26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 6 Kasım 2016 teslim olmayız 4 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Gazetecilik tutuklu Vandallar kente girdiler Onat... Sevgili Hülya Uçansu, aziz dostu ve çalışma arkadaşı Onat Kutlar’a aramızdan ayrılışının 21. yılında, bir sekseninci yaş armağanı yaptı. Armağan, Onat’ın da şairliğinin, öykücülüğünün, senaryoculuğunun, deneme yazarlığının yanı sıra son ve en seçkin temsilcileri arasında bulunduğu mektup türünde. Dostlarının, bu vesileyle ona hitaben kaleme aldıkları mektuplardan oluşan “Onat Kutlar’a Mektup Var”ı mutlaka okuyun derim. Seçkin bir yazar dosta bu kadar zarif ve güzel armağanı veren Hülya Hanım’ı candan kutlarım. Kitabın çıkışı vesilesiyle, Cezayir Restoran’da yapılan kokteylde, mektup yazarlarından olan Aydın Engin sordu: Sen Anteplisin değil mi? Hayır yanıtım üzerine de, “Hemşerim Onat” başlıklı mektubumun bulunduğu sayfayı gösterdi şaşkınlıkla: Peki, bu ne demek oluyor? Buradaki hemşerilik, benim Antepliliğimden değil, Onat’ın İstanbulluluğundan geliyor, dedim Gerçekten de, Alanya doğumlu bir Antepli olan Onat aynı zamanda sapına kadar İstanbullu idi. HHH Aslında nüfus kütüğünün nerede olduğu önemli değildir, önemli olan herhangi bir kenti yaşayıp gözleyip özümseyerek, kentli birikimine sahip olmaktır. Bu olgu, üstüne başka bir kenti de sevip özümseyip oralı olmanın anahtarını verecektir. Yıllar içinde küçük bir gelenek oluşturmak ve yeni yılı, ilk günlerinde, Eyüp sırtlarındaki Pierre Loti Kahvesi’nde “az şekerli”yi yudumlayarak karşılamak, sonra Loti’nin yüzyıl önceki betimlemelerini bir ezgiden anımsamak... Yıllar boyu kenti ve kültürünü binalarının geçmişine kadar araştırarak, görüntüleri anılarla harmanlayarak tadıp Balıkpazarı’nda bir meyhanede sohbetin lezzetine varıp dönüşte “Peralı Bir Aşk İçin Divan”ı yazmaya kaldığından yerden devam etmek... Bütün bunlar, bir insanı has İstanbullu yapar. Onat Kutlar da halis İstanbulluydu. Bir kentin kültürünü yapan ve zenginleşmesini sağlayan, dışarıdan kültür mamelekiyle gelip yerleşen, oralı olan ve ona kendi katkısını sunanlar değil midir? Sinema sanatına tutkusunu Antep’te Nakip Ali’nin salonunda edindikten sonra, bu birikimiyle gelip İstanbul’u 1960’larda Sinematek’e kavuşturan, ardından da uluslararası İstanbul Sinema Günleri’nin sonra festivalinin oluşmasına katkıda bulunan, kendi kentini İshak’ta eşsiz biçimde anlatan Antepli Onat Kutlar değil miydi? İnsanı kentli yapan, nüfus kütüğü değil, kafa yapısı, kısacası kentli kültürüdür. Onat da, sapına kadar kentliydi. O Antepliydi, İstanbulluydu, Parisliydi. Kısacası evrensel kentliydi o. HHH Onat’ın kentleri onun ölümünden bu yana daha ivme kazanan bir istila ile karşı karşıya, büyük bir değişim içinde. Antep emme basma tulumba gibi, bir yandan göç veriyor, bir yandan göç alıyor. Gidenler Antep’te edindikleri kent kültürünü beraberlerinde götürüyorlar, gittikleri yere. Gelenler ise, kaynağında değerli olan ama yer değiştirmeyle yok olan kültürlerini geldikleri yerde bırakıyorlar, Antep’e olsun, İstanbul’a olsun beraberlerinde, nadanlıklarını, açgözlülüklerini, bulundukları yerde olmayıp göçle edindikleri görgüsüzlüklerini getiriyorlar. Buna bir de yaşamımızın her yönüne müdahale eden, beşikten mezara her davranışımızı belirleme tutkusu içinde olan merkezi iktidarın totalitarizmi eklenince, kentlerimize göçle kentli nüfusumuz artmıyor, ama kentlerimiz hızla ne kent ne köy, hırsın, hödüklüğün, görgüsüzlüğün, yağma ve talanın yanı sıra, kendi gibi olmayana tahammülsüzlüğün, bağnazlığın, sırnaşıklığın meşheri haline gelen acayip yerlere dönüşüyorlar. Ben de İstanbul’un güzelim bir erguvan mevsiminde kaleme aldığım Onat’a mektubumu, Serge Reggianni’nin, kurtların sonunda Paris’e girdiklerini anlatan şarkısından esinlenerek, şu seslenişle bitiriyordum: “Vandallar sonunda kente girdiler Onat. Artık gittikçe artıyor yalnızlığımız, daralıyor alanımız.” Feyzioğlu: Artık yeter Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, “Uyarıyoruz Artık Yeter” başlıklı açıklamasında, OHAL ile birlikte güçler birliği getirildiğini söyleyerek, idam tartışmalarının ve son dönemdeki yasaklamaların Türkiye’ye vereceği zarara dikkat çekti. İdam cezasının yeniden getirilmesiyle Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkarılacağını belirten Feyzioğlu, basın özgürlüğü için şunları söyledi: “Basın hürriyeti, demokratik bir toplumda kabul edilemeyecek ölçüde kısıtlanmıştır. İktidar yanlısı olmayan medya, otosansüre zorlanmaktadır. İnternet ve sosyal medya kesintileri bu hukuksuzluğu en ileri boyuta taşımaktadır. Halkın, iktidarın istemediği haberlere ulaşmaması için devlet gücü kullanılmaktadır.” Feyzioğlu, Cumhurbaşkanını ve iktidarı, hukuka uymaya ve toplumdaki gerginliği sona erdirmeye davet etti. Gazetemizin 9 yazar ve yöneticisi tutuklandı. Cumhuriyet’teki haberler, diğer gazetelerdeki yazılar, eski yazar ve yöneticilerimizin açıklamaları tutuklama kararına gerekçe olarak gösterildi Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Yayın Danışmanı Kadri Gürsel, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Güray Öz, Hakan Kara, Musa Kart ve Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay dün “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına faaliyette bulunmak” suçundan tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderildi. İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği’nin kararında, yazar ve yöneticilerimizin, kaçma, delilleri yok etme, suçun tanıkları üzerinde baskı kurma şüphesi bulunduğu öne sürüldü. Alev Coşkun, Mustafa Balbay, Hikmet Çiçek, Rıza Zelyut’un iddiaları da tutuklama gerekçesinin delili oldu. Gazetemiz yazar ve yöneticileri, FETÖ davası sanığı savcı Murat İnam’ın yürüttüğü soruşturma kapsamında 31 Ekim’de gözaltına alınmıştı. Savcılar, önceki gün saat 11.00 sıralarında, İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nde ifade almaya başladı. Günseli Özaltay ve Bülent Yener, savcılık sorgularının ardından saat 21.00 sıralarında serbest bırakıldı. 11 yazar ve yöneticimiz ise adliyeye getirildi. İstanbul 9. Sulh Ceza Mahkemesi’ndeki işlemler gece yarısından sonra başladı. Çetinkaya ve Engin, dün saat 01.50 sıralarında yurt dışına çıkışları yasaklanarak serbest bırakıldılar. Daha sonra Genel Yayın Yönetmenimiz Sabuncu, hâkim karşısına çıktı. Sabuncu’nın hâkimlikteki sorgusu ise 03.30’da bitti. Sabaha kadar sürdü 8 yönetici ve yazarımızın hâkimlikteki sorguları ise sabaha kadar sürdü. Hakimlik, saat 08.10’da, kararını açıklamak üzere ara verdi. Saat 10.15’te de tutuklama kararı açıklandı. Mahkeme 9 yazar ve yöneticimizi “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına faaliyette bulunmak” suçundan tutukladı. Hâkim, Sabuncu’nun, genel yayın yönetmenimiz olduğu için, atılı suç bakımından kuvvetli şüphe altında bulunduğu ka Tutuklanan yazar ve yöneticilerimizi, Silivri Cezaevi’ne aileleri ve çalışanlarımız uğurladı. ‘Adli kontrol yetersiz’ iddiası Tutuklama kararını açıklayan hâkim, muhtemel ceza miktarı göz önüne alındığında, gazetemiz yöneticilerinin kaçacaklarını da öne sürerek, “Fırsat buldukları yasal ve gayri yasal yollarla kaçtıkları daha önceden farklı soruşturma dosyaları içeriklerinden anlaşılmış olması, müşteki ve mağdurların tam olarak tespit edilerek, henüz ifadelerinin alınmamış olması, delil toplama işleminin devam etmesi nedeniyle, delilleri karartacakları gibi soruşturmaya konu eylemleri yeniden gerçekleştirebilecekleri yolunda hâkimliğimizde kuvvetli şüphe uyandırmıştır. Adli kontrol tedbirlerinin hiçbiri bu sakıncaları niteliğine haiz değildir.” naatine vardı. Kararda, iddia edilen suçun tutuklama nedeni varsayılabilecek suçlardan olduğu kaydedildi. Delillerin tam toplanmadığı ifade edilerek, “Toplanacak delillere göre, şüpheliye atılı suçun niteliğinin değişmesiyle, aleyhine olarak ağırlaşma ihtimalinin bulunduğu kanaatine varılmıştır. Sorguda da gözlemlenen savunma ve davranışlarıyla, inkârcı tutumu, hâkimliğimizde serbest kalması halinde kaçacağı, delilleri yok edeceği, gizleyeceği veya değiştireceği, suçun mağduru ve tanıkları üzerinde baskı kurma girişiminde bulunacağı yolunda kuvvetli şüphe uyandırmıştır” denildi. Adli kontrol tedbirlerinin, kovuşturmanın selametle sonuçlandırılması bakımından sakıncalı olacağını değerlendiren hâkim, adli kontrol tedbirlerinin hiçbirinin, bu sakıncaları giderme niteliğini haiz olmadığı kanaatine de vardı. Diğer isimler hakkındaki kararda ise “Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan birçok haber, manşet ve haber detaylarında FETÖ silahlı terör örgütü ile PKK silahlı terör örgütünün propagandası sayılabilecek ve bu örgütler lehine algı oluşturabilecek haberlere yer verildiği” savunuldu. Kararda, birçok haberimiz suç delili olarak örnek gösterildi. ‘Cumhurbaşkanımızın...’ FETÖ’nün darbe girişimi sonrası, 17 Temmuz 2016 tarihli gazete manşetinin “Sokaktaki tehlike” olarak çıktığı belirtildi. Hâkimin bu manşete ilişkin yorumu şöyle: “Demokrasisine sahip çıkan, darbe tehdidini püskürtmek için sokaklara inip, geleceğine sahip çıkan millet üzerinden toplumu kalıplaştırmaya neden olabilecek haberde, Cumhurbaşkanımızın tanka asılan posterlerinin manşet yapılarak sokağa çıkıp demokrasisine sahip çıkılma hadisesinin tehlike olarak görüldüğü...” Yenikapı’yı hedef göstermişiz Kararda, gazetemizin “Eksik demokrasi ” manşeti de tutuklama gerekçesi oldu. Haberde, Yenikapı’da düzenlenen ve darbeye karşı gerçekleştirilen mitingin hedef gösterildiği öne sürüldü. Hâkim şöyle dedi: “HDP’nin mitingde olmamasını eksik demokrasi olarak nitelendirdiği, bir başka haberinde ‘İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar’ başlığı altında, FETÖ kumpası olduğu mahkemelerce tespit edilen MİT’e ait yardım TIR’larının durdurulmasına ilişkin gizli kalması gereken bilgi ve fotoğrafların manşetten yayımlandığı...” Sözcü’den kanıt yarattılar Tutuklama gerekçelerinden biri de Sözcü gazetesinde yayımlanan bir yazıda geçen, “Taraf Gazetesi’ni kendi sızıntıları için taşeron olarak kullanan bu gizli yapı (FETÖ), MİT TIR’ları haberinde olduğu gibi belgeleri servis etmek için artık Cumhuriyet’i seçti. Cumhuriyet sadece cemaatin belgeleri değil tweetlerine de bel bağladı” iddiası oldu. Eski yazarımız Mustafa Balbay’ın “Cumhuriyet’te FETÖ’cülükten Kürtçülüğe kadar her şey serbest, CHP milletvekili olarak yazı yazmak yasak” tweetiyle ilgili şu kanaatte bulundu: “Tweet, söz konusu gazetenin terör örgütleri tarafından kullanıldıklarının bir delili.” Devletçi çizgiyi kaybetmişiz Dosyaya konulan bir bilirkişi raporu da tutuklama gerekçelerinden sayıldı. Rapordan, hâkimliğin tutuklama kararına geçen ifadeler şöyle: “Cumhuriyet Gazetesi de manipülasyonla gerçeği perdeleyip, terör örgütlerinin amacına uygun hareket ederek iç kargaşa çıkartmaya ve ülkeyi yönetilemez hale getirmeye yönelik haberlere imza atmıştır. 17/25 Aralık darbe girişimi sürecinde Ergenekon savcılarının Cumhuriyet gazetesinde yer alması, genel yayın yönetmeni Can Dündar’la görüşmeleri, Cumhuriyet’in devletçi, geleneksel, laik ve ulusalcı çizgisini ansızın değiştirip, devleti hedef alması, devleti hedef alan FETÖ kaynaklı haberleri manşete taşıması... Bu yayınların İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay sonrasına denk geldiği belirtildi.” Tesadüfü kanıt yaptılar Raporda, Aydın Engin’in, 15 Temmuz’dan iki gün önce ‘Cihanda sulh peki yurtta ne?’ başlığı ile yazı kaleme almasının dikkate değer olduğu belirtilerek, gazetenin bazı yazarlarının FETÖ’nün organize ettiği Abant toplantılarına katıldıkları öne sürüldü. FETÖ’nün yayın organı olan Zaman gazetesi ile Cumhuriyet’in dönem dönem ortak başlıkları attıkları savunularak, 16 Şubat 2016’da her iki gazetenin “Devletin kalbine bomba” manşeti attığı ifade edildi. Subliminal mesaj iddiası Hâkim, “Bodrum’a baskın onlarca ölü” manşetiyle verilen haberde, devletin bekasına silah çeken PKK’li teröristlerin masum olarak gösterilmeye çalışıldığını öne sürdü. Kadri Gürsel’in 12 Temmuz 2016 tarihli “Erdoğan babamız olmak istiyor” başlıklı köşe yazısındaki “Türkiye’nin ihtiyacı Tunus’taki diktatörün devrilmesine yol açan kıvılcımı çakan Muhammed Buazizi gibi asi bir evlattır. Buazizi gibi kendisini yaksın demiyorum, bir sigara yaksın ve yeter ki söndürmesin. Sigara sağlığa zararlı bir alışkanlıktır. Kötü bir baba ise sigaradan daha zararlıdır” cümlesiyle, subliminal içerikli mesaj verdiğini öne sürdü. Hâkim şöyle dedi: “Seçimle gelen Cumhurbaşkanı’na karşı ayaklanma ve buna benzer gayri meşru bir yöntem önerilmiştir” Yönetimdeki değişim iddiası Kararda, Cumhuriyet Vakfı’nın yönetim kurulu seçimlerinde, FETÖ bağlantılı kişilerin yer alması için yasalara aykırı hareket edildiği de iddia edildi. Bu konunun halen yargı konusu olduğu belirtildi. Rıza Zelyut’un, 2 Kasım 2016 tarihinde Ulusalkanal.com.tr’deki yazısındaki, ‘gazetenin PKK sempatizanlarıyla, kripto FETÖ’cülerle doldurulduğu’ iddiası ve Hikmet Çiçek’in aynı gün yayımlanan, Mustafa Balbay’ın tasfiye edildiğini öne süren yazısı da deliller arasına konuldu. Alev Coşkun’un açıklamaları Karardaki alıntıya göre, Alev Coşkun’un savcılığa verdiği ifade şöyle: “Gazetenin 23 Mayıs ve 24 Mayıs 2015 tarihli baskıları çok önemli. Gazetenin temel bir ilkesi var. Cumhuriyet logosunun üzerinde asla haber konmaz. Dinci ve tarikatçıların haberleri de kural olarak asla ilk sayfada verilmez. 23 Mayıs’ta ilk sayfada FETÖ lideri Fethullah Gülen’in resmi ile birlikte, ‘fakirhaneme bunlar malikâne diyor’ sözleri servis edildi. Gazete tarihinde gerçekleşmemiş bir olay.” Gazetenin FETÖ ile ilgili yazı dizisinin ilk sayfadaki yazılarının incelendiği ifade edilen kararda, “Terör örgütü denilmediği, bu şekilde tüm şüphelilerin, Cumhuriyet gazetesinin süreklilik arz eden bu terör örgütlerinin reklam ve propagandasını yapma faaliyetlerinden sorumlu oldukları” iddia edildi. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear