26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumartesi 7 Ocak 2017 6 AKP’li belediyeden skandal kitap Kitapta, televizyon ve gazeteler ‘uyuşturucu’ olarak nitelendirilirken, kadınların taksiye binmemesi gerektiği ve nişanlıların yalnız bir araya gelmesinin doğru olmadığı yer alıyor Gaziantep’in AKP’li Şahinbey Belediyesi tarafından dağıtılan “Kadın ve Aile ilgili taksiye mecbur kalmadıkça yalnız başlarına binmemeleri gerektiğini söylüyor. Eğer kadınlar AKP’li Kütahya Belediyesi tara layıp zinaya yaklaştıran şeyler” fından yeni evlenen çiftlere dağıtı olarak savunulmuştu. Kadınların lan “Evlilik ve Aile Hayatı” adlı ki spor salonuna gitmemesi gerek İlmihali” adlı kitapta skandal ifa taksiye binerse de arka koltuğa tapta, “Sen kadını dövdükçe kadın tiği, güneye doğru sıcak iklimler deler yer alıyor. Kitapta, nişan binmelerini yazan kitapta, “Bir ha seni daha çok sevecek, daha çok de çocukların 1012 yaşında ev lı çiftlerin yalnız kalmaması, ka nımın mecbur kalmadıkça taksiyi isteyecek, El sıkışıp tokalaşmak zi lendirilebileceği ifadeleri yer alı dınların mecbur kalmadıkça tak tercih etmemesi en güzelidir” ifa naya giden yoldur. Çocuk doğuran yordu. AKP’li Güngören Beledi siye binmemesi savunulurken, deleri yer alıyor. Ayrıca kitap sevimli kadınları alın, ama bakire yesi tarafından 1015 yaşları ara “Fuhuş kapısı önce bakışla arala ta “Fuhuş kapısı önce bakışla ara olsun. Kocası arzuladığında kadın sındaki öğrencilere dağıtılan ki nır” deniliyor. lanır” sözlerine de yer veriliyor. lık görevini yapmayan kadın, suç tapta ise göbek ile diz arasında Mehmet Paksu tarafından yazılan kitapta, televizyon, dergi ve Meclis’te tartışma lu ve günahkârdır, sabaha kadar ki bölgenin, doktora dahi gereklanetlenir. Cinsel münasebet sıra li kısım ve sürenin ötesinde açıl gazeteler “uyuşturucu” olarak nitelendirilirken, TRT’yi de bu uyuşturucunun bir parçası olarak nitelendiriyor. Futbol ve piyango için ise “resmi uyuşturucular” ifadesi yer alıyor. Kitap, nişanlı çiftlerin birbirlerine dokunmaması gerektiğini, bir araya geldiklerinde ise ortamda üçüncü bir kişinin daha ol “Kadın ve Aile İlmihali” isimli kitap Şahinbey Belediye Meclisi’nde de tartışmaya yol açtı. CHP’li Belediye Meclis Üyesi Uğur Kalkan, Belediye Meclis Başkanı’na kitabı göstererek inceleme başlatılmasını istedi. Kitaptan bölümler okumak isteyen Kalkan’a Meclis Başkanı izin vermedi. Başkan, itirazını yazılı sında konuşursan çocuğun kekeme olur” gibi ifadeler yer alıyordu. Yeni evlilere dağıtıldı Denizli’nin AKP’li Pamukkale Belediyesi’nin yeni evlenenlere dağıttığı “İslamada Evlilik ve Mahremiyetler” adlı kitapta ise “Bale şeytan ocağı, tiyatro ve si maması gerektiği belirtiliyordu. Kitapta, “Kadınlar mahremi olmayan erkeklerin yanında örtünmelidirler. İpek giymek, altın ve gümüş takı kullanmak erkeklere haram, kadınlara (aşırıya kaçmamak kaydıyla) mubahtır. Dökülen saçın yerine saç ektirmek ya da başkasının saçını taktırmak ması gerektiğini savunuyor. Bele yapmasını isteyerek Kalkan’ın ko nema şeytan yuvası, el sıkıp toka hem kadın hem de erkek için ca diyenin dağıttığı kitap, kadınların nuşmasını engelledi. laşma ve el öpme şehveti kamçı iz değildir” deniliyordu. ‘Verdiğiniz sözleri tutun’ Diyarbakır’ın Sur ilçesinde çatışmalarda zarar gören tarihi Dört Ayaklı Minare önünde 28 Kasım 2015’te düzenlediği basın açıklamasından sonra öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi için, baro yönetimi ve avukatlar tarafından her hafta olduğu gibi bu hafta da Diyarbakır Adliyesi önünde etkinlik düzenlendi. Cüppeleriyle etkinliğe katılan avukatlar, üzerinde Elçi’nin fotoğrafının yer aldığı Kürtçe ve Türkçe yazılı “Seni unutmayacağız” pankartı açtı. 58. haftasındaki etkinlikte faillerinin ortaya çıkarılması, soruşturma dosyasının hızlı ve etkili yürütülmesi talebi yinelendi. l MAHMUT ORAL iTçBaianhraoirndEmalçnai ‘Fidan bizi uyarmadı’Eski HSYK yöneticisi İbrahim Okur’un Gülen itirafları “Fethullahçı Terör Örgütü” üyesi oldu deki paralel yapı ile ilgili bir bilgilendirme yapmadı.” ğu iddiasıyla tutuklanan İbrahim Okur, sorgusun eski HSYK 1. Daire Başka da Hasan Erbil’in Yargıtay nı İbrahim Okur, savcılı Başsavcılığı’na seçilmesinin ğa verdiği ifadede yargıdaki Fethullahçı yapılanmay ALİCAN ULUDAĞ la ilgili o dönem MİT’ten ardından o dönem AKP kapatma davasında rol alan Yargıtay Cumhuriyet Savcıla veya diğer devlet kurumlarından rı Ömer Faruk Eminağaoğlu ve Za kendisine bir uyarının gelmediği fer Ediş’in arasında bulunduğu 16 ni, 7 Şubat krizi sonrası görüştü ismin gönderilmesini de anlattı. ğü MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın 2011 yaz kararnamesinin sonuç da kendisine bir bilgilendirme yap landırılıp bağlandığı sırada kurul madığını kaydetti. Okur, Yargıtay’a üyeleri ile Gölbaşı’nda bulundukla 2011’de atanan 160 üyeden cema rını aktaran Okur, şöyle konuştu: ate 110 kontenjan ayrılmasını ko “Bu esnada yanımıza Yargıtay nusunda Fethullah Gülen cemaati İdari Savcısı olan İsmail Hakkı Şen ne mensup yüksek yargı üyeleriy türk geldi. Bana Başsavcı’nın yazdı le anlaşmayı hükümetin istediğini ğı Yargıtay’dan gönderilmesi gere kabul etti. ken 16 ismin yazılı bulunduğu res Ankara Cumhuriyet mi yazıyı HSYK’ye verdiğini söyle Başsavcılığı’na 153 sayfalık ifade veren İbrahim Okur’a, yargıdaki FETÖ yapılanması konusunda MİT ve diğer devlet kurumları tarafından uyarılıp uyarılmadığı soruldu. “Ben görev yaptığım hiçbir dönemde belirttiğimiz şekilde bir uyarı almadım” diyen Okur, MİT’ten herhangi bir görevli ile bu konuda gö di. Ben kararnamenin bağlanmak üzere olduğunu, bu şekilde bir tasarrufun olamayacağını söyledim. Akabinde de Başsavcı Hasan Erbil’i aradım. Ona da aynı durumu söyledim. Hatta Ankara’dan savcıların gönderildiğini, sayı fazla olması nedeni ile yeni savcıları istemediklerini, bizim de alınanlar yerine rüşme yapmadığını savundu. Okur, sadece 7 Şubat krizinde bir kez Müsteşar Hakan Fidan ile maka mında görüştüğünü belirterek, şun ları kaydetti: “Bu görüşmede de konu 7 Şu bat 2012 tarihinde kendisinin İs tanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ta rafından ifadeye çağrılması konu su üzerine bilgi verdi. Bu kapsam da örneğin o tarihte medyada bila hare yansıyan ve Diyarbakır DTP İl Başkanlığı’nda bulunduğu belirti len belgelerin aslında orada bulun madığını ve Brüksel’de yabancı bir servis tarafından Türk Emniyet yet kililerine servis edildiğini anlattı. Bu servis olayından sonra belirtilen il başkanlığında bulunmuş gibi iş lem yapıldığını söyledi. Bu spesifik soruşturma dışında yargı içerisin Ankara’ya savcı veremediğimizi belirtti. O ise bana kendisinin seçildiği zaman selam vermeyen hayırlı olsuna gelmeyen, kafasını çeviren kişiler ile çalışmak zorunda olmadığını belirtip yetkisini kullanarak bu isimlerin gönderilmesini istediğini belirtti. Yargıtay Başsavcısı’nın kanundan kaynaklanan bu yetkisini gündeme getirdim. Yargıtay Başsavcısının yolladığı 16 isim arasında Zafer Ediş, Ömer Faruk Eminağaoğlu gibi isimlerin olduğunu gördüm. Bu isimlerden bir kısmının YARSAV üyesi olduğunu, hatta Yargıtay Başsavcılığı’nda siyasi partilen bürosunda çalıştıklarını öğrendim. Kurulda Nilgün Hanım bu hususa karşı çıkmıştı. Ancak netice itibarıyla bu 16 kişinin Ankara dışına tayinini gerçekleştirdik.” ‘Cemaatle anlaşmamızı hükümet istedi’ İbrahim Okur’a 2011’de Yargıtay ve Danıştay’a cemaatçilerin atanmasına ilişkin “Yargı teşkilatının 1/10 sayısına ulaşan bir yapıya 2/3 ora Okur, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na 153 sayfalık ifade verdi. nında kontenjan verilmesini nasıl açıklıyorsunuz” sorusu da yöneltildi. Okur, bu konuda dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman’ı sorumlu tutarak, şunları iddia etti: “Fethullah Gülen cemaat mensuplarına Yargıtay için ayrılan kontenjan 110 civarındaydı. Belirtilen dönemde yaklaşık 230 Yargıtay üyesi bulunmaktaydı. Bu üyelerden 160’ı Mahmut Acar’ın etkisi altındaydı. 35 kişi ise sol olarak bilinen farklı kültür yapısına sahip üyelerdi. 4045 kişi ise muhafazakâr ve milliyetçi kişilerden oluşuyordu. O dönem Yargıtay’da bulunan vesayetçi yapıyı kırmak için Yargıtay’da üye sayısı artırılmıştı. HSYK seçimleri sonucu Fethullah Gülen cemaat mensubu üyesi olan kurul üyeleri ile birlikte hareket etmediğimiz durumda yüksek yargıdan gelen kişiler ile anlaşmamız gerekirdi. Bu kişiler ile anlaştığımız zaman mevcut vesayet sistemini kıramayacaktı. Çünkü onlar da belli sayıda üye isteyeceklerdi. Seçime gidilmesinin nedeni mevcut vesayetin ortadan kaldırılması olduğundan bu şekilde davranışın hükümet tarafından da uygun olmadığı belirtildi. Fethullah Gülen cemaat mensupları 160 kişiden 140’ını kendilerinden olmasını isteyince biz bu duruma karşı çıktık. Durumu Müsteşar Ahmet Kahraman Bey’e ilettik. Onun gidin, anlaşın yüksek yargıdan gelen üyeler ile anlaşma söz konusu olamaz dedi. Bunun üzerine Fethullah Gülen cemaat mensuplarına Yargıtay için 110’a yakın, Danıştay için 37’ye yakın kontenjan vermek zorunda kaldık. Bu şekilde davranmamız konusunda bize talimatı bizzat Ahmet Kahraman vermiştir. Bunun dışında kimse vermemiştir. Ahmet Kahraman da bu durumu Fethullah Gülen cemaat mensuplarına iyilik olsun diye vermemiştir. Durumun getirdiği bir gereklilikten dolayı bu şekilde bize talimat vermiştir.” haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Görünen köy Yeni yılın ilk saatlerinde Türkiye, Ortaköy’deki katliamla sarsıldı. Hemen ardından bir sanat insanı İstanbul havaalanında, kendileri için uygun şartlar oluştuğunda Ortaköy canisinden aşağı kalmayacak bir güruhun alçakça saldırısına uğradı. Bu gün de (5 Ocak Perşembe) terörizm İzmir’de can aldı. Köşemde bu gün, Sanatçılar Girişimi’nin Ortaköy katliamının ardından “Yaşanmakta Olan Facia Ortamı ve Görünen Köy” başlığı ile yayınladığı bildiriyi, sadece bu günleri değil, ülkemizi saran terör sarmalını bütünüyle özetlediği düşüncesi ile paylaşıyorum: Başta cumhurbaşkanı olmak üzere devlet ve hükümet yöneticilerinin her toplu katliamdan sonra ülkemizin bir terör kuşatması altında olduğunu tekrar etmeleri doğru ve haklıdır. Fakat asıl yanıtlanması gereken sorular, ülkemizin nasıl bu kaotik çıkmazın içine sokulduğu, söz konusu terör örgütlerinin hangi güçler tarafından yönetildiği ve kınıyoruz, yanıtlarını alacaklar gibi sözden ibaret söylemlerin ötesinde neler yapıldığı ve yapılacağıdır. Halk bilgeliği bu gibi soruları “görünen köy kılavuz istemez” deyimiyle yanıtlamıştır. Görünen köy, AKP yönetimi iktidara geldiğinde ülkemiz terörist bir kuşatma altında değilken, esas olarak Doğu bölgelerinde odaklanmış PKK terörü de belli ölçülerde sınırlanmışken bu yönetim tarafından ülkemizin Ortadoğu batağına sürüklendiği; komşu ülkedeki yönetimi devirmek amacıyla Türkiye’nin teröristler için bir yol geçen hanına çevrildiği; emperyalizmin sözüm ona Büyük Ortadoğu projesiyle birlikte bu projenin kuyruğuna takılmış Şam’da namaz kılma türünden fantezilerin de sona erişiyle yaşanmakta olan facialara çanak tutulmuş olmasıdır. Görevi din konusuyla sınırlı olması gereken Diyanet’in bütünüyle siyasetin güdümüne girmiş olması, yeni yıl öncesindeki talihsiz açıklamanın bu kurum ve günümüzdeki yönetimi üzerinde silinmez bir leke olarak kalacağı ger çeği vicdanları kanatmıştır ve kanatmaktadır. Asıl gerçekler bunlardır.. Batı’ya meydan okumalar, Putin yönetimini arkalayarak ABD emperyalizmine göstermelik efelenmeler, yirminci yüzyılın ilk büyük emperyalizm karşıtı mücadelesi ve devrimler dizisi olan Kurtuluş Savaşımızı hafife alırcasına ikinci kurtuluş savaşı söylemleri; hedef saptırmaktan, toplumu yanıltmak ve gittikçe sıkılmakta olan cendereyi meşrulaştırmak çabasından başka bir şey değildir. Aydınlar, sanatçılar olarak görevimiz, bütün bu yalan dolan ve tehdit karşısında; görünen köyü görünmez kılmak için her türlü medyanın kirli bir araç olarak kullanıldığı utanç verici, işbirlikçi, çanak yalayıcı ağız kalabalığı ortamında, yılmaksızın, geri çekilmeksizin, gerçekleri dile getirmek, görünen köy işte şurada diye göstermekten bir an bile el çekmemektir. Görünen köy, ülkenin bu kanlı ve kaotik çıkmaza tıkılmasına en baştaki tutumlarıyla yol açan siyasal yönetimin öz eleştirisini yapması, başlıca sorumluların siyaset sahnesinden çekilip gitmeleri, toplumsal barışı sağlayacak adımlar atılabilmesi için öncelikle başkanlık sistemi hevesinden vazgeçilerek parlamenter sistemin ve çoğulcu demokrasinin güçlendirilmesidir. Görünen köy, bu adımlar atılmadıkça günümüz siyasal yönetiminin tutumu ve söylemleriyle faciaların engellenemeyip ancak kısmen ya da tamamen kamunun gözünden saklanmaya çalışılacağı, zaten sınırları boğucu ölçüde daraltılmış olan demokratik hakların bütünüyle despotizme kurban edileceği, sonuçta da bütün bir ülkece dağılıp parçalanmaya, yok oluşa teslim olacağımızdır.” SANATÇILAR GİRİŞİMİ Düzeltme ve özür: Ataol Behramoğlu’nun geçen haftaki yazısının ilk cümlesi, teknik bir nedenden ötürü düşmüştür. Yazarımız ve okuyucularımızdan özür dileyerek eksik cümleyi yayımlıyoruz: Bu sütunda Vicdan kavramı üzerine daha öncelerde de yazmıştım. İstanbul Barosu’ndan açıklama İstanbul Barosu’ndan yapılan yazılı açıklamada Doğan Holding Baş Hukuk Müşaviri Avukat Erem Turgut Yücel’in gözaltına alınmasının bir “gözdağı” olduğu vurgulanarak, “Açıkça basın özgürlüğüne karşı girişilmiş bir saldırıdan söz etmek gerekir” denildi. Açıklamada Avukat Yücel’in avukat olduğu dosyada savcılık tarafından şüpheli hale getirilmesinin, “FETÖ soruşturmalarının sulandırılması” olduğu belirtildi. ‘Gökçek’e ‘Pişman Melih’ rolü’ CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’nun Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e yönelttiği sorulara tepki göstererek, “Komisyon ya aklımızla alay etmektedir ya da yazacağı senaryoda Gökçek’e Pişman Melih rolünü hazırlamaktadır” dedi. Emir, Gökçek’in parsel parsel arazileri nasıl dağıttığını yakında açıklayacağını belirterek, “Komisyon sussa da görmezden gelse de halkın çıkarları için, bütün kirli ilişkileri tek tek kamuoyuyla paylaşacağım” dedi. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear