25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumartesi 21 MART 2015 haber EDİTÖR: ASLAN YILDIZ TASARIM: ZARİFE SELÇUK Savcı olacak kadar mı aldatıldın Ergenekon ve Balyoz mağdurlarından Erdoğan’a tepki Ahmet Tatar umhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Harp Akademileri Komutanlığı’nda yaptığı konuşmaSERTAÇ da, “paralel yapının Eş kendisini aldattığını” söylemesine tepki geldi. Soruşturma aşamasında yaşamını sonlandıran Yarbay Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar, “Davalara savcı olacak kadar mı aldatıldın?” diye sordu. Avukat Hüseyin Ersöz ise “Eğer samimiyse, suç duyurusunda bulun 6 C Şiir İnsanlığın Ortak Dilidir (*) ir gün bir yerde, şairliğin meslek değil yazgı olduğunu işitmiş ya da okumuştum... Kendi yaşamım ve deneyimlerim bana bunun gerçekliğini kanıtlıyor. Bununla, soya çekim, kalıtım, yetenek gibi, yaşamın ve yaratıcılığın hiçbir alanında yadsınamayacak gerçeklerden çok, bir yazgıyı kabul etmek, hak etmek ve taşıyabilmek erdeminden söz ediyorum... Zaman zaman, şiir öldü mü, işlevi artık tükendi mi sorusu ortaya çıkar. Sanki ölmesi gerekiyormuş ya da birileri artık ölmesini istiyormuş gibi. Bu soruyu doğru yanıtlamak için şiirin ne olup ne olmadığı üzerinde düşünmek gerekiyor. Şiir anadilde bir derinleşme, aynı zamanda da insanlığın ortak dilidir... Onu ne sadece sözcüklere, ne sadece ses, kurgu, mecaz ya da imgeye, ne sadece düşünce ya da duyguya indirgeyebiliriz... Bütün bunların toplamı ve böylece de basit bir toplama işleminin sonucundan çok daha fazla bir şeydir... Sözcükler ne sadece araç, ne de amaçtır... Amaç, yaşamı daha anlamlı, daha yaşanır ve yaşanası kılmaktır... Yaşam, yaşamlarımız, yalanla, kötülükle, baskıyla, zulümle, bozulmuş, kirletilmiş, yaralanmış ve tümüyle bir yok oluş uçurumunun eşiğine getirilmişse ve tek savunu aracımız sözcüklerimizse eğer, insan oluşumuzun değerlerini savunabilmek için onları daha büyük bir sorumluluk, bilinç ve duyarlılıkla kullanmamız gerekiyor demektir... İnsanın özüne saldıran tüketim toplumu ahlakına karşı, sonsuz bir içtenlikle; insan yüreklerine doğrudan doğruya ulaşan bir “söz”le karşı koyabiliriz ancak. İnsan dilinin korunmasına şiir dilinin katkısı da kanımca burada, bu içten sözdedir… HHH Günümüzdeki gibi insan ilişkilerinin pek fazla yüzeyselleştiği, sığlaştığı dönemlerde dil de buna ayak uydurur. Şiirin gereği, işlevi o zaman daha belirginleşir. İnsanları sığlıktan, yüzeysellikten, hafiflikten kurtarma işlevidir bu. Günümüzün dünyasında pek çok insanın şiire gereksinim duymadığını biliyoruz. Bunun için onları suçlayamayız. Çünkü böyle olması için gereken her şey yapılmıştır. Sorun da budur. Oysa insanın teknoloji köleliğinden kurtulmasında, var oluşunu daha derin ve yoğun duyumsama çabasında, daha özgür bireyler ve daha mutlu toplumlar oluşturmada, şiir insanın en yakın yol arkadaşıdır. Buna karşın, teknoloji kölesi ve bir koşuşturma içinde yaşamını tüketmekte olan insan şiirden koptu, uzaklaştı, bir anlamda da soğutuldu. Bu sonuçta, hiç kuşkusuz şairlerin de sorumluluğu var. Yaşamdan, insandan kopuk ya da yüzeyselliğin bir kez de “şiir” adıyla yeniden üretildiği bir şiirden okurun soğuyup uzaklaşması doğaldır. Şairler ona nasıl bir şiir vermeli? Bunun bir “formül”ü olmadığı kuşkusuz. Yine de bazı ölçüler olduğunu düşünüyorum. Bunlardan biri öncelikle kendi ülkenizin şiirini tanımaktır. Bir öteki, güçlü bir dil duygusuna sahip olmak, dili tanımak ve sevmektir. Şiir elbette ölmedi. Fakat bir gün gerçekten ölürse, biliniz ki bu daha önce insan öldü demektir. (*) PEN Yazarlar Birliği’nin bu yıl dünya şiir günü ödülünü kazanan değerli şair, düşünür Afşar Timuçin’i kutlayarak. Hüseyin Ersöz ması ya da açılmış “hukuka saygı gereği davalara müdahil olsustuk” değerlendirmeması lazım” dedi. sine de tepki gösteren Erdoğan’ın bir gün Tatar, “Daha dün sara“ak” dediğine erteyın için çıkan yargı kasi gün “ kara” diyerarı için ‘yıkabilecek bibildiğine dikkat çeri varsa gelsin yıksın’ ken Tatar, “Harp dedi. Samimiyet testi Akademileri’nde asbunlarla oluyor” değerkerleri görünce ‘aldatıllendirmesini yaptı. Kardık’ diyor. Davalara savdeşinin yanı sıra davacı olacak kadar mı allar nedeniyle yaşamıdatıldın, ne istedilernı yitirenlerin olduğunu se verdik diyecek kabelirten Tatar, bu ailedar mı aldatıldın, kendi lerin hiçbirine başsağlızırhlı aracını savcı Zeğı dilenmediğine de dikkeriya Öz’e verecek kakat çekti. dar mı kendini kattın Ergenekon ve Balyoz Erdoğan, Ergenekon ve Balyoz davalarında al davalarında birçok sanıbu işe?” diye konuştu. Bu davalara en başın datıldığını söylemişti. ğın avukatlığını yapan dan beri inanmayan inHüseyin Ersöz, “Aldatılbu davaların yalan davalar oldusanların darbecilikle suçlandığı ğunu haykırdık, ama kendisine dığını düşünüyorsa hemen suç nı anımsatan Tatar, “İlk günden duyaramadık” dedi. Erdoğan’ın duyurusunda bulunması lazım” değerlendirmesini yaptı. Erdoğan’ın öncelikli olarak kim ya da kimler tarafından aldatıldığını açıklaması gerektiğini belirten Ersöz, şöyle konuştu: “Devletin başını temsil ettiği için kurumsal anlamda bir girişimde bulunulması gerekir. Kendisine aldatıcı bilgi veren kişiler hakkında suç duyurusunda bulunması gerekir. Erdoğan’ın söyleyeceklerinin faaillerin ortaya çıkarılması kapsamında belirleyici olabilir.” Hukuka aykırılıkları 2008 yılından bu yana dile getirdiklerini, HSYK, Başbakanlık ve Adalet Bakanlığı’na çok sayıda buna ilişkin başvuru olduğunu belirten Ersöz, “Keşke Erdoğan, başbakan olduğu dönemde kendisine iletmiş olduğumuz bu bilgi ve belgeleri değerlendirseydi. Böylece yaşanan mağduriyetler aldatılmak boyutuna ulaşmazdı” değerlendirmesini yaptı. l ANKARA B Başbakanlık kararıyla internet yasaklanabilecek. Yayanlara ceza olacak BMM Genel Kurulu’nda kabul edilen torba yasa önerisinin maddesine göre, “milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması” gerekçeleriyle Başbakanlık veya ilgili bakanlıkların talebi üzerine Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından internetteEMİNE ki içeriklerin çıkarılmaKAPLAN sı ya da erişimin engellenmesine karar verilebilecek. Suç unsuru olarak nitelendirilecek içerikleri Twitter’da retweet yapanlar ve Facebook’ta paylaşanlara ceza verilecek. ‘Retweet’ eden yandı T İnternetle ilgili maddeye göre, yaşam hakkı ile kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması, milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması sebeplerinden bir veya bir kaçına bağlı olarak hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Başbakanlık veya milli güvenlik TİB tarafından internet ortamında yer alan yayınla ilgili olarak içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararı verilebilecek. İçerik çıkartılması veya erişimin engellenmesi kararının gereği, derhal ve en geç kararın bildirilmesi anından itibaren 4 saat içinde yerine getirilecek. Bu karar, başkanlık tarafından 24 saat içinde sulh ceza hâkiminin onayına sunulacak. Hâkim, kararını 48 saat içinde açıklayacak. Verilen erişimin engellenmesi kararları, ihlalin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verilecek. İhlale ilişkin içerik engellenemediğinde internet sitesinin tümüne engel olunacak. Suça konu inernet içeriklerini oluşturan ve yayanlar hakkında Başkanlıkça suç duyurusunda bulunulacak. Bu suçların faillerine ulaşmak için gerekli olan bilgiler içerik, yer ve erişim sağlayıcılar tarafından hâkim kararı üzerine adli mercilere verilecek. l ANKARA ‘Kim aldattı, açıklasın’ ugün 21 Mart. Bu cümleciği okuyunca aklınıza ne gelir? Hele günlerdir süren “Diyarbakır’da Öcalan’ın mesajı görüntülü mü okunacak yoksa sadece okunacak mı” tartışmalarından sonra 21 Mart denince akla Newroz’dan başka ne gelir ki? Cumhuriyet’in yönetici takımı, başta kaptanları Can Dündar olmak üzere hayli kalabalık bir ekip yapmışlar; Newroz’u izlemek üzere Diyarbakır’a gidiyorlar. Burnumdan kıl aldırmadığım için doğrudan “Ben de geliyorum di mi” diye sormadım; yönetimin elebaşılarından birinin gelip davet etmesini bekledim. Derken o elebaşılardan Murat Sabuncu odamın kapısında belirdi: Abi birkaç gün sonra 21 Mart... Burundan kıl aldırmamaya devam: Öyle miiii? Öyle yaaa!.. Bak unutmuştum... O yüzden diyoruz abi, seni Ankara’ya yollasak... Ne dersin? Boş bulundum: Niye, Newroz Diyarbakır’da yasaklandı da Ankara’ya mı alındı? Sırıttı. Gözlerimin içine baka baka sırıttı: Yok abi. Newroz Diyarbakır’da da, oranın ekibi tamam... Sen diyoruz... Aynı gün Ankara’da MHP Kurultayı toplanıyor ya... Onu B Eller Oraya, Ben Kurultaya... izlesen... Herhalde gözümde çakan öfke şimşeklerini fark etti ki yuttururum hesabı ile ekledi: Abi bir MHP kurultayını bizim gazetede senden iyi izleyecek kimse olamaz... Duysalar bizim Ankara bürosundaki kızlı erkekli tayfa kıs kıs güler. Ben mecburen yutmuş göründüm: İyi, peki... Zaten Bahçeli’nin genel başkanlığa seçildiği kurultayı da 18 yıl önce Cumhuriyet için ben izlemiştim. İlginç olabilir... Sonuç: Siz bu yazıyı okurken ben çoktan Ankara’ya varmış ve MHP kurultayının toplandığı salonda kendime bir iskemle bulmuş olacağım. Devamını artık yarın okuyacaksınız. HHH Şaka bir yana, 7 Haziran seçimleri öncesinde MHP kurultayı gerçekten önemli. Konunun uzmanları günlerdir ilan ediyor: AKP’den uzaklaşacak Kürt oyları HDP’ye giderken milliyetçi Türk oyları da MHP’ye akıyor... Endazeyi şaşırıp “MHP yüzde 20’inin üstüne çıkabilir” diyenler bile var. Yani Tayyip Erdoğan’ın başkanlık düşlerini çöpe atacak, atabilecek siyasal güçlerden biri HDP ise, öteki de MHP olacak gibi... Bakalım kurultay salonu tahmini mi doğrulayacak mı? Galiba sakin, sorunsuz bir MHP kurultayına tanık olacağız. 18 yıl önce 6 Temmuz’da Devlet Bahçeli’nin karşısında, ülkücü çevrelerde ciddi yandaşları ve ağırlıkları olan birkaç başkan adayı daha vardı. Nitekim kurultay havada uçuşan iskemleler, işgal edilen kürsü, kablosu kesilen mikrofon filan derken yarıda kalmış; iki hafta boyunca parti içinde ciddi ve acımasız bir temizlik yapıldıktan sonra 23 Temmuz 1987’de Devlet Bahçeli, taraftarların “Devletin başına Devlet geçecek” sloganları eşliğinde genel başkanlık koltuğuna oturmuştu. Sahiden de Bahçeli bir ara devletin başına değilse bileEcevit’in DSP’si ile koalisyon kurup devletin dizginlerinin bir bölümünü bir süreliğine eline aldı. Ama ardından barajın altında yani Meclis’in dışında kaldı. Bu git gellerle tam 18 yıldır Türk milliyetçiliğinin siyasal temsilcisinin başında o var. Bu kurultaydan da genel başkan olarak çıkacağı neredeyse kesin. Muhsin Yazıcıoğlu’nun kuşkulu ölümünden sonra zaten onun sayesinde varolan BBP bir siyasal güç olarak pek anlam ifade etmiyor. Yani Türk milliyetçi hareketinin ırkçı tınılarla da beslenen siyasal temsilciliği tümüyle MHP’de ete kemiğe bürünüyor. O yüzden bu kurultay olsa olsa “Bahçeli gençlerimizi salonlara hapsetti. Sokak elimizden gitti” diye yakınıp 70’li yılların özlemini çeken “şahin” kanadın bir çıkışı olursa ilginç olacak. Bir de kurultaydaki protokol koltuklarına bakarak belki 7 Haziran seçimlerinde MHP listesinde seçilebilecek yerlerde yer alacak eski ve yeni Türk milliyetçilerini saptayabileceğiz... Ama bunlar sadece tahmin. Hele şu kurultay bir başlasın, göreceğiz... C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear