14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 2 Ekim 2015 KULTUR Cemre Ebuzziya ve Zeki Demirkubuz. PEN’den Kınama ve Dayanışma Bildirisi EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK PEN Türkiye Yönetim Kurulu, Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan’a yönelik saldırıya ilişkin bir kınama ve dayanışma bildirisi kaleme aldı. Bildiride “Amaç ortadan kaldırmak. Amaç korkutmak. Amaç özgür düşünenlere gözdağı vermek,” denilerek, “Hakan’a evinin önünde yapılan saldırıyı kınıyor, özgür basın dünyasına geç miş olsun diyoruz,” ifadesi kullanıldı ve şunlar kaydedildi: “Ekim ayı boyunca hemen hemen her gün bir basın emekçisi yargılanacak. “Eleştiri” görevini yerine getiren gazetecilerin birçoğu “hakaret”ten suçlanıyor. Yargılanan meslektaşlarımızla dayanışma içinde olduğumuzu ve davaların takipçisi olacağımızı bildiriyoruz.” 17 Aydınlığın türküsü DİL BAYRAMI TÖRENİ YARIN: enelde sert duygusal çatışmalar ve zamansal sıçramalarla örülü, psikolojik gerilimin azalıp çoğaldığı, ahlaki kaygıların ağır bastığı, marazi kişiliklerin öne çıktığı ve hikâyenin kahramanını bir yenilgi ardından başka yenilgilerin beklediği o atipik filmlerinde, kendine özgü, minimalist, kişisel bir üslup tutturagelmiş Zeki Demirkubuz, sinemamızın yaratıcı (auteur) yönetmenlerinden biridir kuşkusuz. Filmlerinde insanın karanlık yanlarıyla, kötücüllük, benlik, varoluş sorunlarıyla, kimi erdem ve de takıntılarıyla ilgilenen, 1964 Isparta doğumlu Zeki Demirkubuz’un 1994’te “C Blok”la başlayıp “Masumiyet”(’97), “Üçüncü Sayfa”(’99), “Yazgı”(’01), “İtiraf”(’01), “Bekleme Odası”(’03), “Kader”(’06), “Kıskanmak”(’09) ve “Yeraltı”ndan (’12) geçerek günümüze erişen filmografisinin onuncu filmi “Bulantı”, adını taşıdığı Sartre’ın ünlü romanının bire bir uyarlaması değilse de esinlendiği kimi varoluşçu ‘ilham’lar, bağlantılar ve gözlemlerden oluşmuş, her zamanki gibi yine yönetmenin yazdığı bir senaryodan çekilmiş, tipik Bir vicdan muhasebesi... G bir Demirkubuz filmi. Öğrencilerine Dostoyevski ya da Goethe’den (Genç Werther’in Acıları) alıntılar aktaran, konferanslar veren, spor salonunda ter atan, kısacası tipik bir burjuva yaşamı süren, orta yaşlarındaki şişik egolu, gözü dışarda, uçkuru düşük, kibirli üniversite hocası Ahmet’in (oyunculukta da iddialı Demirkubuz bizzat oynuyor başrolü) çelişkili, dramatik yaşantısı üstüne gelişen “Bulantı”, yönetmenin eski filmlerine yapılan bazı göndermeleri, kasvetli ev içi sahneleri, mizansenleri, camlara yansıyan çekimleri, ışık gölge oyunlarıyla ve gülümseten kimi mizahi sahnelerle çekici kılınmaya çalışılmış. Aldattığı karısı Elif’in (Nurhayat Demirkubuz) çocuğuyla birlikte trafik kazasında öleceği bir yolculuğa çıkmamasını (sanki kazayı hissetmişçesine) isteyen ama onun ölümüne de pek aldırmaksızın, aşırı şehvet abartılı, şapur şupur öpeceği, eski öğrencilerinden olan yeni Demirkubuz’un yeni filmi ‘Bulantı’ gösterime giriyor sevgilileri tavlamakta gecikmeyen, umursamaz, gamsız kocahoca Ahmet’in, üniversitedeki, dershanedeki hali tavrına, evini silip süpüren gündelikçi hizmetçi kadınla ilişkisine, karşı cinsle bağlantılarına, Elif için mevlit okutmasını hatırlatan işsiz güçsüz kardeşi Beşir’in habersiz geliverdiği ailevi ziyaretine, geçirdiği sara nöbetimsi durumdan sonra gittiği ve beyninde hasar olmadığını, tam tersine gayet sağlıklı olduğunu söyleyen filozofumsu doktor (Ercan Kesal) faslına filan odaklandığımız film, Ahmet’in burjuva ahlakının hinoğluhin ‘inceliklerini’ barındıran dünyasını sergilemeye koyuluyor başından sonuna kadar. Kimi otobiyografik öğeler içerdiği izlenimi de uyandıran, bağımsız öğrenci filmi estetiğiyle kotarılmış bu “Bulantı”, cılkı çıkmış şu ezeliebedi kadın erkek ilişkisinin muhasebesi niteliğinde bir karakter çalışması ya da orta karar bir yeniden üretim eseri. Yaklaşık çeyrek yüzyıllık Demirkubuz sinemasında (belki de) bir duraklamanın göstergesi sayılsa ve bizce “Yeraltı”nın gerisinde kalmış olsa da “Bulantı”, sonuçta haftanın görülesi bir filmi yine de. debiyatımızın Yüzakı Yaşar Kemal’e Armağan, Özgürlüktür Türkçe”... Yarın akşam Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yapılacak 83. Dil Bayramı töreni için bu slogan benimsendi. Yaşar Kemal’in sözcükleri kulağımda: “Ben aydınlığın türküsünü, iyiliğin, güzelliğin türküsünü söylemek istedim. Romanlarım yaşam gibi doğru söylesin, yaşamla birlik olsun istedim. Çünkü yaşam umutsuzluktan umut üretmektir. İnsan umutsuzluktan umut üreterek bugüne kadar gelmişti.” Tören, Çankaya Belediyesi ve Dil Derneği tarafından ortaklaşa düzenleniyor. Günümüzde iktidar Osmanlı hayranı, Osmanlıca tutkunu. Latin harflerini kaldırıp yerine Arapça harfler getirmeye çalışırlarsa, ona da alışacağız gibi bir hava var ortalıkta... Bir gazetede başlık şöyleydi geçenlerde: “Günaydın’ out ‘Selamünaleyküm’ in.”... Zavallı Türkçe’m! Arapça, Farsça egemenliği bir yanda, İngilizce, Fransızca züppeliği öte yanda... Dil Derneği deyince, içim cızz ediyor. Ama aynı zamanda bir avuç insanın azmi, inadı, çabası ve emeğiyle Atatürk’ün mirasına sahip çıkması içimi ısıtıyor, yarınlara beslediğim umudu çoğaltıyor. “E Kurumu’na yapılan haksızlık karşısında sessiz kalmayan, “Örgütlenmeliyiz” diyen ve Dil Devrimini sürdürme kararı alan... 1987’de kuruluşunu tamamlayıncaya dek nice badireler atlattı. Özal döneminde “yasaklı” ilan edildi. o gün bugün bir avuç insanın çabasıyla gelişen , Türkiye’nin aydınlık yüzünü yansıtan bir dernek. 12 Eylül’de yok edildi Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu (TDK), faşist 12 Eylül darbesinden sonra Evren ve 4 komutandan oluşan Milli Güvenlik Konseyi tarafından hiçbir yargı kararı olmadan, keyfi bir biçimde Cumhurbaşkanı’nın gözetiminde, Başbakanlık’a bağlı bir devlet daire sine dönüştürüldü. Tüzelkişiliği ortadan kaldırıldı. Aydınların, hukukçuların, bilimci ve sanatçıların tepkisine karşın, dernek yapısındaki TDK, 12 Eylülcülerin karşıdevrimcilere yakınlaşmasıyla kapatıldı. Böylece TDK’nin seçimle gelen yönetim kurulunun varlığı gibi, tüm üyelikleri sona ermiş, adına, yapılarına, yapıtlarına el konuldu. En önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün eliyle yazdığı “vasiyetnamesi” yok sayıldı, çiğnendi. Dil Derneği, kapatılan Türk Dil Kurumu yerine kurulan dernek. Atatürk’e ve onun Türk Dil Osmanlıca tutkunlarına karşı Dil Derneği’nin başkanı Sevgi Özel’in zehir zemberek açıklamalarını anımsıyorum: “Dil devrimine karşı olanların hepsi, devrimin kazanımlarıyla tümce kurabilmektedir. Bu da Harf ve Dil Devrimlerinin başarısıdır! Orunu, adı sanı ne olursa olsun, kimse yanlışı doğru diye satmasın! Ülkemiz de Türkçemiz de sahipsiz değildir!” diyordu. “Atatürk’le hesaplaşanlar Osmanlıcaya, Osmanlılığa sarılmak yerine önce halka hesap verme yürekliliği göstermelidir. 21. yüzyılda ne eski dil ne eski yazı diriltilebilir” diyordu... Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü bu yıl kimseye verilmiyor. Nedenini sordum, Sevgi Özel’in yanıtı şöyle oldu: “Dil duyarlılığı ve yazınsal duyarlılık aranıyor. Bu yıl ikisini bir arada bulamadık” ... Bu yıl 15 Roman başvurmuş Ödüle... 83. Dil Bayramı törenlerinde ayrıca onur ödülleri de dağıtılacak. Haydar Ergülen, Rahmi Kumaş, Ülkü Başsoy, Ömer Faruk Eminağaoğlu, Cumhur Özdemir, Elçin Temel ve Merdan Yanardağ’a Dil Derneği Onur Ödülü takdim edilecek. Osmanlıca tutkunlarına Yeni haftaya 7 yeni film... S inema salonlarında bu hafta 3’ü yerli, 7 film vizyona girecek. Merakla beklenen Zeki Demirkubuz’un yazıp yönettiği “Bulantı” ve 2014’ün çok satanlar listesinde yer alan Ridley Scott’un “Marslı”sı, Mahmut Kaplan’ın yönettiği “Kafes”, Sümeyye Kökten’in “Vesvese: Cin Tu zağı”, Edward Zwick’in son filmi “Şah Mat”, İngiltere’de terör estiren gangster ikizler Ronald ve Reginald Kray kardeşlerin gerçek hayat hikâyesinin ele alındığı, Brian Helgeland’ın filmi “Efsane” ve Gary Rydstrom’un yönettiği müzikal animasyon türündeki “Tuhaf Bir Sihir” bugün sinemaseverlerle buluşacak. ‘Şah Mat’ C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear