25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 EYLÜL 2014 CUMA 6 Türkiye 12 Eylül’le hâlâ hesaplaşamadı 12 EYLÜL DARBESİ İnsanlık suçu işkence zaman aşımına uğratıldı MEHMET MENEKŞE İki generalin mahkumiyeti ‘İnsanlık suçuna işlemez’ yetmez OĞUZ GÜVEN Türkiye’de bir karanlık zulüm dönemi ilk kez tarih önünde mahkum edildi. Devlet suçlu bulundu. Darbeye, işkencelere, cinayetlere destek veren asker sivil memurlar, bürokratlar yargı önüne çıkarılmadı. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından tüm siyasi partilerin kapısına kilit vurulup mallarına el kondu, yöneticileri tutuklandı. l Darbe sonrası açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 650 bin insan gözaltına alındı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 259 kişinin idam dosyası Meclis’e gönderildi. 50’si idam edildi. l Darbe döneminde 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. l Cezaevlerinde 229 tutuklumahkum öldü. 300 insan şüpheli bir şekilde öldü. 14 kişiye “açlık grevinde”, 16 kişiye “kaçarken”, 43 kişiye “intiharla”, 73 kişiye “doğal ölümle”, 95 kişiye “çatışmada” öldüğü raporu verildi. l 1 milyon 683 bin insan fişlendi. 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak”la suçlandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 30 bin memur “sakıncalı” diye işten atıldı. 7 bin 233 memur sürgüne gönderildi. l 3 bin 854 öğretmenin ve 120 öğretim üyesinin işine son verildi. 47 hâkim görevden alındı. 30 bin insan “siyasi mülteci” olarak yurtdışına kaçtı. 14 bini “vatan haini” diye suçlandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. l 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. 31 gazeteci cezaevine girdi. Gazetecilere toplam 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Gazeteler yüzlerce gün yayın yapamadı. 300 gazeteci saldırıya uğradı, üç gazeteci öldürüldü. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Çok kabarık bir hesap var ortada. Bu hesabın baş sorumlusu olan beş cuntacı generalin üçü öldü, hâlâ hayatta olan ikisi Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya yargılandı. 34 yıl sonra yargılanan darbeci iki general, “12 Eylül 1980”de de cebren Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM’yi ıskat ve cebren men suçunu işledikleri gerekçesiyle “ağırlaştırılmış müebbet” hapis cezasına çarptırıldı. Hesaplaşma değil Duruşmaya hiç gelmemelerine rağmen “duruşmalardaki ‘iyi halleri’ nedeniyle” indirime gidildi. Ağırlaştırılmış müebbet hapis, sekizer yıl yatacakları müebbede çevrildi. Rütbeleri söküldü. Karar, darbe niyetlilerine ders olması açısından çok önemli. Çünkü Türkiye’de bir karanlık zulüm dönemi ilk kez tarih önünde mahkum edildi. Devlet suçlu bulundu. Ancak, dönemin bürokratları, valileri, Emniyet müdürleri, darbe destekçisi gazeteciler, suça karışmış kolluk güçleri ile birlikte yargılanmaları gereken diğer suçlular yargı önüne çıkarılmadan Türkiye darbeyle hesaplaşmış sayılamaz. Suçları: Politikleşmiş bir gençlik kuşağını yok etmek. Suçsuz yere astıkları gençler. İşkence tezgâhları ve bu tezgâhlarda yitip giden canlar. Gözaltında kaybolmalar. Faili meçhuller. Zindanlardaki akıl almaz zalimlikler. Sürgüne gitmek zorunda kalan on binlerce insan. Dağıtılan, paramparça edilen aileler. Tüm bunların hesabı sorulmadan adalet yerini bulmaz. Demokrasiyi ve hukuku katleden 