26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 17 Ekim 2017 haber Helin Palandöken’in babası Cumhuriyet’e konuştu EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK 11 Bugün Helin, yarın bir başkası SEYHAN AVŞAR Erkek şiddetinin son kurbanı 17 yaşındaki Helin Palandöken’in ardında, gözü yaşlı babası ve 12 yaşındaki kız kardeşi Nehir kaldı. Acılı baba Nihat Palandöken, evinde taziyeleri kabul ediyor. Eli yüzünde, gözünden akan yaşlarla Helin’inin yasını tutuyor. Helin’in okul arkadaşları ise taziye evinin kapısının önünde bekliyorlar. Hepsinin yüzünde acının binbir rengi var. Arkadaşlarını kaybetmenin şokunu yaşıyorlar. Baba Palandöken, yaklaşık 5 yıl önce, eşini trafik kazasında kaybetmiş. Eşinin mezarının yanında, ‘ölürsem gömülürüm’ diyerek yer ayırtmış. “O mezara ben girecektim. Kızımı, Helin’imi oraya gömdüm. Tek hayalim kızımın üniversite diplomasını almasıydı. Ölüm raporu diploması oldu” diyor. Göçün götürdükleri Palandöken ailesi binlerce aile gibi, yoksulluk ve işsizlik nedeniyle yerlerini, yurtlarını geride bırakıp göç etmiş. 1987 yılında, “ekmek” uğruna Bingöl’den ayrılıp önce Adana’ya, 2001 yılında ise taşı toprağı altın şehir olarak bilinen İstanbul’a göç etmiş. Baba Palandöken göç etme nedenlerini şu iki cümleyle açıklıyor: “Memlekette bir tarlamız vardı. Hangi birimize yetecekti ki?” Palandöken ailesi göçün getirdiği tüm zorlukları yavaş yavaş atlatmışken Helin’in annesi Saadet Palandöken, çalıştığı fabrikadan eve dönüş yolunda trafik kazası geçiriyor. Nihat Palandöken, o günlerde yaşadıkları acının tarifinin imkânsız olduğunu ama anne acısı yaşayan Helin’in hep dik durduğunu anlatıyor: “Helin’im anneleri yok diye insanların onlara acımalarını istemezdi. Sürekli bana, ‘baba dik duracaksın’ derdi. ‘Annemiz yok ama babamız var’ derdi. Güçlüydü. Bizlerin de güçlü durmasını isterdi.” Palandöken, eşinin vefatının ardından, yemekleri Helin ve kendisinin yaptığını belirterek, “Ama ben Helin’ime kıyamıyordum. Okul varken dersleri aksasın istemiyordum. Yaz dönemlerinde yemek yapmasını daha uygun görüyordum. Beraber yemek yapıyor, ev işlerini hallediyorduk” diyor. ‘Yıkıldım’ Palandöken, deri fabrikasında asgari ücretle çalışan bir işçi. Al 17 yaşında katledilen Helin’in babası Nihat Palandöken, Başbakan Yıldırım’a kadın cinayetleriyle ilgili yasa çıkarılması gerektiğini söylediğini, ancak taleplerinin medyada yer almadığını söyledi Helin’in babası Nihat Palandöken, evinde taziyeleri kabul ediyor. dığı maaşı yemez içmez, Helin’e okuma kitabı alırmış. Bilişim ve teknoloji eğitimi alan Helin, yatağına uzanıp kitap okumayı çok severmiş. Babasına, “İstanbul’da bir üniversite kazanacağım. Seni bırakıp gitmeyeceğim” diyormuş. Acılı baba, güçlükle sözlerine devam ediyor: “ ‘Kızım sen üniversiteyi kazanırsan kurban keseceğim’ diyordum. Tek hayalim kızımın üniversite diplomasını almasıydı. Ölüm raporu diploması oldu...” Başka Helin’ler olmasın diyen Nihat Palandöken, kızını şöyle anlatıyor: “Helin’im başarılı, akıllı, güler yüzlü biriydi. Onu herkes severdi. Bana çok düşkündü. Her şeyini benimle paylaşırdı. Bu olayı kızım benim başıma bir şey gelir diye söylemedi. Bana kıyamadı. Olayın olduğu gün sabah Helin’im beni öptü, sarıldı. O sabah Adana’ya annemin mezarına gittim. Bir gece kalıp dönecektim. Mezarlık ziyaretimi yaptıktan sonra gelen telefonla haberi aldım. Yıkıldım. ” ‘Helin’ler ölmesin’ Nihat Palandöken’in şu an tek isteği gerçek adalet. “Kadınları öldürüp, çocukları istismar edenlere öyle bir ceza verilmeli ki bir daha yapmaya cesaret edemesinler” diyor. “Adalet yerini bulmazsa Münevver Karabulut’un ailesi gibi sokak sokak gezip, adaleti arayacağını” söylüyor. Palandöken, Başbakan Binali Yıldırım ile aralarında geçen konuşmanın basında sansürlendiğini söyleyerek, “Başbakan’a kadın cinayetleriyle ilgili yasalar çıkarın. Bu sizin iki saatinizi alır. Her gün bir yasa çıkıyor kadınlarla ilgili yasa neden çıkmasın?’ dedim. Medya sadece Başbakan’ın konuşmalarını verdi. Benim taleplerime yer vermedi...” diyor. MECLİS ARAŞTIRSIN CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, Helin’in ölümünün ardından, kadın cinayetlerinin, kadına yönelik her türlü cinsel ve fiziksel şiddetin nedenlerinin araştırılması ve önlenmesi hakkında gerekli mekanizmaların oluşturulması için TBMM’ye araştırma önergesi verdi. Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri tablosunun giderek ağırlaştığının belirtilen Yarkadaş, “Önergede yer alan veriler, sadece adli mercilere ve basına yansıyan küçük bir kısımdan ibarettir. Yaşanan gerçek durumun, görünenin çok daha ötesinde olduğu bilinen bir gerçektir” dedi. Önergede 2016 yılının ilk yüz gününde erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybeden kadın sayısı 94 iken, 2017’nin aynı döneminde bu sayının 106’ya yükseldiğine dikkat çekildi. Önergede, kadına yönelik şiddet rakamlarına da yer verilerek, “2017 yılında öldürülen 32 kadının kim tarafından katledildiği tespit edilmezken, 32’si eşi tarafından, 11’i eski eşi tarafından, 12’si tanıdığı biri tarafından, 10’u erkek arkadaşı tarafından, 7’si tanımadığı biri tarafından, 3’ü eski erkek arkadaşı tarafından, 3’ü oğlu tarafından, 2’si babası tarafından, 1’i de erkek kardeşleri tarafından öldürülmüştür. Eşleri tarafından öldürülen birçok kadının ölümü ise çocuklarının gözü önünde gerçekleşmiştir” denildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Rektör hâlâ vaaz peşinde! ‘Yabancı bir kadının elini tokalaşmak için tutmak ateş tutmaktan daha korkunçtur’ diyen Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Mustafa Gönüllü, tepkilere aldırmadı Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Talha Gönüllü’nün sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Bir erkek ve kadının, nikâhsız olarak ellerinin birbirine değmesi ve yalnız kalmaları caiz değildir”, “mahrem olmayan kadına bakmak, haram olduğuna göre, onlara dokunmak veya tokalaşmak mutlaka haramdır”, “yabancı bir kadının elini tokalaşmak için tutmak ateş tutmaktan daha korkunçtur” şeklinde ifadeler kullanması tepki çekti. Bağımsız Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, Gönüllü hakkında suç duyurusunda bulundu. Rektör Gönüllü, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, bazı kitap ve hadislerden örnekler verip nikâhsız olan kadın ve erkeğin tokalaşması ile yalnız kalmalarının caiz olmadığını ve haram olduğunu belirtti. Tepkiler üzerine bir açıklama yapan Gönüllü, paylaşımındaki ifadeleri benzer sözlerle savundu. İslam karşıtları Gönüllü, şunları kaydetti: “Ayet ve hadisler kâinatın tümüne bir buyruktur. Nikâhsız olarak çok izbe yerlerde ve hatta bazen kamu alanlarında olmadık yerlerde nahoş durumda olma durumları toplumun geleceği için en dişe vermektedir. Müslümanların ol duğu ülkede ayet ve hadislerin payla şılması her Müslüman insanın vazife sidir. Bilmeyenlere ayet ve hadisleri sunmak bir vecibedir. Eğer bil diğimiz bu ayetler ve hadisler yetersiz ise onları da dahası nı bilenler açıklasın. Bunlar dan rahatsız olanların tümüy le İslam’a karşı olduklarını zaten biliyoruz. Ayet ve ha disler kâinatın tümüne geçerlidir. Çün kü bunlar tüm in sanların mutlulu ğu içindir. Eğer alırlarsa onlar için de bir buy ruktur. Ama ta bii ki öncelikle Müslüman ço cuklarınadır. Bu paylaşımı bir lü zum üzerine yap tım. Keşke daha önce yapsaydım di ye düşünüyorum. Fe rasetli Müslüman ev latları bu durumdan kendine çıkarsama yapacaklardır.” Rektör Gönüllü l Nazlıaka suç duyurusunda bulundu: AKP’YE YARANMAK İÇİN Gönüllü’nün paylaşımına tepki gösteren Bağımsız Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, “Bu zihniyetler her türlü ideolojinin üzerinde konumlanması gereken bilim yuvalarına yakışmamaktadır” dedi. Avuka tı aracılığıyla suç duyurusunda bulunan Nazlıaka, Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesini hatırlatarak “Toplumu ayrıştıran bu kadın düşmanı açıklamayı bilim insanı sıfatı taşıyan bir kişinin ağzından duymak iki kat üzücü. Ne yazık ki iktidar ve ona yaranmak isteyen bazı unvanlı kişiler eğitim kurumlarını ideolojik bir aygıta dönüştürme çabasındalar. Son dönemlerde Mus tafa Talha’nın FETÖ’cü olduğu iddiaları, YÖK’ün bile rektörü başarısız bulduğu ve onu bypass eden uygulamaları olduğu basına yansımıştı. Şimdi AKP’ye yaranma çabasıyla ‘kadınlara’ saldırıyor’ dedi. Henüz iki gün önce İstanbul Pendik’te 17 yaşındaki Helin Palandöken’in katledildiğini anımsatan Nazlıaka, “Kadına düşman bu tarz açıklamalar yapan herkesin kadına yönelik şiddetin ilk aşamasının sözlü şiddet olduğunun farkına varması şarttır! Bir kez daha söylüyorum: Kimse makam ve mevkisine güvenip laiklik karşıtı açıklamalar yapabileceğini, kendi gerici düşüncelerini toplum öğretileri haline getirebileceğini sanmasın! Biz kadınlar ayaktayız ve hayattayız; bu karanlık kafalara pabuç bırakmayız. İktidar temsilcileri ülkemizi ‘okumuşların şerrinden’ korumakla övünürken, biz kadınlar okuyana saygı duymayı da, okumuş ama cahil kalmışlarla mücadele etmeyi de biliriz. Akıl sağlığından şüphe ettiğimiz bu rektör derhal o koltuktan alınmak zorundadır” dedi. l Haber Merkezi Zengin dostu elit tahakkümü IMF’nin 11 Ekim’de yayımlanan Mali İzleme Raporu, başta Birleşik Krallık olmak üzere, Batı ülkelerinde liberal Ortodoksluğa sıkı sıkıya sarılan iktidar partilerinde ve kurumlarda soğuk duş etkisi yapmış olmalı. Altmış sayfalık raporun başlığı, Eşitsizlikle Mücadele Etmek. Raporda, mali politikaların eşitsizliğe karşı mücadelede en önemli araç olmaya devam ettiği vurgulanıyor. Halbuki Thatcher’ın iktidara geldiği 1979’dan beri, makbul iktisat politikalarının doğması, gelirlerin yukardan aşağıya serpişmesiydi. Zenginler daha zenginleştikçe, yatırım ve harcamaları artacak, büyüme hızlanacak ve alttakiler bu serpintiden nemalanacaktı. Raporda, en yüksek gelir diliminde olanların gelir vergilerini arttırmanın büyümeyi engelleyeceği iddiasının hiçbir somut veriyle doğrulanmadığı vurgulanıyor: “Ampirik sonuçlar, vergi oranları aşırı yüksek olmadıkça, zenginlere yönelik yüksek gelir vergisinin eşitsizliği azaltırken büyümeyi de engellemediğini gösteriyor”. Rapor ünlü Washington Konsensüsü’nün bir tür yapıbozumu gibi. Son otuz yılda gelişmiş ülkelerde gelir dağılımı eşitsizliği artışının, yüksek gelir seviyesine sahip nüfusun gelir artışıyla doğrudan bağlantılı olduğunu birçok araştırma gösterdi. OECD ülkelerinde en üst gelir vergisi oranı 1981’de yüzde 62 iken, 2015’te yüzde 35’e düştü. Ayrıca, üst gelir dilimlerinde olanlar, çeşitli vergi muafiyetlerinden yararlanma imkânına çok daha fazla sahipler. Bu nedenle, gerçek vergi yükleri vergi oranlarının gösterdiğinden çok daha düşük oluyor. Diğer taraftan, sermaye gelirlerinin dağılımı emek gelirlerinin dağılımından hem çok daha eşitsiz hem de emek gelirlerinden daha düşük oranda vergilendiriliyor. Gelir eşitsizliğinin artışında bu etmenin de belirleyici olduğu raporda belirtiliyor. IMF’nin zengin dostu büyüme ile ilgili ilk eleştirisi değil bu. Kurumun aylık dergisinde Haziran 2016’da yayımlanan “Neoliberalizm: Fahiş Fiyatla Satış” başlıklı makalede, liberal politikaların büyümeyi desteklemek yerine, eşitsizlikleri büyüttükleri ve sonuçta sürdürülebilir bir iktisadi genişlemeyi baltaladıkları vurgulanıyordu. IMF’nin Yunanistan krizinin Batı devletleri tarafından yönetim biçimiyle ilgili eleştiri ve özeleştirileri 2013’te başlamıştı. Esas ilginç olan, IMF’nin raporunda yer alan bir paragraf. Bu zengin dostu politikaların yanlışlığı ispatlanmış olsa da hemen her yerde uygulanmaya devam edilmesinin nedenini, rapor bir tür sınıf hâkimiyetine bağlıyor. Dünya Bankası’nda 2011’de yayımlanan, “Neden Zenginleri Vergilendiremiyoruz?” başlıklı makalelerinde, Ardanaz ve Scartascini, tarihsel olarak çok daha yüksek gelir eşitsizliği olan ülkelerde siyasal sistemlere elitlerin hâkim olduğunu gösteriyordu. IMF raporu bu çalışmayı referans gösteriyor. Söz konusu elitler, genellikle finans dünyasının tornasından geçmiş oluyorlar. Bir kısmı doğrudan siyasete atılırken, büyük çoğunluğu ise seçilmiş yöneticilerin beyinlerini biçimlendirmek için oluşturulan danışman ordularında sınıfsal görevlerini ifa ediyor. IMF raporu, buna ilaveten, zenginlerin lobicilik, medyaya ulaşım ve daha büyük siyasal faaliyet kapasitesine sahip olmaları nedeniyle, eşitsizlik azaltıcı politikaların uygulanmasını engelleyebildiklerini belirtiyor. Sağ veya sol ya da “hem sağ hem sol” liberal etiketli finans kapitalizmi elitlerinin siyasal ve ideolojik tahakkümünü, finans dünyasının çıpası IMF de birkaç yıldır eleştiriyor. Egemen sistem için bir tehlike hissettiği için mi acaba? Laiklik çiğneniyor Kocaeli Barosu Kadın Hakları Merkezi, il ve ilçe müftülüklerine evlendirme yetkisi getiren yasa tasarısına tepki gösterdi. Açıklamaya, Üniversiteli Kadınlar Derneği, Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası üyeleri ve Soroptimist Kulübü üyeleri destek verdi. Baro Kadın Hakları Merkezi Başkanı Didem Turan, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu vurgulayarak, “Değişiklikle anayasamızın laiklik ve eşitlik ilkeleri ihlal edilecektir” dedi. l DHA C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear