28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 4 Ocak 2017 EDİTÖR: PELİN ÜNKER TASARIM: SERPİL ÜNAY Enflasyon ve OHAL kurun fitilini ateşledi Yıllık enflasyon, tahminleri aşınca kurun ateşi arttı. Buna Başbakan’ın OHAL açıklaması eklenince dolar/TL 3.6022 ile rekor kırdı. Uzmanlara göre kur da TÜFE de artacak Yıllık enflasyon, 2016’da zamların etkisiyle Merkez Bankası (TCMB) bek lentisi aşarak yüzde 8.53’e çıkar ken, enflasyondaki bu yükseliş dolar kurunu zıplattı. Kurdaki ar tış Başbakan Binali Yıldırım’ın OHAL açıklamasıyla ise hızlan dı. Dolar/TL yeni tarihi zirve olan 3.6022’ye çıktı. Başbakan Binali Yıldırım, dün öğle saatlerinde AKP Grup Top lantısı’ndaki konuşmasında TBMM’nin bu hafta olağanüstü halin (OHAL) üç ay uzatılmasına yönelik bir kararı görüşerek ka rara bağlayacağını açıkladı. Güne 3.54 seviyelerinde başlayan kur, enf lasyondaki artışın etkisiyle 3.58’li se viyelere çıkmıştı. PELİN ÜNKER OHAL açıklamasının ardından yükseliş hızlandı ve dolar önceki rekoru 3.5935’i geç ti. Gün içinde en yüksek 3.6022 seviyesini gören dolar/TL, ser best piyasada 5 kuruş yükselişle 3.5890 seviyesinden kapandı. Yüzde 1.5 kayıp Dolar dün gelişen ülke para birimleri karşısında genel olarak değer kazandı. Doların altı önemli para birimi karşındaki değerini gösteren dolar endeksi yüzde 1’in üzerinde yükselişle 14 yılın zirvesi olan 103.690’ı test etti. Ancak TL artan kırılganlıkların etkisiyle diğerlerinden negatif ayrıştı. Lira, dolar karşısında yaklaşık yüzde 1.5 ile en çok değer kaybeden gelişen ülke para birimi oldu. TL’nin negatif ayrışmasının nedenlerinin başında da siyasi riskler geliyor. OHAL’in uzatılması piyasaların olumsuz karşıladığı bir durum. OHAL döneminde artan demokrasi kaygıları TL varlıklarını geçen yıl da emsallerine oranla daha fazla zayıflattı. Terör olayları, anayasa değişikliği, başkanlık referandumu da siyasi riskler olarak varlığını koruyor. Hoş geldin negatif faiz Öte yandan enflasyonun yüzde 8.53’e yükselmesiyle birlikte Türkiye’nin reel faizi negatife inmiş oldu. Dünyada birçok gelişmiş ekonomide bugün aynı durum söz konusu. Ancak Türkiye’nin durumu gelişmiş ülkelerden farklı. İç tasarruf mikta rı düşük olduğu için Türkiye, dışarıdan borçlanarak ve dışarıya faiz ödeyerek tasarruf ithal etmek zorunda. Negatif faiz tasarruf sahiplerini olumsuz etkileyen, bu da kırılganlığı artıran bir durum. Geçen ay beklemeyi tercih eden Merkez, politika faizini yüzde 8’de sabit tutmuştu. Buna göre Türkiye’de reel faiz eksi 0.49’a geriledi. Üstelik gelecek aylarda da köprü zamları ve ÖTV artışlarının, enerji fiyatlarındaki yükselişlerin etkisiyle enflasyonun yükselmesi bekleniyor. Bu, reel faizin daha da düşmesi demek. Merkez Bankası 24 Ocak’ta yılın ilk faiz toplantısını yapacak. Faiz artışına gitmemesi için AKP kanadından çağrılar başladı bile. Enflasyonu düşürmeye yönelik adım atılamayabileceği endişesi de kurdaki yükselişi tetikliyor. TÜFE 8.53’e çıktı Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre tüketici fiyatları enflasyonu (TÜFE) gıda fiyatlarındaki yüksek seyir ve TL’deki değer kaybı nedeniyle aralıkta yüzde 0.93 olan beklentilerin oldukça üzerinde yüzde 1.64 arttı. TÜFE yıllık bazda kasımdaki yüzde 7 seviyesinden aralıkta yüzde 8.53’e yükseldi. Özel kapsamlı TÜFE göstergelerinden çekirdek “H” aralıkta yıllık olarak yüzde 6.89’dan yüzde 7.29’a, “I” yüzde 6.99’dan yüzde 7.48’e yükseldi. Yıllık ve aylık bazda en en fazla artış gösteren grup alkollü içkiler ve tütün oldu. Bu grupta yıllık artış yüzde 31.59, aylık artış da yüzde 7.33 olarak gerçekleşti. Aralık başında alkollü içeceklerde yüzde 10, sigaralarda ise 7 kuruş ÖTV artışı yapılmıştı. Gıdanın enflasyona 0.8 puan, alkollü içeceklerin 0.37 puan, ulaştırmanın ise 0.29 puan artış yönlü katkıda bulunduğu hesaplanıyor. Üretici fiyatlarında da maliyet baskısının etkisiyle piyasa beklentilerinden daha yüksek bir artış yaşandı. Bir önceki aya göre yüzde 2.98 artan üretici fiyatları bir önceki yılın aynı ayına göre de yüzde 9.94 artış gösterdi. Üretici fiyatlarındaki yükseliş, bir sonraki dönem TÜFE’ye yansıyor. YÜKSELİŞ SÜRECEK Analistler TL’deki yüksek değer kaybının geçişkenlik etkisi, gıda fiyatlarında artışın sürmesi ve enerji fiyatlarındaki yükseliş nedeniyle ilk çeyrekte enflasyonda artışın sürmesini bekliyor. Morgan Stanley ekonomisti Ercan Ergüzel, geçen yılın son çeyreğinde TL’de yüzde 12’lik değer kaybının bu yılın ilk çeyreğinde çekirdek TÜFE’ye 50 baz puan katkı yapacağını, gıda enflasyonunun ve küresel enerji fiyatlarının artmaya devam edecek olması nedeniyle yılın ilk çeyreğinde enflasyonda daha fazla artış beklediklerini söyledi. Kapital FX Araştırma Müdür Yardımcısı Enver Erkan, “Gelecek dönemde kur geçişkenliğinin fiyatlar üzerinde daha fazla etkili olması ve dolar/ TL’deki yukarı yönlü ha reket çerçevesinde enflasyonda da daha yukarı seviyeler bekliyoruz” dedi. Rabobank, TCMB’nin faizleri kayda değer oranda artırmaması halinde Türk Lirası’nın en hassas gelişen ülke para birimlerinden biri olmaya devam edeceğini söyledi. Kriz kahini Nouriel Roubini, “Türkiye ekonomik ve siyasi olarak tehlikeli bir yolda” dedi. Yatırım bankası Nomura, yılın ilk yarısında dolar/TL’nin 4’ü aşmasını bekliyor. Zeybekci: Sepet gözden geçirilsin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, gıdanın sepetteki ağırlığı değerlendirilmesi gerektiğini söyleyerek büyümeden sonra enflasyonda da revizyon sinyali verdi. Zeybekci, yılsonu dış ticaret verilerinin açıklandığı toplantıda gıda fiyatında dalgalanmanın çok fazla olduğunu belirterek, “Enflasyon sepetinde gıdanın ağırlığının gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum. Enflasyon sepetinde gıdanın ağırlığı yüzde 24, özel sektörün maliyetlerine bu oranda bir etki getirilmesi haksızlık” dedi. l Ekonomi Servisi Gedikli: Faiz artışı çağrısı yapmayın Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Bülent Gedikli, Merkez Bankası’nın faiz artışına çağırılmaması gerektiğini, bu süreçte bir faiz artışının ekonominin belini kıracağını söyledi. Gedikli Twitter’dan yaptığı açıklamada, “Önemli olan husus çekirdek enflasyonun durumu. Beklentiler yüzde 7.50 idi yüzde 7.48 olarak gerçekleşti. Bu husus gözardı edilip kriz çığırtkanlığı yapmanın piyasa moral bozucu olduğunu söylemekte fayda var” dedi. l Ekonomi Servisi OTOMOTİV ÖNDE Geçen yıl otomotiv sektörü 23.9 milyar dolar ile en çok ihracatı yapan sektör olurken bunu 16.9 milyar dolar ile hazırgiyim ve konfeksiyon 14.6 milyar dolar ile kimyevi maddeler ve mamulleri izledi. İhracatta kayıp yıl İhracat 2016’yı yüzde 0.8 düşüşle 142.6 milyar dolarla tamamladı. Bu yıl ihracatın 155 milyar dolara yükselmesi öngörülüyor, gerekirse destekleyici ek tedbirler alınabilir. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve Gümrük Bakanlığı’nın açıkladığı öncü verilere göre, ihracat 2016’yı yüzde 0.8 düşüşle 142.6 milyar dolarla tamamladı. Hükümetin hazırladığı Orta Vadeli Plan’da (OVP) ihracatın 2016’da 155.5 milyar dolar olması öngörülüyordu. Ülke gruplarına göre ihracatta aralık ayında ilk sırada yüzde 45.5 pay ve 5 milyar 619 milyon dolar ile Avrupa Birliği yer aldı. Aralık ayında en fazla ihracat yapılan ilk beş ülke, Almanya, İngiltere, Irak, İtalya ve ABD oldu. İhracat Almanya’ya yüzde 3.7, Irak’a yüzde 59, İtalya’ya yüzde 12, ABD’ye yüzde 8.7 artarken, İngiltere’ye yüzde 2.8 geriledi. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ihracatın 2017’de OVP hedeflerini de aşarak 155 milyar dolara yükseleceğini öngör düklerini belirtti. OVP verilerine göre 2017’de 153.3 milyar dolarlık ihracat öngörülüyor. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ise ihracatı destekleyecek ek tedbirler almaya hazır olduklarını söyledi. Zeybekci 2017 için 3 milyar TL’lik desteğin uygulanacağını da belirtti. İhracat fiyatlarının geçen yıl petrol ve emtia fiyatlarının düşük seyretmesiyle gerilediğini, 2015’te 1.44 dolar olan kg ba şı ihracatın 2016’da 1.37 dolara indiğini söyleyen Büyükekşi, “Bu gerilemeden kaynaklı ihracat kaybı geçen yıl 3.5 milyar dolar oldu. Rusya ile krizin yanı sıra Irak, Suriye ve Libya’da yaşanan çatışmalar da ihracatı düşürdü. Bu ülkelere ihracat toplamda 3.7 milyar dolar düştü. Ayrıca 2016’da parite kaynaklı toplam kaybımız 1.5 milyar dolar olarak gerçekleşti” diye konuştu. l Ekonomi Servisi ekonomi 9 Ekim Devrimi yüz yaşında Yirmi birinci yüzyılın ilk adımları ilerledikçe, bir öncekinden kalan önemli dönemeçlerin yıldönümleri birer birer dağarcığımıza düşüyor. Bunların en anlamlısı, kuşkusuz, o günlerin takvimiyle 25 Ekim, günümüz takvimiyle 7 Kasım’da zafere ulaşan 1917 Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılında olmamız. Ekim Devrimi, hatası ve sevaplarıyla, insanlık tarihinin binlerce yıldır sürdürdüğü barış ve kardeşlik içinde, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya mücadelesinin somutlaşmış gerçek halidir. Ekim Devrimi sadece Rusya’da gerici çarlık rejiminin yıkılması ve yerine sosyalist bir düzenin inşasından ibaret kalmamış, bizlere sunduğu toplumcu dayanışma, kardeşlik, katılımcı demokrasi ve planlı ekonomi deneyimleri ile insanlığın yepyeni bir umut ışığı olmuştur. Önce Ekim Devrimi’ne giden yol taşlarını anımsayalım. On dokuzuncu yüzyılın son çeyreği kapitalist metropoller arasında amansız bir sömürgeleştirme yarışına tanık olmaktaydı. Kapitalist sermaye birikimi yeniden birikimini sürdürebilmek amacıyla gezegenimizin en uç noktalarını sömürgeleştirmek ve tahakküm altına alabilmek için emperyalist ulus devletler ve orduları aracılığıyla kıyasıya bir rekabete sürüklenmişti. Lenin, kapitalizmin bu “emperyalizm” aşamasını “can çekişen, geberen kapitalizm” olarak tanımlamakta ve emperyalist metropoller arasındaki sömürge paylaşımı savaşının bir devrimci savaşa dönüştürülmesi için fırsat yarattığını savunmaktaydı. Lenin 10 Ekim tarihinde Rus Sosyal Demokratik İşçi Partisi’nin (RSDİP) Merkez Komitesi’ne yaptığı sunumda şu sözleri duyuruyordu: “Dünya sosyalist devriminin olgunlaşmış ve kaçınılmaz olduğundan hiç şüphe olmayabilir. Dünya proleter devriminin eşiğinde bulunuyoruz…” 1917 Kasım’ında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği artık dünyanın ilk sosyalist ülkesiydi. Bu durum Sovyet halkları için onur ve gurur vericiyken, dünya halklarına, emeği ile geçinen milyonlarca emekçi insana moral ve güç; emperyalizme ise büyük bir darbe olmuştu. Sosyalizm hayal değil, gerçekti. Tüm dünyada sınıf mücadeleleri ve ulusal kurtuluş savaşları bu moral güç ile hız kazanacaktı. Ekim Devrimi’ni takip eden günlerde, henüz yaşama gözlerini açan proletarya iktidarının başarılarından söz eden Lenin, bir yandan da eksikliklere, hatalara (örneğin, kontrol edebildiklerinden daha fazla üretim aracının devletleştirilmesi; işçi Sovyetleri devletinin bürokratlaşması tehlikesi gibi) dikkat çekmekteydi. Kaynakları yeterli verimlilikte kullanamadıklarını, henüz üstesinden gelmeyi başaramadıkları ekonomik ve kültürel gerilikten kurtulabilmek için çok uzun yıllara gereksinim olduğunu ısrarla gündeme getirmekteydi. Şurası bir gerçek ki, işçi ve köylü Sovyetleri iktidarı, içinde doğduğu nesnel koşulların bir ürünü olarak, üstesinden kolay kolay gelemeyeceği zayıflıklarla dünyaya gözlerini açmıştı. Emperyalist kuşatma ve Hitler faşizminin açık saldırılarıyla mücadele etmek zorunda kalan genç proleter devleti, bütün olumsuzluklara karşın Sovyet halklarına bugünkü koşullarda dahi hayal edemeyeceğimiz boyutta eğitim, sağlık ve barınma olanaklarını seferber etti; İkinci Dünya Savaşı sonrasında Afrika’nın ve Asya’nın bağımsızlıklarına yeni kavuşan genç uluslarına deneyimleriyle yol gösterdi. Ancak bütün bu başarılarla birlikte bir yandan da parti içinde bürokratlaşma arttı, yozlaşma ortaya çıktı ve yıllar içinde komünist parti halktan koptu; sorunları tespit edecek, çözüm üretecek güçten yoksun bir atıl bürokratik aygıta dönüştü. Sonuç olarak 1980’lerde çürüme daha da hızlandı, emperyalizmin doğrudan veya dolaylı müdahaleleri sonucunda bu çürüyen yapı yıkıldı. Isaac Deutscher, “Troçki Biyografisinde” o günlere dair şu yorumu yapmaktaydı: “Bununla birlikte eğer Lenin ile Troçki uluslararası durumu daha soğukkanlılıkla görmüş olsalardı ve verdikleri örneğin başka bir ülkede yıllar geçtiği halde yine de taklit edilemeyeceğini bilselerdi acaba aynı kararlılıkla ve azimle işe girişirler miydi, bilmiyoruz; bir fikir oyunundan ileri gidemeyen böyle bir soruya cevap verilemez. Gerçek şuydu ki Rus tarihinin bütün dinamikleri onları ve ülkelerini bu ihtilale doğru sürüklüyordu ve dünyayı sarsan böyle bir umuda ihtiyaçları vardı. Tarih işini yürütmek için bir hayalin itici güvenine ihtiyaç duyduğu zaman istediği büyük hayali yaratır ve bu hayali en soğukkanlı kafalara bile sokar ve yerleştirir. Nitekim tarih, bir zaman da aynı şekilde Fransız ihtilal liderlerinin kafalarına artık evrensel bir halk cumhuriyeti kurulacağı inancını esinlemişti.” (*) Sosyalist sistemin yıkılmasının ardından neoliberal propaganda makinesi durmadan devrimlerin bittiğini, sınıfların ortadan kalktığını, dünyanın tek kutuplu, küresel bir dünya olduğunu işlemektedir. Oysa değişen bir şey yoktur. Ne emeğin sömürüsü ortadan kalkmış; ne kapitalizm “insancıllaşmış”; ne sınıflar ortadan kalkmış; ne de devrimler çağı sona ermiştir. İnsanlığın barış, demokrasi ve savaşsız ve sömürüsüz bir dünya talebi kaldığı yerden devam etmektedir. (*) Issac Deutscher, Troçki, Silahlı Sosyalist, Ağaoğlu Yay. 1969, sf. 3478. Ziraat’e 100 milyon Avro Ziraat Bankası Avrupa Yatırım Bankası’ndan (AYB) küçük ve orta ölçekli işletmelerin finansmanı için ilk üç yılı geri ödemesiz, toplam sekiz yıl vadeli, 100 milyon Avro’luk uzun vadeli kredi aldı. Banka, bu yıl yine AYB ile 100 milyon Avro tutarında ikinci bir dilim kredi anlaşması imzalamayı planlıyor. l Ekonomi Servisi C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear