28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
DUNYA Gece kuşu Obama ABD’de yayımlanan NYT gazetesine göre Başkan Barack Obama çoğu gün yalnızca beş saat uyuyor. Akşamları yemekten sonra ofisine giderek 45 saat tek başına çalışan Obama, gece 01.00 gibi asistanlarını mesaj yağmuruna tutuyor. Başkan gece Obama boyunca sadece 7 adet badem yiyor. Pazar 3 Temmuz 2016 dishab@cumhuriyet.com.tr TASARIM: İlknur filiz Putin’den tehditkâr uyarı Finlandiya ziyaretinde komşusunu NATO üyesi olmaması için uyaran Rus lider Vladimir Putin, “Bir gecede Rusya sınırında NATO belirirse birliklerimizi yine de 1500 kilometre ötede tutacağımızı mı düşünüyorsunuz? NATO son Finlandiyalı asker Putin ölene dek Rusya ile savaşır” dedi. 11 ‘Mavi Marmara’yaMavi Marmara eylemcisi İbrahim Sediyani AKP ve İHH’ye isyan etti nilgun@cumhuriyet.com.tr el birliğiyle ihanet’ Türkiyeİsrail ilişkileri açısından 31 Mayıs 2010 tarihi dönüm noktasını teşkil ediyor. Asıl milat bir sene önce Davos’taki ‘One Minute’ çıkışı olsa da... Komor Adaları bandıralı Mavi Mar mara gemisi 572 yolcu ve mürettebatıyla Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail ablukasını delmek amacıyla yola uluslararası bir fi lonun parçası olarak koyuldu. İsrail’in fi loya müdahale edeceği, yardımların Aş dod Limanı’ndan Gazze’ye ulaştırıla bileceği yönündeki açık ikazlarına rağ men yollarından dön mediler. Sonunda uluslararası sularda CKaeryadna İsrail’in baskınında 10 Türkiye vatandaşı hayatını yitirdi. Türkiye’deki AKP hükümetinin teşvik ettiği Mavi Marma ra gemisinin eylemcileri o gün bugün dür Türkiye ile İsrail arasındaki diploma tik krizin parçası oldu. Sonuçta 2.5 yıldır yürütülen müzakerelerde iki ülke arasın da anlaşma ile diplomatik krize son veri lirken kim ne kazandı, ne kaybetti sorusu hâlâ sorulmakta... Mavi Marmara seferi ni, Gazze’ye Özgürlük Filosu eylemini iz lemek için gemide bulunan gazeteci İbra him Sediyani ile konuştuk. ‘Uluslararası bir seferdi’ n Mavi Marmara vakası hep AKP’ye ve politikalarına mal edildi, ediliyor. O zaman öyle miydi? 2010’a kadar AK Parti’nin hem içeride hem dışarıda olumlu bir imajı vardı. Ama geriye baktığımızda hadisenin AK Parti ile alakası yoktu. Müslüman yolcuların bir kısmı o gemiye bir ümmet yahut İslam davası için, bir kısmı da sadece mazlumlarla dayanışma amaçlı binmişlerdi. Hıristiyan yolcular da kendi dini ve vicdani duyarlılıkları gereği. Avrupalı Sosyalistler de enternasyonalist duygularla binmişlerdi. Fakat şu var: Hiç kimse o gemiye seçimde AK Parti’nin oyu artsın diye binmedi. Bu uluslararası bir davaydı. Bu davaya ihanet ederek getirip Türkiye’nin iç politika malzemesi yapan ve AKP’ye yamayan İHH’nin kendisidir. En büyük ihaneti yapan İHH’nin kendisidir. n İHH’nin hakiki derdi neydi? İHH’nin davası Türk milliyetçiliğidir. İslamcılık, dini siyasete alet etme davasıydı. Samimi Müslümanlar ise hiçbir çıkar beklemeden mazlum bir halk için canlarını verdiler. İslam ile İslamcılık çok farklı. İslam bir din, İslamcılık ise bir ideolojidir. Dünyanın en rezil ideolojisi. İslamcılık’ın ne olduğunu “Allah, Kuran, Kitap” adına her türlü pisliğin yapılabilmesinden artık anlıyoruz. ‘Dünyanın sonuna kaçmıştı’ n İsrail’i ciddiye mi almadılar? Gemi Antalya’dan çıkmadan önce İsrail tehdit etti, ‘Gemiler gelirse vururuz’ dediler. Beş gün boyunca bölgede askeri tatbikat yaptılar. İsrail Deniz Kuvvetleri bizim yola çıktığımız akşamın sabahı 68 milde ki uluslararası sular oluyor, Mavi Marmara 72 milde basılmıştı atış talimi yaptı. Yani o kadar ciddiyetini ortaya koyuyor. Şimdi size sorarım, böyle bir durumda aklı başında bir hükümet ne yapar? Ya geminin yola çıkmasına izin verme yahut madem salıyorsun yanına koruma ver. 31 Mayıs sabahı neredeydiler? Dünyanın sonuna kaçtılar! Ben yola çıkmadan önce sabah Antalya’da bir arkadaşın ofisinde bilgisayarına oturup vasiyetimi yazıp gönderdim oğlum Malcolm’a. İbrahim Sediyani kimdir? Mavi Marmara’dan sağ kurtulan İbrahim Sediyani, bir gazeteci, yazar, şair, seyyah ve doğa aktivisti. Almanya’da yaşıyor ve Türkiye vatandaşı bir Kürt. Kürtçe edebiyatın ilk çizgi çocuk kahramanı cici kız ‘Guldexwin’in yazarı. Türkiye’de isimleri değiştirilen yerlerin eski gerçek isimlerini araştırıp bir araya toplayan ‘Adını Arayan Coğrafya’ kitabının yazarı. Yayımlanmış 6 kitabı bulunuyor. Dünyanın dört bir yanına yaptığı gezilerini aktardığı ve Farsça, Uygurcaya da çevrilmiş ‘Seyahatname’siyle ünlü. Almanya, İsviçre, Liechtenstein, Makedonya, Yunanistan, Doğu Türkistan, Türkiye medyasında haberler ve makaleler kaleme aldı. Malcolm X hayranı olduğu için oğlunun ismini de Malcolm koydu. Avrupalı filozoflar, Sediyani’yi Yahudi edebiyatçı ve aktivist Hannah Arendt’e benzetiyorlar. Yazıları halen Taraf gazetesinde ve kişisel www.sediyani.com sitesinde yayımlanıyor. n İsrail’in gemiye baskın yapacağını tahmin ediyordunuz o zaman... Gemiyi ele geçireceğini yüzde yüz biliyorduk ama katliam olacağını düşünmemiştik. İsrail’den beklemediğimizden değil, bütün dünya televizyonları bizi konuştukları için bunu göze alamazlar diye düşünmüştük. Gemide Alman vekiller, Yunan akademisyenler, İsveç profesörleri olduğu için. n İsrail tarafı da gemide adeta savaş hazırlığı yapıldığını söylüyor... Biz gemiyi nasıl koruyalım diye tartıştık ama kimseyi öldürme, zarar verme yoktu. Kaptanı önceden arayıp uyardılar. Sabahın 4 buçuğu gibi namaz kılındı. Hemen ardından birden saldırdılar. Ateş açıyorlardı, acayip bombalar atıyorlardı. Ben basın odasındaydım, gürültüleri duyunca çıktım. Etraf karanlıktı daha. 4.30’da başladı, 5.50’de sona erdi. Bir saat 20 dakika sürdü. n Sivil bir gemide bu kadar uzun mukavemet olması tuhaf değil mi? Biz sadece aramızda “ne yaparlarsa yapsınlar kimseye zarar vermeyeceğiz” kararı almıştık. Üç İsrail askeri etkisiz hale getirildi, silahları alındı. Yemenli bir milletvekilinin geleneksel hançeri vardı. Onlar evlerindeyken bile takarlar. Onun dışında bir şey yoktu. n Size kötü muamele yapıldı mı? Biz 1 saat 20 dakika direndik. Sonra gemiyi ele geçirip hepimizi kelepçelediler. 7 saat eziyet ettiler, güvertede yere yatırıp helikopterle şiddetli rüzgâr yaratacak şekilde üzerimizden geçtiler, su vermediler. Sonradan bana sadece pasaportumu ve basın kartımı iade ettiler. n Türkiye’nin gelip kurtaracağını düşündünüz mü? Mavi Marmara yolcuları AKP tarafından aldatıldıklarını düşündüler. Baskın olduğunda müthiş öfke vardı Türk devletine. İçinde Türkiye’nin gelip kurtaracağı umudu olanlar da vardı. Benim yoktu açıkçası. Baskında kadınlar ölülerin başında ağlarken erkekler yumruklarını sıkıp ‘Kahpe T.C.’ diye bağırıyorlardı. “Bize sahip çıkmadın” anlamında. n Aralarında İslamcılar da var mıydı? İsim söylemek istemiyorum ama Türk İslamcılar idi böyle bağıranlar... n O zaman demek ki Türkiye’nin müdahalesini bekliyorlardı.. Bekliyorlardı. Ben tabii filoyu organize edenlerin ne bildiklerini, niyetlerini bilmiyordum. Biz iyi niyetle, mazlumlara yönelik ambargo için gittik. ‘Bile bile ölüme gönderdiler’ n Bugünden baktığınızda AKP’nin Mavi Marmara vakasıyla ne yapmaya çalıştığını düşünüyorsunuz? Bile bile ölüme gönderdiler. Kurbanlık koyun gibi. Bunun Suriye, Mısır olaylarıyla, Osmanlı hayalleriyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Belki danışıklı oyundu. AKP’yi İslam dünyasına pohpohlamak için. Suriye’ye, bölgeye dizayn vermenin temeli 2006’da atıldı. 33 gün süren Lübnan Savaşı’nda İsrail’in Hizbullah’tan yenilgi tattığı ilk savaştan sonra. İsrail ilk kez yenilince, iki yeni strateji belirlendi: Birincisi Hamas’ı evcilleştirmek, ikincisi Hizbullah’ı silahsızlandırmak. Birincisi kolaydı, ama ikincisi için Şam rejiminin yıkılması gerekiyordu. Bu görev de Erdoğan’a verildi. ‘dBiunndlaarrlıınkkdi eğil’ n Bu durumda AKP kitlesi kullanıldığını düşünüyor olmalı.. Bir tiyatro sergilediler, mazlum halkları dert edinen insanları kullandılar. Biz din, dil, ırk ayrımı yapmadan zulme duyarlı insanlarız. En azından ben kendi adıma söyleyebilirim. Ha Gazze, ha Şırnak, Cizre... Kürtler öldürülüyor, şehirleri yakılıyor, gazeteciler ve akademisyenler fikirlerini söylediler diye tutuklanıyorlar. Alevilere baskı yapılıyor. Bizim için dünyanın neresinde zulüm varsa mazlum mazlumdur. Ama birileri böyle bakmıyormuş demek ki. Ortadoğu’ya yönelik planları, iç politikada başkanlık ve halifelik hevesleri varmış, bizi bunun için kullanıyorlarmış. Tek kelime ile diyorum ‘lanet olsun’. Hırsızlık, yolsuzluk, kayyımlar, insanları diri diri yakmalar. Bu nasıl iş? Seni herkes sevmek zorunda mı, desteklemek zorunda mı? Allah peygamberlere bile vermediği yetkiyi size mi verdi? Bunlar insanların inançlarına ve İslama zarar veriyorlar. Bunlarınki dindarlık değil, dincilik. Sİsaralailklilmerıssıonırzd?u: n Baskından sonra neler oldu? Bizi Aşdod Limanı’na çektiler, akşam vakti oldu. Tek tek dışarı çıkarıp foto çektiler. Bir iki muayeneden sonra Negev Çölü’ndeki BeerŞeva kentindeki Ela Hapishanesi’ne götürdüler. Biliyor musunuz, bu hapishaneyi inşa eden Türk devletidir, Türk müteahhitlerdir. Bizi oraya götürdüler. Hapse girdikten sonra sıkıntı bitti. İsrail askerlerinin aksine gardiyan ve polisler gayet insani davrandılar. Bazıları ne diyordu biliyor musunuz? “Siz salak mısınız, bizim ve sizin devletiniz dünyanın en iyi dostudur. Sizi kullanıyorlar. Bu AKP sizi kullanıyor.” Bazı arkadaşlarımız güya ‘mücahitlik’ tasladı. İsrail polisleri su verince ‘Biz sizin suyunuzu içmeyiz’ dediler. Onlar da “Bizim suyumuz mu? Yav siz harbiden salakmışsınız ya. Bu bizim suyumuz değil ki, bu sizin suyunuz, sizden geliyor” diye dalga geçtiler. Su şişesine baktık, üzerinde “Made in Turkey” yazıyordu. Rezil olduk. Ben orada ne kadar salak olduğumuzu anladım. ‘Anlaşma ile Gülen’in dediği noktaya geldiler’ n İsrail’le yapılan anlaşma için ne düşünüyorsunuz? Hükümet bu anlaşmayı zafer olarak yutturuyor. Aşdod üzerinden Gazze’ye yardım gidecekmiş. Dünyanın en geri zekâlı insanı olsa buna inanmaz. Zaten gidiyordu. İsrail bizi Gazze’ye yardım götürüyoruz diye engellemedi ki. Biz yardımı Aşdod değil doğrudan götürmeye çalıştığımız için saldırıya uğradık. Kaptan ve İHH organizatörleri Aşdod’u kabul etseydi yardımlar gidecekti, biz de burnumuz kanamadan dönecektik. İnat ettiler. Şimdi sen İsrail’in talebini yine İsrail’e kabul ettiriyorsun. Güvenlik Konseyi’nin 8 Ocak 2009 tarihli 1860 sayılı kararı ablukanın hukuksuz olduğunu söylerken bu anlaşmayla İsrail’in ablukasını ilk tanıyan, meşru gördüğünü resmen ilan eden Türkiye oldu. n İsrail’in özür dilemesi ve tazminat vermesine ne diyorsunuz? Hayır, İsrail ne özür diledi ne tazminat ödeyecek. Kendisini bağlayan bir şey yapmıyor. İsrail’deki bir vakıf üzerinden Türkiye’deki fona 20 milyon dolar bağış yapılacak. İsrail devleti olarak yapmayacak, tazminat yükümlülüğü yok. Neden biliyor musunuz? Bu olayda taraflardan biri İsrail Devleti’dir ama öteki Türkiye değildir. Gemi Komor Adaları bandıralı. İsrail’in Erdoğan’a telefon açması, paranın fona verilmesi resmi değil. Ama bunca yolsuzluğa karşılık “Kardeşim adamlar yol yaptı” diyen bir güruh hukuktan ne anlar? n Anlaşmanın AKP kitlesi için anlamı ne? Bugün bizde ‘zafer’ diye sunulan metinde İsrail’in açık açık müdahalede haklı olduğu, sadece orantısız güç kullandığı yer alıyor. İmzalanan budur. Biraz akıl olsa AKP kitlesi suratlarına tükürürdü. Karşılığında İsrailli yetkililere açılmış tüm davalar düşüyor. Türkiye ablukanın kaldırılması şartından vazgeçti. Fethullah Gülen’in o dönemde ‘Otoriteden izin alınmalıydı’ lafına geldi yani. Yılanın başı Odessa’ya gittiğimde bu şehir için “casuslar kenti” demiştim. Tarih boyunca kimin eli kimin cebinde hiç belli olmayan bir yer olmuş Odessa. Çariçe Katerina 18. yüzyılın sonunda Osmanlılardan bu toprakları ele geçirdiğinde, burada yalnız Hacıbey isimli bir kale varmış. Deli Petro’nun sıfırdan var ettiği San Petersburg’un bir benzerini Karadeniz’e kondurmak isteyen ihtiraslı Katerina bölgeyi “vahşi Batı” yöntemiyle yerleşime açmış. Avrupa’nın her tarafından gelen servet ve mevki avcıları için bir “El Dorado” yaratmış. Devrimler, savaşlar, açlıktan kaçan ve yeni yaşamlar düşleyen, macera arayan kim varsa Fransız, İtalyan, Yunanlı, Polonyalı, Slav, Yahudi buraya akmış. Odessa’nın ilk valisi bu yüzden bir Fransız mesela. Fransız devriminden kaçan “Dük Richelieu” buraya gelip vali olmuş. Richelieu’nün anısı öyle güçlü ki, kordona bir heykelini de dikmişler. Denizden kente çıkınca hemen karşınıza çıkıyor. Gürcistan’ın eski Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili’nin geçen yıl Odessa’ya vali yapıldığını duyduğumda, kentin DNA’sının hiç değişmediğini düşünmüştüm... Tarih kaderdir “Coğrafya ve tarih kaderdir” ifadesinin bir sağlaması gibi. Sen önce bir Kafkas ülkesinin Cumhurbaşkanı ol. Sonra bambaşka bir ülkenin bir sınır kentinde “valilik” yap. Karışık değil mi? Gürcistan’da gözden düşünce... Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko tarafından Ukrayna’ya özel olarak davet edilen Saakaşvili, tıpkı vaktiyle Katerina’nın adamı Richelieu gibi Odessa’ya vali yapılmış. Bunları niye anlatıyorum? Giorgi Lortkipanidze adında Saakaşvili’nin eski istihbarat şefi olan biri şimdi “Atatürk Havaalanı saldırısının beyni” olarak bilinen IŞİD’in Çeçen komandosu Ahmet Çatayev’in eski patronu sıfatıyla karşımıza çıkıyor. Saakaşvili’nin eski içişleri bakan yardımcısı olan Lortkipanidze, Çatayev’i vaktiyle “muhbir” olarak kullanmış. Saakaşvili ile beraber Ukrayna’nın Odessa kentine, Karadeniz’in taa bir ucundan diğer ucuna, “Odessa emniyet müdürü” kontenjanından yatay transfer yapan Gürcü polis şefi; “Çatayev’in (Gürcistan yıllarında) paralı muhbirleri olduğunu” ve de “Yılanın başı, İstanbul Havaalanı saldırısının baş sorumlusu” olarak aranan bu IŞİD elemanının vaktiyle Tiflis’e radikal İslamcı terör örgütleri hakkında bilgi sağladığını aktarıyor. İstanbul katliamının baş sorumlusunu çok iyi tanıdığını anlatan Saakaşvili’nin adamı polis şefi Lortkipanidze, Çatayev için, “Kuzey Kafkasların İslamcı yeraltı hareketleri ile zamanında iyi müzakerecilerimizden biriydi. Sayesinde Gürcistan’da pek çok terör saldırısını önledik!” diyor. Lortkipanidze bunları ABD’nin etkili internet gazetesi “Daily Beast”e (1 Temmuz) anlatıyor. Lortkipanidze ile görüşen gazeteci röportajına “İstanbul Havaalanı saldırısının beyni Gürcü muhbiri çıktı” başlığını çıkartmış. Üst başlık olarak da “kimin eli kimin cebinde” anlamında, “Dünya ne küçük!” demiş. Özel tim gibi... Bazen bu yaşadıklarımızın gerçek ötesi bir filmin parçası olduğunu düşünüyorum. Ülke sadece Kafkaslar, Ortadoğu ve Avrupa ile Balkanlar’ın köktendincilerinin enternasyoneli “cihatçıların otoyolu” olmakla kalmamış. Aynı zamanda Rusların Matruşka bebekleri gibi iç içe geçen istihbarat örgütlerinin adamlarının da ana “otoyolu”na dönüşmüş. Öteki uluslararası IŞİD saldırılarından farklı olarak “aşırı profesyonelce hazırlanmış bir saldırı” olarak tanımlanan İstanbul faciası gene aynı kaynakta yayımlanan bir başka makalede (Chilling: İstanbul Airport Terrorists Behaved Like a Special Forces Unit), “Normalde yalnız Batılı özel timler tarafından kullanılabilecek ileri derecede istihbarat bilgisi içeren bir eylem” diye tarif ediliyor. Vay anasına sayın seyirciler... Gene de bayramınız kutlu olsun. Herkese iyi bayramlar dilerim. TOMA’ların parası gençlere Britanya’nın başkenti Londra’da yeni belediye başkanı Sadiq Khan, kendisinden önce görev yapan eski belediye başkanı Boris Johnson döneminde alınan üç TOMA’yı satmaya karar verdi. Khan, belediyeye yaklaşık 250 bin sterline (yaklaşık 964 bin TL) mal olan araçların satışından elde edilecek gelirin ise gençlere yönelik hizmetlere aktarılacak. Khan Trump bu kez Türk muhabire sataştı ABD başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçilerin gayri resmi adayı olan Donald Trump, basın toplantısı esnasında Milat gazetesinden Trump Yusuf Erçe’nin, “Türkiye’denim” diye başladığı sorusuna “Siz Türkiye’den misiniz? Aslına bakarsanız Türkiye’de oldukça iyi bir işim var. Bana diyorlar ki lütfen Türkiye’den bahset. Sanırım bu bay bir dost. Dost musunuz yoksa düşman mı?” diye yanıt verdi. Rojava anayasası hazır PYD liderliğindeki Kürtlerin Kuzey Suriye’de demokratik federasyon kurmak için hazırladığı toplumsal sözleşmeye, yani anayasaya son şeklinin verildiği söyleniyor. 2728 Haziran’da Derîk’te toplanan kurucu meclisin onayladığı 4 kısım, 11 bölüm ve 85 maddeden oluşan anayasa taslağı başkenti Kamışlı olarak belirlerken, savunma görevini Suriye Demokratik Güçleri’nin yerine getireceğini söylüyor. Kürtler, Araplar, Süryaniler, Türkmenler ve Ermeniler, Çeçenler, diğer Kafkas kökenliler, Müslüman, Hı ristiyan, Ezidiler ve diğer tüm topluluklar için “ulus devletin totaliter merkezi yönetiminin yol açtığı acıların” farkında olarak “demokratik federal sistem” getiriyor. Hepsinin katılımıyla “birlikte yaşama, eşitlik, kardeşlik” vaat ediyor. Serbest ve demokratik seçimlerle tüm idari organların ve konseylerin oluşturulacağı belirtiliyor. Kadınların eşitliğine ve haklarına özel vurgu yapıyor. Bundan sonra anayasa Demokratik Özerklik Yönetimi Yasama Meclislerine sunulacak ve kendileriyle toplantılar düzenlenecek. C MY B nilgun@
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear