25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Pazartesi 6 Temmuz 2015 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Festival Filmleri yeniden gösterimde 11. Akbank Kısa Film Festivali’ne katılan filmler bir kez daha beyaz perde ile buluşuyor. Temmuz ayı boyunca çarşamba, perşembe, cuma ve cumartesi günleri düzenlenecek “11. Akbank Kısa Film Festivali’nden Seçkiler” etkinliği kapsamında Festival Kısaları başlığı altında 14 ulusal film gösterime girerken, Dünyadan Kısalar bölümünde Papua Yeni Gine’den Meksika’ya, İskoçya’dan Suriye’ye dünyanın farklı bölgelerinden 14 uluslararası film olmak üzere toplam 28 kısa film ücretsiz olarak sinema tutkunlarıyla buluşacak. 17 Klasik müzik tutkunları Bodrum’da Uluslararası Gümüşlük Klasik Müzik Festivali, Bodrum Antik Tiyatro’da piyanist Gülsin Onay ile trompet sanatçısı Cem Sevgi’nin yer aldığıaçılış konseriyle başladı. Gala konserinde ikiliye Rengin Gökmen’in şefliğini yaptığı Karşıyaka Oda Orkestrası (KODA) eşlik etti. Konserde Mozart ve Shostakovich’in eserleri seslendirildi. Klasik müzik tutkunları, Bodrum Klasik Müzik Derneği tarafından düzenlenen ve 8 Ağustos’a kadar 12. sürecek festival kapsamında dünyanın seçkin müzisyenleri dinleme olanağı bulacak. 12 etkinliğin yer alacağı program kapsamında, genç yeteneklerin keşfedilmesine zemin hazırlayan “Ahmed Adnan Saygun Piyano Yarışması” üçüncü kez düzenlenecek. Yerli ve yabancı müzisyenin sahne alacağı festival kapsamında “Grammy” ödüllü Kronos Quartet de 14 Temmuz’da Bodrum’da olacak. l İZMİR/ Cumhuriyet Aslında iki ‘tek adam’ vardı... onu, geçen hafta “Mevhibe Çankaya’nın Hanımefendisi” başlıklı yazıyı yazarken aklıma takılmıştı. Kitabın sonundaki “Fotoğraf Albümü” bölümünde, 544. sayfada, Atatürk ile İsmet İnönü’yü gösteren resmin altında şöyle bir yazı vardı: “Atatürk ve İnönü. Milli Mücadele ve Cumhuriyet tarihi, iki arkadaşın onurlu ve belki sonunda hüzünlü öyküleridir.” Beni duraklatan, bu yazıdaki ‘hüzünlü’ sözcüğüydü. Sözcük beni önce en aşağı on, on beş yıl öncesine, Cumhuriyet’in Cağaloğlu’ndaki eski binasına götürdü. Bir akşam üzeri İlhan Selçuk’un odası. Yalnızdık. Onun önünde Mustafa Kemal ile İnönü’yü birlikte gösteren bir fotoğraf vardı. İlhan Selçuk resme uzun uzun baktıktan sonra şöyle demişti: “Bir düşünsene! Mustafa Kemal, Cumhurbaşkanı; İsmet İnönü de Başbakan! Ne zamanlarmış, değil mi!” Gerçekten, ne zamanlarmış! Hele şimdi yaşadığımız zamanların pespayeliği ile karşılaştırıldığında! Evet, Atatürk ile İsmet İnönü’nün eşine ender rastlanır dostluklarının öyküsü, sıra dışılığının yanı sıra aynı zamanda hüzün kokan bir öyküdür. Çünkü bu öykü, ikisi de zamanlarının ‘Tek Adam’ı olan iki insanın hayat yollarının kesiştiği bir dönemin tarihidir. Mustafa Kemal, devrimlerin ve yıkılan çağların yerine yenilerini inşa etmenin Tek Adam’ıdır. Ölümünden on gün kadar önce Ankara’daki küçük bir toplantıda ‘devrimlerin kadroları’ üzerine konuşulurken odadakilerden biri biraz ötede, pencerenin yanında ayakta durmuş Ankara’yı seyretmekte olan birine sorar: “Peki ya siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?” Pencereden bakan adam, başını döndürmeden şu karşılığı verir: “Aslında devrimlerin tek kişilik bir kadrosu vardı, o kişi de şimdi Dolmabahçe’de ölüyor!” Bunu söyleyen adamın adı, İsmet İnönü’dür. Yani genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci ‘Tek Adam’ı… İsmet İnönü, Atatürk devrimlerinden ödün vermemenin, çağdaşlaşma kararlılığının Tek Adam’ıdır. Mustafa Kemal’in ardından laikliği ne pahasına olursa olsun savunmanın ikinci Tek Adam’ıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin mutlak bağımsızlığı ilkesine gönül vermiş adamdır. İsviçre’de, Sevr paçavrasının yerine bir zamanlar onu hazırlamış olanlara Lozan’ı dikte eden ve bu onur belgesini Ankara’ya getiren Tek Adam’dır. Atatürk’ten sonra ise, zamanının geldiğine inandığında çok partili rejimi kuran ve bu rejimin kökleşmesi uğruna ‘Milli Şef’liği de, Değişmez Parti Başkanlığı’nı da elinin tersiyle bir yana itip Çankaya’dan ayrılabilen adamdır. Çünkü tıpkı bir zamanlar, Milli Mücadele’nin en kritik günlerinde, TBMM’deki bazı bakarkörlerin katkısıyla Başkomutanlık süresi uzatılmayan Mustafa Kemal’in, elindeki ordu ile o Meclisi bir hamlede dağıtmak yerine birkaç günlüğüne Ankara’ya gelip süresinin Meclis kararı ile uzatılmasını yeğlemesi gibi, ikinci Tek Adam İsmet İnönü de 1950 seçimiyle birlikte iktidardan ayrılacak kadar demokrasi âşığıdır. Evet, Cumhuriyet’in sonraki yıllarında ne yazık ki bu iki ‘Tek Adam’ın benzerlerine bile rastlanmayacaktır. Onların öyküleri bu yüzden hüzün kokar. Bugünün gençliği “Mevhibe”yi biraz da bu hüznün kaynaklarının bilincine iyi varabilmek için okumalıdır! ‘Gezi’ belgeseli gösterildi... T arih Vakfı tarafından Gezi Direnişi sonrası düzenlenen atölyelerin çıktılarından yola çıkılarak hazırlanan “Gezi Tarih Olur mu? ‘Şimdi’yi İzlemenin Ötesine Geçmek” adlı belgeselin gösterimi önceki gün Tarih Vakfı Eminönü binasında gösterildi. Gezi’de yer almış Antikapitalist Müslümanlar, Lamdistanbul, Açık Radyo, Mimarlar Odası gibi bileşenlerden üyelerin röportajlarından bir araya getirilen belgeselle ilgili belgeselin yönetmeni Enis Rıza, yapılan filmin bir düşünce filmi olduğunu, asıl Gezi belgeselinin 1 yıl sonrasında ortaya çıkacağını belirtti. Belgeselde, “Hatırda kalan nedir?”, “Nasıl anlatmalı?”, “Kim yazmalı” sorularının cevapları bileşenlerin üyelerinin bakış açılarından filme aktarılıyor. l Kültür Servisi Savaş üzerine... Brecht’in savaşı sıradan insanın üzerinden anlatıp sorguladığı “Cesaret Ana ve Çocukları”ndaki “Büyük Teslimiyetin Türküsü” sokaktaki insanların, bizlerin sorumluluğunu güzel özetliyor: “Öttü saksağan / Doldu zaman / O katıldı orkestraya / Ve adımını uydurdu / İşte karıştı araya.” azı kitaplar çeşitli nedenlerle hayatımızda unutulmaz izler bırakırlar. Benim de hayatımda tamamen edebiyat dışı nedenlerle iz bırakmış bir kitap var: Giovanni Guareschi’nin “Don Camillo ve Şeytan”ı. 1971 yılında Maltepe Askeri Cezaevi’ndeydik. Aynı davadan tutuklandığımız Necati Sağır bana bu kitabı göndermişti. Aslında kitap uzun süre elime geçmedi. Sonunda getirip teslim ettiklerinde gecikmenin nedeni anlaşıldı: Kitabın hiç unutmuyorum 100. ve 101. sayfaları diş macunuyla yapıştırılmış, bu sayfalara bazı notlar yazılmıştı. Yapıştırma işlemi o kadar kabaca yapılmıştı ki dikkat çekmemesi olanaksızdı, kitabı açtığınız anda kuruyan diş macununun katılığından ötürü doğrudan o sayfalarla karşılaşıyordunuz. Durum cezaevi idaresinin de gözünden kaçmamıştı haliyle. Notlar da ilginçti yani: İfadede hiçbir suçlamayı kabul etmemiştim, ama Necati bana “Mahkemede sakın DevGenç üyesi olduğunu söyleme” diye yazıyordu. Hem kızmış, hem de çok gülmüştüm bu duruma. Çok geçmeden idareye sorguya çağrıldım. Kitabı yakalayan Üsteğmen Ayhan Arat beni Binbaşı Necati’nin yanına götürdü. Gittiğimde Binbaşı Necati Ulaş’ı çağırtmış, onunla tartışıyordu. Beni de aldılar içeri. “Ulaş’a sordum, doğru dürüst bir cevap alamadım, şimdi sen söyle bakalım” dedi: “Önümüzdeki on yıl içinde Ortadoğu’da ne bekliyorsunuz?” “Üçüncü Dünya Savaşı çıkar” dedim. “Öyle eskisi gibi dünya savaşı falan çıkmaz artık, ama çıkacak savaşın nedeni ne olur” diye sordu. Emperyalizm, emperyalist güçler arası çelişkiler, ulusal kurtuluş savaşları, vb. Hiçbir cevap tatmin etmedi Binbaşı Necati’yi. K B pılacak etkinlikle anılacak. Aziz Nesin, Alaçatı Dost Kitabevi’nin konuğu olarak imza ve söyleşi için geldiği Alaçatı’da yaşamını yitirmişti. Doğumunun 100. yılı, ölümünün de 20. yıldönümü olması nedeniyle, Nesin için özel bir etkinlik düzenleniyor. Oğlu Ali Nesin’in de katılacağı anma programı, Alaçatı Meydanı’nda saat 19.00’da başlayacak. Aziz Nesin Alaçatı’da anılıyor ürk edebiyatının usta kalemi Aziz T Nesin, 6 Temmuz 1995 tarihinde yaşamını yitirdiği Çeşme’de, bugün ya Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneye koyduğum “Cesaret Ana ve Çocukları”nın unutulmaz “Cesaret Ana”sı Sükun Işıtan. “Bir de devrimci olacaksınız, dünyadan haberiniz yok” dedi bize, “petrol ve su savaşları yaşanacak Ortadoğu’da. Biz de o savaşları fırsat bileceğiz, hiçbirinizi yaşatmayacağız.” Sonra benim meşhur “Don Camillo” sorguma geçti. (Meşhur diyorum, çünkü bizim Necati’nin fıkra kitaplarına girebilecek “uyanıklığı” sayesinde Milliyet gazetesine bile haber olmuştuk.) Bu konuşmayı hiç unutmadım. Türkiye’de seçimlerden sonra savaş tartışmaları tırmandırılınca da yeniden hatırladım. Birinci sonuç: Gerçekten de her fırsat bildiklerinde “yaşatmayacağız” sözünün gereğini yerine getirmek için ellerinden geleni artlarına koymadılar. Ulaş o konuşmadan sonra ancak birkaç ay daha hayatta kalabildi. Mahirler de öyle. Ne ilginçtir ki Binbaşı Necati de çok yaşamadı. 1975 veya 1976’da hayatını kaybetti. İkinci sonuç: Ben o gencecik yaşımda “Üçüncü Dünya Savaşı çıkacak” derken herhalde derin analizlere falan dayanmamış, aklıma geleni söyleyivermiştim. Ama Ortadoğu’nun son 3040 yılına bakıp o sürekli savaş halini görünce, söylediğim pek de yanlış değilmiş diye düşünüyorum. 1978 yılında Irak’ta doğan bir çocuk, hayatta kalmayı başardıysa bugün 37 yaşına geldi ve ömründe savaştan, bombalardan, ölümlerden başka bir şey görmedi. Hiçbir Dünya Savaşı bu kadar uzun sürmedi. Aynı şey Filistin, Lübnan, İran, Suriye için de şu veya bu ölçülerde geçerli. Üstelik bütün bu bölgede Birinci Dünya Savaşı sonrası emperyalist ülkeler tarafından çizilen yapay sınırların en büyük çatışma nedenlerinden biri olduğu düşünülecek olursa, Ortadoğu’da Birinci Dünya Savaşı hâlâ bitmedi bile denilebilir. Savaşa hayır Üçüncü sonuç: Petrol ve su savaşları pek de yanlış bir tespit gibi görünmüyor. Buna olsa olsa bir de din ve mezhep savaşları eklenebilir. Ama onların bile kışkırtılmasının ardında derin stratejik çıkarların yattığı bir gerçek. Bugün olaylara baktığımda vardığım asıl sonuç ise şu: Arkadaki çıkarların önüne çeşitli perdeler asıyorlar. Sokaktaki insanı da o perdedeki gölgelere dahil etmeyi başardıklarında, bu örgütlü cinayet eyleminin önünde fazla bir engel kalmıyor. Brecht’in savaşı sıradan insanın üzerinden anlatıp sorguladığı “Cesaret Ana ve Çocukları”ndaki “Büyük Teslimiyetin Türküsü” sokaktaki insanların, bizlerin sorumluluğunu güzel özetliyor: “Öttü saksağan / Doldu zaman / O katıldı orkestraya / Ve adımını uydurdu / İşte karıştı araya.” Savaşı durdurmak istiyorsak, “Hayır” demeyi ve bunu gür bir sesle haykırmayı becermeliyiz. Üçüncü Dünya Savaşı Festival yetkilileri Türkiye’ye geliyor Rihanna 100 milyon single sattı merika Kayıt Endüstrisi Birliği (RIAA), Barbadoslu şarkıcı Rihanna’nın müzik piyasasının en çok dijital single satan ismi olduğunu açıkladı. Dijital platformlardan 100 milyon single sattığı açıklanan şarkıcının son single’ı “Bitch Better Have My Money” ise yaklaşık 1 milyon sattı. 27 yaşındaki sanatçıyı 88 milyon satışla Taylor Swift, 79 milyon satışla Katy Perry takip etti. Rihanna’nın şarkıları iTunes üzerinden tanesi 1.29 dolardan (yaklaşık 3.5 TL) indirilebiliyor. l Kültür Servisi A ünyanın önemli sinema etkinliklerinden olan Toronto Film Festivali’nin program direktörü Kerri Craddock İstanbul’a geliyor. Craddock, Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği’nin (SeYap) yürüttüğü “Festivaller İstanbul’da 2015” projesi kapsamında 7 Temmuz’a kadar İstanbul’da olacak. Festivaller İstanbul’da proje dahilinde 2015 sonbaharında Berlin, Rotterdam ve Sundance Film Festivalleri program yetkilileri de Türkiye’ye gelecek. D Sinema Genel Müdürlüğü’nün desteklediği, ColorIst’in katkıları ve Corinne Art & Boutique Hotel işbirliğiyle gerçekleştirilen projeye başvuruda bulunan filmler, festival yetkilisi tarafından izlenecek ve bir ön eleme yapılacak. Bu etkinlik kapsamında ayrıca filmlerini sunan yönetmen ve yapımcılar ile sektör temsilcileri, festival yetkilileriyle bir araya gelme fırsatı elde ederken başvuruda bulunan filmlerden herhangi bir başvuru ücreti alınmayacak. l Kültür Servisi Y Milli Mensucat Fabrikası müze oluyor azar Orhan Kemal’in de bir süre memurluk yaptığı Adana’daki Milli Mensucat Fabrikası müze olarak 2016’da açılacak. İl Kültür ve Turizm Müdürü Sabri Tari, binanın restorasyon işlemlerinin devam ettiğini teşhir tanzimin 2016’nın ilk çeyreğinde yapılacağını duyurdu. Tari, müzede paleolitik çağdan Doğu Roma dönemi sonuna kadar tarihlenen nadir eserlerin sergileneceğini belirtti. l Kültür Servisi Y E Nİ E ND A S ATİ LE! R E L Sİ Z Ece Karaboncuk ile EĞİTİM VE BAŞARI HAFTA İÇİ HER GÜN 11:00 HAFTA SONU 16:00’DA Eğitimin nabzı her gün yeni saatinde tutuluyor. tv.cnnturk.com/haftasonukeyfi twitter.com/haftasonukeyfi tv.cnnturk.com/egitimbasari twitter.com/hakanchelik twitter.com/CNNTURKProgram C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear