26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Pazar 29 Mayıs 2016 Çiğdem Erken ile Çağan Irmak konseri Piyanist Çiğdem Erken ile yönetmen ve senarist Çağan Irmak ilgi gören projeleriyle bu kez Nardis sahnesinde yer alacak. Çiğdem Erken Band ile Çağan Irmak 3 Haziran saat 22.30’da Nardis’te olacak. Sahnede, Erken ile Irmak’a, Barış Doğukan Yazıcı, Volkan Polat, Baran Say, Erdem Göymen eşlik edecek. 7 yaşında piyano çalmaya başlayan Erken, Ankara Devlet Konservatuvarı’nı bitirdi. EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK kultur@cumhuriyet.com.tr 17 Ses veya çeviriye yer vermeden hikâyesini sadece ‘görüntülerle’ anlatan ‘Kabile’nin başrol oyuncularından Yana Novikova, Bir memleket gibidirAnkara’daydı Novikova, Ankara’daki görme, işitme ve ortopedik engellilerin erişebildiği bir sinema etkinliğine katıldı. insanlık halimizserYtsebaninriycheıalatymraıyteladlikersi ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR Sinema keyfini herkesle ve bir arada paylaşmaya kararlı Engelsiz Filmler Festivali sayesinde başkent Ankara’da görme, işitme ve ortopedik engellilerin erişebildiği bir sinema etkinliği yapılıyor. Genç ve deneyimli festivalcilerin kurduğu Puruli Kültür Sanat organizasyonuyla bu yıl dördüncüsü düzenlenen ve bu akşam Engelsiz Yarışma ödüllerinin dağıtılmasıyla sona erecek olan festivalin artık uluslararası konukları da var. Önceki yıl Cannes Film Festivali’ndeki keşfiyle büyük ilgi gören ve sayısız ödülle baştacı edilen “Kabile / The Tribe” filminin başrol oyuncularından Yana Novikova, dünya festivallerini dolaştıktan sonra sonunda bize de konuk oldu. 23 yaşındaki genç oyuncu filmin Ankara Goethe Enstitüsü’ndeki gösteriminden sonra seyirciyle buluştu. Görüntüyle anlatmak Ukraynalı yönetmen Miroslav Slaboshpitsky’nin ilk filmi olan “Kabile” önde yeniyetmelik sancılarıyla karışık bir aşk hikâyesi, arkada ise bozuk düzenin çarkları arasında sıkışan insanlık hallerimizi anlatıyor. Ama her şeyden Bir aşk hikâyesi olan Ukrayna yapımı ‘Kabile’ arkada da bozuk düzenin çarkları arasında sıkışan insanlık hallerimizi anlatıyor. önce sinemanın en temel kuralını işitme engelli öğrencilerin kaldığı bir yatılı okulda yaşananları anlatarak hatırlatarak çok yaratıcı bir çıkış yaptı. Yani herhangi bir diyalog ve sese yer vermeden sadece ‘izlememizi’ istiyor. Yana Novikova da dahil olmak üzere oyuncu kadrosu çoğunlukla işitme engelli, “Sonunda şansın bana da gülebileceğini görmek müthişti” diyor. Küçük yaştan bu yana oyuncu olmak isteyen Novikova, hikâyenin sadece görüntüyle anlatılmasını çok cesur ve yerinde bir karar olarak görmüş: “İşa ret dili ve kullanımı da herkese göre farklıdır. Yani bir çığlık veya hüzünlü bir ses tonu gibi bakarak kolayca anlayacağın hareketlerin de bir dili var tabii ki.” Tam da oyunculuktan ümidini kaybetmişken filmin büyük başarısı sayesinde şimdi kendi kısa filmini çektirecek kadar coşmuş, ayrıca izleyeceğimiz yeni rolleri de var yakında. Yurtta şiddet cihanda şiddet! “Ama başlangıç zor oldu. Senaryonun tamamını bilmiyorduk, günlük sayfalar halinde sete gel diğimiz sabah elimizde oluyordu. Doğallık adına yönetmenimizin tercih ettiği bir şeydi. Soyunacağım sahneleri öğrenince altüst oldum ama sonra anlatılınca gerekli olduğunu da anladım” diyen Novikova, gayet sert bir öyküsü ve anlatımı olan filmdeki karakterine hazırlanırken çok zorlanmış ve hayatı sorgulamaya başlamış. Filmin mekân aldığı yatılı okuldaki öğrenci ve öğretmenler arasındaki hiyerarşinin temelinde yolsuzluk var. Zayıf olanın ezildiği, öğrencilerin kendi aralarında çeteleştiği ortam yeniyetmelik sancılarıyla gayet sert bir hayat dersine dönüşüyor. “Elbette yatılı okullarda bu tür şeyler yaşanıyor” diyor ama bunun metaforik olarak memleket durumlarına denk geldiğini de söylüyor: “Ben Belarus’tanım ama Ukrayna’da veya herhangi bir yerde benzer durum yaşanıyor. Gençlik maalesef ekonomik koşulların sıkıştırdığı yerde ümidini kaybediyor ve hayatta kalmak adına sertleşebiliyor. Bu da evrensel bir şey tabii ki. Sistem insanı köşeye sıkıştırabilir ama dön dolaş seçimler bizim seçimimiz. Ahlaki doğruyu seçtiğimiz yerde kimliğimiz oluşuyor” sözleriyle insanın üzerine düşen sorumluluğu üzerine alması gerektiğini hatırlatıyor. Mimarlık politiktir 15. Venedik Mimarlık Bienali’nden, kafam ve yüreğim dünyanın dört bir yanından önerimler, tartışmalar, tasarılar, zengin deneyimler ve paylaşımlarla dolu döndüm... Tümü de bireyin, toplumun, çevrenin, doğanın mutluluğuna yönelik mimari ve sanatsal yaratıcı düşünceler ve düşler içeriyordu... Hayal kurma odaları Venedik Mimarlık Bienali’nin genel çerçevesini çizdiğim (26 Mayıs) ve Türkiye Pavyonu’nu anlattığım (27 Mayıs) yazılarımdan sonra, bugün dünyanın farklı köşelerinden yansımalar... Kimi örnekler: Japonya Pavyonu’nda 2011 büyük depreminden sonra, depreme karşı geliştirilen mimari çözümler... Almanya: Merkel’e göz kırpıyor gibiydi. “Almanya: Yeni evimiz” ya da “Almanya: Ev Sahibi” der gibi sığınmacıları ağırlayan politika, kültür ve mimari sentez... İngiltere Pavyonu radikal bir öneri getiriyordu: “Yuva” kavramını, birkaç saate, birkaç güne, birkaç aya, birkaç yıla göre ayarlıyordu. “Hiçbir şeye sahip olma, her şeyi paylaş”tan; “Yuva, WiFi olan yerdir”den geçip, “spekülasyon değil yaşam alanı” diye özetlenecek önermeler getiriyordu. Fransa, eşitsizliğin, gelir uçurumunun arttığı dönemde “Yeni Zenginlik” başlığı altında yoksulun mimarisini savunuyordu. İrlanda, Alzheimer hastalarına göre çevreyi yeniden düzenliyor; Güney Afrika küratörsüz, “gerilla bienalinden” başkent Pretoria’nın çok renkliliğini öne çıkarıyor; Singapur “Herkese bir hayal kurma adası” öneriyordu... Çin geçmişi yok etmeden yeniye yer açma yollarını arıyordu. Amaç değil araç Yüreğim ve kafam bunlarla dolu geldim ve dünkü gazete de Diyarbakır Sur fotoğraflarını görüp, Ayşe Yıldırım’ın yazısını okudum.... 7 bin yıllık Sur yok edilirken insanların bellekleri, çocukları, anıları yok edilirken Venedik Bienali’nden söz etmek ne kadar saçmaydı... Bienal başkanı, “Mimarlık, tüm sanatlar içinde en politik olanıdır” derken çok haklıydı. Çok yıllar önce İzmir Kordon boyundaki 2 katlı cumbalı evler yıkılırken yerlerine çok katlı, tüm meltemi kesen, palmiyeleri cüce kılan, İzmir’in kavrulmasına yol açan yapılar yapılırken gerekçe hep “Politik”ti. Beton demokrasi ilişkisi Demokrasiyle, beton, çimento, gökdelenler, AVM arasında sıkı bir ilişki var. Günümüzde kentsel çevreyi talan eden bir yapılaşma var! İnşaat çılgınlığı tüm kentlerimizi sarıp sarmaladı, yaşama egemen oldu. Bir zamanlar “kat karşılığı” apartman dikmenin yerini “kentsel dönüşüm” aldı. Devlet eliyle “kentsel dönüşüm” adı altında geçmiş yok ediliyor. Yerine konan ise sivil toplumu dışlıyor, yok sayıyor. İktidar güçlerinin aldığı kararlar; rant ve çıkar ilişkilerinin, güç ilişkilerinin diktası... Venedik’ten dönerken elimde “Darzana: İki Tersane Bir Vasıta” adlı Türkiye Pavyonu’nun muhteşem kitabı (İKSV Yayınları) vardı. Feride Çiçekoğlu’nun editörlüğü, Namık Erkal ve Vera Costantini yazıları, Cemal Emdem fotoğrafları, Bülent Erkmen tasarımı... İnceledikçe, okudukça aklımdaki soru daha da somutlaştı: Acaba günün birinde İstanbul tersaneleri de tıpkı Venedik tersanesine benzer işleve kavuşacak mı? Rezil ettiğimiz İstanbul’a, belleğini, yaratıcılığını, enerjisini, çok katmanlı kültürünü yeniden ve yeniden üretebilme fırsatını verecek mi? Sema ‘Bir Beyoğlu Bestekârı’ (Boyut) Klasik Osmanlı Müziği bestecisi Karnik Garmiryan’ın (18721947) eserlerinin tek dostu kâğıtlar ve kitaplardı; bugüne değin. Şimdi sese geldi; ete, kemiğe büründü. Kimin vasıtasıyla mı? Tabii ki kendisi gibi çekingen tabiatlı, hayatını müziğe vakfetmiş ve kendini hiç ortalık yerlerde göstermemiş, pazarlamamış, tutkulu ve romantik müzisyen Sema ile. 2004 yılında tanımış Karnik’i Sema, bir kitapta. Eserlerinden oluşan bir albüme ancak 2014 yılında karar vermiş. Tekirdağ’da bir dağ evinde, 135 beste arasından 15 gün içinde seçmiş 12 şarkılık repertuvarı. Her şey sevdiği dostlarının maddima nevi destekleriyle çıkmış. Berlin’de düzenlemeleri yapan Dimo’nun topladığı (Amerikalı piyanist diğer leri Alman) bir orkestra ile yapılmış kayıtlar. Şarkıları müzisyenlere tasvir etmiş, çalmaya başlamadan evvel, tek tek. Sema foxtrot vals, suzinak falan dememiş, makamlara sadık kalmamış; kendi hissettiği gibi yorumlamış. Aşırı duygusal ve her şeyi kendi içinde yaşayan bir adam Karnik, aşk dahil. Sema ise bir döneme tutuklu kalmış tedavisiz şarkıcı. Kökleri farklı olsa da, ikisi de Beyoğlu insanı. Bu Karnik’in çağdaş bir müzisyen tarafından ele alındığı ilk albüm. İlk kez bu kadar gün ışığına çıkıyor Karnik. BaşakYavuz ‘ALittleRedBug’(Things&Records) Başak Yavuz kariyerinin en zor adımlarından birini attı, üç yılın ardından gelen ikinci albümü “A Little Red Bug”u çıkardı. Tembellikten değil, malum memleket hallerinden uzadı tarih. Sorunları çalışkanlık ve iyi niyetle aştı; önce kendi adına bir plak şirketi açtı, şimdi müzik dersleri veriyor, iki de radyo programı yapıyor. Kalabalık bir müzisyen listesine sahip albüm, ilkine göre daha özgür bir çalışma, özellikle vokalleriyle. Kate Bush çağrışımlı, folkpop şarkıcılarına benzediği, melodiye ve ritme ayrı ayrı sadık parçalar olduğu gibi, panik atak yaşatan parçalar da mevcut. Kıyametsel yaylılar, blues etkili isyanlar, özgür doğaçlamalar, avangard pasajlar; edit var, ama çoğu hücum kayıt. Tek konsept, tek stil değil. Ayrıca iki farklı dil, İngilizce ve Türkçe. Kafayı takmış; her iki dilde birden eşit de recede iyi söyleyebilmek için şiir ve edebiyat çalışmalarında bulunmuş Başak. Vurguyu nereye yapacağını iyi çözmüş. Müzikal duygu ile kelime duygusu arasında öznel köprüler kurmuş. Bazen kelimeleri yarım söylemiş, bazen hecelerin yerleriyle oynamış. Akıl ve cesaretle yazılmış iyi şarkılar; adeta mimari eserler gibi ele alınmış. Her şarkının farklı derin bir duygusu var, ama aklı ortak. Madenciler anısına atölye Bugün üçüncüsü yapılacak Çırgan Kö yü Sanat Atölyesi, Koz lu’daki maden patla masında ölen sekiz ma dencinin anısına adan dı. Kozlu Kocatepe İl kokulu öğretmeni Fat ma Özkeskin’in ana sını Çocuklar fıyla birlikte, Çırgan kö sanat yünden çocukların katı atölyeleri lacağı atölye çalışmasın kuracak da sanat atölyeleri kuru lacak, çocukların el bece lar Fakültesi son sınıf öğrenci rileri değerlendirilecek. Kuru si Gizem Akman görev alacak. lacak atölyelerde ise eğitmen Etkinlikte ortaya çıkan ürün olarak Filyoslu çatuk sanatçı ler daha sonra Sergi Odası’nda sı, emekli öğretmen Mehmet sergilenecek. 7 Ocak 2013’te Türkçelik, Karikatürist Me Kozlu’da Türkiye Taşkömürü te Arif Tokmak, B. Ecevit Üni Kurumu’na (TTK) bağlı Koz versitesi (BEÜ) Güzel Sanat lu maden ocağında meyda na gelen patlamada Hasan Bozacığlu, Hüseyin Kürekçi, Muharrem Yapıcı, Yüksel Koca, Ahmet Şeker, Köksal Kadıoğlu ve Muhsin Akyüz isimli madenciler yaşamını yitirmişti. İşçilerden üçünün mezarı şu anda Çırgan’da bulunuyor. Aynı gün ayrıca, Sergi Odası’nın 2015 Karaelmas İbni Sina Kent Ödülü’nü alan karikatürist Mete Arif Tokmak’a ödülü verilecek. Bilgi: www.67sergi.blogspot. com l Kültür Servisi İSTANBUL ERKEK LİSESİ 132. YIL GELENEKSEL AŞURE GÜNÜ 05 HAZİRAN 2016 PAZAR SAAT: 10.00 OKUL BAHÇESİ TÜM SARI SİYAHLILARI BEKLİYORUZ. İSTANBUL ERKEK LİSELİLER DERNEĞİ 2016 Gürhan Uçkan Ödülü Bekir Dadır’ın Bekir Dadır 5Aralık 2006’da yitirdiğimiz çok yönlü sanatçı, yazar Gürhan Uçkan’ın anısı ve kişiliğini yaşatmak adına Dil Derneği ile İsveç Atatürkçü Düşünce Derneğinin üniversite gençliği arasında düzenlediği “Dil Derneği Gürhan Uçkan Şiir Ödülü”nü kazanan belli oldu. 2016 ödülünü Bekir Dadır kazandı. Seçici kurul Çiğdem Sezer, Işık Kansu, Ergül Çetin, Ertuğrul Özüaydın, Nazım Mutlu ve Günay Güner’den oluşuyor. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear