26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 18 Ocak 2016 yorum KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr 16 Bildiri eçen hafta ülkemizin değişik üniversitelerinde çalışan 1128 bilim insanı, kimi yurtdışından katılımlarla birlikte, özü barış çağrısı olan bir bildiri yayımladı. Ardından devletin tepesinden şimşekler çakmaya başladı. Devlet eliyle bilim insanlarına yönelik daha önceki dönemlerin yıkıcı uygulamalarını bir tarafa bırakalım; bu ülkenin yaşadığı dört dörtlük (!) bir 12 Eylül yıkımı var. O yıllarda yüzlerce bilim insanıyla birlikte 1402 saylı Sıkıyönetim Yasası uyarınca ODTÜ öğretim üyeliğinden uzaklaştırıldım. Tam bir tarafsızlıkla tanıklık ederim ki, o uygulama doğrudan ve dolaylı etkileriyle ülkenin bilim ortamını darmadağın etti; tamamıyla yıkıma sürükledi. Günümüze gelelim. Bildirinin yayımıyla birlikte ve izleyen günlerde ülkeyi yönetenlerin her olanağı kullanarak imzacı bilim insanlarını, karanlık, hain, alçak gibi sözcüklerle suçlaması, giderek hedef göstermesi, düşünce özgürlüğü yönünden tek sözcükle ürkütücüdür ve hiçbir biçimde onaylanamaz.. Estirilen yok edici şiddet rüzgârı, bir hafta içinde tüm 12 Eylül’ü bile aratacak bir düzeye ulaşıyor; YÖK, kimi üniversite rektörleri ve savcılar harekete geçmiş bulunuyor; soruşturmalar, ev ve ofis aramalar, görevden uzaklaştırmalar, giderek hızlı gözaltılar birbirini izliyor; saldırıya diğer düşünce düşmanları, mafya sanıkları ve çok daha kötüsü yer yer öğrenciler de katılıyor. Bildirinin içeriğini tartışmayı doğru bulmuyorum. Çünkü burada konu söylenen söz değildir, konu, söz söyleme hakkıdır; düşünce özgürlüğüdür. İnsanlık tarihinin kanıtladığı gibi, ekonomik ve demokratik boyutlarıyla toplumsal gelişme yalnız ve ancak düşünce ve bunun açıklanmasının, kişi hakları, şiddete övgü ve ahlaka ilişkin yasal sınırlamalar dışında, tamamıyla özgür olduğu ortamlarda sağlanabiliyor. Günümüzde, eğer demokratikse, devletin en vazgeçilmez ve temel görevi düşünce özgürlüğünü her türlü saldırı karşısında toplum adına korumaktır. Bildiri olayına nesnel bakılabilirse görülür ki bildiriyi imzalayan bilim insanları, topluma karşı sorumluluklarının bir gereği olarak, ülkenin içinde bulunduğu savaş ortamından çıkılmasını, bu suça ortak olmayacağız diyerek, istiyor; ancak unutulmamalı ki, bu durumdan çıkış için başkalarını değil, yine devleti göreve çağırıyor; barışın sağlanmasını devletten istiyor! Buna karşı AKP devleti, her olanağı kullanarak, korumakla görevli olduğu düşünce özgürlüğünün ezilmesi yoluna gidiyor. Bu sürecin neden olacağı ağır bireysel ve toplumsal kayıplar bir tarafa, AKP devleti, düşünce özgürlüklerini korumadığı bilim insanlarının can ve mal güvenliğini de tehlikeye atıyor. Ülkenin ekonomik ve toplumsal gelişmesi açısından bundan daha ağır bir yıkım olamaz! AKP, toplumun beynine kurşun sıkıyor. Usanmadan yineleyelim. Bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek var: günümüzde ekonomik ve toplumsal gelişmenin motoru bilimsel gelişme ve buna dayanan teknolojik yeniliklerdir. Bilimsel gelişme de yalnız ve ancak özgür düşünce ortamında var olabiliyor. G Zamanı okumak ya da okuyamamak… iraz parçalı, biraz yaklaşık 45 yıl öncesine ve aynı konuya ait bir yazımdan alıntılarla örülü olabilir bu yazım. Çünkü konu zamanı okumak; ve zaman, asla yalınkat okunamaz, okunmamalı. Zaman, dünbugünyarın ekseninde bir akışkanlıktır. Bu gerçeği görmezlikten gelmek, görememek veya yadsımak ise yaşanan zamanın dışına düşmekle eşanlamlıdır. Ülkemiz, nicedir zamanının cahili, zamanın tümünü bugün saymaktan yana bir iktidarın ve bu bağlamda en az onun kadar cahil, bir de gafil muhalif çevrelerin pençelerinde kıvranmakta. Başka deyişle iktidar da, muhalefet de bu bakımdan aynı suçu paylaşmakta. İktidar, Kafka’nın “Şato”sunu çağrıştıran doruklardan yağdırılan buyrukları yeryüzünün tarihinde ve bugününde bir de “hukuk” diye anılan bir gerçeğin bulunup bulunmadığını zerre kadar sorgulamaksızın anında uygulamayı ülkeyi yönetmek sanırken, muhalefet de bugüne kadar doğrudan yitirilen beş seçime ve kazandığı galibiyet tacını kendi eliyle seçimde yenilen tarafın başına geçirdiği bir başka seçime rağmen kendine bir türlü veremediği “çekidüzen”i kurultay salonlarında elde etmenin o kof hayal denizlerinde yüzmektedir. B Yeniden 12 Eylül mü? ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Devletin görevi Yayın İlkeleri’ne Uymazsanız Ne Olur? er şeyden önce çalıştığınız gazeteyi ciddiye almamış olursunuz. İkincisi ilkeleri hazırlayan, Vakıf Yönetim Kurulu tarafından görevlendirmiş arkadaşlarınızı, onay veren Yayın Kurulu’nu ve nihayet ilkeleri genel toplantısında kabul eden, tüm Cumhuriyet çalışanlarına “bu kurallara göre davranacak bu kurallara göre yayın yapacaksınız” diyen Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz sahibi Cumhuriyet Vakfı’nın iradesine aykırı hareket etmiş olursunuz. Bunları neden yazmak gereksinimi duyuyorum? Yayın İlkeleri’mizin 1/7 maddesi şöyledir: “1/7Cumhuriyet gazetesi ve diğer yayınlarda çalışanlar medya davetleri konusunda titiz davranırlar. Muhabirler ve editörler katıldıkları gezilerle ilgili yaptıkları haberlerde davet H Ya anayasa! Bilimsel özgürlüğü bu ölçüde suçlayabilen; üniversite özerkliğini tanımayan ve bugüne kadarki tüm uygulamalarında bilimsel bilginin yol göstericiliğinden tamamıyla uzak duran AKP iktidarı, bu büyük özgürlük eksikleriyle, demokratik bir anayasa yapılmasını da kesinlikle sağlayamaz. Özetle, bu ülkede özgürlük savunucularının yolu yine çok çileli ve uzun olacak; ancak bilim tarihinin kanıtladığı bir gerçek var: sonuçta özgürlük kazanacak! larına uyulup uyulmadığını denetleyebilmek ve okurlara, kamuoyuna hesap verebilmek için Vakıf Yönetim Kurulu’nca Ombudsmanlık oluşturulmuştur. Ombudsman ya da Okur Temsilcisi tüm yapılmış yayınları ilkelere uygunluk açısından gözden geçirmek hak, yetki ve sorumluluğu altında görev yapar. İlkeler dışında editoryal servislerden ve idareden bağımsız edenlere özel bir ayrıcalık olarak görevini yerine gegösteremez, övgü amaçtirir. Temsilci, okur eleştilı yayın yapmazlar. Gazeri, istek ve önerilerini gazete ve diğer yayınlarda yö tenin editoryal ve idari yönetici konumlarda olannetimine iletmek, gereklar konferanslara, bilimli durumlarda habere konu sel toplantılara çağrılı ol olanlarla haberciler arasınmak dışında bu türden ti da hakemlik yapmakla yücari amaçlı gezilere katı kümlüdür.” lamazlar. Temsil amacıyla Gazetemizin internet sikatıldıkları gezilerin masraf tesinde sürekli yer alan, ları gazete tarafından öde her zaman başvurulabilenir. Üst düzey siyasi gezicek yayın ilkelerimizi, özellerde tarafsızlık ve haberde likle bu iki maddeyi hatırgerçekçilik ilkesinin zedelattığım için üzgünüm. Ama lenmesine izin verilmez.” geçen günlerde gazeteYayın İlkeleri’mizin mizin bir yöneticisi 1/7. 2/17 maddesi ise Okur maddedeki açık hükme Temsilcisi’ne ilkelere uykarşın bir ticari şirketin gun davranılıp davranılyol ve konaklama masmadığını denetleme göreraflarını üstlendiği bir gevi verir: ziye katılmakta sakın“2/17Cumhuriyet gaca görmemiştir. Kendisizetesi ve diğer yayınlarnin uyarıldığından eminim. da açıklık, şeffaflık esasAma bu konu uyaran yettır. Gazete ve diğer yayın kili kurul ile kendisi arasınların ilkelere uygun olada kalabilecek bir konu derak çalışıp çalışmadığı, ğildir. Bu nedenle bu açık haberciliğin temel unsur ihlali burada kayda geçir meyi İlkelerin bana verdiği “gazete ve diğer yayınların ilkelere uygun olarak çalışıp çalışmadığını denetleme” görevinin bir gereği sayıyorum. Zamanı okumak, onu görebilmek demektir… Okurlarımızdan sıklıkla gelen eleştiriler arasında birinci sayfada çok sayıda haber başlığına, kısa özete ve fotoğrafa yer veriliyor olması önemli bir yer tutuyor. İkinci ve önemsediğim eleştiri ise “sürmanşet”in yerli yersiz kullanıldığı eleştirisidir. Sürmanşetin manşet haberden daha da önemli bir habere dikkat çekmek ya da önemli bir duyuru yapmak için kullanılması gerektiğini belirten okur eleştirisine katılıyorum. Bir diğer eleştiri magazin haberleriyle ilgilidir. Geçen günlerde sevilen bir oyuncunun düğünü ile ilgili habere neredeyse yarım sayfaya yakın yer ayrılmış olmasını okurlarımız yadırgadılar. Magazine özellikle de siyasi magazine daha çok yer verilmesine hiç kimsenin itirazı, eleştirisi yok, ama eski deyimle “ifratla tefrit” arasında uygun bir yerde durmanın gazetemize daha çok yakışacağını düşünüyor okurlarımız. Ben de yazıişleri yöneticilerinin dikkatine sunuyorum. Magazinde ölçü kaçıyor mu? Zamanı okumak, zamanı kavramak, onu avucumuza almışçasına görebilmiş olmak demektir. Yani zamana sadece bakmak, asla yeterli değildir. Doğru okunamamış zamanı yaşamak, duş almak gibidir aslında; böyle zamanlar üstümüzden bize herhangi bir farkındalık yaşatmaksızın akıp gider ve üstelik, duştan tenimize akan suyun tersine, bizi arındırmaz bile. Öylece yitip gider. Okunamamış zaman, yanlış yaşanmaya yargılıdır. Hani Süreyya Berfe’nin “Seferis ile Üvez” başlıklı şiir kitabından seslenen o unutulmaz dizelerinde anlattığı gibi: “Zamanımızı / zamanında öğrenemediniz / Gördükleriniz /başka bir zamanı mekânı gösterdi…” Peki, gördüklerimiz bize ne zaman başka bir zamanı mekânı gösterir? Zamanı okuyamadığımızda, görmek yerine sadece ona bakmakla yetindiğimizde. Hayatın içimize bıraktığı ‘direnme notaları…’ eğerli bir okuruD muz, kimi önemli bilBilgi ve yazım hataları gi ve yazım hatalarına dik 18 OCAK 2016 SAYI: 32975 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel yamet mi kopar? b) Yine bir hanım yazar “Kaddafi’nin aklıselim olacağını...” diye dı. Wiki’ye baktım: 1974’te me geldi de görmediysem kat çekti. Aslında o hatabir şey yazıyor. “Aklı selim” kullanılmış en son. Bekleaffınızı dilerim birkaç oku tamlamasını “paltosu kahların sahiplerine duyurmarun belleğine Çek diye girmın yeterli olacağı kanısın dim hiçbir düzeltme gelverengi”, “yazısı okunaksız” da okurumuz. Ama ben he medi (geldi de ben görme di. 3. Bir de gereksiz yegibi niteleyici, sıfatlandırıcı diysem, affedin). Öğrenre kullanılan Osmanlı kalın bir takım sanıyor. Yalnız o pimizin bu türden hatalar tısı tamlamalar var: a) Geyapabildiğini, yapabileceği mek isteyen yanlış öğrendeğil. Pek çok imzanın üzeçen gün hanım yazarlarni dikkate alarak burada yer di. 2. Daha yakın bir tarihrinde görüyorum. Aklıselim te, bir başka yazarımız Eli dan biri “ahvali şerait” yaz olunmaz, aklıselim sahibi vermenin daha iyi olacağıas Canetti’den “Çek yamış. “Koşulların durumları” olunur. Sağduyu sahibi gibi. nı düşündüm. 86 yaşındazarı” diye söz etti. Kimsedemek ki, bunu yazmak is Evin çatısı tutuşmuşken alt ki emekli öğretmen okurutemiyordu herhalde. “Dumuzun hatırlatmaları şöyle nin bir milliyet yakıştırmakatta piyano çalmaya benrumlar ve koşullar”ın karşılı ziyor bu dediklerim, ama yidir: 1. Bir ay kadar önce, bir dığı, sadece Rusçuk doğumlu ve Almanca yazar di ğı “ahval ü şerait”tir. Ne ge ne de yangının bir gün söyazarımız “Giyotin en son reği var? Türkçe yazılsa kı neceğini düşünmeliyiz. 1939’da kullanıldı” diye yaz ye bilinen Canetti düzelt Zamanı okuyabilme üzerine bir ipucu da Leylâ Erbil’in “Tuhaf Bir Erkek” romanında kapımızı çalar: “Şu da var / bütün acılara karşın / hayat / içimize bir nota bırakır ya / en bitik günümüzde / direnme notasını / bir zarfa mı koyar / bir deniz çırpıntısıyla mı / savurur / yüzümüze / neşe üşüşür hayatımıza / birden / güç aşılar / iyi güçtür / baş eğdirmeyen / umut / altın kafesinden / çıkıverir / dolaşır tepemizde.” Evet, hayatın en bitik günümüzde bile içimize bıraktığı bir direnme notası. Hayat, sanki bütün bitik günlerimiz için yedekte birer direnme noktası bulundurur. Ve bitik günlerimizin eşiğine vardığımızda bize düşen, o direnme notalarından yola çıkarak direnişlerin müziğini bestelemektir, bitik günlerin üstesinden gelebilmek için. Ama zamanı doğru okumayı başaramadan, o güne kadar bilgi adına biriktirdiğimiz ne varsa tümünü seferber etmeden, direnme notalarını direnişin müziğine dönüştürebilmemiz olanaksızdır! Birand ölümünün 3. yılında anıldı Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Cumhuriyet’i tezgâh Yabancı sözcükler, altına saklayanlar var kısaltmalar on zamanlarda yaşadığım ilginç bir olayı anlatayım size. Gazete bayisine gittim, dışardaki rafta gazetemi göremeyince satıcıya “Cumhuriyet var mı” diye sordum. Tezgâh altından çıkarıp verdi. “Dışardaki rafa neden koymuyorsun Cumhuriyet’i” dedim, yanıtlayamadı. Gazeteyi saklamanın doğru bir tutum olmadığını biraz da sert bir şekilde hatırlattım. “Bu gazetenin isim babası Mustafa Kemal Atatürk’tür. O olmasa belki sen bile olamazdın” dedim. Bu ilk değil, aynı olayı S Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.48 05.31 05.51 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.19 12.21 14.47 07.01 12 .06 14.35 07.19 12.29 15.02 Akşam 17.11 16.58 17.26 Yatsı 18.3 5 18.21 18.46 son 6 ay içinde üç dört kez yaşadım. Malum çeteler Cumhuriyet’in satılmasını engelliyor. Bilginize sunarım... İhsan Erdem Okur Temsilcisi’nin notu: Bu türden engellemeler ne yazık ki son günlerde arttı. Ayrıca son günlerde internet sitemiz de “kimliği belirsiz” kişi ya da makamlarca engellendi. Satış servisimiz bayilerdeki engellemelerle uğraşıyor. Sistem servisimiz de internet sitemize bu haksız ve hukuksuz saldırıları önlemeye çalışıyor. umhuriyet gazetesinin sürekli bir okuruyum. Yabancı sözcükler ve kısaltmalarla ilgili eleştirimi dikkate alabilir misiniz acaba? Otomobil sayfasını hazırlayan Hakan Akarsu Bey’e 3 kez yazdım, yanıt alamadım. Sorduğum suydu: segment, kompakt, SUV, lansman, C pickup ne demek? Yok mu bunların Türkçesi? Neden surekli CEO yazıyorsunuz? Neden kısaltmaların Türkcesi yok ya da neden kısaltmaların İngilizceleri kullanılıyor? IMF yerine (Uluslararası Para fonu) UPF yazmak çok mu zor? Sevgi ve saygıyla. İsmail Kılınç yeni bir reklam çıkması, dikkatimi Reklamlar iyi de... rak dağıtıyor açıkçaskiden zevkle takip E ettiğim WEB sayfanızdaki haberler (özellikle görsel içerikliler), artık çok sık olarak açılan birçok reklam nedeni ile maalesef okunamaz hale geldi. Her ne kadar yazıları takip etmeye çalışsam da sürekli olası. Medyadaki birkaç güvenilir haber kaynağından birisi olmanıza rağmen, bu reklamlar nedeni ile artık sayfanızdaki haberleri takip etmek istemez oldum. Bilgilerinize sunar, iyi çalışmalar dilerim. Saygılarımla... Emrah Aksoy azeteci ve televizyoncu Mehmet Ali Birand, ölümünün üçüncü yılında mezarı başında anıldı. Anadolu hisarı Mezarlığı’ndaki törene, Birand’ın eşi Cemre Birand, oğlu Umur Birand, Kanal D Haber Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar, mesai arkadaşları ve sevenleri katıldı. Birand’ın mezarının üzerine ailesi tarafından, “Memoş’ yazılı küçük bir çelenk konuldu. Cemre Birand, “Acı unutulmuyor tabii ki ama bir yerde beraber yaşıyoruz halen Mehmet Ali ile... Yani oğlum onun oğlu, torumun onun torunu. Bir de evin içinde hep resimleri var, hatırası çok fazla. Onu hissediyorum. Rüzgârını hissediyorum hep arkamda. Bir de bugün benim için çok anlamlı. Çünkü Memoş’a bir söz vermiştim kitap yazacağım diye. Kitabım dün çıktı. Bugün de gösterdim ona. Kitabın adı da, ‘Memoş’a Sözüm Vardı’” dedi. ‘Memoş’a verdiğim sözü tuttum’ Birand G C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear