26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 24 Kasım 2016 14 Peygamber böcekleri Peygamber böceklerinin (mantis religiosa) hangi peygamberin böceği oldukları henüz kesinlikle saptanmış değildir. Patlak gözleriyle Salvador Dali’ye benzeyen ve çoğu yeşil renkli olan bu böcekler fırsat buldukça dua eder fakat oruç tutmazlar. Dişileri, kendilerine söz atanı, sarkıntılık, mobbing yapanı ve tecavüze kalkışanı asla affetmezler; her türlü tecavüzcünün önce başının etini yer sonra da onu öldürürler.* Böyle davranmalarının nedeni bilinmemektedir. Bir görüşe göre bunu, böceği oldukları peygamberin bir vaazını dinlerken öğrenmişlerdir. Diğer bir bilimsel görüşe göre ise peygamber aslında böyle bir şey söylememiş, bilakis “tecavüzcüleriyle evlensinler” buyurmuştur ama vaazdan az önce birkaç çıyan yemiş olan peygamber böcekleri, kafaları bulanık olduğundan bu sözleri yanlış yorumlamışlardır. Bu konuda ileri sürülmüş olan üçüncü bir görüş daha var: Bu böceğin erkeği sabah akşam TV’den Türkiye haberlerini izlemekte ve sonuçta kendi beceremediğinden dişisinin bu şekilde damarına basarak kafayı ona yedirmektedir. Bilim insanları, tecavüzcü böceklerin saldırıları sırasında kendilerinden geçtiklerini, adeta “Vuslatın başka âlem Sen bir ömre bedelsin / Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin” gibi bir şarkı mırıldandıklarını belgelemişlerdir. Başka bir bilim insanı da böyle bir eylem sırasında kafasını yitiren böceklerin aslında ölmediklerini, bir süre sonra silkinip kalktıklarını ve peygamberlerinin en inançlı izleyicileri haline dönüştüklerini saptamıştır. Peygamberleri de herkesten çok onlara güvenir, en önemli yerlere onları atar. La Fontaine’nin de bu böcekle ilgili güzel bir şiiri vardır: Peygamber Böceği ile Karınca Peygamber böceği bütün yaz Nihaventten şarkılar söyleyip kelle yerken Sonbaharda bastırınca ayaz Ve ortalıkta başı yenecek haşarat kalmayınca Açlıktan ölmemek için karıncaya başvurmuş “Üç beş bokböceği ölüsü, iki örümcek artığı Ödünç verirsen ilk baharda fazlasıyla öderim” demiş. Karınca dediğin kaçın kurrası! Gitmiş Standart and Poors’a, Fitch’e danışmış. Reytingler alabildiğine kötü gelmiş. Karınca o zaman böcekle söyleşmiş: Ne yaptınız yaz boyunca? Şarkılar söyledim kelleler yuvarladım. Öyleyse şimdi de halay çekiniz! * Bakınız: (https://www.youtube.com/ watch?v=2I4mUXQS3Q) AYM’den Albay Üçok hakkında ihlal kararı Anayasa Mahkemesi (AYM), eski hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok ile resmi belgede sahtecilik suçundan yargılanan eski askeri savcı Mehmet Çelik hakkında hak ihlali kararı verdi. TSK içindeki Gülen Cemaatine ilişkin yapılanmayı ilk kez 2009 yılında ortaya koyan, Balyoz davasında yargılanmış eski Eski Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı Hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok’un resmi belgede sahtecilik suçlamasıyla yargılandığı davada AYM hak ihlali kararı vedi. Kararda, “Sanığın asker kişi sıfatı sona erdiğinde atılı suç askeri suç değilse veya askeri suça bağlı bulunmuyorsa askeri mahkemede yargılamanın gereği kalmayacağından doğal görevli yargı yeri olan adli yargı yerinde yapılması gerekmektedir” hükmüne yer verildi. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin resmi belgede sahtecilik suçunun “askeri suç” olmadığı tespitinde bulunduğu vurgulanan kararda, Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’na göre de resmi evrakta sahtecilik suçunun askeri bir suç olmadığı hususunda kuşku bulunmadığı aktarıldı. l ANKARA/Cumhuriyet 24 Kasım 2016 SAYI: 33286 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.23 06.07 06.28 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.55 12.58 15.24 07.36 12.42 15.12 07.55 13.05 15.38 Akşam 17.49 17.36 18.02 Yatsı 19.13 18.59 19.23 haber/yorum EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: SERPİL ÜNAY Sen ölmüştün o gün. Suçun büyüktü. Okulun bahçesinde yan yana oturduğun erkek sınıf arkadaşının saçına düşen yaprağı almıştın. Okul yönetimine göre uygunsuz bir davranıştı bu. Hem erkek arkadaşın hem de sen okuldan atılmakla tehdit edildiniz. Baban okula çağırıldı. Eli yaralıydı, araba kullanamazdı ama okul yönetimi için durum çok acildi, ortada büyük bir ahlaksızlık vardı ve ailen durumdan haberdar edilmeliydi, telefonla bile söylenemezdi yaptığın şey; onun için otobüsle gelsin baban diyecek kadar ileri gittiler. Pazartesi günü Nevşehir’den Aksaray’a doğru yola çıktınız babanla birlikte. Güzel Sanatlar Lisesi spor bülümü 12. sınıf öğrencisi olduğun okula, müdürle görüşmeye gidiyordunuz. Psikolojin bozulmuştu, içine düştüğün durumu genç kızlık gururuna yediremedin. Attın kendini arabadan aşağıya. Dört gün dayandı bedenin. Sonra terk ettin hayatı. İşte o gün ölmüştün Mihriban. Henüz 17 yaşındaydın. O gün gece yarısına doğru Meclis’e getirildi tecavüzcüye af tasarısı. Tecavüzcüsüyle evlendirilecek çocukları “Küçüğün rızası” diyerek savundu Adalet Bakanı. Örften, gelenekten, değerlerden söz ettiler günlerce. Geri adım atmayacaklardı. Binlerce mağduriyetten söz ettiler. Tecavüze uğrayan küçük çocukların tecavüzcüsüyle evlendirilmesini normalleştirme Mihriban’ı öldürmek ye çalışırken sen sadece bir erkekle bankta yan yana oturduğun ve onun saçındaki yaprağı aldığın için öldün. Ülkenin içine düştüğü ahlaki durum tam da buydu işte. Çocuklar tecavüzcüsüyle evlenebilir ama bir erkekle konuşamaz. Ne diyordu okul arkadaşlarından biri: “Biz bu okuldan şikâyetçiyiz. Çünkü üzerimize çok geliyorlar. Mihriban arkadaşımız çok hassas bir insan olduğu için şu anki bu duruma düştü. Okul müdürümüzün tehdit ettikleri oluyor. Seni okuldan atarım, ai lelerinizi çağırırım diye bizleri sürekli tehdit ederek ailelerimizi fişekliyor. Okulumuzda erkek ve kızın konuşmasını yanlış anlıyorlar. Okulda erkekler ile bir arada ya da baş başa görürler ise adımızı sevgili olarak lanse ediyorlar. Okul müdürü bütün öğrencileri bu şekilde tehdit ediyor.” Daha üç yıl önce “kızlı erkekli aynı evlerde kalıyorlar” diye evlere baskınlar yapılmıştı. Tekirdağ’da bir üniversite öğrencisi genç kapıya gelen polis nedeniyle panikleyip balkondan kaçmaya çalışırken ölmüştü. Delikanlının evine misafir olarak gittiği arkadaşı ise ailesi tarafından okuldan alınmıştı sonra. Tıpkı senin ölümünden sonra babanın “Okuldan soğudum” diyerek diğer iki kız kardeşini de okuldan alacağını söylediği gibi: “Cumhurbaşkanımız ‘kızlarınızı okutun’ diyor. Ben de kızlarımı okutuyordum. Kızımı okutayım dedim ama ölümüyle karşılaştım. Mihriban okul yolunda ölüme gitti. Geri alacağım, öbür kızları da alacağım. Okuldan soğudum.” Evet Mihriban, bu ülkede kızlı erkekli yan yana oturamaz, aynı evde kalamazsın ama küçük çocuklar tecavüzcüsüyle evlendirilebilir. Utanç tasarısını “şimdilik” geri çekmelerine sevinecek noktaya getirdiler bizi. Lambada titreyen ateş üşüyor artık Mihriban. ‘Gel ifade ver nasıl diyelim?’ Hasan Ocak’ın ailesi, takipsizlik kararına itiraz edecek. Ret yanıtı gelirse Anayasa Mahkemesi’ne ve belki de yeniden AİHM’ye başvuracaklar Cumartesi Anneleri’nin mücadelesinin başlamasına neden olan kayıplardan biri Hasan Ocak. İlkokul öğretmeniydi. 1995 yılı nın 21 Mart Salı günü, kahvaltısını ya pıp Avcılar’daki evinden çıktı ve bir daha geri dönemedi. Ocak’ın işkence den geçirilmiş cansız bedeni, 25 Mart 1995’te Beykoz’da ormanlık alan da bulundu. Her yer de oğlunu arayan aile ye haber verilmedi. Ai le, cenazesini 17 Mayıs 1995’te, Altınşehir Kim sesizler Mezarlığı’nda HİLAL buldu. İşkenceyle öldü KÖSE rüldüğü Adli Tıp’ta bel gelenen Ocak’ın dosya sında, şimdiye dek, ne o dönemin po lis şefleri ne de Ergenekon davasın daki gizli tanık ifadeleriyle ortaya atı lan iddialar sorgulanmadı. Takipsizlik kararıyla kapatılan dosyada, şüpheli olarak yalnızca iki polisin ifadesi var. Ocak ailesinin avukatı Gülseren Yole ri, takipsizlik kararını Cumhuriyet’e değerlendirdi. n Savcı kararında, ‘çok sayıda ta nık dinlendi’ diyor. Şüpheliler kıs mında isimleri sıralanan Veli Küçük, Osman Yıldırım, Osman Gürbüz, Ha nefi Avcı, Korkut Eken’in ifadesi ne den alınmadı? Eski savcılardan biri, emniyete ya zı yazarak, özel bir ekiple soruşturma nın derinleştirilmesini, Veli Küçük, Osman Yıldırım, Osman Gürbüz, Ha nefi Avcı, Korkut Eken’in ifadelerinin alınmasını istemişti. Bu yazının akıbe tini öğrenmek için emniyete gittiğim de bir polis ‘Savcının alamadığı ifadeyi biz nasıl alalım? Bu isimlere “gel bize ifade ver” nasıl diyelim? Yazıyı işlem yapmadan iade edeceğiz’ dedi. Öyle de yaptılar. Yeniden savcılığa gittik. O savcı değişmişti. Gelen savcı, bu isim leri ifadeye çağırmadı. Ergenekon da vasına bakan mahkemeden, bu isim lerin ifadelerinin soruşturma dosyası na gönderilmesini istemişti. Biz yine savcıyla görüşmeye gittik. ‘İzinde’ de Ocak Ailesi’nin avukatı Gülseren Yoleri, iddiaların sorgulanmadığını söyledi. diler. Bir süre sonra o savcı da değişti. Son gelen savcı acele dosyayı kapattı. Dosyada şüpheli olabilecek, o tarihte emniyette görev yapan polislerden sadece Bayram Kartal ve Erdoğan Oğuz’un ifadesine başvuruldu. Onlar da Hasan’ın gözaltına alındığını ve tüm suçlamaları inkâr ettiler. n Şimdiye dek kaç savcı değişti ? Sayısını tam bilemiyorum ama 21 yılda çok savcı değişti. Hiçbiri de ne başlangıçta ne de Ergenekon davasında ortaya çıkan bilgilerden sonra etkili bir soruşturma yürütmedi. Hiçbir savcı durum açık net ortada olmasına rağmen elini taşın altına sokmadı. Bütün savcılar gerçeği açıklamaktan, dava açmaktan kaçındı. Devletle karşı karşıya gelmek istemediler. Hukukçu kimlikleriyle değil korkularıyla hareket ettiler. n Savcı, ‘AİHM’nin mahkumiyet kararı, Ocak’ın gözaltında öldürüldüğünü belgelemez’ diyor. Bu tespit doğru mu? Savcının anlatımı kafa karıştırıyor. İşin aslı; AİHM, devleti, sözleşmenin ‘yaşama hakkı’ başlıklı 2. maddesini ihlalden mahkum etmişti. AİHM, Ocak’ın direkt olarak devlet güçleri tarafından öldürüldüğü kanıtlanamamış olsa da, yaşama hakkının korunmasında devletin pasif davranışlarını, ihmalleri ve tedbirsizliklerini de bu madde kapsamında değerlendiriyor. Devlet güçlerinin soruşturmada takındığı tutumu irdeleyerek bu sonuca gitmişti. n Savcının, işkenceyle öldürme olayından hiç söz etmeden, ‘kasten öldürme’ suçundan söz etmesi ne kadar doğru? İşkenceden söz edilmemesinin bir nedeni cezasızlık zırhını güçlendirmek. Savcı, ‘Hasan Ocak işkence ile öldürüldü’ derse devlet güçlerini işaret etmiş olacak. Çünkü, Hasan bulunduğunda kemer, ayakkabı bağı yok. Parmak izi alınmış. Akla direkt gözaltına alınmış, işkence edilmiş olduğu ve sorgu sırasında öldürülmüş olduğu gelecek. Diğer bir önemli nedeni, işkencenin insanlığa karşı suç olarak tanımlanması ve zaman aşımının bu suçlarda işlemeyeceği kuralı. Tüm bunlar dan kurtulmanın en kestirme ve basit yolu olayı adli bir olay olarak tanımlamak. Olayın arkasındaki siyasi nedeni, devletle ilişkisini perdeleyecek bir suç tanımı yapmak. Bu da ‘kasten adam öldürmek’ oldu bu dosyada. n Alınan tanık ifadeleri de takipsizlik kararında es geçilmiş. O ifadeler iddiaları güçlendirmiyor muydu? Israrlarımız sonucu geçtiğimiz mart, nisan aylarında tanık ifadeleri alındı. Tanıklar, Hasan’ın gözaltına alındığını gören, 21 yıl önce aynı şeyleri söyleyen, Hasan kaybedildiğinde kendileri de gözaltında olan insanlardı. Bir önceki savcı almıştı tanık ifadelerini. Bu işlemleri yaparken bize çok kızgın olduğunu belli etti hep. Israrımızdan, işin peşini bırakmamamızdan rahatsızdı. Biz Veli Küçük’lerin ifadesinin alınmasında ısrar ettiğimizde ‘somut delil getirin, nerden belli bu suçla ilişkili oldukları, ilişkili olduklarını belgeleyin ben de çağırıp dinleyeyim’ minvalinde söylemlerde bulunmuştu. Daha ötesi, Hasan’a işkence edilirken ya da öldürülürken çekilmiş kamera kaydı olur ki; maalesef bu yok. Her şey ayan beyan ispatıyla ortada olsaydı savcı neyi soruşturacaktı? n Savcı, takipsizlik kararında, ‘gözaltında gördük diyenler var ama bu konuda herhangi bir belirleme yapılamadı’ diyerek ne demek istiyor? Savcı, her cümlesini ‘belirlenememiştir’ diye bitirmiş. Olay bu kadar ortadayken bu belirsizlik akla iki şey getiriyor: Ya isteyerek ya da başlarına bir şey gelir korkusu ile gerçekler açıkça gizlenmeye çalışılıyor, suçlular korunuyor. Ya da bu kadar delile rağmen 21 yıldır bir olayı çözmekten aciz bir emniyet teşkilatı ve savcılık makamı var ortada. Savcı olayı işkence sonucu ölüm olarak tanımlasaydı, gerçekler ortaya çıkarılana kadar soruşturma devam edebilecekti. Ancak bu bir hata değil. Maalesef, işkenceyi ve gözaltında kaybetmeyi mazur gören siyasi iradenin vesayetinde bir yargı var. l İSTANBUL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr CEZASIZLIK KANAYAN YARA Soruşturmalar zamanaşımıyla karartılıyor ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr 1990’lı yıllarda meydana gelen ağır yaşam hakkı ihlallerine ve işkencelere yönelik soruşturmalar, 2010 yılından bu yana zamanaşımı kararıyla kapatılıyor. Kayıplarını arayan aileler ise hukuk mücadelesinde kararlı. İnsanlık suçlarında zamanaşımının işlemeyeceğini söylüyorlar. Gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren, Süleyman Cihan, İkram Mihyaz, Hasan Gülünay, Talat Türkoğlu’nun dosyası dahil pek çok dosyada, dava bile açılmadan zamanaşımı kararı verildi. Süren yargısız infaz davaları da cezasızlıkla sonuçlanıyor. Mardin’in Derik ilçesinde 199394 yılları arasında 13 kişi, faili meçhul cinayetle öldürüldü. Dönemin Derik Jandarma Komutanı Tuğgeneral Musa Çitil, 21 Mayıs 2014’teki karar duruşmasında beraat etti. Hakkâri’nin Yüksekova ilçesine bağlı Aşağı Ölçek (Yekmal) köyünde çobanlık yapan Nezir Tekçi, Gelibolu Piyade Tugayı’na bağlı askerlerce 26 Nisan 1995’te gözaltına alındı ve kendisinden bir daha haber alınamadı. Davası 16 yıl sonra açıldı. Emekli Albay Ali Osman Akın ile Yarbay Kemal Alkan Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde beraat etti. Şırnak’ın Cizre ilçesinde ilki 1993 yılı başında ve sonuncusu 1995 yılının mayıs ayında 20 kişi öldürüldü. Cemal Temizöz ve diğer tüm sanıklar 5 Kasım 2015’teki duruşmada beraat etti. l İSTANBUL C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear