23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Olaylar ve GOrUSler 16 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: ZARİFE SELÇUK KÜLTÜR SANAT Salı 25 Ağustos 2015 ‘Mucizevi’ başkanlık sistemi Av. Haydar Aksoy İstanbul Barosu Haziran genel seçimlerinde de olduğu gibi, AKP ve Cumhurbaşkanı, yenilenecek seçimde de şunu sürekli tekrarlayacaklar: “Koalisyon ve parlamenter sistem kötü. Başkanlık sistemi ve AKP’nin tek başına iktidar olması her derde deva”... Bireylerin mucizelerle toplumsal hayatı iyileştirebileceklerine inanmıyorsak, dayatılan “mucizevi” başkanlık sistemi ile ilgili tahlil yapmaya da gerek yok. Gelelim AKP’nin koalisyonla ilgili iddialarına: “Geçmişte yaşanan tüm toplumsal sorunlar koalisyonlardan kaynaklandı. Tek parti hükümetleri sorunları çözdü”. 7 AKP’nin planı şu: Koalisyon kurmayarak, toplumu kutuplaştırıp yönetim krizi yaratmak. Böylelikle, yenilenecek seçimlerde tek başına iktidar olmak ve başkanlık sistemini hayata geçirmek. Müjdat Gezen, filmde yer alan Uğur Dündar ile birlikte. Gerçekten öyle mi? Bakın, Cumhuriyet tarihinin en önemli iki toplumsal ve ekonomik buhranının yaşandığı 1960’lı ve 1970’li yılların başlarında, tek parti iktidarı vardı. Lakin söz konusu tek parti iktidarları ne ekonomik ne de siyasi sorunlara çözüm üretebildiler. Ve ordunun siyasete müdahale etmesini önleyemediler. Günümüzde ekonomik krize dönüşme belirtileri gösteren ve birkaç yıldır süren ekonomik durgunluk ve Cumhuriyet tarihinin en kitlesel eylemleri olan Gezi olayları, ülkemizi tek başına yöneten AKP iktidarında yaşandı. Yani, her zaman tek parti iktidarı her derde deva olmadığı gibi, koalisyon hükümeti de bütün sorunların kaynağı değil. Bakın, Avrupa ve dünyanın pek çok gelişmiş ülkesi, bugün koalisyonlar tarafından yönetilmekte. Aslında toplumun farklı kesimlerini kucaklamaları sebe Gezen’den ‘Diktatör’e özel gösterim Tek parti iktidarı her zaman her derde deva olmadığı gibi, koalisyon da bütün sorunların kaynağı değil. biyle koalisyonlar, tek parti iktidarına nazaran daha güçlü iktidarlar oluyorlar. Bu sayede sorunları daha kolay çözebiliyorlar. Hatta sürekli koalisyon anlamına da gelebilecek en geniş tabanlı iktidar yolunu açan ve ülkemiz koşularına uyarlanmış uzlaşmacı demokrasi modeli, bizim birçok derdimize derman olabilir. almasının önü açılır. Emekçiler, devrimciler, Kürtler, Aleviler taleplerini sadece TBMM çatısı altında birkaç duyarlı milletvekiliyle seslendirmenin ötesine geçip, Bakanlar Kurulu çatısı altında çözüm arayabilecek düzeye taşıyabilirler. önemli sorunlarını çözmek de kolaylaşır. Mesela; l Eğitim sistemi bilimsel akla dayalı olarak yeniden örgütlenir. l Ülkemizin ekonomide geri kalmışlığının en önemli nedeni olan ve AKP’nin uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle hemen hemen hiç gelişme göstermeyen imalat sanayi geliştirilir. l Tarıma, çiftçiye destek sağlanır. l Emekçilerin, dar gelirlilerin, emeklilerin yaşam koşulları düzeltilebilir. Gelin görün ki AKP’nin amacı başka. AKP “Türk tipi” ve “mucizevi” başkanlık sistemini bize dayatarak, aslında başlattığı rejimi otoriterleştirme sürecini tamamlayarak, tek adama göre şekillendirmek istiyor. Müjdat Gezen’in ‘Diktatör: Adolf Hitler’in Hayatının Esrarengiz Yönleri’ filminin prömiyeri, önceki akşam Eskişehir Odunpazarı’nda yapıldı. CAN HACIOĞLU Şöyle ki... Uzlaşmacı demokrasi modelinde, hükümette her parti, meclisteki sandalye sayısı oranında temsil edilir. Böyle bir durumda, ülkemizde siyasal sistemde yeterince güçlü olmayan, o yüzden tek başına iktidara gelemeyen, hatta iktidar ortağı olması dahi uzak ihtimal olan sınıfların, toplumsal kesimlerin sözcüsü olan partilerin, hükümette yer Uzlaşmacı demokrasi Uzlaşmacı demokrasi modeli, aynen bizim gibi, toplumsal yapıları çok homojen olmayan, üstelik yönetim biçimleri çok farklı olan İsviçre ve Belçika gibi bir dizi ülkede başarıyla uygulanmaktadır. Bu modelde toplumun uzlaşma kültürü güçlenir, daha az çatışma yaşanan bir iklim oluşur. Ne terör ne de bölünme ülke siyasetine egemen olabilir. Böylece ülkemizin diğer Gerçekten barış istiyor muyuz? Akın Olgun Gazeteci rtık nereye baksak tabut görüyoruz. İçinde bizim çocuklarımız. Adları, yaşamları ve öyküleri, ne kadarsa yani, savaş dediğiniz şey tabutların içine sığdırıyor hepsini. Bir tabutluk öyküleri ile yok ediliyorlar. Çocuk ve genç yaşta, ne kadar öykü biriktirebilir ki insan? Eğer yaşasalardı, öykülerini, hikâyelerini biriktiriyor, paylaşıyor ve yeniden biriktirmeye devam ediyor olacaklardı. Biliyoruz ki yaşanmış, birikmiş hikâyelerinden kurulur gerçekte hayat. A Birikmiş öyküler Birbirimizin birikmiş öyküleri, yaşamı çoğaltan tek şeydir. Bu yüzden dokunabiliyor, anlatabiliyor, hissedebiliyor, anlamlar katıp çoğaltabiliyoruz birbirimizi. Böyle seviyor insan bir başkasını ve bir başkası artık başkası olmuyor. Dostluklara, arkadaşlıklara, aşklara dönüşüyor. Bir çocuğa ne kadar seviyorsun diye sorulduğunda, hani açıyor ya kollarını, “işte bu kadar” diyor ya, öyle işte. Çocuk için sevginin büyüğü, kendi kolları arasındaki mesafe kadardır çünkü. Barışı ne kadar istiyorsunuz derseniz, bir çocuğun kollarını açarak tarif ettiği büyüklük kadar derim size. Bundan daha büyük, daha saf, daha anlamlı bir büyüklük yok ve olmayacak... Bugün, kendimize sormamız gereken tek soru bu bence. Ne kadar çok istiyorsun barışı, ne kadar çok istiyoruz barışı? Bırakın akademik laf döşemeleri, analizleri. Değersiz oldu Barışı istemek leyeni. Köşelerinden kan tellallığı yapanların çokluğu bu yüzdendir. Savaş yalan üretir, acı, kan ve öfke. En beteri, buna inanmış olanların çoğalmasıdır. Çünkü yalan, kendisine inananları çoğaltabildikçe yaşar. Sizi o yalanların parçası haline getirdikçe, savaş sürdürülebilir bir araç olur. Bir yerlerde (ki o yerler bizlerin çok uzağında değil) ölüyor insanlar, öldürülüyor. Bir arada yaşam hayalimize düşüyor her bomba, her kurşun. En tepedeki dibine kadar battığı suçlarını, bizim çocuklarımızın kanlarıyla temizliyor. Hep böyle oldu, böyle işledi sistem. O zamanlar barış diyecek takatimizi bırakmamışlardı. Her gün omuzlarda taşınan tabutların arkasından sürüklüyorlardı bizleri. İntikam yeminleri arasında linç ediliyordu sesimiz. Sesin linci en korTabutlar çoğaldıkça, söz biter, yaşam küçülür, ifade anlamsızlaşır. kunç olanıdır. Ses, insanlıktan ve yaşamdan yana susturulup ğundan değil, hayatın içinden lar çoğaldıkça, söz biter, yaşam linç edildiğinde, ölmek ve ölakmadığı için soğuk oluşundan. küçülür, ifade anlamsızlaşır, so dürmek sıradanlaşır, kan bulaİçinde duygu taşımayan her ğuk bir nefret kuşatır dört bir şıcı hale gelir ve doymak bilmez cümle eksiktir, her söz kaçıştır; yanımızı. toprak. hayatı elinden alınmış bir ço“En yakınımızdakine sarılmaHayat kurtarmak lıyız” diyen sese, seslere kulak kabartmalıyız. En yakınımızda Öyleyse sormalıyız kendimiBir insanın, henüz kiler, kaybetmenin ne demek ze. Ne kadar istiyorum barışı, yaşamadıklarını olduğunu hissettirir muhakkak. ne kadar istiyoruz? an için elinizden alındığını Ne kadar istiyorsak, o kadar elinden almak katli Bir ve artık hayatınızda olmadığını bağırabiliriz, ne kadar istiyoramdır. Savaş, henüz ya düşünün. Düşünün ki, bir yersak, o kadar kurtarabiliriz halerde, birilerinin en yakını elinşanmamış, birikmemiş yatı. Barış sadece huzur içinden alınıp, yitiriliyor... de yaşmak değildir, barış hayat ve anlatılmamış öyküleAcıtmıyor mu bu? Hissetmikurtarmaktır. Hayatın tanrısı olri katleder. Birikeni ise yor musunuz? Yaşama dair hiç maktır bir yanıyla. bir öykü biriktirmemişsiniz deBarış diyenleri çoğaltabilmek bir tabuta koyup mektir. için dokunmak zorundayız birgömer toprağa. birimize. Konforlu çağrıcılıktan, Kötülük imzacılıktan çıkıp, elle tutulur, Kötülük, yaşamın içinden hiçgörünür olmak zorundayız. cuk duyamaz hiç birini. bir öykü biriktiremeyenlerin Henüz yaşanmamış, öyküleri, Savaş isteyenlerin karşısına işidir. Biriktiremeyenler, başhikâyeleri kurtarabiliriz. O zadikilmeyen her cümle, katledikalarının hayatını umursamazman soralım kendimize, ne kalen bir gencin, bir çocuğun da lar. Kötülük sadece kendisine dar çok istiyoruz barışı? vebalini üzerinde taşır. Tabutbenzeyeni sever, kendisini bes skişehir Odunpazarı Belediyesi’nin “Sokağa Çıkın Sinema Geliyor” adıyla hayata geçirdiği yazlık sinema gösterimleri kapsamında, Müjdat Gezen’in yazıp yönettiği “Diktatör: Adolf Hitler’in Hayatının Esrarengiz Yönleri” filmi, Türkiye’de ilk defa Eskişehir’in Odunpazarı ilçesinde izleyiciyle buluştu. Gösterim öncesinde, Atatürk ve hayata veda eden güvenlik güçleri anısına saygı duruşunda bulunuldu. Bunu, ‘Odunpazarı Big Band’in çaldığı İstiklal Marşı izledi. Alman Nasyonal Sosyalist Partisi lideri ve faşist diktatör Adolf Hitler’in hayatının esrarengiz yönlerini anlatan filmi, Gezen de izleyiciler gibi ilk defa izledi. Etkinliğe katılan Odunpazarı Belediye Başkanı Kâzım Kurt da burada yaptığı konuşmada “Bir kez daha haykırmak istiyorum; Türkiye maalesef son iki aydır, özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra farklı bir politikayla iç savaşa doğru sürüklenmektedir. Bu durumun bir an önce demokratik yollarla düzene sokulması gerektiğini vurgulamak istiyorum” ifadelerini kullandı. E Gezen ise, gösterim öncesinde yaptığı sunumda, “Bu akşam izleyeceğiniz Film setinden bir kare ‘Gırgıriye’lere benzemiyor film ‘Gırgıriye’lere benzemiyor” diyerek, filmi öğrencileri için yaptığını ve onların kamerayla tanışmalarını istediğini anlattı. Yapılan konuşmaların ardından, filmin gösterimine geçildi. Filmde Gezen’in yanı sıra Ahmet Saraçoğlu, Atilla Sarıkayalı, Barış Hayta, Ercan Bostancıoğlu, Ferdi Merter, Günay Karacaoğlu, Hakan Eke, İlhan Daner, İlker Ayrık, Mehmet Tuncalli, Mustafa Alabora, Şevket Çoruh, Uğur Dündar gibi isimler yer aldı. Filmi üzerine gösterim sonrasında da bir açıklama yapan Müjdat Gezen, yapımın aslen kasım ayında vizyonda olacağını belirterek, izleyici reaksiyonunu önceden görmek istediğini vurguladı. Bu kadar ilgiyi beklemediklerini aktaran oyuncu, yazar ve yönetmen, her yıl öğrencileri ile böyle filmler çekmeyi umduğunu kaydederek, şunun altını çizdi: “Filmin içinde bazı cümleler var, seyirci ne anlamak istiyorsa onu anlayacaktır.” Filmle ilgili konuşan gazeteci Uğur Dündar ise Cumhuriyet’e şunları aktardı: “Müjdat benim en eski arkadaşım, 59 yıllık dostluğumuz var. Çok üretken ve özellikle baskı dönemlerinde ilkelerinden en ufak taviz vermeden ürünlerini yayınlayan bir sanatçı. Ben de buna katkıda bulunmak istedim.’’ l Eskişehir / Cumhuriyet C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear