26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 27 Eylül 2016 ÖzAgecanr Ulusal ve küresel dengesizlikler ve dış politika Türkiye bugün dış politikada (ve ilişkilerde) dengesizlikler üzerine oturtulmuştur; Avrupa (ve AB) ile ilişkilerimiz belirsizlikler içinde sürükleniyor; AKP “uzaklaşma” politikası içinde ABD ile ilişkilerde, Suriye (ve Kürdistan) konusunda “karşı karşıya” gelinmiştir. Gülen ise “özel” sorun! Rusya ve İran’la ilişkilerde, zikzaklar içinde gidip gelen bir Ankara var. Siyasi, iktisadi ve askeri bütün boyutlarda belirsizlikler ve iniş çıkışlar şiddetlenerek sürmektedir. Bunun dış ve iç faktörler olarak iki temel nedeni bulunuyor. 1) Dış neden: Türkiye’nin tam göbeğinde bulunduğu bölgede 1990 sonrası Batı, “net değişiklik politikalarını” uygulamaya başladı. Kuveyt’in işgali, 2003 Irak’ın işgali ve parçalanması; ardından Arap Baharı (!) ile birlikte Suriye ve Libya’da iç savaşların çıkarılması; Türkiye’de 2002’de bitirilmiş olan PKK (ve Kürdistan) projesinin AKP iktidarı ile tersyüz ettirilerek ülkede çatışmaların yaygınlaştırılması; Güneydoğu’ya ek olarak Suriye ayağının, ABD tarafından “fiilen” desteklenerek yaygınlaştırılması; bugün (Eylül 2016) YPG’nin ABD tarafından Suriye’de askeri ve siyasi olarak desteklenmesi. Bütün bunlar yaşanırken Rusya’nın da “yeni düzenlemede yer almak için” İran’la birlikte var gücü ile oyuna katılması. 2) İç neden: İktidara gelen (ve getirilen) AKP’nin Cumhuriyetin kuruluş ve var oluşu karşısındaki bilinen tutumunun, “bir kaldıraç gibi” kullanılarak ülkenin yapısının değiştirilmesi; bunun Irak ve Suriye’deki değişimlerin bir parçası ve uzantısı gibi kullanılmaya başlanması. Cumhuriyet ve Lozan karşıtı İslami yapılanmanın BOP ile örtüşmesi. Üstelik, bir dış ve küresel proje olan FETÖ’nün, Türkiye’ye sızmış potansiyelinin yeni iktidarla birlikte 12 yıl işbirliği yaptırılarak işlerin 15 Temmuz 2016 noktasına kadar getirilmesi! 14 yıl boyunca bu köşede hep yazdım; emperyalizmin 200 yıllık taleplerinin, “iç ve dış dinamikleri örtüştürüp Türkiye’yi felakete götürmekte olduğunu” kanıtları ile ortaya koydum. Denge politikası gerekir Türkiye (ve iktidarlar) denge politikasına dönmek zorunda; 1) Ankara, ABD ile “Hacivat Karagöz oyununu terk ederek” açık açık konuşmak zorunda. Lozan, Cumhuriyetin değerleri ve Kürdistan konusunda kırmızı çizgisini belirlemeli ve “karşılıklı çıkarları koruyan” bir düzene geçilmeli. 2) AB’nin (ve Avrupa’nın) değerleri ile AB üyeliği maskaralığı birbirinden ayrılmalı; AB’nin Türkiye’yi hiçbir zaman tam üye olarak içine almayacağını aklı olan herkes biliyor. Türkiye, AB’ye alınmayacak olsa da ülkemiz, “her anlamda Avrupa (ve AB) değerlerini ve yaşam biçimini” esas almalıdır. Fasıl açkapa oyunları bir kepazeliktir. Bu yüzden, KKTC de gitti gidiyor. 3) Rusya, İran ve Din ile “ulusal çıkarlarımız” doğrultusunda karşılıklı denge sağlayan siyasi, iktisadi ve askeri ilişkiler geliştirilmelidir. 4) Ankara eğer komşularla ilişkisini ulusal çıkarlarımız doğrultusunda geliştirmek istiyorsa en başta, Suriye’nin meşru temsilcisi Şam (ve Esad) ile din ticareti ve “ben sana küstüm” oyununu bırakıp barışmalıdır. Ve bunları yapabilmek için… Ulusal çıkarlarımız doğrultusunda bütün bunları yapabilmek için en başta, Türkiye’nin “Türkiye” olması gerekir; TBMM demokratik bir biçimde çalışmalı, çağdışı ve faşizan uygulamalar ortadan kaldırılmalıdır. Çağdaş ve demokratik değerlerle yaşayacak bir Türkiye için, siyasal partiler “asgari müştereklerde” anlaşabilmelidirler. Hatta TBMM, bu kaos ortamında, ulusal bir hükümet modelini, yeni seçimlere kadar kabul etmelidir. Dinin siyasete ve orduya sokulmaması için anlaşma yapılmalıdır. Ha, biz bunları yapmayız, yapamayız derseniz ülkenin felaketini hazırlayan en büyük tetikçi haline dönüşürsünüz; hepiniz (ya da hepimiz) farkında olmadan “FETÖ”leşmiş hale geliriz. Bunu mu istiyorsunuz? Sonuç, Türkiye’nin “Suriyeleşmesi” olur, hiç kuşkunuz olmasın. 27 EYLÜL 2016 SAYI: 33228 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler Mine Esen Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.24 05.10 05.33 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 06.50 13.02 16.21 19.02 06.34 12.47 16.06 18.46 06.56 13.09 16.30 19.10 Yatsı 20.21 20.04 20.26 yorum 13 15Temmuz FETÖ darbesi Türkiye Cumhuriyeti’nin iki “milli” kurumuna olan gü veni sarstı. Birincisi “Milli Savunma”… Öyle ki 1 Ekim’de TBMM’nin açılış törenin de, Cumhurbaşkanı’nı karşılayacak tö ren kıtasındaki 160 er “güvenilir asker lteKörrdaeenvnkşsıtaeaçskiılnmdiaşk”ioalasckearklmerıişn! Allah bilir, tüfeklerine mermi bile verilmez… İkincisi “Milli Eğitim”… AKP iktida rının bakanı İsmet Yılmaz bile “Mil li Eğitim adı kaldırılsın maarif olsun!” demez mi? HHH Osmanlı’da ilki 1910 olmak üze re iki kez Maarif Vekili olan Emrullah Efendi’nin şaka amacıyla söylediği “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim!” sözü günümüzde de çeşitli ortamlarda söylenir… Emrullah Efendi’nin ilginç bir eği tim yöntemi önerisi vardı. Cennette var olduğu söylenen, “kauçuk bitkisi” benzeri “kökü yukarıda tuba ağacı” gibi bir yöntem, eğitim alanında uy gulanmalıdır. Bu yönteme göre önce “birikimli bir öğretici kadrosu” yetiştirilmeli. O öğre ticiler; ilkokul ve ortaokul öğretmenle rini, onlar da öğrencileri eğitmeli… Bu görüşü Ziya Gökalp de benimsemişti. Aynı uygulamayı Mustafa Kemal Atatürk de uygulayarak, sınavları ka zanan yetenekli kişileri, Avrupa’ya eğitime gönderdi. Dönüşlerinde üni versitelerde genç öğreticileri ve on lar da Cumhuriyet’in genç yöneticile rini yetiştirdiler. İsmet İnönü de 2. Dünya Savaşı’ndan kaçan Alman bilim in sanlarını üniversitelerimize aynı amaçla kazandırdı. HHH 19 Eylül’de okullar açıldı, açıldı ama! Özgen Acar Kavşak Balık Baştan Kokmaz mı? Geleceğin öğretmenleri. Basına yansıyan haberlere göz atalım: l 20 Temmuz – Sözcü: Milli Eğitim Bakanlığı 15 bin 200 personelin açığa alındığını duyurdu… l 24 Temmuz – Haber Türk: 138 bin öğrenci devlete ya da özele geçecek… l 24 Temmuz – Sözcü: 934 okul ve 109 yurdun kapısına kilit vuruldu… l 27 Temmuz – Haber Türk: Kapatılan okullardaki 138 bin öğrenci için yol haritası… l 3 Eylül – Hürriyet: En büyük tasfiye 28 bin 163 kişi ile MEB’de oldu… l 10 Eylül – Cumhuriyet: Milli Eğitim’de açık 130 bini aştı… l 20 Eylül – Cumhu riyet: Öğrenci var, öğretmen yok… l 25 Eylül – Cumhuriyet: 11 bin öğretmen için Danıştay’da dava… HHH Emrullah Efendi’nin “tuba ağacı” konumundaki üniversitelerden basına yansımalar: l 21 Temmuz – Sözcü: 4 rektör açığa alındı, 1577 dekan istifa etti… l 21 Temmuz – Cumhuriyet: Gazi ve Dicle üniversitesi rektörleri gözaltına alındı… l 24 Temmuz – Sözcü: 15 üniversiteye el konuldu… l 26 Temmuz – Cumhuriyet: 31 akademisyen göz altına alındı… l 13 Ağustos – Hürriyet: Tam 4 bin 225 akademisyene uzaklaştırma… l 9 Eylül – Hürriyet: 17 üniversite de rektör belirsizliği… HHH Eğitim üzerine çeşitlemeler: l 28 Ekim 2015 – Milliyet: İlkokul 2. sınıftan itibaren seçmeli Arapça dersi konuluyor… l 13 Şubat – Cumhuriyet: Milli Eğitim Bakanı Avcı’dan öğretmen ve öğrenci intiharlarına yönelik şok sözler: “İntiharlar gösteriş için!”… l 24 Eylül (CHP) İzmir Milletvekili Atilla Sertel: İlkokul 2’nci sınıftan itibaren seçmeli olarak verilecek Arapça dersinin İzmir Karaburun’daki bir okulda öğrencilere zorunlu olarak dayatılmasını Meclis’e taşıdı… l 26 Eylül – Sözcü: Burdur Milli Eği tim Müdürü: “Bir kadın evinden süslenip çıkıp, evine dönene kadar kaç erkeğin şehvetini tahrik etmişse, o kadar erkekle zina yapmış gibidir!”… HHH Bunlara karşılık imam hatip okullarındaki gelişmeye yandaki çizelgede göz atabiliriz… Ayrıca yansıyanlar: l 29 Nisan – Cumhuriyet: Erdoğan, 60 bine düşen imam hatiplilerin sayısının 1 milyon 200 bine çıktığını söyledi: “Gelecek imam hatiplerde!”… l 4 Eylül – Sözcü: Niğde Çamardı İmam Hatip Lisesi Müdürü, kız öğrencileri harf gibi dizip R.T.E. yazdırdı… Türkiye Cumhuriyeti’nin laik temelli “milli eğitimi” nereye götürülüyor diye sorarsanız, “Bunlara FETÖ yol açtı…” yanıtını alırsınız, tabii bal gibi yutanlara da tanık olursunuz! Peki FETÖ, kimin şemsiyesi altındaydı? Bunalım ve sığınakOlaylar ve GOrUSler EDİTÖR:ÖZGÜRMUMCUveSİNEMUSERKARA posta@cumhuriyet.com.tr ÇAĞATAY GÜLER H.Ü. Tıp Fak. Halk Sağlığı AD Şimdi sırası mı demeyin... Çaresiz kaldığımda işime sığınırım. Korku ve dehşet sürecinde bilinenleri yinelemekten başka bir şey yapamayacaksam, en iyi bildiğimi yazarım: Koruyucu hekimlik. Bu yaklaşım korkuya karşı bir direnme yöntemi sanki. Mark Twain der ya: “Cesaret, korkusuzluk değildir; korkuya direnmek, korkuyu yenmektir.” Rakamlar Joseph LaDou’dan: Dünyada her yıl 250 milyondan fazla iş nedenli yaralanma ve örselenme var, bu durum iki milyon kişinin ölümüne neden olmakta. Tehlikeli etkilenme ve işyüküne bağlı hastalıkların sayısı da bundan az değil. Meslek hastalıklarının etkin bir biçimde izlenmesi sorunun gerçek boyutunun belirlenebilmesini de engelliyor. Tehlikeli üretimler yoksul ülkelere kaydırılmış durumda. Bu onlar için “kalkınma” bile oluyor! Bu ülkelerin koruyucu teknik önlemleri alabilmekte yetersizlikleri iş güvenliğini daha büyük oranda tehlikeye düşürüyor. Dünya çalışan nüfusunun yüzde 70’i gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor. 450 milyon insan ileri derecede yoksulluk ve beslenme yetersizliği içinde, bir diğer 880 milyon insanın ise mutlak yoksulluk olarak tanımlanabilecek durumda Gelişmekte olan ülkelerde işgücü 1.8 milyar. Bu sayının 225 yılında 3.1 milyara ulaşacağı söyleniyor. Bu durum iş sağlığı ve güvenliğinin hafife alınma olasılığını daha da artırıyor. Dünya çalışan nüfusunun yüzde 70’i gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor. 450 milyon insanın ileri derecede yoksulluk ve beslenme yetersizliği içinde olduğu belirtiliyor. olduğu belirtiliyor. Dünyadaki her beş işçiden biri aile üyesi başına ancak bir dolar kazanabiliyor. Her yıl 16 milyon insan kolayca önlenebilir hastalıklardan ölüyor. Bu sayının içinde meslek hastalıkları yok. İş yaralanmaları İş yaralanmaları ve meslek hastalıkları dünya sağlık düzeyini etkileyen en önemli etmenlerdendir. Ülkelerin ekonomileri üzerindeki etkisi de çok büyük. İş kazaları kalıcı sakatlıklara ve ülke milli gelirinin ortalama yüzde 5’ine varan oranda ekonomik kayıplara yol açmakta. Söz konusu önlenebilir kaza ve yaralanmalar, çalışanların ve ailelerinin üretkenliğini, gelirini ve sosyal iyiliğini ileri derecede etkiliyor. Tek bir yaralanma ya da hastalık işçinin bütün ailesinin yoksulluk ve yoksunluk çukuruna düşmesine neden olabilmekte. Gelişmekte olan ülkeler Gelişmekte olan ülkeler nadiren mesleki ve çevresel düzenlemele ri yürürlüğe sokabiliyorlar. Soksalar bile bu gelişmiş ülkelerdeki gibi etkili olacağı anlamına gelmiyor. Politik irade eksikliği hemen geçersiz kılıyor her şeyi. Koruma, tanı ve tazminatlar söz konusu kurallarla alay etme düzeyinden öteye gitmiyor. Yasal düzenlemelerin birçok tehlikeli endüstri ve mesleği nasıl olup da kapsam dışı bıraktığını anlayabilmek mümkün değil. Gelişmekte olan ülkelerde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili yasaların çalışanların ancak yüzde 10’unu kapsadığını biliyoruz. İş sağlığı ve güvenliği uygulamaları ülkenin yoksulluk düzeyi ile ters orantılı olarak azalmakta. Çünkü bu sorunlarla kaynak yarışında olan başka sağlık sorunları da var: İşsizlik, beslenme geriliği ve enfeksiyon hastalıkları. Gelişmekte olan ülkelerde işgücü 1.8 milyar. Bu sayının 225 yılında 3.1 milyara ulaşacağı söyleniyor. Her yıl 3840 milyon yeni iş gerektiği anlamına geliyor bu durum. Bu durum iş sağlığı ve güvenliğinin hafife alınma olasılığını daha da artırıyor. İskoç Şairi Andrew Lang, “Sokak lambalarını bir sarhoş gibi kullanıyor, aydınlanmak için değil, destek olarak...” der. Politikacılar da istatistiklerden böyle yararlanarak çevre ve iş güvenliği önlemlerini görmezden gelirler. Kimseyi tanımadığını söylediİSMAİL Akkol Sabancı suikastında ilk kez savunma yaptı Sabancı Center’da 1996 yılında Özdemir Sabancı, Haluk Görgün ile Nilgün Hasefe’nin öldürülmesine ilişkin davanın sanıklarından, DHKPC üyesi İsmail Akkol, cinayetten 20 yıl sonra ilk kez savunmasını yaptı. Yakaladıktan sonra 4. kez hâkim karşısına çıkan Akkol, suçlamaları reddetti. Akkol, “Mustafa Duyar ile Fehriye Erdal’ı şahsen tanı mıyorum. Duyar’ın benimle ilgili hiçbir beyanını kabul etmiyorum. Kendisi hain bir adam. Kendini kurtarabilmek için yanına bir kurban aramış, benim adımı vermiş” dedi. 18. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, Silivri Cezaevi’nden getirilen sanık İsmail Akkol ve avukatları hazır bulundu. Savunmasını yazılı yapan Akkol, gündemdeki politik konu lara değindiği savunmasında “45 yıldır halkıma zarar verecek hiçbir eylem içinde bulunmadım” dedi. Dava dosyasındaki Sabancı Center’in girişindeki güvenlik kamerası fotoğrafları gösterilen Akkol, “Bana benziyor, ama ben değilim. Duyar’ın anlatımları dışında hakkımda başka bir delil yok. Olay yerinde DNA’m bulunmuş mu, parmak izim var mı? Yok” dedi. Duruşma 21 Kasım’a ertelendi. Bir çocuk daha okusun diye... 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Telefon: 0212.274 15 02 0212. 213 74 02 Fax: 0212.275 52 44 www.yekuv.org yekuv@yekuv.org Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear