20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 20 Nisan 2015 TASARIM: ZARİFE SELÇUK haber 7 ‘AKP sandıkta ders alacak’ zin esas nedeni netice itibarıyla üç beş kişinin iktidarını muhafaza etme endişesidir” dedi arpıcı seçim tahminleriyle tanınan Konda’nın Yönetim Kurulu Başkanı Tarhan Erdem, 7 Haziran’daki seçimler öncesinde Bidebunuizle.com’dan Mehmet Güç’e konuştu. Tarhan Erdem’in seçimle ilgili tahlil ve öngörüleri şöyle: AKP, 2010 yılına kadar başlangıçta söylediğini destekleyen ve onları gerçekleştirmek isteyen bir yolda yürüdü. 2010 yılından sonra da çok farklı, Türkiye’de çok alışılmış, iktidarını bırakmak istemeyen bir parti havasıyla ifade özgürlüğü, demokraside gerilemeler başladı maalesef. Benim yorumlayabildiğim Ak Parti’nin 2010’dan sonra kendisine çok haksızlık ettiğidir. Ak Parti eğer söylediğimi yapabilmiş olsaydı bugün 330 falan sözkonusu değildi hepsini geçmişti. Çok ileri bir noktadaydı. Ama bugün çok ciddi bir ders verilmek üzeredir Ak Parti’ye. İktidarını bırakmak istemiyor. Türkiye’de 1908 meşrutiyetinden sonra, bir meclise dayalı ilk hükümet denebilir buna, halk değişim istiyor, heyecanlı, ama maalesef İttihat ve Terakki iki yıl sonra Türkiye’yi kendilerinin aldıkları dönemden daha bir korkunç hükümet terörü yapan Konda’nın patronu Tarhan Erdem, seçimleri yorumladı. Erdem “Bu hale gelmemi Ç bir duruma getirdiler. Harpler nedeniyle gördüler ki iktidarı seçimle devam ettiremeyecekler, başka bir yol buldular. Maalesef meşrutiyetten sonraki bütün iktidarlarda iktidarlarını muhafaza etmek için benzer bazı tedbirler almıştır. Siyasi tıkanıklık 2012’den itibaren Türkiye bir siyasi tıkanıklığa girdi ve bunun şimdiki idarecilerin umdukları tasarladıkları gibi bitmeyeceğinden eminim, bu hepimiz için çok ağır bir durumdur. Düşününüz ki, 12 sene bir memleketi idare etmiş, milli gelirini çok iyi halletmiş, ekonomisini pek çok olaya karşı büyütmeye devam etmiş, fiziki ve demokratik olarak çok iyi şeyler başlatmış bir siyasi partinin bu hale gel mesi, yalnız kendileri için değil hepimizin de kusuru olan bir şeydi. Biz bunu beceremiyoruz, demokrasiyi ve o hale geliyoruz. Bu hale gelmemizin nedeni netice itibariyle üç beş kişinin iktidarını muhafaza etme endişesidir. Önemli olan ilk geldiklerinde iyi idare ediyorlar, sonraki dönemlerde çok farklı nedenlerle yollarını şaşırıyorlar. Şu mu oldu bu mu oldu değil, mesele çok basit. Ben o adam değilim, ben verdiğim sözü tutarım, üç dönem kuralını muhafaza edeceğim dedi, dedi ama sanıyorum ki sonradan biz ne yaptık da dedi. Bu kuralı muhafaza etmek demek milletvekilliğinden ve dolayısı ile başbakanlıktan ayrılmak demektir. Ne yapacak o zaman, 2011 seçimleri geliyor, 2015’te milletvekilliği bitecek. 2015’te iktidarını muhafaza etmek için birşey düşünmek lazım. İki şey yapabilirdi; üçüncü dönemi kaldırırdı kural olarak ve çok da yanlış bir kural bana göre ya da Cumhurbaşkanı olabilirdi, o ikincisini seçti. İşte delikanlılık psikolojisi ile üç dönem kuralını değiştirmemeye karar verdi, sonra bütün hareketleri, kararları, düşünceleri 2015 sonrası iktidarı nasıl muhafaza edeceğine yöneliktir. n Köşk hesapları mıydı? Yolu şaşırıyorlar Bırakmak istemiyor n HDP’nin barajı geçmesi kendi başarısı olmayacak mı? HDP bence barajı geçecek ama burada HDP seçilmeyecek, Ak Parti cezalandırılacak. Çünkü bunun başka yo ‘HDP BARAJI AŞACAK’ lu yok. Türkiye rahatlayacak göreceğiz. n Halkın elinin ayarı kaçar mı? Olabilir ama koalisyona kadar gideceğini sanmıyorum. Her gün sabah kalktığında ne olacak bu 2015 diye düşünüyordu artık. O kendi psikolojisini esir aldı. Bizim için hepimiz için hüsran. Kendisi için ne olduğunu bilemiyorum. Ben rahatsız oluyorum bu konudan. Çok önemli bir siyaset adamı olmak üzereyken kendi kararının neticesinde bu hale gelmiş bir insandan bahsediyoruz. Onun için kendisine yazık, kendisine karşı diye söylüyorum. Çok acı birşey. n Seçim sonucu ne olacak? 2015 seçiminde önemli bir krize gidiyor Türkiye. İktidar çoğunluğunu almış olsalar dahi az bir ekseriyetle alacaklar. 276, 290, 300 de olsa aynı şey. Düşününüz ki yüce divan oylamasında en az 45 fire vardı. Bu demekki gelecek aritmetik zor bir aritmetiktir. Bu düşüş ne zaman başladı? Bana göre geçtiğimiz kasım ayında bu karar verilmişti. O karar nedir; HDP. Halk ne yapacak, bu kararı bir partiye oy vererek gösterecek, mesaj taşıyıcı oy verilen bir parti olacak. O parti hangi parti olacak? Halk şunu gördü, CHP veya MHP’nin oyunu yüzde iki üç arttırarak bu dersi veremez, ama HDP’yi barajı geçirirse 50 milletvekili farkeder ve barajı geçirmek için de dört puan kâfidir. Bunu halk gördü ve Kasım Aralık ayında bu karar verildi. Kemal Bey’i Dinlerken... CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu izlemeye hazırlanırken yanıma koyduğum iki kitaba göz atıyordum. Biri Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Hocamızın daha doçentken (1940) yazdığı “Kanunlaştırma Hareketleri ve Tanzimat”, öteki de Prof. Dr. Suna Kili’nin (1980) “Osmanlı ve Türk Anayasaları”. Osmanlı padişah ve sadrazamları arasında iyileri ile kötüleri olduğu gibi Atatürk’ü izleyen cumhurbaşkanları ile İnönü’yü izleyen başbakanlar arasında da iyilerle kötüleri oldu. Amaç doğal olarak iyileri artırmak. Kemal Bey’in tanıttığı program bana bir tür Cumhuriyet’in Tanzimat Fermanı (Düzenleme Buyrultusu) gibi geldi. Kemal Bey’in verdiği sözlerle, eski(!) AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın amacını özetlerken söyledikleri daha baştan örtüşmüyor. Biri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni milletin tam temsilcisi; güçlü ve hesap sorabilen bir nitelikte görmek isterken, öteki geriye itilmiş, başkanın denetiminde bir düzeye indirmek istiyor. Önümüz 23 Nisan. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun 95’inci yıldönümü. Dinleyeceklerimizin bir bölümünü peşin peşin yorumlayabiliriz: “Yalandan kim ölmüş ki?” HHH Gelin 1876 Anayasası’nın (Kanuni Esasi) kimi maddelerini anımsayalım. Madde 2 Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul şehridir ve anılan şehrin öteki Osmanlı beldelerinden hiçbir ayrıcalığı ve bağışıklığı yoktur. Madde 3 Osmanlı’nın yüce saltanatı, İslamın büyük halifeliğine de sahip olarak eskiden beri uygulanan yönteme göre en büyük evlada aittir. Madde 4 Padişahın yüce kişiliği halifeliği nedeniyle İslam dininin koruyucusu ve bütün Osmanlı uyrukluların hükümdar ve padişahıdır. Madde 5 Padişah hazretlerinin kutlu kişiliği kutsal ve sorumsuzdur. Madde 6 Osmanlı sülalesinin, hürriyet hukuku, mal varlığı ve arsaları, binaları ve hayat boyunca verilecek parasal ödenekleri kamusal koruma altındadır. Madde 7 Bakanları görevden alma ve atama ve rütbe verme ve memuriyete atama, madalya verme, (...) para basma ve hutbelerde adının anılması, yabancı devletlerle andlaşma imzalanması, savaş ve barış ilanı, kara ve deniz kuvvetlerinin komutanlığı ve askeri kararlar ve şeriat kuralları ile kanunların uygulanması, idare organlarının yönetmeliklerinin düzenlenmesi ve yasal cezaların hafifletilmesi veya affı ve Meclisin toplanma, tatil ve gerektiğinde milletvekili seçiminin yenilenmesi koşuluyla dağıtılması, padişahın kutsal hakları arasındadır. Madde 27 Sadrazamlık ve şeyhülislamlık, padişah tarafından güvenilen kişilere verildiği gibi öteki bakanların görevlendirilmeleri dahi padişahın yazılı emirleri ile yerine getirilir. (Günümüz Türkçesine ben uyarladım. O.E.) HHH Yüksek sesle okudunuzsa kulağınıza pek de yabancı gelmediğine kalıbını basarım. İşte size 7 Haziran seçimleri ile ilgili bir soru: “Türkiye’nin yeni Abdülhamit’lere gereksinimi var mı?” Okurların Gazeteyle Yazarlarla Etkin İletişimi C umhuriyet gazetesinin kısa bir süre önce başlattığı içerik ve biçim olarak (yeni sayfalar, yeni konular, yeni ekler, yeni yazı stilleri vb.) yenilenme atağı bilindiği gibi gazetenin aktif okurları tarafından olumlu, olumsuz eleştiri, beğeni ve değerlendirmelerle karşılandı. Geçen süre içinde yenilenmeyi olumsuz bulanların sayısında azalma, yapıcı eleştiri ve beğenilerini iletenlerde artış gözlemledim. Yenilenme girişimini olumsuz karşılayanlar ağırlıklı olarak gazetenin temel çizgisinde bir değişiklik, bir sapma olabileceği, “laik demokratik cumhuriyeti savunma ilkesinden” vazgeçileceği yönündeki kuşkularını dile getirdiler. Her yenilenme girişiminde olduğu gibi bu türden kaygıların dile getirilmesi doğaldır ve ben de bu kaygıları, kuşkuları ciddiye aldım; bunu gazetenin Yayın İlkeleri’nde dile getirilen temel çizgisine Güray Öz okurlarının aktif bir şekilde sahip çıkması olarak değerlendirdim. Bu türden kuşkuların giderilmesi görevi de öncelikle gazetenin idari ve yayından sorumlu yöneticilerine düşüyor. Hiç kuşku yok anlamsız zorlamalar, örneğin “Türkiyeli” sözcüğünün yerli yersiz kullanımı, haber seçiminde önemliyi önemsizden ayırmada taraflı izlenimi uyandıran ısrarlı yanlışlar, editörlerin kişisel görüşlerini haberlere taşımaları, kavramların kullanımında savrukluk bu türden kuşkuları besliyor. Gereksiz zorlamalar gazetenin “haberde nesnel gerçekten yana tutum alma, yorumda ilkeleri tersine çevirmeyen ama sınırsız özgürlük” ilkesini zedelemekle kalmıyor, gerçeği, geneli bir iki anlamsız söze, sözcüğe kurban edebiliyor. Bu durum kuşkuları besliyor ama yaygın olduğunu söyleyemem. Benim gözlemim gazetenin temel çizgisinde, yani laik demokratik cumhuriyeti savunan, bir parti ya da hükümet gazetesi olmadığını vurgulayan temel ilkelerinde bir değişiklik olmadığı yönündedir. Benim aracılığımla, yenilenmeyi benimsemekle birlikte biçim ve içerikle ilgili eleştirilerini sakınmadan iletenlerin dilek ve önerilerine daha fazla kulak vermek gerekiyor. Gazetenin yer verdiği haberlerde, “tamam kapı açıktır, her şey söylenebilir, her şey yazılabilir” anlayışının boy göstermesi doğrusunu isterseniz can sıkıcıdır. Somut birkaç örnekten yola çıkarak bir genelleme yapmama izin verin. Cumhuriyet gazetesi tüketim toplumu propagandası anlamına gelecek bir yayın yapamaz; reklam kokan haberlere imza atamaz, kişilerin tanıtımında o kişiler ne kadar toplumca izlenen kişiler olursa olsun ölçüyü kaçıramaz, dedikoduyu magazin sınırlarının dışına taşırarak gerçek haber kılığında sunamaz, markalarla ilgili haberlerde tanıtımın sınırlarını aşamaz. Reklamsa ona reklam demek ve bunu kalın çizgilerle belirtmek zorunludur. Cumhuriyet Yayın İlkeleri burada sözünü ettiğim hata ve yanlışları tek tek öngörmüş ve yasaklamıştır. Okurların yalnızca yazım hatalarını değil, bu türden hataları da anında gördüğünü ve kayda geçirdiğini, benimle paylaştığını belirtmek isterim. Geçen hafta Cumhuriyet okurlarının genel karakterine, yapısına uymayan “hariçten gazelcilerle” ilgili yazdıklarım okurların büyük desteğini aldı. Yinelemeye gerek yok. Cumhuriyet okuru hata ve yanlışlara karşı duyarlı, gazetenin Yayın İlkeleri’nde belirtilen çizgisini titizlikle izleyen, ona sahip çıkan bir okur kitlesidir. Son bir konu bu hafta için; okurlarımız haklı olarak yazarlarımızla, muhabirlerimizle yazı ve haberleri konusunda doğrudan iletişim kurabilmek istiyorlar. Günümüzün en etkin iletişim yöntemi elektronik posta. Yazar ve muhabirlerimiz eposta adreslerini okunabilir bir şekilde belirtirlerse etkin ve verimli bir diyaloğa da kapı açmış olacaklar. Bu konuda görevin Genel Yayın Yönetmeni’ne, Can Dündar’a düştüğü de ortada; bekliyoruz. 50 yıllık okuru olarak gazetemin okur temsilcisi olarak okurların düşüncesini özgürce köşenize taşımanızı ve gerektiğinde okur temsilcisi notuyla bilgi vermenizi takdirle karşılıyorum. 13.04.2015 günü köşenizde düşüncelerini yayınladığınız okurların çoğunun, yazarların ileti adreslerini yazmamaktan yakındıklarını görüyorum. Bence salt ileti adresini yazmanın bir anlamı yoktur. Önemli olan o adrese yazılan eleştiri veya beğenilere yanıt vermektir. Ne yazık ki medya yazarlarının çoğunda oldu gibi, Cumhuriyet yazarları da yazılanlara yanıt vermiyorlar. Gazete yönetiminin bu sağlaması, büyük bir özveri ile Cumhuriyet gazetesini destekleyen okurları mutlu edecektir. Gündüz Akgül Okur Temsilcisi’nin notu: Giriş yazısında da belirttiğim gibi yazarlarımızın eposta adreslerine köşelerinde yer vermeleri gereklidir. Hiç kuşku yok yazarlarımız iletilere yanıt verip vermeme konusunda kendileri karar vereceklerdir. Ama okurların görüşleri, eleştiri ve övgüleri her yazar için değerlidir. Artık bir çözüm bulalım Sayın Öz, size Cumhuriyet gazetesine bir eleştiri getirmeme kararı almıştım. Hem tekrar “anlat anlat heyecanlı oluyor” durumuyla karşılaşacağımdan korktuğumdan, hem de gazetedeki değişimi, daha önce Aydın Engin’in dönüşünü, 6 Nisan günü de Ahmet Cemal’in değişimi içine sindirmek bir tarafa savunmasını ve destek istemesini artık son nokta olarak gördüğümden. Ama yine de dayanamıyorum. İnsan bazen söylemese “çatlarım” sanıyor. Germanwings uçağının düştüğü haberleri verilirken Cumhuriyet’in ilk sayfasında düşen uçakta Türk yolcuların olabileceği iddialarına “Korkunç iddia” başlığı atan arkadaş, “bir Türk dünyaya bedel” diye düşünüyor herhalde. Ya da Türklerin canının can da diğerlerinin patlıcan olduğunu mu sanıyor? 6 Nisan günü Cumhuriyet’in 6. sayfasında “Tek derdim AKP’yi yenmek” başlığının altına “CHP’nin Antalya’da yaptığı önseçimde Baykal’ın önünde birinci olan Doktor Niyazi Nafi Kara, ‘Kimseyi yenmek gibi bir derdimiz yok’ diyor” spotunu atanyazan kişi, yaptığı çelişkinin farkına var Lütfen eleştirileri dikkate alın KISA... KISA Gazete iyi hoş da Yenilenmeniz iyi güzel, ama yelpazeyi genişletirken biraz da sol seslere kulak verseniz daha iyi olmaz mıydı? Bugün Türkiye’de ne yazık ki liberallerin sesleri soldan daha fazla çıkıyor; medya liberallere özellikle açık, sola kapalı. Sanki sistemle bağı kopar korkusu içinde. Ama siz biraz daha farklı davranabilirsiniz. Hâlâ umudum var. Hikmet Kurucu Pek çok gazete ve internet sitesinde “fetvada eşlerinizi yiyebilirsiniz dendiği” haberi dalga dalga yayıldı. Sizin sitenizde de yer aldı. Sizler ciddiyetle bu haberleri irdeleyip koymakla yükümlü iken basit bir facebook kullanıcısından farksız olarak doğruluğunu araştırmadan “haberi” kullandınız. Şu günlerde herkes Cumhuriyet’e kara çalmak icin kırk takla atarken ciddiyetiniz nerede? Seymanur Yoğurtçu dı mı acaba? Aslında “Baykal’ı yenmek derdinde değilim, AKP’yi yenmek istiyorum” diyor haberde ama başlık ile spot arasında çelişki ilk bakışta yine de yerinde duruyor. 7 Nisan Cumartesi günkü Cumhuriyet’in son sayfasında “Çocukları olmadan asla” başlıklı haberde de inanın insanın dalıp gitse bile böyle bir yanlışta uyanacağı bir yanlış var. Eski karısının çocuklarını görme hakkı elde etmesi, haberde “Çocuklarını Meksiko City’de tutan ve üç yıldır anneleriyle görüşmelerine izin vermeyen baba, artık Versini’nin 9 ve 11 yaşlarındaki çocuklarını yılda 7 hafta Paris’e götürme hakkı kazandı” deniyor. Trajikomik bir yanlış. Hoşça kalın. Gürcan Arıtürk Okur Temsilcisi’nin notu: Giriş yazısında belirttiğim gibi tüm eleştiriler yönetime ulaştırılıyor. Bu nedenle “anlat anlat heyecanlı oluyor” durumu söz konusu değil. Haberlerde saptadığınız yanlışların yinelenmemesi için arkadaşların daha dikkatli olacaklarını umuyorum. Haberlerdeki yanlışların ortak toplantılarda ele alındığını, tartışıldığını biliyorum. İyice araştırdınız mı? Erol Evcil cezaevinde rol Eşrefoğlu (Evcil), suç işlemek amacıyla örgüt kurduğu iddiasıyla hakkındaki kesinleşmiş hapis cezası nedeniyle İzmir’de cezaevine konuldu. İzmir Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, hakkında kesinleşmiş hapis cezası bulunan Erol Eşrefoğlu’nu (Evcil) Foça ilçesindeki yazlığında bulunduğunu belirledi. Ekipler Erol Eşrefoğlu’nu evden alarak Aliağa Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne götürdü. Erol Eşrefoğlu, işlemlerinin ardından Şakran’daki Aliağa Ceza İnfaz Kurumu yerleşkesindeki cezaevine götürüldü. Erol Eşrefoğlu’nun, suç işlemek amacıyla örgüt kurduğu iddiasıyla hakkında verilen 6 yıl 8 ay hapis cezasının kesinleşmesi sonrası çıkarılan yakalama kararı üzerine cezaevine teslim edildiği öğrenildi. E Ermeni, Ermeni asıllı Bugünkü Cumhuriyet gazetesinde CHP adayı Selina Hanım için Ermeni nitelendirmesi yapılmış. “Ermeni asıllı” bile denmesine gerek görülmemiş. Selina Hanım TBMM’ne seçildiğinde Ermenistan’ı ya da Ermeni asıllı vatandaşlarımızı değil hepimizi temsil edecek. Gazetemizde bu şekilde nitelenmiş olmasına çok üzüldüm. AKPHDP bölücü ideolojisi Cumhuriyet’i de mi ele geçirdi diye endişelendim. Selamlar... Bora Işık Okur Temsilcisi’nin notu: Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının Ermeni asıllı, Kürt asıllı olarak adlandırılması yerine kendi istedileri gibi yazılması daha doğrudur. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı kişinin etnik aidiyetini; Türklüğünü, Kürtlüğünü, Ermeniliğini ortadan kaldırmıyor. Eğer kişi bunu önemsiyorsa kendini dilediği gibi tanıtması işin doğrusudur. Uzun yıllar Almanya’da yaşadım; Alman vatandaşlığına geçmiş Türkler kendilerine “Türk asıllı” denilmesinden hiç hoşlanmazlardı. Yurttaşlık kimliği ile etnik aidiyet birbirini ortadan kaldırmaz. Yıllardır TarihTunceliDersim doğru. Cumhuriyet sel gerçekokuruyum.Tunceli’nin adı ler haklı da olsa ideolone zaman değişti de Dersim jik kaygılar ve aidiyetleroldu? Türkiyeli ne demek? le ortadan kaldırılamaz. Lütfen açıklar mısınız? Bun Eminim ki siz de “Dersim lar ülkemizi bölme girişimdört dağ içinde...” türküleri, gazetemin bunlara alet sünü duymuşsunuzdur. olmasını istemiyorum. GüTürkiyeli sözü bir zorlaneş Erkoyun ma, yeri gelir kullanılır; Okur Temsilcisi’nin no“nerelisiniz” sorusunun tu: Tunceli de Dersim de yanıtıdır. 11 Nisan tarihli gazetenin “Yaşam” sayfasındaki haberröportaj gibisini hiçbir yerde okumadım şimdiye kadar. Cumhuriyet’e yakıştıramadım. Eh, bir gazetede “o da olmalı, bu da olmalı” denilebilir tabii. Ama şu “Zeyno Baran ABD’den gelmiş, Nişantaşı’nda ‘Mutluluğun peşinden gitmek için’ merkez açmış” saçmalığı olmalı mı? Baran’ı İşte bu olmadı Zeyno biliriz; kariyerinin neresinde varmış “şifagelişim” işleri? Siyasi analizler yazan (yazdığı analizler de ne kadar doğru tartışılır elbette) bir kişi. Eskiden, Saray artıklarının kenar semtlerde “Saraylı” diye itibar görmesi gibi, o da ABD’den Nişantaşı’na gelince otomatik olarak “yaşam koçu” itibarı mı görüyor? Saygı ile. Hıfzı Deveci C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear