28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 3 Nisan 2016 12 Bizi Obama kurtaracak(mış) Oneydi o öyle? Milletçe soluğumuzu tuttuk ve papatya falı açtık: Obama, Tayyip Erdoğan’la görüşecek… Obama, Tayyip Erdoğan’la görüşmeyecek…. Görüşecek… Görüşmeyecek… Görüşecek… Sonunda görüştü. Hem de tam elli dakika. AKP’nin düdüğünü çalan ve sadece o düdüğü çalan ve sadece o düdüğü çalmayı bilen gazetemsi, televizyonumsu medyada bir sevinç, bir sevinç… Meğer çok korkarlarmış. “Ya görüşmezse” diye tırnak kemirip yürek hoplatırlarmış. O yüzden gazetemsilerinde görüşme fotoğrafını çarşaf çarşaf; televizyonumsularında tekrar tekrar yayımladılar. HHH Muhalif ya da muhalefetimtrak medyanın hali de bir başka yürekler acısıydı. Son dakikaya kadar kahramanca(!) direndiler: Görüşmeyecek…. Herkesin katıldığı toplantı sırasında geçerken bir sırtını okşar belki, o kadar… Yok yok Washington’ı en iyi bilen, bilmem ne konseyinin başkan yardımcısının görümcesinin eltisi söyledi, görüşmeyeceklermiş… Kesin bilgi: Görüşme yok… Şey, görüşme ihtimali belirdi ama kesinleşmedi ki, valla kesinleşmedi… Sonunda görüştüler. Hem de tam elli dakika. Peki ne görüşüldü. Özellikle Obama “O”na ne dedi, “O” Obama’ya ne cevap verdi? Gazetelerde birkaç bilgi kırıntısı var. Anlaşılan Obama tatlı sert fırça atmış, basın ve düşünce özgürlüğünün önemine ve değerine işaret etmiş. Ama besbelli ki “stratejik partner”ini üzecek, alınganlığına yol açacak, hırpalayacak cümleler kurmamaya özen göstermiş…. Yani Ortadoğu ABD’nin öngördüğü biçimde ve yönde yeniden düzenlenirken bunu Türkiye’siz yapamayacağını ya da Türkiye ile daha kolay yapacağını bilen bir ABD başkanından bekleneni yapmış… HHH Belki Obama başka şeyler de söylemiştir: Cumhurumun başkanı da bir şeyler söylemiştir ama valla haberleri ayrıntılı okumadım; şöyle bir göz atıp geçtim. Madem gazetecilik yapıyorum ilgilenmem lazım. Ama meslek gereklerine boş verdim ve ilgilenmedim… Çünkü canımı sıkıyor; çünkü öfke basıyor… Cumhurumun başkanı Erdoğan’ın ABD’ye gidişinden günler önce başlayan, orada iken doruğuna çıkan “Görüşecek mi, görüşmeyecek mi” histerisini onur kırıcı buluyorum. Kıdemli Tırmık okurları bilir milliyetçilik de, ulusalcılık da bana pek uzak. O yüzden onur kırıcı bulmamın “milli hisler”le ilgisi yok. Ama Türkiye’de demokrasiyi, adaleti, özgürlükleri, laikliği, eşit haklı yurttaşlığı savunanların Obama’ya bal gibi umut hatta bel bağlamışlıkları anlamına gelen bu “Görüşmeyecek… Kabul etmeyecek… Burnunu sürtecek” beklentisinin onur kırıcı olduğuna da kuşkum yok… O yüzden “Obama ile Tayyip Erdoğan 50 dakika görüştüler” haberini okuyunca neredeyse sevindim…. Eğer Tayyip Erdoğan’da somutlanan zihniyet ile mücadele edilecek ve o zihniyet yenilecek, ülkenin üstünden gölgesi bile kazınacaksa bunu Obamagiller, AB tepeleri filan yapmayacak; biz yapacağız. Yapamazsak kendimize kızalım, kendimizi kınayalım. haber EDİTÖR: CAN DOKER ‘Erdoğan’ı daha önce gözden çıkarmıştı’ ABD Başkanı Barack Obama’nın söz zorunda kalındığılerini yorumlayan gazeteciler Kad nı belirtti. Gürsel, gözden çıkarmış Türkiye, artık demokrasi ülkesi olarak tır. Sorunları Er görülmüyor, yönetilmesi zor bir ortak, ri Gürsel ve Aslı Aydıntaşbaş, Amerikan Erdoğan’ın son da doğan ile çözeme demokrasi rotasından çıkmış, otoriterle kamuoyunda ve ABD hükümetinde, uzun kika ayak üstü bir yeceğinin farkın şen bir ülke olarak kabul ediliyor” yoru süredir yerleşen algının dışavurumu ola görüşmeye tabi ol dadır. Amerika yö munda bulundu. Aydıntaşbaş, Erdoğan’ın rak yorumladılar. duğunu dile geti netimi Erdoğan’ın ABD ziyareti başlamadan önce ABD bası Obama’nın açıklamalarını yorumla rerek, “Yoksa bu umudunu ta nında “Türkiye diktatörlüğe gidiyor” vur yan Diken köşe yazarı Kadri Gürsel, randevu ile Obama mamen kesti gulu yazıların arttığına dikkat çekerek, Obama’nın açıklamasını Erdoğan ile yap yönetiminin IŞİD’İ ği ABD Başkan “Erdoğan’ın gezisinde, gazetecilere yöne mış olduğu görüşmenin sonrasına rast kayıran tutum farladığını belirterek, açıklamanın Erdoğan kı olmak üzere Su Kadri Gürsel Aslı Aydıntaşbaş Yardımcısı’nın yaptığı ziyarette lik, bizim alışık olduğumuz fakat Batılılar için dehşet sayılacak görüntülerin ya Amerika’da iken yapılmasının çok önem riye politikasından anlaşılmıştı” ifade şanması ve Erdoğan’ın gazeteci Christi li olduğunu vurguladı. Türkiye ile ABD kaynaklanan sorunları çözebileceği bek lerini kullandı. ane Amanpour’un sorularına verdiği ya arasındaki sorunların Beyaz Saray’da lentisi içerisinde olduğunu sanmıyorum. Gazeteci Aslı Aydıntaşbaş ise nıtların, Batılılar için son derece otoriter ki 50 dakikalık görüşme neticesinde çö Erdoğan’ın öngörülemez istikrarsız bir li Obama’nın açıklamalarına ilişkin olarak, zihniyeti yansıtıyor olması geziyi halk zülmediğini teyit eden bir açıklama oldu der olduğunu bildiği için Obama yönetimi “Obama’nın açıklamaları, Amerikan ka la ilişkiler faciasına dönüştürdü. Erdoğan ğunu kaydeden Gürsel, randevunun da bir yerde kendi açısından hasar kontrolü muoyunda ve ABD hükümetinde, uzun Amerika’ya gitmeseydi, şu an çok daha Erdoğan’ın aşırı ısrarı sonucu verilmek yapmıştır. ABD Erdoğan’ı çok öncesinden süredir yerleşen algının dışavurumu. iyi bir yerde olurdu” ifadelerini kullandı. Dost acı söyler!BAŞKAN OBAMA, CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’I BASININ ÖNÜNDE SERT BİR ŞEKİLDE ELEŞTİRDİ Basın özgürlüğüne, dini özgürlüklere, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne inanıyorum ABDBaşkanı Barack Obama, Beyaz Saray’a geldi ği günden beri ilk kez Cumhurbaşka nı Tayyip Erdoğan’ı basının önünde eleştirdi. Nükleer Güven lik Zirvesi’nin bitişinde soruları yanıtlayan Oba ma, bir gazetecinin “Bro okings Enstitüsü’nde ya şanan çirkin sahneler İLHAN TANIR den saatler sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’la buluştunuz. Kendisini bir otoriter olarak görü yor musunuz?” sorusuna zehir zembe rek bir yanıt verdi. Obama, Cumhur başkanı Erdoğan için “Makamına, de mokrasi sözü vererek geldi. Türkiye tarihi itibarıyla da her zaman için de rin bir İslam inanışına sahip olsa da modernizm ve giderek daha çok dı şarıya açılım ile yan yana yaşayabil miştir. İşte onun takip etmesi gere ken miras budur. Bilgiyi baskı altına alan ve demokratik tartışmayı kapat mayı içeren bir strateji yerine” dedi. Türkiye’de basına yönelik yaklaşımın ülkeyi “sıkıntı verici bir yola sokabile ceği” uyarısında bulundu. Böylece Er doğan yönetiminin basına yaklaşımı na doğrudan ilk kez eleştiri getirmiş oldu. Bunu bizzat Erdoğan’ın kendisi ne de söylediğini açıkladı. ‘Bunları doğrudan söyledim’ Obama’nın AFP muhabiri Andrew Beatty’den gelen soruya tam yanıtı şöyle oldu: “Türkiye bir NATO müttefiki. IŞİD’e karşı savaşımızda son derece önemli bir partner. Geçmişi eskiye dayanan ve stratejik ilişkilerimiz olan bir ülke. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkanlığa geldiğimden günden beri ilişkide olduğum biri ve birçok konuda verimli bir ortaklığımız oldu. Ama aynı zamanda şu da doğru, ki bunu doğrudan ona da söyledim, Türkiye’de beni rahatsız eden bazı eğilimler olduğu sır değil. Ben basın özgürlüğüne güçlü bir biçimde inanan biriyim. Dini özgürlüklere güçlü bir biçimde inanan biriyim. Hukukun üstünlüğüne ve demok Türkiye’de beni rahatsız eden bazı eğilimler olduğu sır değil, kendisine de söyledim Basına karşı benimsenen yaklaşım Türkiye’yi rahatsız edici bir yola sürükleyebilir Nükleer Güvenlik Zirvesi’nde soruları yanıtlayan Obama, Türkiye’de yaşananları yorumladı. Obama uyarılarını Erdoğan’a da dile getirdiğini söyledi. rasiye güçlü bir biçimde inanan biriyim. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın demokratik bir süreçle defalarca seçildiğine şüphe yok. Ama basına karşı benimsedikleri yaklaşımın Türkiye’yi çok rahatsız edici bir yola sürükleyebileceğine inanıyorum. Ve onlara tavsiyede bulunmaya devam edeceğiz. Ve bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da söyledim. Ona, göreve demokrasi vaadiyle geldiğini ve Türkiye’nin tarihsel olarak derin bir İslam inancının modernite ve gittikçe artan açıklıkla yan yana yaşadığı bir ülke olduğunu hatırlattım. Ve (Erdoğan’ın) enformasyonu baskı altına alma ve demokratik tartışmayı engellemenin dahil olduğu bir strateji yerine izlemesi gereken miras bu. Bunu söylerken (Türklerin) işbirliğinin birçok uluslararası ve bölgesel konuda önemli olduğu nun altını çizmek isterim. Öyle olmaya da devam edecek. Birçok dost ve ortağımız için geçerli olduğu gibi onlarla çalışır, işbirliği yaparız, çabalarına minnet duyarız ve bazen bazı farklılıklar olur. Ve farklılıklar olduğunda bunu söyleriz. Burada da bunu yapmaya çalıştım.” Bir günde olmadı İlişkinin bu noktaya gelmesi bir günde olmadı. ABD Başkanı Obama, 2009 yılında iktidara geldiğinde ilk yurtdışı gezisinde Türkiye’ye de gelmişti. Türkiye’nin Müslüman ülkeler arasında desteklenmesi gereken bir demokrasi olduğunu düşünüyordu. 2012 yılında Fareed Zakaria’ya verdiği röportajda o dönem başbakan olan Erdoğan’ı en yakın olduğu 5 lider arasında saymıştı. Beyaz Saray Demokrasi vaadiyle geldi, demokratik tartışmayı engelleme stratejisini izlememeli 2013 yılında Erdoğan’ı resmi ziyaret için Washington’a davet ettiğinde insan hakları kuruluşları ve Türkiye’deki demokrasi yanlısı grupların çağrısına rağmen Erdoğan ve heyeti birinci sınıf ağırlandı. Hatta Erdoğan, Beyaz Saray’ın karşısındaki Blair House’da misafir edildi. Türkiye’de artan baskı ortamına rağmen Obama, bu ziyarette, en azından kameraların önünde hiçbir eleştiride bulunmadı. Mayıs 2013’teki ziyaretten yalnızca iki hafta sonra Gezi Parkı olayları başladığında da Erdoğan’a eleştirilerini kapalı kapılar ardında iletmeyi tercih etti. O günden sonra iki lider daha az görüşmeye başladı. Beyaz Saray ve ABD Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin Türkiye’de insan hakları ile ilgili açıklamaları da gittikçe sıklaştı ve sertleşti. Ancak Nükleer Zirve’nin kapanışında Başkan Obama’nın kendisi ilk kez bizzat Erdoğan’ı eleştirdi. Brookings öncesi saldırı Başkan Obama’nın beklenmeyen çıkışında Washington gezisinin olaylı geçmesi de etkili oldu. Erdoğan’ın saygın Brookings Enstitüsü’nde önceki gün yaptığı konuşma öncesinde korumaların gazetecilere ve protestoculara saldırması büyük tepki çekti. Obama’nın Nükleer Zirve’de Erdoğan’ı eleştirdiği gün Amerikan gazetelerinin hemen hepsinde bu olay “Erdoğan şehre kaos getirdi” gibi başlıklarla detaylarıyla anlatılıyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Elizabeth Trudeau da günlük basın brifinginde “barışçıl protestoculara şiddet kabul edilemez’’ demişti. Üstelik Brookings Enstitüsü’ndeki sorucevap bölümünde Erdoğan’a gazetecilerin soru sormasına izin verilmemiş, Erdoğan moderatörün basın özgürlüğü ile ilgili sorusuna gazetecilikten hapis yatan kimse olmadığı klişesini tekrarlayarak yanıtlamakla yetinmişti. Tüm bunlar Başkan Obama’nın Erdoğan’a tepki göstermesi yönündeki baskıları artırdı. Obama, Erdoğan’a karşı sert sözlerini bu ortamda sarf etti. l WASHINGTON Sancar Erdoğan, ABD’de Sancar ile görüştü ABD’nin başkenti Washington’da temaslarını sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerikalı kanaat önderleriyle akşam yemeğinde bir araya geldi. Cumhurbaşkanlığı internet sitesinin bildirdiğine göre, Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği Konutu’nda gerçekleşen yemeğe; ABD Dışişleri Eski Bakanı Madeleine Albright, Kuzey Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü Öğretim Üyesi ve 2015 Nobel Kimya Ödülü sahibi Prof. Dr. Aziz Sancar, ABD Savunma Eski Bakanı William Cohen, ABD Genelkurmay Eski Başkanı Colin Powell ve ABD Başkanı Barack Obama’nın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı General James Jones’un da aralarında bulunduğu 25 kanaat önderi katıldı. Yemekte; Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu ile Milletvekili Ravza Kavakçı da hazır bulundu. “Demokrasi amaç değil, araçtır” söyleşisinden bu yana yirmi yıl geçmiş... Erdoğan’la “liderlik potansiyeli” vaat eden Refah Partili İstanbul Belediye Başkanı iken yapmıştım o söyleşiyi. O yıllarda Milliyet’in pazar söyleşilerini yapardım. Onca lider, siyasetçi, devlet adamı tanıdım. Ama Tayyip Erdoğan kadar sert, tavizsiz, iddialı, toleranssız ve kendisiyle dolu, hırslı birine rastlamadım. “Genç bir adam Tayyip Erdoğan” diye yazmışım o tarihi söyleşinin girişine; “42 yaşında. Zeki, kurnaz ve becerikli. Sert ve hırslı. Amerikalıların ‘winner’ dediği cinsten. Hani o yalnız kazanmak için ateş edenlerden... Bizim dünyadaki tüm ülkelerden farklı bir ülke olduğumuzu iddia ediyor Erdoğan. Tarihte olduğu gibi, şimdi de ‘şahsına münhasır’ bir yönetimle yaşayacağımızı söylüyor. Anayasa ve kanunlardan başlayarak sistemde kapsayıcı bir değişiklik savunuyor. Bunu Refah usulü ‘muğlaklıkla’ yapıyor. Şeffaflık içeren ki demokrasi budurtüm tanım ve kavramlardan kaçıyor. ‘Belli çevreleri rahatsız etmek’ istemiyor. Refah, yalnız ‘o çevrelerden’ çekiniyor. Laik kamuoyuna karşı bir sorumluluk taşımıyor ve hatta böyle bir kamuoyunun varlığı nı kabul dahi etmiyor. Erdoğan, demokrasinin ne demek ol duğunu bilmiyor kısaca. Veya bilmek istemiyor. ‘Araç’ diye bakıyor demokrasiye. Ona, hepimizi hemhal edecek çoğunluk iktidarına taşıyacak araç diye bakıyor.” nilgun@cumhuriyet.com.tr ‘Türk tipi’nin aracı Bugünün bilgileriyle o röportajı okudu ğumuzda daha o yıllarda RTE’nin “refe Dünya RTE’yeransı İslam olan” bir “anayasa değişikli ği” hayalinde olduğunu, bugün “Türk ti ‘kral çıplak’ diyorpi” dediği iddialı bir tasavvurun peşinde olduğunu görüyoruz... “Türkiye, dünyada hiçbir Müslüman ül kenin yönetimini örnek almamıştır” diyor 14 Temmuz 1996 tarihinde “Demokrasi bizim için amaç değil araçtır” başlığıyla yayımlanan o söyleşide Erdoğan ve ekliyor: “Tarih boyunca biz kendi örneğini üretmiş bir toplumuz. Yarın da öyle olacağız.” O yıllarda adına konuştuğu Refah Partisi’nin “yerli değişim” idealini; “Milletin ruh köküne, milletin ruh kökü diye ifade ettiğimiz temel değerlere dayalı bir değişim” diye tanımlıyor. “Ruh kökü İslam mı oluyor” sorusunun cevabını “İslama dayalı bir anlayış, evet” olarak yanıtlıyor. Partisinin referansının salt “İslam” olduğunu söylüyor. “Referansımıza ters hiçbir şey yapmak ve yaşamak istemiyoruz” diyor. Demokrasi bağlamında; “Kula kul olmayacak bu parti. Hakka kul olacak” diye konuşuyor: “Ama demokrasi amaç mı araç mı? Haa, burada bizim bir ayrılığımız var: Biz diyoruz ki, demokrasi amaç değil, araçtır.” Bu sade “araç”tan ibaret olan demokraside, seçmenleri salt “partisinden olanlar” ve “partisinden olmaya aday olanlar”olarak ikiye ayırıyor: “Türkiye’de iki tip insan vardır” diyor: “Refah’lı olanlar ve Refah’a aday olanlar.” “Çok sesliliğin” RTE’nin zihnindeki karşılığı bu. tümBu“gnüünvkeüsi“”ynveilagnurin@bTucüurmskhöiuyryieylee”t.şcvoimdiz.etyr:oBnuizni un “Türk tipi” sisteme taşıyacak araç gözüyle bakılan bir demokrasi. Ve yalnız kendi “partisinden olan”la, “partisine katılmaya aday olanlar”dan oluşan bir “insan” tipi... Dünya şimdi yirmi yıl sonra birden Erdoğan’ın “otokrat” olduğunu keşfediyor. Merkel Erdoğan’la ilişkisinden dolayı eleştiriliyor. RTE’nin insan hakları, basın, ifade özgürlükleri ihlalleri Alman TV’lerinde ti’ye alınıyor; ABD ziyareti öncesinde Washington’un ağır topları RTE’ye açık uyarı mektubu veriyorlar. Ankara’nın presiyle kendisiyle metazori buluşan Obama’ya gezinin sonunda ABD’li gazeteciler; “Bu kertede otoriter liderle nasıl görüşürsünüz” meali sorular soruyorlar. Erdoğan’ın Gezi ile iflas eden imajı; Batılı müttefiklerce bugün koro halinde tartışmaya açılıyor. Peki ama niye 20 yıl beklediler? “Demokratik reformcu” gibi hiç olmayan vasıfları neden Erdoğan’a atfettiler? Neden şimdi “kral çıplak” diyorlar? Erdoğan’ın baştan açık olan zihin yapısını, beklentilerini, demokratik müktesabatını bugüne değin hiç görmediler mi? Bunlar da başka yazıya. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear