20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 28 Aralık 2015 14 Muhafazakâr açmaz! lke yeni yıla muhafazakâr açmaz diyebileceğimiz bir düşünsel tıkanmışlıkla giriyor. Önde gelen düşünürlerinin özenle belirttiğine göre muhafazakâr hareket, siyasette ve ekonomide yani sermaye birikiminde çok başarılıdır; buna karşılık iki alanda entelektüel ve ahlak alanında hazin bir gerileme yaşıyor. Bunun nedeni AKP iktidarının içine sürüklendiği güç zehirlenmesiymiş. Öncelikle belirtelim ki muhafazakâr düşüncenin ana sorunu hiç de güç zehirlenmesi değildir; özünde özgür düşüncenin yerinin olmamasıdır. Muhafazakâr düşüncenin özünde özgürlük olsaydı, güç zehirlenmesi de, entelektüel ve ahlaki çöküntüler de görülmezdi. Özgürlükçü süreçler işleseydi, bunlar gücü dizginler; eleştiri ve özeleştiri süreçleri düşünceye dayalı yaratıcılığı geliştirir; böylelikle bilime ve sanata şaşı bakılmaz ve bu temellerin varlığı ahlaklı davranışı kaçınılmaz kılardı. İşin gerçeği, bu düşünce tarih boyunca hiçbir zaman özgürlükçü olmadı. Muhafazakâr düşüncenin günümüzde de örnek alınması istenen kişilerinden biri olan Sadrazam Sait Halim Paşa, başından beri meşrutiyet fikrine karşı çıkmış ve muhafazakâr Tercüman gazetesi tarafından 1970’te 1001 Temel Eser kapsamında yayımlanan “Buhranlarımız” adlı yapıtında, 1908’de yeniden yürürlüğe konulan Kanuni Esasi’nin (anayasa) içtimai hal ve mevkiimize uygun olmadığını öne sürmüştür (s.4571; başarılı bir araştırma içinde aktaran Cangül Örnek “Türkiye’nin Soğuk Savaş Düşünce Hayatı”, Can Yayınları, 2015; s.312). Sonra, 1970’te, ABD destekli muhafazakâr Adalet Partisi (AP) tek başına iktidardaydı. Bu partinin genel başkanı da olan başbakan, bu anayasa ile ülke yönetilemez, diyerek ve aynı görüşü neredeyse aynı sözlerle paylaşan zamanın Genelkurmay Başkanı ile el ele vererek ülkeyi 12 Mart 1971 karanlığına iteledi. Özgürlükçü 1961 Anayasası’nı yok eden, ülkeyi yıkıma sürükleyen ve bugüne getiren gelişmelerin kapısını ardına kadar açtı. Sonrası biliniyor. Şunca yıllık AKP iktidarının başındakiler yüz yıl öncesinin ağzıyla bu anayasa ile ülke yönetilemiyor diye yeri göğü inletiyorlar! Özgürlük istemedikleri kesin; istedikleri başkanlık sistemi ise bir sır. Her şey bir tarafa meşrutiyete bile karşı çıkanların düşünsel torunlarından çağdaş cumhuriyetçi olur mu? Bu soruya, yıllarca AKP havuzuna su taşıyan şimdilerde de aldatıldık, kandırıldık diyenler yanıt vermelidir. Muhafazakâr açmaz, ülke siyasetinin tamamının açmazına dönüşmüştür. Çünkü siyasetin AKP dışındaki oyuncuları, daha çok oy alırız beklentisiyle, tüm uyarılara aldırmadan, partilerini muhafazakârlaştırdılar. AKP dışındaki ana akım bu büyük yanlışını yeni yılda görebilecek mi? Yeni yılda üstesinden gelinmesi gereken asıl açmaz budur. Dahası, ülkenin düşünce dünyası, tökezlediğini savunucularının bile gördüğü muhafazakâr düşüncenin boğucu kısırlığından kurtularak, özgürlükçü, eşitlikçi ve barışçı bir seçenek üretebilecek mi? Yoksa AKP’nin son günlerde ODTÜ’ye (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) yöneltilen temelsiz çok ağır saldırılar örneğinde olduğu gibi muhafazakâr açmazın henüz ele geçiremediği bilimsel kurumların da yok edilmesine seyirci mi kalınacak? Bu ağır sorular ve muhafazakâr açmazdan çıkışın yılı olması dileğiyle, yeni yılınızı kutlarım. Ü Özgürlüğe bozuk! n “Resmen Tanıdıklarımız” adlı karma sergi 215 Ocak tarihleri arasında Galeri Eksen’de izlenebilir. n Turgut Minez resim sergisi 222 Ocak tarihleri arasında Bakraç Sanat galerisi’nde görülebilir. n Javad Alamdari’nin ‘Black Hole’ adlı sergisi 31 Aralık’a kadar Galeri Eksen’de izlenebilir. n MeMeT Güreli’nin yeni kişisel sergisi “olağan” 24 Aralık14 Ocak tarihleri arasında Evin Sanat Galerisi’nde sanatseverle buluşacak. n “Hemzemin” karma sergi 14 Ocak’a kadar Peker Sanat Evi’nde görülebilir. n Aslı Vural “birey ve metropol” tarihleri arasında Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi Sanat Galerisi’nde (CKM) ziyaret edilebilir. n “Zero, Geleceğe Geri Sayım” sergisi 10 Ocak’a kadar Sakıp Sabancı Müzesi’nde izlenebilir. n 1100 parçalı Urartu Takı Koleksiyonu sergisi, Kadir Has Üniversitesi Rezan Has Müzesi’nde sanatseverlerle buluşuyor. Sergi, 31 Ocak’a kadar görülebilir. İSTANBUL SANATTA BU HAFTA yorum [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY SEÇTİKLERİ n Opera Sahnesi’nde, “Hamlet” adlı bale eseri, 28 Aralık’ta saat 20.00’de, “Fındıkkıran/MDT” adlı modern dans gösterisi sahnelenecek. (0 312 324 68 01) Öznur n Leyla Gencer Opek Oğraş Çola ra Sahnesi’nde, “Kanlı Nigar” adlı müzikal 29 Aralık’ta saat 20.00’de. (0 312 324 68 01) ANKARA EDİTÖRÜN n Fazıl Say Resitali 29 Aralık’ta 20.00’de Aydın Kültür Merkezi’nde. AYDIN İSTANBUL Letafet Hafız Kızı, Venüs Sanat Galerisi’nde sanatseverler ile buluşuyor. 3 Ocak’ta açılacak sergi, 16 Ocak’a kadar ziyaret edilebilecek. İSTANBUL n İdil Biret Genç Piyanistlerle 28 Aralık’ta 20.00’de Martı İstanbul Hotel’de. n Yeni Türkü Jolly Joker İstanbul Yılbaşı Özel konseri 31 Aralık’ta 22.00’de Jolly Joker’de. ANKARA n Nurtaç Özler resim 10 Ocak’a dek Krişna Sanat Merkezi’nde. (0 312 418 02 53) n Dört karma sergi 27 Ocak’a dek Güler Sanat’ta. (0 312 236 21 22) n İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda, “Tersine Dünya” adlı oyun, 2930 Aralık, 23 Ocak’ta 20.00’de 2627 Aralık’ta 15.00’te Cevahir Sahnesi Salon 1’de; “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” 2930 Aralık’ta 20.00’de Cevahir Sahnesi Salon 2’de, “Çiçeğim Solmasın” adlı oyun, 23 Ocak’ta Cevahir Sahnesi Salon 2’de, “Nice Yıllara” adlı oyun 2930 Aralık 2015 – 23 Ocak 2016 Küçük Sahne’de 20.00’de izlenilebilir. n Bakırköy Belediye Tiyatroları Müşfik Kenter Sahnesi’nde, 23 Ocak’ta “Köşe Bucak İstan bul (ç.o)” saat 11.00’de, 2 Ocak’ta “Ben O İstanbul’u Çok Sevdim” saat 20.30’da, 3 Ocak’ta ise 15.30’da sahnelenecek. n Dostlar Tiyatrosu’nda 27 Aralık’ta “Ben Bertolt Brecht” 18.00’de Trump Kültür ve Gösteri Merkezi’nde, 28 Aralık’ta “Bir Delinin Hatıra Defteri” 20.30’da Caddebostan Kültür Merkezi’nde, 29 Aralık’ta “Ben Bertolt Brecht” 20.30’da KKM Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan Sahnesi(Kozzy)sahnelenecek. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Bir cinayetin doksan yıllık romanı… ilek Doğan adlı genç kız, “kötü bir şey yapmamış olmasına karşın”, bir gece ailesi ile birlikte oturduğu evi basanlar tarafından tabancayla öldürüldü. Baskına gelenler, vatandaşları korumakla görevli devlet yetkilileriydi. Onlardan birinin vurduğu kişi ise sıradan bir vatandaştı. Ailesinin geçimine katkıda bulunmak için çalıştığı bir işi vardı. Dilek Doğan’ın, yani bizim iklimlerimizde yaşayan gencecik bir kızın evi “terörist ve canlı bomba olduğu” kuşkusuyla ya da “makul şüphe”siyle basılmıştı. Franz Kafka (18831924), adını dünya edebiyatına taşıyan eserlerinden biri olan ”) romanını günümüz“Dava” (“Der Prozeb den yaklaşık doksan yıl önce yazdı. Romanın “Tutuklanma” başlıklı ilk bölümü şu satırlarla başlıyordu: “Biri Josef K.’ye iftira etmiş olmalıydı, çünkü kötü bir şey yapmamış olmasına karşın bir sabah tutuklandı…” D Yeni Yılda, yeniden… ‘Korku Çağı’nda yerinde infaz… ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] 28 ARALIK 2015 SAYI: 32954 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni KONUK YAZAR NEDİM GÜRSEL ‘Seviyordum be abi!’ larıyla Sorbonne’da bir toplantıda görür gibiyim. Rahatsız olduğu söyleniyordu ama sevdiği kadını boğacak kadar kafayı üşüttüğünü bilmiyorduk. Söz kadına yönelik şiddetten açılmışken Sait Faik’in en sevdiğim öykülerinden biri geliyor aklıma. Yazarın son ve kanımca en güzel kitabı Alemdağ’da Var Bir Yılan’da anlatıcı, bir gece geç vakit Atikali’de dolaşırken Hidayet adında bir serseri çıkar karşısına. Sevdiği kadını öldürmenin telaşıyla saklanacak bir yer arıyordur. Aralarında şu konuşma geçer: Neden öldürdün Hidayet? Seviyordum be abi! Nasıl seviyordun Hidayet? Deli gibi be abi! “Deli gibi” seven canilerle çevrili dört yanımız. Yargıçlar onları suçludan çok kurban görme, cezalarını indirme, hatta bağışlama eğiliminde. Çünkü “deli gibi” sevdikleri için öldürdüklerini söylüyorlar. Oysa aşkın, gerçek hayatta, romanlardakinden daha farklı yaşandığını da belirtmeliyim burada. Sevince, kıskanınca, sahiplenmek isteyip de başaramayınca, geriye tek özür Hidayet’in gerekçesi olarak çıkıyor karşımıza: “Deli gibi be abi!” Öyleyse “deliler tımarhaneye mi?” diyeceğiz. Hayır, deli değil bu adamlar, düpedüz cani. O zaman “caniler kodese!” Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.47 05.30 05.51 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.21 12.12 14.29 07.02 11.57 14.17 07.21 12.20 14.44 Akşam 16.51 16.39 17.06 Yatsı 18.18 18.04 18.29 adına yönelik şiddet, neredeyse tümüyle şiddetten ibaret gündemin en çok tartışılan konularından birini, hatta başlıcasını oluşturuyor. Tecavüz olayları bir yana, “karasevda”nın cinayete kadar varan tezahürüne tanık oluyoruz. Eşini ya da sevgilisini aşk gerekçesiyle öldürenlerin sayısı günbegün artıyor. Peki, önceden durum farklı mıydı? Hiç sanmıyorum. Ama sivil toplum örgütleri bu konuda daha az duyarlı olduklarından haberimiz olmuyordu. Burada ister istemez “mutlak aşk” kavramı giriyor devreye. Louis Aragon’un ünlü dizesindeki gibi “mutlu aşk” yoktur belki, ama halkımızın “karasevda” diye adlandırdığı “mutlak aşk” elbette vardır. Şeytan, Melek ve Komünist adlı romanımı Berlin’de, Wansee Gölü’nün kıyısındaki Yazarlar Evi’nde kaleme alırken, ormandaki sabah yürüyüşlerimden birinde Heinrich von Kleist’la sevgilisi Henriette Vogel’in mezarları çıkmıştı karşıma. Alman romantizmin kurucusu sayılan Kleist, evli ve bir çocuk annesi olan Henriette’e birlik K te intihar etmelerini önerirken, genç kadının rızasıyla da olsa, bir cinayet işlediğinin bilincinde miydi dersiniz? Önce sevgilisinin kalbine ateş etmiş, sonra kendi başına sıkmıştı kurşunu. Bu edimin aslında Alman romantizminin karanlık yönünü pek güzel özetlediğini belirtmeliyim. Çünkü birlikte ölüme giden sevgililerden kadın intihar etmiyor gerçekte, “mutlak aşk” uğruna erkek tarafından öldürülüyor. Oscar Wilde da ünlü şiiri “Reading Zindanı Balladı”nda “seven öldürür sevdiğini” dizesini yazarken, bu gerçeğe dikkat çekiyordu. Wilde’ın sonu Kleist’ınki gibi olmadı, ama Paris’te bir otel odasında yapayalnız öldü. Sevdiği delikanlı uğruna tüm servetini harcadıktan sonra. Evli ve çoluk çocuk sahibi bir İngiliz soylusuydu. Aşkı uğruna zindana atılmayı göze almış, orada sevdiğini öldüren bir mahkumun infazına tanıklık etmişti. “Seven öldürür sevdiğini” dizesinin kaynağı bu tanıklıktır. Benim kuşağımı derinden etkileyen Marksçı düşünür Louis Althusser de bir kriz anında boğmuştu eşini. Fransız aydınlarının dayanışması sayesinde hapse değil tımarhaneye atılmış, orada ölmüştü. Onu derin düşüncelere dalmış, uzun ve beyaz saç Romanın başkişisi Josef K. tutuklanır, ama hemen öldürülmez. Sinema tarihinin en tüyler ürpertici kara mizah sahnelerine bile taş çıkaran, ayrıntılı ve hukuksal açıdan son derece titiz bir yargılama sürecinden sonra verilen idam cezası, tutuklamadan epey sonra yerine getirilir. Josef K., idama götürülürken neyle suçlandığını hâlâ öğrenememiştir. Tıpkı Josef K’nin aksine, cezası tutuklanma anında infaz edilen Dilek Doğan’ın da büyük bir olasılıkla öğrenemediği gibi. Zaten tam olarak öğrenebilmesine olanak da yoktur. Çünkü Kafka’dan bu yana aradan çok zaman geçmiş, dünya artık “zamanın temposunun çok hızlandığı” bir başka çağı yaşamaya koyulmuştur. Adaleti kapı dışarı eden bu tempo içersinde tutuklamalar, dahası öldürmeler için bile “şüphelerin doğrulanmasına” yer yoktur. “Makul şüphe” kavramı, neredeyse tümüyle “meşru gerekçe” ile özdeşleşmiştir. Öte yandan Dilek Doğan cinayeti, Kafka’dan bu yana tekniğin olağanüstü gelişmişliği nedeniyle, videoya da çekilmiştir. Videodaki görüntüler ve özellikle kanlar içinde yere yığılan kurban için cankurtaran yerine bir devlet görevlisinin “Kelepçe!” diye bağıran sesi, her ne kadar o görevli açısından pek de “masumiyet karinesi” oluşturabilecek bir sahne değildir; ancak böyle bir karine amaç bağlamında zaten birincil önem taşımamaktadır. Çünkü asıl amaç gerçekleşmiş, başka deyişle bir zamanlar tıpkı Kafka gibi “yaşadığı zamanın vicdanı” olabilmiş bir başka ölümsüz yazarın ve düşünürün, Albert Camus’nün (19131960) “Korku Çağı” diye nitelendirdiği çağın uzantılarını yaşayan ülkemizde söz konusu nitelendirmenin hakkı fazlasıyla verilmiştir. Bir cinayetin TV ekranları aracılığıyla milyonlarca eve giren görüntüleri yeterince “korku” saçmıştır. Dilek Doğan, insanlarının artık, Kafka’nın deyişiyle “ormanda yolunu yitirmiş çocuklar gibi terk edilmişlik içersinde” yaşadıkları bir ülkede öldürüldü. Ve bu cinayetin romanı, bundan doksan yıl önce yazılmıştı. Dünya edebiyatının başyapıtlarından birinin ölümsüzlüğünün ülkemizde ve böyle bir cinayetle belgelenmiş olmasıyla ne kadar övünsek azdır! Hepinize mutlu(!) yıllar sevgili okurlarım. Özellikle bu yılbaşı doyasıya eğlenmeye bakın, çünkü şimdilik! hayatta olduğunuz bu iklimde gecelerden birinde “kötü bir şey yapmamış” olmanıza rağmen birilerinin kapınızı kırıp sizi tutuklamaya, dahası belki de öldürmeye gelip gelmeyeceği konusunda bir şey söyleyebilmek ne yazık ki artık olanaksız! Korku Çağı’nın hakkını vermek … C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear