28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 10 Ocak 2017 ÖzAgecanr Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istersiniz? Bugün yaşamakta olduğumuz kaos ortamından herkes kurtulmak istiyor; güvenlik, demokratik haklar, özgürlükler, hukukun üstünlüğü ve refah boyutlarıyla... Terörün olmadığı, dinci, tarikatçı, cemaatçi, mezhepçi örgütlenmelerin toplumu içinden kemirmediği, demokratik örgütlenmelerin yer aldığı bir Türkiye’de mi? Kuvvetler ayrılığının siyasi, idari, adli ve iktisadi olarak ayrıldığı, saydamlığın bulunduğu bir toplum mu? Basının Avrupa’da olduğu gibi özgürlüğünün bulunduğu bir ülke mi? İşçinin, işverenin, çiftçinin, memurun örgütlenerek demokratik bir düzen içinde çıkarlarını koruduğu dengeli bir toplumda mı yaşamak isterdiniz? Vatandaşın haklarının demokratik bir ortamda sağlandığı uygar ve çağdaş bir Türkiye mi? Üniversitelerin özerk bir yapıda işlediği bir ülkede mi? Siyasal partilerin vekillerinin demokratik bir düzen içinde seçildiği bir toplumda mı? İnsanların yaşam tarzlarının ırk, din, mezhep, inanç ayrımı olmadan yaşadığı bir ülkede mi? Kadınerkek ayrımının bulunmadığı, kadının parkta rahatça dolaşabildiği, sopalı ve palalı insanların “çağ dışı yaratıklar” olarak görüldüğü bir yerde mi? İnsanların “kul” olmadığı, eşit vatandaşlar olarak haklardan yararlandığı bir ülkede mi? Yoksa, yoksa... Yoksa vekillerin boş kâğıda imza attıkları bir toplumda mı? İnsanların yandaşlık yaparak kendilerine çıkar sağlayabildikleri bir ülkede mi? Yaşam tarzınıza her alanda müdahale edildiği bir ortamda mı? Otobüste arkadaşınızla konuşurken bile “acaba duyan olur mu” diye korkarak, fısıldaşabildiğiniz bir ülkede mi? Konuşurken, yazarken, giyinirken, yerken, içerken, hatta gülerken bile kendinizi baskı altında hissettiğiniz bir toplumda mı yaşamak isterdiniz? Avrupa’daki gibi, çağdaş parlamenter sistem yerine “otoriter” bir rejime devşirilerek onun tebaası olmak ister miydiniz? Uygar, çağdaş ve özgür bir insan olmak yerine “her an her türlü haklarına müdahale edilebileceği korkusu ve baskısı” ile yaşamayı tercih edebilir misiniz? Otoriter bir düzenin sizi (ve ülkenizi) çağdaş ve uygar bir yaşamdan alarak, yüzyıllar öncesinin karanlığına, hem de geri dönülemeyecek biçimde götüreceğini; sanatçınızdan karikatüristinize, ressamınızdan fikir insanınıza herkesi esir alacağı bir düzene “evet” der misiniz? Karar sizin... Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları (ve şimdilik vekilleri) karar verecekler; hangisini tercih ediyorlar? İleri mi gideceğiz yoksa geri mi? Hem de 200 yıl kadar. Her ülke (ve toplum) layık olduğu hayatı yaşar, istisnalar hariç. İnsanımız Atatürk Türkiyesi ile bu kısırdöngüyü bozdu. Ve bugüne kadar getirdi. Bakalım bu başarısını sürdürebilecek mi? Herkesin karar verirken iki kere düşünmesi gereken bir dönemeçteyiz; köprüden önceki son çıkıştayız... “İnsan ve toplum olmak ya da olmamak, bütün mesele bu”, karar sizin... Yoksa aramızda “kul ve topluluk” olmak isteyenler de var mı? 10 Ocak 2017 SAYI: 33333 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.49 06.32 06.53 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08.22 13.19 15.40 08.03 13.03 15.28 08.22 13.26 15.54 Akşam 18.03 17.51 18.18 Yatsı 19.29 19.15 19.39 yorum 13 Ilgaz Tüneli’nin açılışında, Sultan şu ilginç açıklamayı yaptı: “Size bir müjde veriyorum! İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (İİKÖ), Türkiye’nin orta gelirli ülkeler sınıfından yüksek gelirli ülkeler sınıfına geçtiğini açıkladı!” Bu müjdenin, Yeşilçam’lık bir se ndKaurğayuovyaşanal(a!k)şdıldaıy.alı bir “kahve falı” ol İİKÖ’nün “Küresel Kalkınmaya Bakış Açıları” adlı belgede, “2030’da uluslararası ekonomideki durum hakkında dört olası senaryoya (!)” yer verildi. 2. senaryoda (!) 7 ülkenin yanı sıra “Türkiye’nin de 2030’da yüksek gelirli ülkeler grubunda olabileceği” varsayılıyordu! Raporda, Türkiye’nin 1990’dan 2014’e kadar ülkelerinin ortalama gelir seviyesine 10 puan çevresine yaklaştığı, ancak hâlâ İİKÖ ortalamasının yüzde 40 altında kaldığı belirtildi. Dünyanın hiçbir ülkesinde devlet başkanları, her gün nutuk atmazlar! Ama bizim Sultan çeşitli bahanelerle her gün konuşuyor. Böyle olunca da “senaryolar” üzerine halkına “müjde” veriyor. HHH ABD Ankara Büyükelçiliği, 1980’de bir suikasta kurban giden dönemin Başbakanı Nihat Erim ile ABD Başkanı Richard Nikson’u Beyaz Saray’da görüntüleyen bir ileti yayımladı. Gazeteciler, Veziriazam’a bu konudaki düşüncelerini sordular. Yanıtı “Giderayak zevzeklik yapmış!” oldu. Bu tepkide bazı yanlışlar var! ABD’de yeni başkan koltuğuna oturduğu an, büyükelçiler istifalarını sunarlar. Başkan bazı istifaları kabul eder, bazılarını etmez. Dolayısı ile Büyükelçi John R. Bass’ın gidip gitmeyeceğine Başkan Donald Trump Özgen Acar Kahve Falı Müjde! Kavşak karar verecek. Dünyanın hiçbir yerinde başbakan lar, yabancı elçilerin açıklamalarına muhatap olmazlar. Muhatapları Dışişleri Bakanlığı sözcüleridir. Başbakanlar, ayaküstü soruları yanıtlamak zorunda değillerdir. Yanıtları, “evet doğru”, “hayır yanlış” ve de “yorum yok” olur. Anımsarım Başbakan İsmet İnönü’ye soru soran meslektaşa “yorum yok” karşılığı “Hadi canım sende!” derdi. “Devlet adamlığı” başka, “politikacılık” başka kavramlardır. Anımsarım, bir gün Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin ile makamında konuşuyordum. Özel kalem müdürü içeriye geldi. Sözcü İsmail Soysal’ın önemli bir haber getirdiğini söyledi. Bakan “gelmesini” söyleyince “Ben kalkayım, sonra devam ederiz!” dedim. Bakan beni oturttu. Sözcü içeri geldi, haberi aktardı. Haber, Bakan’ın hoşuna gitti, “Hemen bunu açıklayayım!” dedi. Sözcü bir an durdu ve şöyle konuştu: “Efendim haberi ben açıklayayım… Yarın ters bir gelişme olursa ben sizi yalanlayamam. Ama gereğinde beni görevden alırsınız!” Bakan Erkin, “Peki, sen açıkla!” dedi. Sultan’ın müjdesinde acaba kim görevden alındı? TRT’nin Tahriki! TRT Belgesel kanalında 2 Ocak Pazartesi gecesi gösterilen “Suların, ateşin ve taşların imparatorluğu” adlı yayında, Şanlıurfa’daki “Göbekli Tepe”, yıkım için hedef tahtası yapıldı! Belgeselde, tek tanrılığa geçişte Hz. İbrahim’in yöredeki yaşamına değiniliyordu. Hz. İbrahim’in, çok tanrılı Kral Nemrut’un putlarını kırması olgusu ile Göbekli Tepe’nin eşsiz kalıntıları arasında bağlantı kuruluyordu. Bir ara anlatıcı, “Göbekli Tepe’de yer alan heykellerin Hz. İbrahim’in babası Azer’in yapmadığını kim bize söyleyebilir, ya da Hz. İbrahim’in kırdığı putların yer aldığı tapınağın Göbekli Tepe olmadığını ileri sürebilir miyiz?” yorumunu yaptı. O anda, Göbekli Tepe’deki tapınakta, üzerinde tilki kabartması bulunan “T” biçimli dikilitaşın kırılışı canlandırıldı. Belgesel, izleyicilerde IŞİD teröristlerinin Irak’ta, Suriye’de ören Göbekli Tepe’de TRT’nin yıkımı. yerleri ile müzelerdeki tarihsel mirasın yıkımlarını anımsatıp şaşkınlık yarattı. Hadi Şenol’un yazıp yönettiği belgeselin danışmanlıklarını Prof. Dr. Mehmet Aydın, Prof. Dr. Aysu Ata ve Doç. Dr. Sabri Karadoğan yaptılar. Diyarbakır Valiliği ile Kalkınma Bakanlığı belgeseli himayeleri altına almışlardı! Göbekli Tepe, günümüzden 12 bin yıl önce yapılmıştı. Oysa Hz. İbrahim, 8 bin yıl sonra yaşamıştı. İki olay arasındaki tarihsel fark da göz ardı edilmişti. Devlet kurumu TRT’nin belgeseldeki cehaletini bir yana bırakın, Göbekli Tepe’yi hedef tahtası yapması anlaşılır gibi değil. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tepkisi merak ediliyor! Her gün TV’lere cezalar veren RTÜK, acaba bu konuda ne yaptı? Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, belgeselin iternette hâlâ yayımlanması hakkında ne düşünüyor? Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr Anayasa taslağı üzerine2 SAMİ SELÇUK Prof. Dr., Eski Yargıtay Başkanı Başkanlık sistemleri katı mı katı bir erkler ayrılığına dayanır. Parlamenter sistemler ise daha esnek bir erkler ayrılığını öngörür. Bu belirlemeler yüzünden 228 yıl önce yayımlanan 16 Ağustos 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin herkesçe bilinip özümsenmiş ünlü 16. maddesinde “... Erkler ayrılığının bulunmadığı toplum(lar)da anayasa yoktur” denmiştir. Bu küresel ilkeye göre, söz konusu anayasa taslağı yasalaşırsa artık ülkemizde ortada bir anayasa kalmayacak, Türkiye anayasaya dayanan bir “anayasal devlet” olmaktan çıkacak, sadece anayasa adını taşıyan aldatmaca metne sahip bir “anayasalı devlet” olup çıkacaktır. Bu duruş, kendini aldatmadır, temaruzdur (simulation), hayalettir (simulacre). Herkes köle Hem başkanlık sistemini getirmek iddiasıyla yola çıkacaksınız, hem de erkler birliğini dayatacaksınız. Bu bir güldürüdür. Böyle bir sistemde demokratik bilince sahip bir başkan bile diktatör olmak, baskı, daha doğrusu tümelci (totaliter) bir rejimle toplumu yönetmek zorundadır. Montesquieu’nun teşhisiyle o ülkede tek bir insan özgürdür, öbürleri ise köledir. Kısaca taslak, zorunlu tümelciliği kurallaştırmaya yeltenen, bu yüzden savunanları da köleleştirip doğduklarına pişman edecek bir metindir. Bu belirmeden sonra olanları gözlemliyorum ve kahroluyorum. Hukukçular susmasın Çünkü isterdim ki, yüze yakın hukuk fakültesi bulunan ülkemizde hukukçular susmasınlar. Sağduyulu ve ağırbaşlı bilim insanlarımız, siyasal ve ideolojik dalaşlara girmeksizin, bu metne nesnel ve yansız bir mantıkla ve de yüksek sesle karşı çıksınlar; “en doğru yol gösterici” olan soğukkanlı bilimin, salt bilimin ışığıyla yönetenleri ve yönetilenleri, Mevlana’nın deyişiyle “Ne olacak? Söyle gitsin!” diyerek aydınlatsınlar. Ancak görüyorum ki, birkaçı dışında bilim insanlarının neredeyse tamamı, yine Mevlana’nın deyişiyle “Söyleyince ne olacak? Sus bitsin!” demeyi yeğliyor ve bu yanlış metnin kotarılmasına bir bakıma katkıda bulunuyorlar. İsterdim ki aydınlar, toplantı üstüne toplantı yapsınlar, sürekli konuşsunlar, iktidarı ve toplumu uyarsınlar. İsterdim ki, özellikle iktidar milletvekilleri, gidişin iyi olmadığını dile getirsinler. Özellikle hukukçu olanlar, hukukun saygınlığını ko Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin ünlü 16. maddesinde “Erkler ayrılığının bulunmadığı toplum(lar)da anayasa yoktur” denir. Bu küresel ilkeye göre, söz konusu anayasa taslağı yasalaşırsa artık ülkemizde ortada bir anayasa kalmayacak, Türkiye anayasaya dayanan bir “anayasal devlet” olmaktan çıkacak, sadece anayasa adını taşıyan aldatmaca metne sahip bir “anayasalı devlet” olacaktır. ruyup gözeterek tasarlanarak (taammüden) işlenmekte olan yanlışı yöneticilere duyursunlar. Böyle bir metne oy vermenin insan şerefi üzerine titreyen hukuka aykırı olacağını, fakültelerde öğrendikleriyle bağdaşmadığını, hocalarını kabirde bile rahatsız edeceğini haykırsınlar. Ama bırakın haykırmayı, gördüğüm kadarıyla rahatsız bile değiller. “Düşen bir çığda hiçbir kar tanesi olup bitenden kendisini sorumlu tutmaz” der Oscar Wilde. Ama adı üstünde milletin vekilleri, milletin haklarını korumak için oradadırlar; olan bitenden sorumludurlar. Halk ilgilenmiyor İsterdim ki, halkımız getirilmek istenen düzene karşı çıksın, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymayacağını söyleyen Başbakan De Gasperi’yi özür se bir kölelik düzenini getirdiğinin ayrımında değil. Üstelik can derdine düşmüş toplum, OHAL ile yönetilmekte. Milletin vekilleri ne yapıyor? İsterdim ki, hükümet edenler, böyle bir metni bu koşullarda TBMM’ye sunmasınlar. Görevine başlarken yumuşak biçemi ve akılcı sözleriyle Başbakan beni çok umutlandırmıştı. Ama şimdi görüyorum ki, yanaşık düzende yerlerini almış yandaş hukukçuların dışında kimseye danışılmamakta. Dahası yadırganası so rumluluk anlayışları sergilenmekte ve “monşerler” küçümsenerek izlenen bir dış politikanın “baştan yanlış” olduğundan söz edilerek bütün sorumluluk Hem başkanlık sistemini getirmek iddiasıyla yola çıkacaksınız hem de erkler birliğini dayatacaksınız. Bu bir güldürüdür. Böyle bir sistemde demokratik bilince sahip bir başkan bile diktatör olmak, baskı, daha doğrusu tümelci (totaliter) bir rejimle toplumu yönetmek zorundadır. Montesquieu’nun teşhisiyle o ülkede tek bir insan özgürdür, öbürleri ise köledir. dilemeye zorlayan İtalyan halkı gibi, hükümeti taslağı geri çekmeye zorlasın. Ama ortada bir kıpırtı bile yok. Sadece devletin tasarlayarak insan öldürmesi demek olan çağ gerisi ölüm cezasını isteyen bir kamuoyu var. İtiraf edelim ki, hukuk bilinciyle donanmış bir hukuk toplumu olmanın çok uzağındayız. Daha çok yemek içmekle uğraşan bir halk var. Demokrasi, laiklik, hak ve özgürlükler, erkler ayrılığı, yargı bağımsızlığı gibi demokratik erdemleri kaygı edinmiş bir kamuoyu ülkemizde henüz yok. Bu büyük açık, Batı toplumlarında yaşananların tersidir. Hayıflanarak kabul edelim ki, yazılı bir anayasası bile olmayan bir İngiliz toplumu değildir henüz halkımız. İşte iktidarlar çoğu zaman ülkemizde bundan yararlanmış, bu durumu sürgit kötüye kullanmışlardır. Bugünlerde ise durum daha da üzücü. Halk çoğunluğu “Anayasa Taslağı”yla ilgili değil. İlgilenenler eski bir bakana, başbakana yüklenmek istenmektedir. Bilim, olguları deneyerek, gözlemleyerek “kavram” üretir. “Stratejik derinlik”, “değerli yalnızlık” gibi zihinsel kurgularla ve metafizik kavramlarla olgular değiştirilemez, ayaklar yere basmadığından gerçekçi bir dış politika yapılamaz, ülke yönetilemez. Nitekim öyle olmuş ve sonuç da çok acılar getirmiştir. Bunu görmeyip izlenen politikaya uzun süre ses çıkarmayanların, dahası destek olanların bu yanlışa katlanacakları, sorumluluğun gereğini yapacakları yerde, kendilerinin hiç günahları yokmuşçasına, birini karalamaları etik açıdan insanı düş kırıklığına sürüklemektedir. Sözüm sanadır Ozan Banco Banov’un “Tavşanın Üçüncü Kulağı” adlı şiirindeki kulağı kestikten sonra sayan kaplan gibi mantık çarpıtmalarıyla, safsatalarla, totolojilerle ortak suç ve sorumlu luktan sıyrılmaya çabalayan bir hükümetten bu taslak konusunda bir şeyler beklemek, artık anlamsızdır. Çünkü düştür. Şimdi sözlerimi herkese yöneltiyorum. Ülkemin her bireyi elini vicdanına koyarak, bütün ideolojik, dinsel önyargıları dışlayarak, paranteze alarak lütfen şu soruyu yanıtlasın: Bu koşullarda böyle bir metni halkoyuna sunmak doğru mu? Size yapılmasını istemediğiniz şeyi başkalarına yapmak doğru mu? Ayıbı gizleyerek birine mal satmanın cezalandırıldığı bir hukuk düzeninde bilmeyenleri kandırarak sonuç almak dürüstlüğe sığar mı? Gelecek kuşakları, çocuklarımızı, torunlarımızı bir kölelik düzenine teslim edebilir miyiz? Aydınlanma yüzyılı düşünürlerinin en büyüğü olan Kant’ın diliyle pratik aklın, ahlaka yaslanan aklın kategorik buyruğu bu sorulara “hayır” demektedir. Son sözlerimi bugünkü Cumhurbaşkanı’na söylemek isterim: 2007’ye değin muhalefetin de katkısıyla hukuk alanında iyi işler başardınız. Dilleri bozuk da olsa temelde iyi yasalar çıkardınız. Türkiye’yi AB’ye hızla yaklaştırdınız. Ancak daha sonraları yandaşlarınız sizi sürekli yanlışlara sürüklediler. Şimdi ise son vuruşu yapmaya hazırlanıyor; sizi “zorunlu diktatör” yapmak istiyorlar. Buna lütfen izin vermeyin. Kendisine padişahlık, halifelik önerilen Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi bunları elinizin tersiyle geri çevirin. Çevirin ki, bu ölümlü dünyada tarih sizi bu erdemli duruşunuzla ansın. Neden yazdım? Her insanımıza da şunları iletmek isterim. Benim kendini düşünmek gibi bencil duygulara ve art düşüncelere kapılmak için yaşam sürem azaldı. Bilim yaparken de, hukuksal kararlar verirken de aynı bilinçle davranmaya çabaladım. Bu çabalarıma karşın yanıldığım elbette oldu. Bu nedenle okuduğunuz bu yazıyı sadece bilim adına kaleme aldım. Hiçbir inancın, hiçbir ideolojinin etkisiyle değil. Bu bir. Milletin vekillerinden ve halkımdan umudumu kesmediğim için kaleme aldım. Bu iki. Ve nihayet çok eleştirdiğim, meşru olmadığını yüksek sesle haykırdığım 1982 Anayasası’nı kotaranlardan özür dilemek zorunda kalmamak için kaleme aldım. Bu da üç. BİTTİ C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear