28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
olaylar ve görüşler 26 kültür sanat EDITÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: BARIŞ AKTAŞ Cumhuriyet: Yeni gün, yeni söz ECE TEMELKURAN Gazeteci Yazar urum” diye adlandırılabilen her yapı biraz da hakkındaki bitmez tükenmez şikâyetlerdir. Türkiye Cumhuriyeti, doksan iki yıldır rakı sofralarında kurulan “Ne olacak bu memleketin hali!” cümlesidir biraz. Cumhuriyet Halk Partisi bir o kadar yıldır süren “Bu parti adam olmaz arkadaş!” derdidir bir parça. Cumhuriyet gazetesi de 1924’ten beri “Gazete artık eskisi gibi değil!” söylenmesidir az buçuk. Fakat öyle olur böyle olur, kurum devam eder. İçine girenler onu değiştirirken, kurum kapıdan girenlere kendi biçimini verir. Her şeye rağmen yuvarlanıp gitme, gelgitten sonra ayakta kalabilme gücüne kurum denir. Bu yüzdendir zaten; düşenler düşer, kalan sağlar bizimdir. Bu son cümlenin içi Ah! Ah! aslında bir kırık kalpler mezarlığıdır... Türkiye için ise bu gazete... Hepimiz biliyoruz ki bir çılgınlık zamanından geçiyoruz. Ülkeyi delilik yönetiyor. Bütün kavramların birbirine girdiği, değerler sisteminin altüst olduğu, “Belki de birileri bizi delirtmeye çalışıyor” diye düşünecek kadar şaşkınlaştığımız bir zaman. Propaganda filmlerinin zorla izlettirildiği bir dönem bu, “tehlikenin farkındayız” artık hepimiz. Bu durumdan nasıl çıkacağımıza dair bir fikrimiz var elbette ama bunun nasıl olacağı konusu epey karışık. “Mülkü” devam ettirebilecek kadar bile as “K DİRENMEYE, ÖRGÜTLENMEYE, BİR GÜÇ OLUŞTURMAYA İHTİYACIMIZ VAR AMA BUNUN İÇİN ÖNCELİKLE BİR ŞEY GEREKİYOR. BİR CÜMLE! NE DİYECEĞİZ? li ile yenide olan tazelik birleşecek. Bana sorarsanız yeni Cumhuriyet, Gezi’de gençlerin etrafına el ele zincir kuran “Cumhuriyetçi teyzelere” benzeyecek: “Bize güvenin!” Kâğıttan bayrağını biber gazına karşı sallayan ulusalcı amcayı elinden tutup kurtarmaya çalışan Kürt genci gibi olacak: “Çıkacağız buradan, merak etme!” Antikapitalist Müslüman genç, kadınların gözlerine Talcidli su sıkan komünist gençler gibi olacak: “Geçecek! Az kaldı. Ha gayret!” Böyle olacak diyorsam, böyle olsun diye yani. Yeni söz hep beraber olsun, kalabalık bir sofra gibi, eksilterek değil çoğalarak. Kimse doymadan kalkmasın, söz de ekmek gibi paylaştıkça artsın. Nâzım Hikmet’in şiirin sonunda uyaksız olsa da söylemeyi tercih ettiği gibi: “İnsanlara inanmalıyız.” Günümüz TürK ‘BüyüKlerİnden’ İncİler K Bi’ ekmek, bi’ Cumhuriyet Yeni söz Cumhuriyet’in yeni cümlesi, eski ile yeninin mümkün olan en mükemmel birleşimi olacak. (AFP) gari adaletin tesisi için siyasal ve yargısal yollar bunca tıkanmışken sokakta olacaklardan korkuyoruz. Direnmeye, örgütlenmeye, bir güç oluşturmaya ihtiyacımız var ama bunun için öncelikle bir şey gerekiyor. Bir cümle! Ne diyeceğiz? Evet, her şeyden önce söz olması gerekiyor. Bu sözü üretmek, toplumda oluşan duyguyu, düşünceyi bir cümleye dönüştürebilmek için söz işçilerinin çalışması gerekiyor. “Yeni günü” yeniden oluşturmak için önce yeni söz lazım bize. Kurum, yeninin eskiyi dönüştürmeye çalıştığı bir devinimdir. Yeterince iyiysen, yeterince dirayetliysen ve ortaya koyacakların zamanın ihtiyacını karşılıyorsa kurumda bir iz bırakabilirsin. Fakat her yenide eskinin derin bir izi vardır. Bu sebepten, bana sorarsanız, Cumhuriyet’in yeni cümlesi, eski ile yeninin mümkün olan en mükemmel birleşimi olacak. Eskide olan kıymet Nasıl demeli? Türkiye Cumhuriyeti bir kurum. En çok sevenin bile şikâyeti çoktur. Zira başından beri dertli bir kurumdur. Ama işte İbn Haldun’a selamla coğrafyamızın kaderi de budur. Bizim için, bu ülkede doğmuş, kaderi bu coğrafya olanlar için şimdi tek çıkış yolu söyleyecek yeni sözünü bulabilmektir. Şimdi bize o sözü haddeden geçirip söyleyenler lazımdır. İç rahatlığıyla, hiç şüphe duymadan sabahları “Bi’ ekmek bi’ Cumhuriyet” deyip yola revan olmak kim bilir hepimize ne iyi gelecektir. Sözünü dimdik, tereddütsüz söylemek kim bilir ne büyük bahtiyarlıktır. Bu söze, bizi çoğaltan ve güçlendiren bu söze tez zamanda kavuşmak dileğiyle. Yolumuz açık olsun... Münferit Değil Erkek Şiddeti! O. MERİÇ EYÜBOĞLU İstanbul Feminist Kolektif Mart’tan geriye bakınca sanırım hepimizin aklına bolca erkek şiddeti ve bu şiddeti hem söylemleri, hem izledikleri politikalarla azdıran AKP gelir. İstanbul Feminist Kolektif, “Kadın Cinayetlerine Karşı İsyandayız” kampanyasına, her gün 3 kadının öldürüldüğünü söyleyerek başlamıştı. Şimdi rakamların kifayetsiz kaldığı bir aşamadayız. Cinayet değil, apaçık kadın katliamı söz konusu. 8 Sistematik bir saldırı ile karşı karşıyayız Oysa Özgecan’ın katliamından sonra bile, bu katliamın “münferit” olduğu söylendi. Zaten “kut Kadınerkek eşitliği sıralamasında 134 ülke arasında 126. sıradayız. sal ailemizin” bakanı Ayşenur İslam’a göre erkek şiddetinin ne deni eğitimsizlik, cinsel sapıklık, canilik! Günde 5 kadın öldürülüyorsa, artık münferitlikten söz edilebilir mi? Tüm bu sayılar, sistematik bir saldırı ile karşı karşıya kaldığımızı göstermiyor mu? Erkek şiddetinin nedeni Erkek şiddetinin kökeninde patriyarka/erkek egemen sistem ve erkeklerin bundan sağladığı maddi çıkarlar var. Bu nedenle erkeklerin şiddetten vazgeçmesi eğitim eksikliği ya da hormon sorunu değil, olsa olsa ayrıcalıklarının elinden alınması sorunu olabilir. Nitekim kadın cinayetlerinin aynı nedenden/aynı kökten kaynaklandığını görüyoruz. Bu nedenle tecavüze uğradığı için hamile kalan Kadriye Demirel’i abisi, boşanmak isteyen Ayşe Yılbaş’ı, elinden zorlukla kaçtığı ve uzun zamandır ayrı olduğu “kocası”, devletin misafirhanesine (sığınak) yerleşen Şefika Etik’i, gelip sığınaktan “teslim alan” “kocası” hep aynı düstur nedeniyle öldürüyor; kadınların bedenleri ve hayatları, erkeklere aittir! kaha atacağımıza dair devamlı konuşan, “kadın erkek eşitliği fıtratımıza ters” diyen AKP, erkek şiddetini körüklüyor. Sadece şiddet değil, kadın düşmanlığı, hükümetin “aile paketi”nden toplu taşımaya hayatımızın her alanında karşımıza çıkıyor. Bir yandan istihdam politikalarıyla, diğer yandan “kadınlar erkeklere emanettir” söylemleriyle kadınlar evliliğe mahkum ediliyor. Evlenene, çocuk doğurana altın vererek, evlilik kursları açarak, evlenmeyenlerin sosyal haklarını budayarak, anneliğin bir kadının hayatındaki en önemli kariyer olduğu yönünde açıklamalar yaparak, toplumsal yaşamdaki yerimiz bildiriliyor! Üç, üç de yetmez beş çocuk doğurmayı salık veren Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, bu söylemleri üretenlerin, kadınların konumunu daha da gerilettiğini, üzerimizdeki baskıyı daha da artırdığını habire anlatmak zorunda mıyız? “Kızlı erkekli oturmak” demecinden sonra komşuların “ihbarcı” kesilmesi, kendisine “polislik görevi verilen esnafın” kartopu oynayan Nuh Köklü’yü öldürmesi, bu açıklamaların toplumsal hayatta nasıl karşılık bulduğunu anlatmıyor mu? adın erkek eşitliğine inanmıyorum. Eşitlik kadının fıtratında yok. HHH 6 yaşındaki çocukla nikâhlanılabilir. Annen de olsa, dizkapağının üstü tahrik eder. HHH Eşini biriyle el ele görürsen iki tokat vurmaz mısın? Zaten Türkiye’de bakire olmayanla kimse evlenmez. HHH Çalışan kadın fuhuşa destek oluyor. Hamile kadının öyle sokaklarda gezmesi uygun değildir. Kadın dediğin herkesin içinde kahkaha atmayacak. HHH Yapabileceğin kadar değil, bakabileceğin kadar, diyor. Böyle saçmalık olur mu… En az üç çocuk. Bazıları, “İki tane yeter” diyor. Sakın ha bu oyuna gelmeyin. Bu da bir tuzaktır. Bu ülkede doğum kontrolü yaptılaaar!.. Bu milleti kısırlaştırmak istedileeer! Çünkü bu milletin nüfusu azaltılmak isteniyor. İstediler ki bu millet ihtiyarlasın. Aynen bizi de Batı’nın şu andaki durumuna düşürmek istediler. O oyuna gelmeyeceğiz. Sezaryen bu milletin nüfusunu engelleme operasyonundan başka bir şey değildiiiir! Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere’dir. Bir diyorlar ki bu vücut benimdir, tercih hakkımı kullanırım. Feminist kesim bunun propagandasını yapıyor... Vücut senindir ancak cenin senin olmaktan çıkmıştır... Bazı terbiyeden muaf tipler, bu işlerle niye uğraşıyor, diyor. Ben bu ülkede her meselenin sorumlusuyum. (Dayanamayıp araya Simone de Beauvoir’dan bir alıntı sokuyorum: “Ana karnındaki yumurtayla ilgile nen toplum, doğan çocukların yüzüne bile bakmaz!”) HHH Duyarlı Müslüman bir hanım, internet gibi insandan cine kadar herkese açık ve bir daha kapatılamayan bir ortama fotoğraflarını nasıl koyabilir! Varsın kendilerine icazetli şakirtler yetiştirsinler. Varsın inadına mini etek, inadına dekolte diye feveran etsinler. Biz inancına, tarihine, kültürüne bağlı nesiller yetiştirmeye devam edeceğiz. (Dindar ve kindar nesilden sonra...) Ben kalkıyorum kadının Allah’ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu feministler filan var ya. “Ne demek diyor kadın emanetmiş, bu hakarettir” diyor. Ya senin bizim dinimizle, medeniyetimizle ilgin yok ki! Feminizm ahlaksızlıktır. Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Yılmadan, korkmadan, usanmadan mücadeleye devam... Tam da bu 8 Mart haftasında vizyona girdi. Caner Alper ve Mehmet Binay’ın “Çekmeceler” filmi. Bol ödüllü “Zenne”yi izlemiş olanlar, ustalıklarını anımsayacaklar. Gittikçe muhafazakârlaşan bir toplumda, kafamızdaki ruhumuzdaki “çekmeceleri” açmaya çalışan; namus ahlak kavramını sadece iki bacak arasında gören bir zihniyeti tartışmaya açan bir film. Kızı “kötü yola” düşmesin diye şiddete yönelen “aydın baba”; kötülüğü görmezden gelen, yok sayan anne, büyümeye çalışan sadece sevgi ihtiyacı olan kız çocuğu. Ece Dizdar,Tilbe Saran, Taner Birsel, Nilüfer Açıkalın. Olağanüstü, muhteşem oyunculuk. Zengin, çarpıcı görsellik... Tokat yiyor, yumruk yiyorsunuz, acı çekiyorsunuz! Ama izlemek, tartışmak zorundasınız! Kaçırmayın. ‘Çekmeceler’ Geceye yılmaz ve doğulu da katılacak 47. SİYAD Sinema Yazarları Derneği Cem Yılmaz 126. sıradayız! AKP erkek şiddetini körüklüyor Ne giydiğimize, nerede kiminle yaşadığımıza, evlenip evlenmeyeceğimize, çocuk doğurup doğurmayacağımıza, nerde kah Aslında fazla söze hacet yok! Türkiye, kadınerkek eşitliği sıralamasında son üç yıldır olduğu gibi 134 ülke arasında 126. sırada. Oysa kadınerkek eşitliği ile erkek şiddeti arasında doğrudan bir ilişki var. Haklar ve özgürlükler anlamında eşitlik kurulmadan, erkek şiddetini durdurmak bir yana, yavaşlatmak bile mümkün değil. Biz her şeye ve erkek iktidarın feministlere yönelik saldırılarına rağmen, sokaktaydık, erkek egemenliğine, hükümetin aile politikalarına, taciz ve tecavüze karşı ses çıkardık, çıkarmaya devam ediyoruz. 8 Mart Pazar günü saat 12’de Kadıköy’de kadın mitinginde, 19’da Taksim’de 13. Feminist Gece Yürüyüşü’nde buluşuyoruz. Ancak davetimiz sadece kadınlara ve translara. Kenan Doğulu 47. SİYAD Sinema Yazarları Derneği ödül gecesi 11 Mart’ta yapılacak. Cem Yılmaz ve Kenan Doğulu’nun da katılacağı SİYAD gecesi Cemal Reşit Rey salonunda yapılacak. Özge Özberk’in sunacağı gecede, Cem Yılmaz ve Şişli belediye başkanı Hayri İnönü de ödül verecekler. Yılın ödülleriyle birlikte onur ödüllerini verecek veya yazarların seçtiği Yüzyılın Yüz Türk Filmi’nin ilk onunu açıklayacak sanatçılar arasına İzzet Günay, Şerif Sezer, Melike Demirağ, Mahmut Cevher, Meral Çetinkaya, Nadir Sarıbacak, Jale Arıkan, Gonca Vuslateri gibi oyuncular, Ali Özgentürk, Ömer Faruk Sorak gibi yönetmenler, belgesel ustası Nebil Özgentürk, görüntü ustası Çetin Tunca, yazar Ahmet Ümit, sinema hocası Prof. Oğuz Makal, Sabancı müzesi müdürü Prof. Nazan Ölçer gibi adlar da katıldı. Kültür Servisi latife Tekin ödülünü aldı Kültür Servisi 2015 PEN Duygu Asena Ödülü romancı Latife Tekin ve onun öncülüğünü yaptığı Gümüşlük Akademisi’ne Tiyatro Karnaval’da (Gönül Ülkü Gazanfer Özcan Sahnesi’ndeki) bir törenle verildi. Törende Zeynep Oral’ın açılış konuşması ve Haydar Ergülen’in Gümüşlük Akademisi’ne ilişkin konuşmasının ardından, Latife Tekin’e Ödülünü şair İnci Asena verdi. PEN Yönetim Kurulu açıklamasında şöyle denildi: “2015 PEN Duygu Asena Ödülü’nü, özgün eserleri ile Türkiye ve dünya edebiyatında özel bir yeri olan değerli romancı Latife Tekin ve öncülüğünü yaptığı Gümüşlük Akademisi’ne sunduğumuzu açıklamaktan kıvanç duyuyoruz.” C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear