20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumartesi 18 Nisan 2015 TarİH Gazeteciler terörist! İnönü: Sizi ben bile kurtaramam 55 sene önce bugün, Demokrat Parti iktidarı, sadece kendi üyelerinden oluşan bir Meclis komisyonu oluşturmuştu. “Meclis Tahkikat Encümeni” kurulur kurulmaz basına ağır yayın yasakları getirmiş, soruşturmalar açmıştı. Bir gün sonraki Cumhuriyet manşetinde, son dönemeçteki DP iktidarının sert kararlarını yansıtıyordu. İsmet İnönü meşhur cümlesini söyleyecektir: “Bu demokratik rejim istikametinden ayrılıp onu baskı rejimi haline götürmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz ben de sizi kurtaramam.” EDITÖR: GÜRSEL GÖNCÜ / [email protected] TASARIM: EBRU ADALI 17 evletler, hükümetler dünyanın neresinde olursa olsun basını sevmez. Basın üzerinde baskı kurmak, onu kullanmaya çalışmak siyasi iktidarın doğasında, yazılı olmayan ajandasında vardır. Gazeteciler de, hangi iktidar, hangi bakış açısı olursa olsun hükümetlere ‘en azından’ mesafeli durur; zira yaptıkları iş kamu yararı için bir denetimdir, bakışları ‘kritik’ olmak zorundadır. D Siyasal iktidarların gazete ve gazetecilere karşı erken cumhuriyet döneminden itibaren başlayan ‘zapturapt altına alma’ girişimleri, günümüzde medya çalışanlarını terör suçlusu ilan etmeye vardırıldı Demokrasinin hukuk kurallarıyla idare edilen ülkelerin basın tarihi, aynı zamanda gazetecilerin mücadele ve kazanımları tarihidir. Türkiye’deki gazeteciler ise birkaç kahraman, bir kaç örnek, birkaç olağanüstü manşet dışında dünya literatüründe yer almazlar. Siyasi iktidarı sevme, ona yakın durup iyi ilişkiler kurma hâlleri, bizde her dönemde hâkim olmuştur. Dolayısıyla bugün Türk basınının büyük oranda itibarsızlaşması, meslek erbabı insanların azalması, genel kalitenin düşüşü, sadece siyasi otoritelerin baskısıyla izah edilemez. görmüştür, öldürülmüştür. Bunların çoğunun hesabı sorulmamış, tetiği çekenler veya gerçek failler ortaya çıkarıl(a)mamıştır. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Çetin Emeç, Abdi İpekçi, Hrant Dink sembol olmuş örneklerdir. Gazeteci ayağını denk alacak, gazete sahibi haddini bilecek, yoksa fena olacaktır... Hal böyleyken, yayın kapatma, fişleme, para ve hapis cezaları vakayı adiyeden sayılmaktadır. Türk medyası yakın tarihteki en büyük kırılmayı 90’lardan itibaren, özel TV’lerin yaşamımıza girdiği yıllarda yaşadı. “O dönemde basının sermaye yapısı dramatik şekilde değişti ve gazeteler, TV’ler inşaat şirketleriyle ve finans kuruluşlarıyla birlikte holdinglerin çatısı altında toplandı. Artık çok katmanlı mülkiyet yapıları içerisinde yer alan medya, showroom ve vitrinlerini yani özellikle televizyonlarını kısmen de gazetelerini siyasal iktidarlarla pazarlık kozu olarak kulllanmaya başladı... Devir ihaleler ve teşvikler devriydi. Siyasal iletişimin ağır topları olan yüksek rating’li kanallarla pazarlığa oturmak siyasal iktidarların da işine geldi” (Bülent Çaplı). Frekans tahsisleriyle beraber başlayan süreç, merkez medyanın bugünkü konumuna sürüklenmesinde bir anlamda sonun başlangıcıydı. Hesabı sorulmayan... Böylelikle önce iğneyi kendimize batırdıktan sonra devam edelim. Türk basın tarihi, hükümetlerin yasak, baskı, sansür tarihidir. Gazeteciler yazılarından ötürü hapsedilmiştir, işkence 19251929 19301946 Takriri Sükun baskısı Kurtuluş Savaşı zaferinden hemen sonra görülen özgürlük ortamı, İstanbul basınında Ankara’ya yöneltilen eleştiriler dolayısıyla bozulmaya yüz tuttu. Basın özgürlüğü açısından dönüm noktasını, Şeyh Sait isyanı oluşturdu. İsyan başladıktan yaklaşık üç hafta sonra çıkarılan Takriri Sükun Kanunu, TBMM’yi devre dışı bırakarak bakanlar kuruluna olağanüstü bir yaptırım gücü tanıdı. Bu kanuna dayanılarak bütün muhalif gazeteler kapatıldı ve aralarında Velid Ebüzziya, Ahmet Emin Yalman, Eşref Edip Fergan, Suphi Nuri İleri, Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, İsmail Müştak Mayakon’un da bulunduğu tanınmış birçok gazeteci Şark İstiklal Mahkemesi’nde, isyancılara cesaret verdikleri gerekçeleriyle yargılandılar. Gazeteciler, Mustafa Kemal’e özürlerini sunan ve kendisinden af dileyen bir telgraf çektikten sonra beraat ettiler ve bir daha Ankara’yı eleştiren yazılar yayımlamadılar. 2000’den bu güne Son dönemeç Medya en büyük savruluşu şüphesiz 2000’lerden itibaren yaşadı. AKP iktidarının medyaya yönelik biçimleme ve “ayar verme” girişimleri, bir müddet sonra bugün “yandaş medya” olarak da adlandırılan ve içeriği çoğu kez talimatla şekillenen yapıyı ortaya çıkardı. Bu dönemde işten attırılan, hapsedilen, dövülen gazeteciler, darbeci generallere bile rahmet okutturan uygulamalar, tehditler, azarlar, gazetedergi baskınları, gözaltı ve tutuklamalar, hedef göstermeler birbirini izledi. İktidar sahipleri sadece muhalif medyayı hedef almakla kalmadılar, kendisini kayıtsızşartsız desteklemeyen her türlü mecra ve gazeteciyi de “düşman” ilan ettiler. Milli matbuat talanı Tek parti döneminde muhalif gazeteciler tasfiye edilmiş, meydan iktidarın bir kolu gibi çalışan gazetecilere kalmıştı. Buna rağmen muhalefete devam eden Tan gazetesi, bazı muhafazakâ r ve sağcı yazarların provoke ettiği üniversiteliler tarafından 4 Aralık 1946’da yağmalanıp tahrip edildi. Tan’ın yanı sıra üç solcu gazete ve dergiyi de talan eden gruptan yakalanan olmadı. Sünnetli basın Çizeri Ratip Tahir Burak’ın 16 ay hapis cezası almasına sebep olan 6 Eylül 1956 tarihli Halk gazetesindeki karikatürde Menderes, Refik Koraltan’ın kucağındaki basını sünnet ederken, DP’nin ileri gelenlerinden bazıları da hokkabaz (Emin Kalafat), kirve (Samet Ağaoğlu) ve yaşlı kadın (Fuat Köprülü) olarak resmedilmiş. 19501960 Gezi sansürü Özgürlük kısa sürdü Turgut Çevikel koleksiyonu 1950 seçimlerinde basının da desteğiyle iktidara gelen Demokrat Parti ile gazeteler arasındaki iyi ilişkiler dört yıl içinde tersine döndü ve 27 Mayıs darbesine kadar süren, Cumhuriyet tarihinin en büyük iktidarbasın kavgası başladı. Çok sayıca gazeteci ve karikatüristin ağır cezalar alıp hapse girdiği bu dönemde, 2300’ü aşkın basın davasında 867 mahkumiyet kararı çıkmıştı. İktidar resmi ilan ve gazete kâğıdı dağıtma yetkisini kullanarak muhalif gazetelerin önünü kesti ve arka arkaya kendine yakın birçok gazetenin çıkmasını sağladı. Besleme basın lafı ilk kez bu dönemde kullanıldı. 1980 1990 Evren’li ve Özal’lı yıllar ortadan kaldırarak tek kuvvet olmaya özenmekle suçluyor ve şöyle diyordu: “Benim kuvvetler ayrılığı kitabım, Türkiye’de birinci kuvvet faslına, bilir misiniz ne yazar? BASIN. Ya ikinci?” Ancak bu öfke patlaması çabuk söndü. Hürriyet’in mayısta kutladığı 40. yıldönümüne Özal da katıldı ve Simavi ile el sıkıştı. 19902000 12 Eylül 1980 darbesiyle başlayan sıkıyönetim süreci, gazeteciler için kara günlerin başlangıcı oldu. Üç yıl sonra yapılan seçimlerde iktidarın sivillere geçmesi de durumu düzeltmedi. Basınla iktidar arasındaki ilişki 1987 seçimlerinde çok gerginleşmişti. Basın başbakanı, o da “amigo” adını taktığı gazetecileri kıyasıya eleştiriyordu. O sırada çıkan Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu, bir çeşit sansür olarak uygulandı . Arkasından gelen fahiş kâğıt zammıyla ortalık iyice karıştı. En çok öfkelenen Hürriyet’in sahibi Erol Simavi oldu. Gazetenin 19 Nisan’daki sürmanşetinde “Sayın Başbakan” başlıklı, Erol Simavi imzalı bir mektup vardı. Simavi, Özal’ı kuvvetler ayrılığını Türkiye 90’lı yılların başından itibaren karanlık bir döneme girdi. Güneydoğu’da savaşın şiddeti arttı, faili meçhul cinayetler, köy boşaltmalar alışıldık haberler oldu. Bu dönemde 37 ‘Faili meçhul’ dönem gazeteci ve yazar, çoğu aydınlatılamayan cinayetlere kurban gitti. Cumhuriyet yazarı Uğur Mumcu da 24 Ocak 1993’te Ankara’da uğradığı bombalı suikast sonucu hayatını kaybetti. Bu sürecin kırılma noktası ise 2013 Temmuz’undaki Gezi olaylarıydı. Genç direnişçilerin gerçekleştirdiği elektronik iletişim o denli etkili oldu ki, merkez medya TV’siyle, gazetesiyle son kullanma tarihi geçmiş, antika değeri bile olmayan bir mecra haline düştü. İktidarın baskısı ve otosansür, iş bilmezlik ve cahillikle birleşince özellikle TV kanalları, bırakın haber vermeyi, olup biteni doğru dürüst göster(e)mediler bile. Gezi’den sonra iktidarın basın üzerindeki baskısı “çıkart şu adamı”, “görme o haberi”, “kapa şu programı”, “at o yalanı” (Kabataş) haline gelirken, özellikle internet, Twitter ve Facebook’a yönelik ağır yaptırımlar birbirini izledi. Bu hem trajik hem komik haller içerisinde, ülkenin cumhurbaşkanı “İddia ile konuşuyorum. Ne Avrupa’sında ne de diğer ülkelerinde, Türkiye’deki basın kadar özgür bir medya yoktur” diyerek, artık bir “yeni Türkiye”de değil, tamamen yeni bir “gerçeklik” içinde bulunduğumuzu teyit etti. Bu durum, savcı Selim Kiraz’ın öldürülmesiyle başlayan en son dönemeçte, aralarında Cumhuriyet’in bulunduğu kimi gazete ve TV kanallarını “terörist” ilan etmeye kadar vardırıldı. Kiraz’ın cenaze töreninde, bizzat Başbakan Davutoğlu’nun talimatıyla muhabirler ve kameralar alana alınmadı. Medyayı terörist ilan etmeye varan bir kaygan yolda ilerleyenler; demokrasinin işaret ve işaretçilerini görmezden gelenler, “müsait bi yerde” duramayacak görünüyor. Yolun bittiği yerde tarihin duvarı var. ERMENİ ERMENİKATLİAMLARI: KATLİAMLARI: 100 YILLIK 100 YILLIK 100. YIL: ÇANAKKALE MENGÜCEKOĞULLARI: 50’LERDEN 2000’LERE TRAJEDİ100. VE NİSAN YIL: ÇANAKKALE MENGÜCEKOĞULLARI: 50’LERDEN 2000’LERE MUHARABELERİNİN ANADOLU’NUN POP MÜZİK: TÜRKÇE SAYISI TRAJEDİ VE TARİHİ BAYİLERDE MUHARABELERİNİN ANADOLU’NUN POP MÜZİK: TÜRKÇE KADER ANLARI GİZEMLİ BEYLİĞİ İNKÂR SÖZLÜ HAFİF TARİH GİZEMLİ BEYLİĞİ İNKÂR TARİHİ KADER ANLARI SÖZLÜ HAFİF TARİH C M Y B NİSAN SAYISI BAYİLERDE
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear