26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Rİ Çarşamba 25 Ekim 2017 AND’NİNn İMZA ATTIĞI İş dünyası, insan hakları BM ihlallerinin suç ortağı olmamalı. İLKELE n İş dünyası, çalışanların sendikalaşma ve toplu müzakere özgürlüğünü desteklemeli. n Zorla ve zorunlu işçi çalıştırma uygulamasına son verilmeli. n Her türlü çocuk işçi çalıştırılmasına son verilmeli. n İşe alım ve işe yerleştirmede ayrımcılığa son verilmeli. n İş dünyası, çevre sorunlarına karşı ihtiyati yaklaşımları desteklemeli. İş dünyası, rüşvet ve haraç dahil her türlü yolsuzlukla savaşmalı. Kötü şantiyeler kaderleri olmasın İnşaat işçilerinin yüzde 90’ı kötü şartlarda şantiyelerde kalıyor, tamamı mutsuz. AND Gayrimenkul bir ilki gerçekleştirerek insan haklarına saygı için BM ilkelerini imzaladı Türkiye’de gerek çalışan hakları gerek çevre konusunda en sabıkalı sek törlerden biri inşaat. Çalışanla rın yüzde 90’ı şantiyelerde kö tü koşullarda yaşam mücade lesi veriyor. Çalışanların bü yük kısmı ağır şantiye koşul ları ve kötü ye mekler nedeniy le mutsuz. Sektö rün en önemli sa bıkası iş kazaları. ŞEHRİBAN KIRAÇ Güvencesiz işçi çalıştırmanın da çok yaygın oldu ğu sektörde şimdi aykırı sesler de yükselmeye başladı. Anadolu Grubu şirketlerinden AND Gayrimenkul, yolsuzlukla mücadele, insan haklarına say gı ve çevre duyarlılığını odağına alıp sektörde bir ilke imza ata rak Birleşmiş Milletler (BM) Kü resel İlkeler Sözleşmesi’ne im za attı. Şirket bu ilkeler ışığında sektörde etik kodların oluştu rulması için de Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) nezdinde ça lışmalara başladı. İtibar yerlerde AND Gayrimenkul Genel Müdürü Ali Baki Usta, sektörde metrekareden başka değerler olması gerektiğine dikkat çekerek, “Kamuoyuna çıkıp değerlerimiz bunlar: Rüşvet vermiyoruz, kayıt dışı işçi çalıştırmıyoruz, çocuk dostu, engelsiz yaşam, müşteriye net metrekare vereceğiz, çocuk işçi çalıştırmayacağız. Çevreye duyarlı olacağız... 20 madde olur, 30 olur, 130 olur. Bunlarla kamuoyuna çıkarsanız müşteri tercihlerini yönlendirebilirsiniz diyoruz. Bu etik kuralları ısrarla savunuyoruz” dedi. Barselona’da düzenlenen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ali Baki Usta, sektörün algısının kötü, itibarının yerlerde olduğunu vurgulayarak, “Siyasetin finansmanı buradan geçtiği için standardı yakalamak zor olacaktır. Standardı yakalamak için GYODER başta olmak üzere, kurumsal yapıları harekete geçirmek istedik. Gayrimenkul Strateji Platformu ve Urban Landscape ile çalışıyoruz. BM ile yapılan anlaşma koşullarının sektör tarafından da kabul edilmesini istiyoruz. Sektörde profesyoneller bu ilkelere inanıyor, patronların da inanması önemli” diye konuştu. Üstleri kötü davranıyor Begüm Ermihan Elif Anıl Bilici Ali Baki Usta Yasemin Çağlayan Dünyanın en iyisi Anadolu’dan Şu anda AND Gayrimenkul’ün şantiyelerinde 600 civarında işçinin çalıştığını aktaran Usta, “İşçilerimizin mutlu ya da mutsuz olmasını çok önemsiyoruz. İş kazaları ve tedbirsizliğinin başında mutsuzluk, işyeri koşullarının kötü olması yer alıyor. Sektörde çalışan işçilerin neredeyse yüzde 90’ı şantiyede yaşıyor. O şantiyelerin koşulları maalesef çok uygun olmayabiliyor. İşçileri en mutsuz eden nedenler kamp koşullarının kötü olması, üstlerinin kötü davranması, kayıt dışı vs... şeklinde sıralanıyor. İşçilere sosyal alanlar oluşturuyoruz. Çalışanlarımız için ‘Mutlu İşçi Platformu’ oluşturduk. ‘Baretler Fora’ ile onlara özel zamanlar oluşturduk. Onları mutlu edecek detayları sorduk, yemek menülerine onları mutlu edecek detaylar ekledik” ifadesini kullandı. l BARSELONA AND Gayrimenkul, dünyanın en başarılı kurumlarını ve yöneticilerini ödüllendiren Stevie Awards 2017’de ‘Yılın En İyi Gayrimenkul Şirketi’ ve ‘Yılın Yönetim Takımı’ ödüllerine layık görüldü. Barselona’da gerçekleşen ödül törenine katılan AND Gayrimenkul Genel Müdürü Ali Baki Usta, “AND Gayrimenkul olarak 19 ülkede, 80’e yakın şirket, 61 üretim tesisi ve 50 binin üzerinde çalışanıyla faaliyet gösteren Anadolu Grubu’nu gayrimenkul sektöründe temsil ediyoruz. Bugün burada Anadolu Grubu’nun Anadolu’yu dünyaya, dünyayı Anadolu’ya bağlayan yıldızını bir kez daha parlatma sırası bizlerde” dedi. Usta, “Gayrimenkul sek törünün SatYap yaklaşımına, YapYaşat felsefesi ile yeni bir alternatif sunan AND Gayrimenkul, geliştirdiği projelerle bugüne kadar ulusal ve uluslararası toplam 15 ödüle layık görülmüştü” diye konuştu. Yeni etap satışta Şu anda devam eden AND Pastel projesi ile ilgili bilgi veren Ali Baki Usta, “Pastel projesinin iki ayağı var, Anadolu Motor’un 45 dönümlük alanını geliştirdik. 1243 konut var, 5 bin m2’lik ticari alanımız var. Haziran 2018 ve Aralık 2018’de teslim edeceğiz. Projedeki yeni etabı satışa çıkardık. Şu anda 100’ün üzerinde ödeme planımız var. Şu anda metrekare fiyatı 6 bin TL. Portföyümüzde AND Kozyatağı ve Pastel’in dışında Adel’in arazisi ve Ankara Balgat’taki arazi var” diye konuştu. Hızlı satış olmayacak Konut satışları ile ilgili de Ali Baki Usta, “Arz fazlası ve arsa azlığı nedeniyle fiyatlar satışları zorluyor. Çok prim yapılan bölgelerde hızlı satış ol maması bir süre daha devam edecek gibi. Arsa fiyatlarının yüksekliği ve kur hareketleri inşaat maliyetlerini çok etkiledi” ifadesini kullandı. ‘Teşvik değil eğitim’ Necmettin Bitlis Polisan’ın acı günü Türk boya endüstrisinin köklü şirketlerinden Polisan’ın yönetim kurulu başkanı Necmettin Bitlis hayatını kaybetti. Bir ay önce tedavi görmeye başlayan ve önceki gece vefat ettiği öğrenilen Bitlis için cenaze töreni perşembe günü düzenlenecek. Teşviki Camii’nde kılınacak cenaze namazı sonrası Bitlis, Feriköy’deki aile kabristanında toprağa verilecek. 89 yaşında hayata veda eden Bitlis, Türkiye’de kendi sektöründe birçok yeniliğe imza atarken, yaptığı çalışmalarla da hep gündemde olmuştu. Bitlis’in 1964’te temelini attığı, Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları listesinde 317’nci sırada yer alan Polisan Boya’nın yüzde 50 hissesi geçen yıl Japon Kansai’ye satılmıştı. l Ekonomi Servisi Ali Koç: Hükümetimiz, ciddi teşvikler verdi. Ama iş sadece teşvikle de olmuyor. Bu iş, insan kalitesinden, insan eğitiminden geçiyor Satışlar yüzde 28 arttı Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye genelinde konut satışları 2017 Eylül’de bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 28.8 artarak 140 bin 298 oldu. Konut satışlarında, İstanbul 23 bin 471 konut satışı ve yüzde 16.7 ile en yüksek paya sahip oldu. İpotekli konut sa tışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 3.7 oranında azalış göstererek 40 bin 534 oldu. Toplam konut satışları içinde ipotekli satışların payı yüzde 28.9 olarak gerçekleşti. İlk defa satılan konut sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 37.4 artarak 70 bin 19 oldu. Toplam konut satışları içinde ilk satışın payı yüzde 49.9 oldu. Yabancılara yapılan konut satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 75.2 artarak 2 bin 236 oldu. l Ekonomi Servisi Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Ford Otosan Yönetim Kurulu Başkanı Ali Koç, tarih boyunca bilgiyi, teknolojiyi iyi kullananların hep bir adım önde olduğunu belirterek, “Türkiye’nin hak ettiği potansiyele kavuşabilmesi için bu hıza ayak uydurmak zorundayız. Türkiye’nin hak ettiği potansiyele kavuşabilmesi için hızlı koşmamız gereken alan ülke olarak teknoloji üretmek, bilgi üretmek ve yüksek katma değerli ürün üretmek zorundayız” dedi. Öne geçilmeli İskenderun’da Ford Trucks İskenderun Ovalı Bayii’nin müşterilerine satış, servis, ikinci el ve yedek parça olmak üzere tüm hizmetleri aynı çatı altında vereceği 4S tesisinin açılışında konuşan Ali Koç şu değerlendirmeyi yaptı: 4 Türkiye’nin hak ettiği potansiyele kavuşması için Hükümetimiz, hiç görmediği miz teşvikleri de verdi. Ama bu iş sadece teşvikle de olmu yor. Bu iş insan kalitesinden, insan eğitiminden geçiyor. 4 İnşallah geleceğin nesil leri bu ülkenin potansiyeli ne kavuşması için çok daha iyi eğitilirler. Bu yapay zekâ ve teknoloji furya sından Türkiye kendisine fay da sağlayabi lir. Bu tip ko nularda geri de olmaz, ya kalamak ve öne geçmek için fırsat teşkil eder. Bu da o dö nemlerden bir tanesidir. Do layısıyla ülke olarak bunu yapmalıyız. l Yurt Haberleri Ali Koç EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: SERPİL ÜNAY ekonomi 9 ‘Yeni’ IMF Geçen ayın küresel ekonominin yönetişimi açısından en önemli olayı Bretton Woods İkizleri diye anılan IMF ve Dünya Bankası’nın gelenekselleşmiş ortak toplantısı idi. Toplantıların ana kurgusu, her zaman olduğu üzere, IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü’ne (WEO) çevrilmiş olsa da arka planda 21. yüzyılda küresel kapitalist sistemin işleyişine ilişkin bir dizi kaygı, eleştiri ve öneriler kümesi iktisat medyasının ilgisini çekmekteydi. IMF, WEO aracılığıyla sunduğu iktisadi projeksiyonlarında dünya ekonomisinin önümüzdeki kısa – orta dönemde büyümenin daha geniş coğrafyalarca paylaşılacağını ve 2009 krizinin yaralarının artık sarılmış olacağını duyurmakla birlikte, sermaye ve para piyasalarında risklerin sürmekte olduğunu ve özellikle Amerikan yönetiminden kaynaklanan politika belirsizliklerinin sürdürülebilir büyüme potansiyelini tehdit etmekte olduğunu vurgulamaktan geri durmuyordu. IMF bir yandan Amerikan Fed sisteminin olası bir faiz artışı ile özellikle gelişmekte olan ekonomilere yönelik sermaye akımlarının kısılabileceğini belirtirken, bir yandan da küresel anlamda derinleşen borç yükünün ve baş döndürücü borçlanma temposunun yaratacağı baskılara dikkat çekmekteydi. Geçen haftaki yazımızda da paylaştığımız üzere, 2017 itibarıyla toplam borcun küresel ekonomiye oranının yüzde 220’ye ulaştığı bilinmekte. Dolayısıyla, dünya mal ve hizmet üretim gelirlerinin iki misli fazlasına ulaşan bir borç sarmalı ile çalışmakta olan dünya ekonomisi, dengesiz büyümenin ve borç tehdidinin kısıtları altında istikrarsızlaşmakta. Ancak, IMF’nin küresel iktisat siyasasına ilişkin en radikal çıkışı vergi politikası önerileri aracılığıyla yaşandı. IMF, servet birikimi üzerine üst gelir gruplarına yönelik olarak kurgulanacak bir vergi artışının gelir dağılımında da belirgin bir iyileşme sağlarken, büyüme ve sermaye birikimi üzerine olumsuz sonuçlar doğurmayacağını savunmaktaydı. Sermayeyi vergilendirmeye yönelik bu Robin Hood çıkışı, IMF ile “özgür girişimciliğin kalesi ve kapitalizmin hegemonik gücü” ABD üst yönetimi arasında “derin” bir görüş ayrılığı yaratıyordu. Bu tür kaygılar bir yandan “IMF Vaşington uzlaşısı yaklaşımını artık rafa mı kaldırıyor” sorusunu gündemde tutarken bir yandan da “IMF daha insancıl bir kapitalizm mi tasarlıyor” yönünde umutlar serpiştiriyordu. HHH IMF’nin gelir dağılımının bozukluğu ve giderek dünya ekonomisi için bir tehdit oluşturmakta olduğu tespiti ne kadar haklı ise de yıllardır Nobel ödüllü Robert Lucas’ın ultramuhafazakâr rasyonel beklentiler tezgâhından geçmiş bir nesil iktisatçı için muazzam bir kafa karışıklığı yaratmakta idi. Zira, Şikago Üniversitesi Ekonomi Profesörü Lucas’ın o ünlü “gelir dağılımı sorunları bir iktisatçı için en baştan çıkartıcı (seductive), ama bir o kadar da zehirleyici (poisonous) bir uğraştır” sözü, 1980 sonrasında iktisat biliminin artık sosyal sorunlar ile uğraşan bir sosyal bilim değil, soyut kurgulara ve ilahi dengelere dayanan bir metafizik alt bilimine dönüştürülmesinde ana etken idi. Fikret Şenses Hoca’nın deyişiyle, “işsizlik, yoksulluk, gelir eşitsizliği başta olmak üzere toplumsal sorunlara kalıcı bir çözüm üretilememiş olması iktisadın toplumsal sorunlara uzak kalışıyla ilişkilendirilmekteydi”. IMF WEO yazarları, raporun sayfalarını sadece gelir dağılımı bozukluğunun yarattığı tehditler ile sınırlamamış, sorunun ana kaynağının aslında kadın ve erkek işgücü bağlamında cinsiyet eşitsizliğinde yatmakta olduğunun da altını çizmekteydi. IMF İcra Direktörü Lagarde küresel eşitsizliğin temelinde yatan olgunun toplumsal cinsiyet ayrımcılığı olduğunu vurguluyor ve bozulan sosyal birlikteliğin siyasi kutuplaşmaya yol açmakta olduğunu; bütün bunların sağ popülist retorik ile birleştirilerek korumacı / milliyetçi söylemler aracılığıyla dünya ticaret sistemini tehdit eder hale geldiğini belirtiyordu. Lagarde’e göre, gelir eşitsizliğini düzeltecek adımların en etkin yöntemi cinsiyet ayrımcılığı ile mücadele etmekten geçiyordu. Bütün bu dönüşümleri yönlendirecek kurum ise bizzat devletin kendisi olmalıydı. Bu sav 1980’lerden bu yana iktisat öğretisini mekanik bir kurguya indirgeyerek, ekonomik ya da sosyal her türlü sorunun çözümünün piyasa sistemince verileceğini ve bundan başka hiçbir alternatifin bulunmadığını (TINA: There Is No Alternative) ileri süren hipermuhafazakâr dogmaların bayraktarlığını yapmış bir kurum için “yeni” bir dönüşüm anlamına gelmeli midir? Görüşümüz aksi yöndedir. IMF, devlet aygıtı özünde aslında kapitalizmi “insancıllaştırmayı” değil, tökezleyen kapitalist sistemin yönetişim kurallarını günün ihtiyaçlarına göre revize etmeyi amaçlamaktadır. Zira, bozulan gelir dağılımı, gerileyen ücretler, yoksullaşan orta sınıflar ve sertleşen siyasi kutuplaşma nihayetinde toplam efektif talebin gerilemesine neden olmakta ve kapitalist sistemin birikim yasalarını ve dolayısıyla kârlılığını tehdit etmektedir. IMF, Vaşington uzlaşısı sürüm 2.0 söylemi aracılığıyla, devlet kurumlarını piyasaları ve kapitalist girişimciliği destekleyici tedbirleri almakla mükellef kılmaktadır. İnsan kaçınılmaz olarak Türkiye’de yıllar önce öne sürülen “devleti yönetenlerin asli işlevi ülkeyi yurtdışı yatırımcısına pazarlamaktır” savını anımsamadan geçemiyor. Dört şirkete TİM de karşı Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, Rusya’nın domates ihracatı için yalnızca dört firmaya izin vermesini eleştirdi. Büyükekşi, söz konusu firmaların adlarını ve nasıl seçildiklerini bilmediğini de ifade etti. Büyükekşi, “Geçmişte 35 milyar dolar ticaret hacmini yakalamışız. Şu andaki rakam 20 milyar doların altında. Böyle yaparak bir yere varamayız. Dört şirketin 50 bin ton domatesi satması Dünya Ticaret Örgütü kurallarına aykırı. Aykırı bir şeyi kabul etmek de doğru değil” dedi. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear