26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumartesi 3 Aralık 2016 EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 13 Dârülharp yurdu Adana’da küçücük çocukların yanmasına neden olan yurdun, Süleymancılara ait olduğu belirlenmiş. Süleymancılar, Nakşibendilerin bir koludur. Araştırmacı İsmet Zeki Eyüboğlu’na göre; Nakşibendiler, İslamla yetinmezler, yeni bir İslam dini kurmayı amaçlarlar. Tapınma, gelenek ve uygulama açısından “görünüşte” Müslümandırlar. Nakşiler, kadın eli sıkmazlar, kadınla konuşmazlar. Bir ülke Nakşi inançlarına göre yönetilmiyorsa, orada “dârülharp” geçerlidir. Ama Nakşiler, harp içinde oldukları Türkiye Cumhuriyeti’nde ellerini bile sıkmadıkları, konuşmadıkları kız çocukları için yurt açabilir, kızlar birbirine sarılıp ölürken de yaşananları hiçbir şey olmamış gibi seyredebilirler. Abdülhamit sergisi Ankara Mithatpaşa Caddesi’ndeki “Mustafa Necati Evi”nin, yıkıntıdan kurtarılıp onarılması ve kamuya devri sürecinde bizim de bir küçücük katkımız olmuştu. Duyduk ki, TBMM başkanı, Kuvayı Milliyeci Mustafa Necati’nin Evi’nde “Yıldız Arşivlerinden Sultan II. Abdülhamit Han ve Dönemi” sergisi açmış. Anayasa iptal etmiş, Meclis kapatmış, 31 Mart gericiliğine göz yummuş II. Abdülhamit artık el üstünde tutuluyor. Niye? III. Abdülhamit dönemini yaşıyoruz çünkü. II. Abdülhamit dönemi, sansürü ile ünlüydü, biliyorsunuz. Neler yasaktı, birkaç örnek verelim: Genel tarih (tüm tarih kitaplarından ihtilal, isyan, suikast bölümleri kaldırılmıştı), kimyada yanıcı maddeleri meydana getiren kimi birleşimler, dinamo (dinamiti çağrıştırdığı için), hasta (hasta adamı çağrıştırdığı için), “Bahar gelmeyecek mi?” demek, büyük (büzükle ilişkilendirileceği için), dua (işimiz duaya kaldı anlamına geleceği için), sakal ve boya (padişahın boyalı sakalını anıştırdığı için), ıslahat, hürriyet, cumhuriyet, vatan… III. Abdülhamit döneminde ise, diktatör demek yasak. Zorba demek de yasak… Küçücük çocukların tecavüze uğradığı, yakıldığı tarikatlardan, tarikat yurtlarından söz etmek ise yasaktan da öte, adeta günah! Resmin şairi Cemil Eren Kaf Dağı’nın ardında kalmıştı beyazlık ve güvercinler… Artık masallardaydı sanki. Cemil Eren tuttu kanatlarından getirdi bize, yeniden sundu her ikisini de. Beyaz ve güvercin, onun için, saflığı, temizliği, dokunulmamışlığı, el sürülmemişliği tanımlıyordu. Kudurgan saldırganlığın karşısında masumluğu ve çaresizliği betimliyordu. “Selimiye” adını koyduğu bir resminde, dördü denizden yukarıya, beşi denize doğru üç titrek çizgi çizmişti. Yalnızca bu kadar… Resimdeki bu gölge, bu yansıma; izleyiciyi alıp denize ve denizin yitip gittiği ufka götürüyordu. O denli açıkyürekli, o denli coşkun bir imgeydi. Bu yüzden sormuştuk bir gün Cemil Eren’e, “Siz, resmin şairi misiniz hocam?” diye. Resmin, ışığın ve rengin şairi Cemil Eren, güvercinleri ile birlikte havalandı uçsuz bucaksız beyaza doğru… Sanatını ve yapıtlarını uygar insanlığa kalıt bırakarak… Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr Üniversiteyi Saray’a bağlama Prof.Dr.Mustafa Altıntaş YÖKYDK Üyesi, EğitimSen Tems. Türkiye’nin iç barışı, bölgesel ve küresel ilişkileri, bizzat siyasal iktidar eliyle, durdurulması olanaksız dalgalanmalara, çatışmalara, kargaşaya, krizlere sürüklenip durmakta. İkibinli yılların ilk on yılından sonraki süreç, her alanda dikiş tutturulmanın olanaksızlığının tanıklığına bizleri zorlamakta. Krizin tepe noktasını ise, 15 Temmuz 2016’da “Yararlı Salaklar” tarafından gerçekleştirilen ve başarısızlığa mahkum olması kaçınılmaz olan silahlı kalkışma oluşturdu. Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “Allah’ın lütfu” olarak kutsanan bu kalkışma, siyasal iktidarın kapısına bağlanmamış tüm muhalefetin tasfiyesine, hatta kırımına kılıf olmuştur. Kırım ve tasfiyenin silahı ise KHK’ler. Ben bu yazımda, bu silahın üniversitede nasıl kullanıldığını irdelemek istiyorum. İlk kullanım, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiri ile barış çağrısı yapan akademisyenlerin, emir ve komuta zinciri uyarınca başlatılan disiplin soruşturmalarının sonucu bile beklenmeksizin, KHK ile üniversiteden atılmalarında kullanıldı. YÖK, kuruluşundan 2016 yılının Temmuz’una kadar ve hatta günümüzde, üniversite çalışanlarının disiplin işlemlerinde, anayasaya, yüksek yargı kararlarına aykırı “korsan disiplin yönetmeliği” ile terör estirirken, bu kapının, Danıştay 8. Dairesi’nin 09.03.2016 gün ve 2016/1221 sayılı yürütmeyi durdurma kararı ile kapanması üzerine, kıyım ve tasfiyeyi, 15 Temmuz 2016’dan sonrasındaki KHK’lerin üzerine yıkmıştır. ‘Atama değişikliği’ KHK silahının ikinci kez YÖK sisteminde kullanılması, 03.10.2016 gün ve 676 Sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile olmuştur. Bu kararname ile iki düzenleme getirilmiştir. Bunlardan, ilki Denetleme Kurulu’nun oluşumunda değişikliğe gidilmiş, üye sayısı ondan on beşe yükseltilmiş, atanmaları, kurumlardan YÖK’e aktarılmış, 6 yıllık üyelik süresi 3 yıla indirilmiş ve üç yılını tamamlamış olan üyelerin tümünün görevi sonlandırılmıştır. Kamuoyunda asıl tartışılan, rektörlük atanmasını düzenleyen 13/a maddesinde yapılan değişikliktir. YÖK sisteminde rektör atanması; 6 Kasım 1981’den 07.07.1992 gün ve 3826 Sayılı Yasa ile yapılan değişikliğe kadar, iki dereceli seçim biçiminde olmuştur. Sistemin kurucusu ve 11 yıl tek ve mutlak patronu olan İhsan Doğramacı’nın önerdiği dört kişiden işaret ettiği Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “Allah’ın lütfu” olarak kutsanan 15 Temmuz kalkışması, siyasal iktidarın kapısına bağlanmamış tüm muhalefetin tasfiyesine, hatta kırımına kılıf olmuştur. Kırım ve tasfiyenin silahı ise, KHK’ler. Farklı üniversitelerde görev yapan akademisyenler, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiri ile barış çağrısı yapmıştı. nin Devlet Başkanı (Evren ve Özal) tarafından atanması biçiminde gerçekleşmiştir. Bu tek seçicinin (Doğramacı) egemenliğindeki sistem, 07.07.1992 günlü 3826 Sayılı Yasa ile, üç dereceli kılınmıştır. Üniversitenin öğretim üyeleri, önce altı aday adayı belirleme zorunda idiler. Bu altı adayadayı, YÖK tarafından, hiçbir kural, ölçüt ve etik değere bağlı olmaksızın üçe indiriliyor ve üçten biri, yine belli olmayan ölçütlerle cumhurbaşkanı tarafından rektör olarak atanıyordu. Bu üç dereceli ucube seçim sisteminin tek dereceli seçime dönüştürülmesi, akademiya topluluğunun uzun süre savaşım verdiği bir yöntem olarak varlığını 24 yıl sürdürdükten sonra, 676 Sayılı KHK ile, yeniden, 12 Eylül faşist yönetimin ürünü olan yönteme döndürülmüştür. Getirilen düzenleme, rektörleri tümü ile Saray’a bağlamıştır. Akademiya topluluğu, tek dereceli seçim ile yöneticilerini belirlemek savaşımı verirken, ilk basamak seçiciliğinden de azledilmiş ve “Saray’ın gözdesi”ne teslim edilmiş olmaktadır. KHK ile değiştirilen rektörlük ataması sisteminin ilk uygulaması, aday olmayan birinin, akademiya topluluğunun yüzde 90’ına yakın desteğini bulmuş önceki Boğaziçi Rektörü yerine atanması olmuştur. Ve en saygın ve etkin bir üniversitemizin iç barışı bozulmuştur. Yani kamu düzenini yeniden sağlamak amaçlı ilan edilmiş olan olağanüstü hal, var olan kamu düzenini bozmak yolunda kullanılmıştır. ‘İmza suçu işlemek’ Bununla da yetinilmemiş, 676 Sayılı KHK ile, vakıflarca kurulan üniversite rektörlerini belirleme ve atama yetkisine sahip olan mütevelli heyet de devre dışı bırakılarak, devlet üniversitelerindeki sistem, onlar için de geçerli kılınmıştır. Yani vakıf kurucularının kendi mülkü üzerindeki hakları, ortadan kaldırılmıştır. Bu da anayasanın 130’uncu maddesindeki “Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için anayasada belirtilen hükümlere tabidir” hükme aykırıdır. Gerek “Bu Suça Ortak Olmayacağız” adlı bildiri imzacılarının devlet memurluğundan çıkarılması ya da açığa alınmasının OHAL gerektiren silahlı kalkışma ile ilgisi söz konusu değildir. Yanı sıra Anayasanın 130’uncu maddesindeki “Üniversite yönetim ve denetim organları ile öğretim elemanları; Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar” kurala da açıktan aykırıdır. Bildiri, Ocak 2016’da imzaya açılmıştır. “Allah’ın lütfu” diye kutsa nan silahlı kalkışma ise 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilmiş, olağanüstü hal kararı 20.07.2016’da alınmıştır. Olağanüstü hal, anayasanın 120 ve 2935 Sayılı Olaganüstü Hal Yasası’nın 3. maddesine göre ilan edilmiştir. Üniversiteler tarafından imzacı akademisyenlere atılmak istenilen suç “ideolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak” olarak tanımlanmaktadır. Bu atılı suçun da, ne anayasanın 120 ve ne de 2935 sayılı yasanın 3. maddesinde tanımlanan eylemlerle ilgisi söz konusudur. ‘Parlamento kararı’ Sonuç olarak; Barış Bildirisi imzacılarının ve iktidar kapısına bağlı kılınmamış sendika üyelerinin kırımı ve tasfiyesi ile, Yükseköğretim Yasası’ndaki değişikliklerin, OHAL ve KHK gerekçesi ile ilgisi bulunmamaktadır. Barış Bildirisindeki imza ile, Yükseköğretim Denetleme Kurulu üyelerinin, sayısının, atama biçiminin “özgür demokrasi düzenini, temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ciddi belirtileri ya da kamu düzeninin ciddi biçimde bozulması” olarak algılanarak KHK’ler ile düzenlenmesi, aklımızın tutulması ya da aklımızla alay edilmesi anlamı taşımaz mı? Bu KHK’nin, parlamento tarafından tez elden ortadan kaldırılması, hukuk devletinin ve hatta yasa devleti olmanın asgari koşuludur. 3 ARALIK 2016 SAYI: 33295 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.32 06.15 06.35 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08.05 13.01 15.22 07.46 12.45 15.10 08.04 13.08 15.37 Akşam 17.45 17.33 18.00 Yatsı 19.11 18.57 19.21 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI behicak@yahoo.com.tr kamilmasaraci@gmail.com.tr CHP Genel Başkan Yardımcısı Tezcan CHP’nin kara lekesi yoktur ‘Resmi Tarihten Gerçek Tarihe’ adlı programda CHP’ye ve Atatürk’e hakaret eden Said Alpsoy, 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, “CHP, Cumhuriyet tarihinin arkasında, yüzleşemeyeceği bir kara lekesi yoktur” değerlendirmesi yaptı. ‘Resmi Tarihten Gerçek Bülent Tezcan Tarihe’ adlı programda sunucu Said Alpsoy, CHP’yi işaret ederek “Burunları halkalı, boyunları tasmalı, allahsız partinin kapı kulları, köleleri olarak, dinlerinin haysiyetini, şahsi şereflerini, ırz namus adına bildikleri ne değer varsa, çünkü Allah’ına küfredilmesi karşısında hissiz, etkisiz, tepkisiz kalan bir insanın bundan sonra ırzdan haysiyetten, şereften, namustan bahsetmeye hakkı olamaz” sözleriyle konuşmuştu. 28. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen dava sonucunda Said Alpsoy, halka kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçundan altı ay hapis cezasına çarptırıldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, ulusal değerlere saldırılmasına müsaade etmeyeceklerini söyleyerek “CHP’nin Cumhuriyet tarihinin arkasında, yüzleşemeyeceği bir kara lekesi yoktur” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear