26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumartesi 28 Mayıs 2016 14 eğitim/yorum EDİTÖR: FİGEN ATALAY TASARIM: SERPİL ÜNAY Koltuğa yapışmak ve Aziz Yıldırım Fenerbahçe başarılı bir sezonun ardından, 4 kupadan oldu. Önce Avrupa’da kupa şansı bitti, sonra lig kupası kaçtı. Önceki gece de, belki de tarihinin en kötü sezonunu geçiren Galatasaray karşısında 10’lık yenilgi ile Türkiye kupası kaybedildi. Olabilir. Futboldur, fazla abartmamak lazım. Ama Aziz Yıldırım naptı, önce Fenerbahçeli futbolcuların ikincilik madalyası alması için stada çıkmamalarına onay verdi. Tüm uygar memleketlerde, maçı kaybetmek de kazanmak kadar gerçektir diyerek, çıkıp göğüslerini kabarta kabarta herkes madalyasını alır. İster ikincilik olsun, ister sonunculuk. Ama Aziz Yıldırım, “Küfür etmişler” bahanesine sığınarak, Fenerbahçeli futbolcuların sahaya çıkmamasına destek olup sporun temel ilkesi “fairplay”i yok saydı. Şaşırmadık, daha önce de olmuştu benzer şey. G.Saray’ın şampiyonluk kupası aldığı maçta Fenerbahçe Stadı’nın ışıklarının söndürülmesi talimatını vermişti. Ama bu da yetmedi Aziz Yıldırım’ın öfkesini dindirmeye, maçtan sonra da şunları söyledi: “2000 yılında Fethullan Gülen’in Galatasaray’ı duayla şampiyon yaptığı söyleniyor. Bizde böyle bir şey yok. Ben şike yapmadım, yapsaydım bu 5 sene içinde her türlü belgeler ortaya konurdu. İspat edilirse kendimi köprüden atarım dedim. Hakemler şampiyonluğumuzu engelledi. Penaltı var, vermiyor. Beşiktaş Başkanı’na, G.Saray Başkanı’na ceza vermezler, Aziz Yıldırım’a verirler.” Ahmet Dursun, Seba gitsin Tüm bu sözler, başarısız bir sezon sonunda, bir yöneticinin koltuğunu kaybetmemek için ürettiği bahane silsilesinden başka bir şey değil. Yıllar önce Beşiktaş’ın efsane Başkanı Süleyman Seba, zamanında görevini bırakmayı bilmediği için “Ahmet Dursun, Seba gitsin” sloganlarına maruz kalmıştı. Aziz Yıldırım, aynı kadere uğramamak için Fethullah Hoca’nın dualarına umut bağlamış anlaşılan. Burada yapılacak, bir başkasının zaferini kötülemek yerine, yiğitçe özeleştiri yapmak, sorumluluğu almak, hataları araştırmak, tekrarını önlemeye çalışmak olmalı. Yoksa, Fethullah Hoca, hakem, şike... Kimse bunlara inanmaz. Hendek mağlubiyeti Gazetelerde dün PKK militanlarının Nusaybin’de teslim olma görüntüleri vardı. “Hendek ve barikat” savaşı, gerisinde yüzlerce ölü, Suriyeleşmiş kentler ve teslim olma görüntüleri bırakıyor. Örgüt ise, inandırıcı olmayan “Siviller vardı” gerekçeleriyle, bu ağır yenilgiyi örtme telaşında. Örgüt liderleri, Türkiye devletinin 100 yıllık tarihine bakınca, bu tür olaylarda ne kadar acımasız kararlar alındığını görmeliler. 1915 tehcirinden Dersim olaylarına, 12 Eylül’den 90’lı yıllara, devlet her defasında, önüne geleni buldozer gibi ezdi geçti. 2016 yılında olmamız da bunu değiştirmedi, hep birlikte gördük. Devletin bu sert politikaları kabul edilemez ama gerçek ve dış dünya da pek aldırmıyor. Çözüm sürecini bozma ve hendekbarikat siyaseti çöktü, olan canını, malını, evini kaybeden sivil halka oldu. Bunu örgüt de görmeli ve sorunu masada çözmek için tarihsel bir adım atmalı. Sorunun masaya taşınmasının, Kürt siyasetine 1 Haziran’da sağladığı oy artışı, böyle bir adımın gerekçesi sayılmalı. 28 MAYIS 2016 SAYI: 33106 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.34 03.26 03.58 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.29 13.08 17.05 05.17 12.53 16.47 05.44 13.16 17.07 Akşam 20.35 20.16 20.35 Yatsı 22.20 21.58 22.12 Taktik Kemal Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda AKP’ye verdiği 21 kişilik desteği anlayan beri gelsin. Taktikmiş… Olsa olsa tik tak olabilir böyle bir davranış… “Tik dediler”, “tak yaptım” gibi bir şey. CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen, anayasa değişikliğini, Cumhurbaşkanı ve yolsuzlukla suçlanan 4 bakanı da içerecek biçimde “kapsamın genişletilmesi” istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne götürüyor. Doğrusunu yapıyor. Muhalefet dediğin böyle olur. Diğeri, majestelerinin muhalefeti oluyor çünkü. Cerrattepe kampanyası Cerrattepe kıyımı uluslararası alanda bir kampanyaya neden oldu: Kampanya, 131 ülkeden 335 sendikanın üyesi olduğu İnşaat ve Ağaç İşleri Enternasyoneli ile Türkiye’den Tarım Ormanİş ve Yeşil Artvin Derneği’nin ortaklığında yürütülüyor. Dileyenler, “https://www.labourstartcampaigns.net” bilgisunar adresinden kampanyaya katılabilirler. Ya Sarraf konuşursa… Getiren götürmeye karar verdi gibi gözüküyor. Götürme manivelası da Rıza Sarraf olacak. ABD’deki gelişmeleri Türk kamuoyuna yansıtan deneyimli gazeteci Yılmaz Polat, abc haber sitesinde, Sarraf’ın ikinci duruşmasının 16 Haziran’da yapılacağını ve ünlü savcı Bharara’nın “kara para aklamak, banka sahteciliği, ABD çıkarlarına karşı komplo kurmak”la suçladığı Sarraf için ek iddianame hazırladığını bundan bir hafta önce duyurmuştu. Polat, Sarraf’ın tutuksuz yargılanmak için, Emine Erdoğan ve Bilal Erdoğan’la bağlantılı TOGEMDER ve TÜRGEV’e yaptığı milyonlarca dolarlık bağışların belgesini mahkemeye sunduğunu da yazmıştı. Öyle anlaşılıyor ki, Sarraf, ABD adalet sistemindeki “konuşur, diğer suçluları açıklar, bilgi verirsen cezan düşer” diye özetlenebile cek uygulamalarından yararlanacak. O zaman da iş, Sultan’a değin uzanacak. Sarraf’ın “konuşması” ABD’nin Türkiye’den ayrıntılı bilgi, belge istemesi anlamına geliyor. Saray’ın hiç işine gelmeyen durumlar ortaya çıkacağından şimdiden önlemler alınmaya başlandı bile. Örneğin, geçen ay TBMM’den ivedilikle “Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu” çıkarıldı. Yasa, yabancı devletlerin adli işbirliği istemlerinin “Türkiye’nin egemenlik hakları, milli güvenliği, kamu düzeni veya diğer temel çıkarlarının ihlal edilmesi” gibi gerekçelerle reddedilmesi konusunda hükümete yetki tanıyor. Özetle, ABD Sarraf ile ilgili bilgi ister, Saray’ı sıkıştırırsa, Binali hükümeti bilgi vermekten kaçınma zırhını üstüne giymiş durumda. ABD’nin getirdiğini götürme kararlılığı ise her şeye karşın süreceğe benzer. Sınavda puansız soru Sübyan mektebi Eğitimİş Başkanı Veli Demir, “Sübyan Mektebi” adı altında birtakım yerlerin, çocukların gencecik beyinlerini karanlığa sürüklediğini duyurdu. Sözde dini eğitim veren kreşler, anaokullarıymış bunlar. Veli Demir diyor ki: “Din istismarına göz yuman kamu yöneticilerinin, 36 yaş grubu çocukların bile cinsel farkındalıkla yetiştirildiği bu kurumlarda; zaman zaman cinsel istismar konularının ortaya çıkmasına şaşırmış gibi yapmaları inandırıcı olmaktan uzaktır. Dinselliği ve cinselliği ön planda tutan Cumhuriyet karşıtı bu kurumlar, eğitim sisteminin içini bir kurt gibi kemirmeye devam etmektedirler.” Burun Sinan Tartanoğlu, acar bir gazetecidir. Tuttuğunu koparır. Sinan, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün “ispiyonculuğu” kurumsallaştırdığını yazdı. Soruşturma açtılar. İspiyonculuk, jurnalcilik; başımızdakilerin “Ulu Hakan Abdülhamid Han” diye tanımladıklarının burnu büyüğün döneminde doruk noktasına ulaşmıştı. Bugün ikinci burun vakası ile karşı karşıyayız. Yaşantımızın her alanına giren bir burun bu. Sınavlarda isteyen adaylara, soru türlerinin zorluk derecesini belirleyecek, değerlendirme dışı soru yöneltilecek DENİZ ÜLKÜTEKİN Yeni MEB yasası ile ÖSYM’nin yapacağı sınavlarda adaylara değerlendirme dışı soru sorulabilecek. Bu sorular ile yine yeni yasayla birlikte sınavlarda uygulanacak soru kategorilendirmesi için soru tiplerinin zorluk derecelendirmesi yapılacak. Önümüzdeki dönemde ÖSYM tarafından yapılacak sınavlarda soruların kolay ve zor olarak, düşük ve yüksek puan üstünden değerlendirilmesi öngörülüyor. Benzer soru türlerini kategorilendirip ayırt edici özelliklerini belirlemek içinse ÖSYM’nin merkezi sınavlarında adaylara puanlama dışı bırakılacak sorular sorulacak. Bu soruları cevaplamak isteyen adaylara sınavlarda ek süre verilecek, ama hangi sorunun değerlendirme dışı olacağı soruları cevapla yan adaylara da söylenmeyecek. Uygulanması zor Fen Bilimleri Temel Liseleri Rehberlik koordinatörü Cihan Yeşilyurt, bu uygulamanın pratikte mümkün olamayacağını söyleyerek şöyle konuştu; “ÖSYM, yargı kararları gereği bütün soruları sınavlardan hemen sonra kamuoyu ile paylaşmak durumunda. Dolayısı ile herkesin gördüğü sorularla ‘bireyselleştirilmiş sınav’ yapması ölçme ve değerlendirmeye aykırı olur.” MEF Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Mustafa Özcan ise “Bir soruyu herkes biliyorsa bir değeri yoktur, kimse bilmiyorsa da aynı şekilde. Ayırt edici bir özelliği olmalı. Bu uygulamaya pedagojik açıdan karşı çıkmak pek doğru olmaz. Sınav sorularının daha iyi olması için düşünülmüş bir uygulama” dedi. doğrBuiylaommaedtöriknemi Sbssrs4kmru4oıaorıâpraagdrğMuSkluüaeışaıııtayndlnnvikğlakhuaaeaeateclkvraivcğnikareplriaalelkmlsıeimetklr.rodeardrh.leierlılİaakieuypsenkhtkeeettdavietatndndeirşrilriğoihmidöelsğceinaeynodeeebnilndkinverligdelerae;hdoiaınp,şecebrsilıtelağiogarkii.li lagray4idibloeabimSlryeiiıraneckaateuynrvkleiolka.gnrndüimdıovlaeaeğclnlnriakulskiğlıg.aniHömaiçveraüirnylhveabeanpniı Prof. Aziz Sancar Mardin türküleri dinledi Prof. Dr. Aziz Sancar, Yeditepe Üniversitesi akademisyenleri ile İstanbul ve çevresindeki 85 okuldan okul müdürleri ve fen bölüm başkanları ile Büyük Kulüp’te onuruna verilen yemekte bir araya geldi. Yeditepe Üniversitesi Kurucu Başkanı Bedrettin Dalan, “Aziz Bey bu kapıyı Türk bilim insanlarına açmıştır, arkasından yeni Türkler gelecektir” dedi. Programda sanatçı Seher Çelik şefliğinde Yeditepe Üniversitesi Türk Halk Müziği Topluluğu mini bir konser verdi. Konserin ilk parçasında söz ve müziği Bedrettin Dalan’a ait “Türkülerin Türküsü” parçası seslendirildi. Yeditepe Üniversitesi Folklor Kulübü üyeleri, Aziz Sancar’la selfie çektirdi. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr 56 yıl önce bir cuma günü Dün, 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin 56. yıldönümüydü. Bir cumaya rastlayan bu günü hiç unutamam, zira o günün sabahında 23 gündür tutuklu bulunduğum Davutpaşa Kışlası’ndan salıverilmiştim. Türk Silahlı Kuvvetleri ülkede yönetimi ele almış, sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Nizamiye Kapısı bir anda salıverilen yüzlerce tutukluyla ana baba günüydü. Bir teğmenin yardımıyla bir cipe bindirilmiş, cipten cipe aktarılarak evimizin bulunduğu Moda’ya kadar gelmiştim. O yılın nisan ayında öğrenci olayları başlayınca ben de İstanbul Liseliler Birliği diye bir örgüt kurabilmek için birkaç arkadaşımla birlikte yola koyulmuştum. Kentin önde gelen liselerini dolaşıyor, öğrencileri kitlesel öğrenci gösterilerine yönlendiriyorduk. 2 Mayıs günü kalabalık bir liseli grubuyla önce Cağaloğlu’nda Valilik önünde sonra da Harbiye’de İstanbul Radyosu önündeki gösterilere katılmıştık. Sıkıyönetim komutanlıklarına “Vur emri!” verilmişti. Ankara’da Sıkıyönetim Komutanı Namık Argüç, göstericilere her türlü şiddeti uygularken İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Fahri Özdilek bu emri “farklı” yorumlayarak askerlerine birer “sopa” dağıttırmıştı. Askerler yine de bizi dağıtmak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlardı. Radyoevi önündeki itiş kakış sırasında bir polis atının çiftesiyle yere yıkılınca kaçamamış, yakalanmıştım. İki gün boyunca emniyette sopa, dayak… Ardından “haşat” bir durumda askere teslim edilmiş, Davutpaşa’ya gönderilmiştim. Kışla bana cennet gibi gelmişti. 17 yaşında bir lise öğrencisi siyasal sokak olaylarına katılacak düzeyde siyasal bilince sahip olabilir miydi? Eğer evlerine her gün biri Cumhuriyet olmak üzere üç günlük gazete giriyorsa, evdeki büyükler bu gazetelerdeki haberleri, yorumları güncel olarak yorumluyorlarsa, sizin de kafanız normal ölçülerde çalışıyorsa ülkenin kötüye gittiğini görebiliyordunuz. Olaylar sırasında bir tank paletinin altında kalarak can veren İstanbul Lisesi öğrencisi Nedim Özpulat da benim yaşımdaydı. Evimize giren gazeteler her gün sansür nedeniyle sayfalarında beyaz lekelerle yayımlanıyordu. 16 Nisan 1960 günü TBMM’de yargının işlevini üstlenen, muhalefeti ve basını izleyerek suçlu gördüklerine dilediğince ceza biçen bir Tahkikat Encümeni kurulmuştu. Başta 83 yaşındaki yazar Hüseyin Cahit Yalçın olmak üzere gazeteciler, yazarlar hapse atılıyordu. Türkiye’nin, demokratlığını ilk iktidara geçtiği 19501954 yıllarından sonra geride bırakan Demokrat Parti eliyle bir diktatörlüğe sürüklendiğini görmemek için kör olmak gerekirdi. Yine o cuma gününe dönelim… Moda’ya geldiğimizde hemen eve gidemedim. Çünkü peşinde bir GMC (Cemse) olan bir cip, cipimizin yanında durdu. İçindeki yüzbaşı bizim cipteki üsteğmene beni sordu. O semtten olduğumu öğrenince beni yanına çağırdı. Kamyon, ekmek dağıtıyormuş. Hangi eve ne kadar ekmek verileceği konusunda kendisine yardımcı olacakmışım… Neyse Moda Caddesi’ndeki apartmanlara ekmek dağıttıktan sonra buruna doğru caddenin ikiye ayrıldığı noktaya geldik. Orada da başka bir cip, içinde yine bir yüzbaşı… Elinde birtakım kâğıtlar; o da semtteki Demokrat Parti ileri gelenlerini ve işadamlarını topluyormuş. Cipin arkasında da askeri bir otobüs… Yüzbaşı elindeki kâğıtlardan birini uzattı, “Bunların evlerini göstereceksin!” Baktım, çoğu arkadaşlarımın ya da sokakta her gün karşılaştığım yaşıtlarımın babaları. “Hiçbirini tanımıyorum, bilmiyorum…” dedim yüzbaşıya. İnanmadı. Israr, vatan, devlet… Direndim. Nihayet pes etti. “Haydi, evine git” dedi, “sen dürüst bir delikanlısın…” Doğru eve koştum. Sonraki yıllarda düşündüm… 27 Mayıs, başında amaçladığı gibi bir “ak devrim” olarak kalabilirdi. 1961 Anayasası ile Türkiye’ye özgürlükler getirdi. Tanıyamadığımız düşüncelerle, okuyamadığımız kitaplarla buluştuk. Anayasa Mahkemesi gibi çağdaş kurumlara kavuştuk. Ne var ki gelişigüzel tutuklamalarla, Yüksek Adalet Divanı’nda görülen anlamsız davalarla, nihayet Başbakan Adnan Menderes’e, Maliye Bakanı Hasan Polatkan’a, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya verilen ölüm cezalarıyla lekelendi. Keşke hep “ak” kalsaydı... C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear