya döndük: Tam bir şey söyleyecekken dilimiz duruyor. Çık gel de bir yemeğe gidelim artık. Sen bir de türkü söyle bize. Sevgilerle, hasretle. Vekilleri de ayırdılarCHP’Lİ ATİLA Sertel VE Tuncay Özkan Silivri’yi ziyaret etti Atila Sertel, iddianamesiz tutulan arkadaşlarımız ile Murat Aksoy, Barbaros Şansal ve Atilla Taş görüşmesini Cumhuriyet için yazdı ATİLA SERTEL CHP İzmir Milletvekili Her ay, bazen ayda iki kez buluştuğumuz Silivri zindanlarının yolundayız. Cezaevine girince tüm tutuklularla ayrı ayrı görüşeceğimiz gibi, Tuncay ile ikimizi de ayırıyorlar. KADRİ GÜRSEL Kadri Gürsel’in tek isteği var, iddianamenin bir an önce hazırlanması ve yargı önüne çıkmak: “Hukuk ve demokrasi mücadelesi beni burada hep aynı şeyi söylemeye mecbur ediyor. Sayın savcı, hakkımızdaki iddianameyi bir an önce yazın ve maruz bırakıldığımız yargısız infaza son verin. Varsa delillerinizle mahkemede hesaplaşalım.” MUSA KART “Dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan demişti ya, ‘Bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz.’ Bugün de benzeri söyleniyor. Karikatürcüleri atın içeriye, mizah yapılacaksa biz yaparız. Yapıyorlar da. Baksanıza referandumda ‘Hayır’ diyecek herkesi terör ile irtibatlandırdılar. Bu kadarı mizahçıların da, karikatüristlerin de hayal gücünü aşar diyorum.” TURHAN GÜNAY Turhan Günay, Silivri’de bulunan kitap sayısını artırmanın telaşı içinde. Yazarlara, kitabevlerine çok teşekkür ediyor, bir de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na. Her grup toplantısında ayrımsız ve ötekileştirmeden basın ve ifade özgürlüğüne sahip çıkmasını ve tutuklu gazeteciler sorununu gündeme getirdiği için teşekkür ediyor. Silivri’de 1745 kitap bulunuyormuş, bunun 1700’ü din kitabı... Şu anda kitap sayısı 3 bin 600’e ulaşmış. Kitabevlerinden kitap akıyor Silivri’ye. BÜLENT UTKU Bülent Utku cezaevinde yasakların ağırlaştırılmasından söz ediyor. Kendileri mektup yazamadığı gibi, gelen mektupların da kendilerine verilmediğini anlatıyor. Avukatlığı süresince böyle bir durumun ilk kez yaşandığını, hukukçuların tutukluları haftada bir kez ve yalnızca bir saat ziyaret edebildiğini vurguluyor. “12 Eylül koşullarında bile mektup yasağı uygulanmamıştı” diyor. Utku’nun diğer dile getirdiği durum iddianamenin hazırlanması sırasında geçen sürenin yargısız infaz olarak değerlendirildiğini söylüyor. edildim ve bir yıl burada hücrede tutuldum. Şimdi de bunlar beni FETÖ, PKK ve DHKPC üyesi olduğum gerekçesiyle tutukladılar. Yarın RETÖ davası olursa ben yine tutuklanır buraya getirilirim.” Ahmet Şık, Türkiye’den umutlu ancak bir tehlikeye işaret ediyor, “Evet çıkması için Türkiye’de her türlü oyun oynanabilir, insanlara her türlü tuzak kurulabilir. Aman azami dikkat” diyor. AKIN ATALAY “Bizim üzerimize yıkılan suçun bedelini yatarak ödedik. Beraat edeceğiz ancak ceza verilecek olsa bile fazlasını peşinen yatırdılar. İddianamenin yazılarak önümüze konulmasını istiyoruz. Daha neyi araştırıyorlar, çocukluk yıllarımızı mı araştırıyorlar?” MURAT SABUNCU “Yüreğimiz ülkemiz için yanıyor. Kendimizi bir yana bıraktık, ülkemizin haline üzülüyoruz. El Bab’dan gelen her şehit yüreğimizi dağlıyor.” M. KEMAL GÜNGÖR “Yaşamımda ilk kez sakal bıraktım, o da zorunluluktan” diyor. Mustafa Kemal, rehin alınmış, FETÖ üyesi olmaktan yargılanan bir savcının kendileri için açacağı “FETÖ’ye yardım ve yataklık” suçundan açacağı davanın iddianamesini beklediklerini söylüyor. HAKAN KARA “3 bine yakın yazı yazmışım Cumhuriyet’te. FETÖ ya da başka bir terör örgütünü öven tek yazımı dahi bu ATİLLA TAŞ İlk gelen Atilla Taş oluyor. 27 Mart günü, 25’inci Ağır Ceza’da Çağlayan’da duruşması var. İddianamede, terör örgütüne yardım ve yataklık ettiğine ilişkin kanaat getirildiğine dair bir yorum var. Herhangi bir suçlama yok, delil yok, ancak savcının kanaati var. Atilla Taş, “Onları rahatsız eden attığım tweetlerdi” diyor: “İftiranamelerle dolu iddianamelerle uğraşıyoruz. Kimi ‘kandırıldık’ dedi kurtuldu, kimi kaçtı, kimi suçunu itiraf etti kurtuldu. Bense tweet’lerden suçluyum. Bu da geçer”. lamamışlar, dosyaya koyamamışlar. Biz neden buradayız, suçumuz nedir, iddianame ile ortaya koysunlar. Yoksa bizi serbest bıraksınlar. 12 Eylül referandumunda hayır oyu mavi, zarflar şeffaftı. Maviyi zarfa koyanlar tespit ediliyordu, buna rağmen hayır oyu kullandım. Şimdi bu referandumda bizi hayır oyu kullanmaktan mahrum etmesinler. Hayırlısıyla oyumu kullanmak istiyorum.” Kara, bilgisayar dergileri Chip ve PC Net’i takip edemediği için üzgün. “Hadi bilgisayar girmiyor cezaevine, dergileri niye yasak anlayamıyorum” diyor: “Mektup bile alamıyoruz cezaevinde. Bugün 103’üncü günü doldurduk. İddianame hâlâ yok. Bir an önce bu iddianamenin hazırlanmasını ve mahkemeye çıkmayı bekliyoruz. Mahkemeden de ‘Hayırlı’ bir karar çıkmasını bekliyoruz.” ÖNDER ÇELİK “Bizim hakkımızda iddianameyi hazırlayacak olan savcı FETÖ üyesi olmaktan müebbet hapis istemi ile yargılanıyor, biz de aynı örgüte yardım ve yataklıktan” diyor Önder Çelik sonra gülerek ekliyor: “Dolayısıyla biz hakkımızda iddianame hazırlayan savcının yardımcılarıyız. Bizi tutuklayan hâkime bu durumu anlattık. Dedi ki, ‘Ama savcı için BARBAROS ŞANSAL “Cürüm kötüdür; adaletsizlik daha da kötüdür. Rahmetli Özdemir Sabancı’nın katil zanlısı ile yan yana hücrelerdeyiz. Ben Sevda Sabancı’nın terzisiyim ve Sabancı’nın katili ile yan yana hücredeyim. Buraya ilk geldiğimde sözlü olarak saldırılara uğradım. Pek çok kötü sözü yan yana koyup söylediler. Ancak şunu bilsinler ki beni yıldıramazlar, sindiremezler.” Tuncay Özkan’a yazdıkları da çok güzel: “Ben özgürüm, siz tutuklu. Ben sözlüyüm, siz umutlu. Hâlâ evet mi? O margarin kutusuydu!” Silivri’deki Cumhuriyetçiler, yayınlarında kendilerine verdiği destek için, Fatih Portakal ve İsmail Küçükkaya’ya da teşekkür ediyor. masumiyet karinesi var, o nedenle savcı tutuksuz yargılanıyor’. Güldük. Savcı, FETÖ’ye üyelikten müebbet hapisle yargılanıyor, tutuksuz, güya biz onun örgütüne yardım ve yataklık yapmışız, tutukluyuz. Aklı olan çıksın işin içinden.” GÜRAY TEKİN ÖZ O daha çok televizyon ve gazetelerin vermedikleri haberlerin peşinde: “İddianamede ne olacak ki? Yazılan yazılarımızı koyacaklar, olamayan bir durum kanıtlanabilir mi? Belge yok, bilgi yok. Yargısız bir infaz hüküm sürüyor.” MURAT AKSOY Murat Aksoy, savunma yazabilme için bilgisayar kullanma izni istemiş dilekçe ile, beklemede. 186 sayfalık iddianamenin, 110 sayfasının FETÖ’nün kuruluş hikâyesi olduğunu, geri kalan kısmının da gazete yazıları ve tweet’lerden oluştuğunu söylüyor. Tam 5.5 ay sonra yazılan iddianamenin bir iki günde kaleme alınabileceği görüşünde Murat Aksoy: “Cumhuriyet gazetesinin tutukluları için de iddianame hazır. Ahmet Şık için de. Ancak talimat bekleniyor. Bizim iddianamemizde polis sorgusunda ne varsa o yazılı. O zaman 5.5 ay niye bekletildi. Bu ülkede yargısız infaz sürüyor.” Aksoy mesaj göndermeyi de ihmal etmedi:“Türkiye’nin iyi ve yürekli insanları, hepinize merhaba. 162 günü geride bıraktık ve iyiyim. Daha iyi olacağım. Siz de Türkiye’ye ve aileme iyi bakın. Türkiye’de, ailem de iyi ve yürekli insanlara emanet. Bu karanlık günler geçecek, çok az kaldı. Burada olmak istemezdim ama hayat işte. Türkiye’yi güzelleştirmek hepimizin elinde. Tüm iyi yürekli insanları Silivri’den kucaklıyorum. Yakın zamanda birbirimize sarılmak dileğiyle.” AHMET ŞIK Ahmet Şık, kendi durumunu çarpıcı bir cümle ile özetleyiverdi: “Önce Fethullah Gülen örgütünce basılmayan bir kitap nedeniyle derdest Soldan sağa: Ahmet Şık, M. Kemal Güngör, Bülent Utku, Önder Çelik, Musa Kart, Turhan Günay, Hakan Kara, Güray Öz, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Akın Atalay. ÖZGÜRLÜK ELEŞTİRİSİ Çavuşoğlu ve Dastik, geçen perşembe günü İspanya’da bir araya geldi. Çavuşoğlu, İspanya seferinde basınifade özgürlüğü konusunda uyarılar aldı DUYGU GÜVENÇ ABüyesi ülkeler arasında, ETA sorunu nedeniyle, başta PKK olmak üzere Türkiye’ye terörle mücadelede ve üyelik sürecinde verdiği destekle bilinen İspanya’dan bu defa peş peşe uyarılar geldi. İspanya Dışişleri Bakanı Alfonso Dastis ve İspanyol basını, 9 Şubat’taki ziyarette konuk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na basınifade özgürlüğü konusunda eleştiriler yöneltti. İspanya Dışişleri Bakanlığı, görüşmenin ardından Dastis’in konuğuna verdiği mesajları duyurdu. Dastis, “Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı terör vahşetine kar şı dayanışma içerisinde olduklarını” ilettikten sonra önce terörle mücadelede ‘hukuk devleti’ ilkelerine işaret etti: “Teröre karşı mücadelenin hukuk devletine saygı, ölçülülük ilkesi, masumiyet karinesi, temel hak ve özgürlükler ve özellikle kurbanların korunması ve tanınması ilkeleri çerçevesinde yapılması gerek.” Türkiye’de 150 kadar gazeteci halen cezaevindeyken İspanyol basınının, cezaevindeki gazetecilere yönelik sorularına “Türkiye’de haber yazdığı için tutuklu olan tek bir gazeteci yok. Eğer varsa kim olduğunu bilmek isterim” karşılığını veren Çavuşoğlu’na, Dastis İspanyol basını aracılığıyla “İktidarı da Cum hurbaşkanı Erdoğan’ı da sert dille eleştiren birçok basın kurumunun” bulunduğunu söyledi. Basın ve ifade özgürlüğüne müdahalenin kesinlikle olmadığını iddia eden Çavuşoğlu, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında alınan önlemlerin Avrupa’da çarptırıldığını savundu. Çavuşoğlu, “Türkiye’de, hapse girmeden referandumda hayır için kampanya yapılabilir mi?” sorusu üzerine, “Bu soruyu tamamen reddediyorum. Biz özgür bir ülkeyiz. Arda bir ‘evet’ dediği için onu küçük düşürmeye çalıştılar. Sanatçılar veya sporculardan ‘hayır’ diyenlerin hiçbirine böyle bir şey olmadı” yanıtını verdi. l ANKARA C MY B