12 Eylül darbesi yargılanmış olmaz. AMASYA Amasya’da 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından “işkencehaneye” çevrilen Suluova Et Balık Kuru Tesisleri’nde (EBK) işkence gören Hasan Kaplan’ın şikâyeti üzerine Yüzbaşı Atasoy Fitos, Başçavuş Burhan Yöntem ve Jandarma Başçavuş Kenan Kanat hakkında açılan davada, Amasya Ağır Ceza Mahkemesi davanın zamanaşımından düşürülmesine karar verdi. Yaşananlar işkence mağdurlarını isyan ettirdi. Amasya Savcılığı, işkenceyi insanlık suçu kapsamında değerlendirerek zaman aşımı hükümlerinin uygulanamayacağı gerekçesiyle dava açmıştı. Sanıkların katılmadığı duruşmaya mağdur Kaplan, avukatları, Devrimci 78’liler Federasyonu üyeleri, Suluova EBK Tesisleri’nde işkence gören ve 12 Eylül işkencesine ilk davayı açtıran Fazlı Kuru, Musa Koyuncu ve Metin Irmak katıldı. Dün görülen duruşmada davanın hakiminin değişmesi dikkat çekti. Avukat Ömer Kavili “Sanıklar mahkemeye getirilmediği için doğrudan soru sorma hakkı ihlal edilmiştir. Hiç kimse kendisine ezberletilen ifadelerle hâkim ve savcıları kandırıp gidemez. Bu bağlamda sanıkların mahkemeye getirilmesini, doğrudan soru sorma hakkımızı kullanmak istiyoruz. Talimatlı ifadelerle sanıklar ustaca gizlenmektedir” dedi. Mağdur avukatlarından Mehmet Horuş, Suluova’nın yanı sıra Fatsa’da, Ünye’de, Kastamonu’da EBK tesislerinin işkencehane olarak kullanıldığına dikkat çekerek “Burada insanlığa yönelik sistematik işkence suçu var. Bunun zamanaşımı olmaz. Sanıkların emir komuta zincirinde sistematik işkence yaptığı ortadadır. Sistematik işkenceye maruz kalan sadece üç beş kişi değil, Karadeniz bölgesinde on binlerce kişidir. Burada yargılama yapmadık, sorularımızı soramadık. Suluova Et ve Balık Kurumu Türkiye’nin Guantanamosu’dur” dedi. Avukatların, sanıkların mahkemeye getirilmesi, Suluova EBK tesislerinde teftiş yapılması, davaların birleştirilmesi talebi mahkeme tarafından reddedildi. Kısa bir ara veren mahkeme, davanın “zamanaşımından” düşürülmesine karar verdi. Bunun üzerine avukatlar ve mağdurlar karara sert tepki gösterdi. Mağdurlar, 12 Eylül faşizminin hâlâ sürdüğünü, yargının işkencecileri koruduğunu, yargılamanın adaletsiz ve göstermelik olduğunu vurgulayarak mahkeme salonunu terk etti. Mağdurların tepkileri, adliye önünde de sürdü. Yıldönümünde utandıran l HIDIR SEVİNDİ : “Suluova EBK Tesislerinde ağır işkencelerden geçtim, Yeni Çeltek Devrimci Yol Davası’ndan 11 yıl hapis yattım. Binlerce kişi burada işkencelerden geçti. Sokağa bir masa koyun, sıradan geçene sorun, herkes size anlatır. 34 yıldır adaleti bulamadık. Binlerce kişi işkence görmüş ama hâlâ ‘mahkemeler işkence yapıldı’ diyemiyor. Faşist sistem sürüyor. Vicdanlarınız nerede? 12 Eylül faşizmi devam ediyor. Bunlar cezalandırılmadığı sürece çocuklarımızın güvencesi yok, geleceği yok. Bizim ruhsal bütünlüğümüzü geri toplayamazlar, bizim insanlık onurumuzla oynadılar. Ne hukuku bu? Tiyatro yapıyorlar... l HASAN KAPLAN: “Gördük ki 34 yıl sonra 12 Eylül devam ediyor. Yargılamalar göstermelik yapılıyor. Duymak istemeyen kulaklar sağır ise, görmek istemeyen gözler kör. İşkencenin ayyuka çıktığı, sağır sultanların bile duyduğu, gördüğü, bildiği Suluova Et ve Balık Kurumu’nda biz hâlâ işkence olup olmadığını kanıtlamaya çalışıyoruz. Acı bir karardır, gördük ki dün apoleti olanlar bunu yapıyordu bugün apoleti olmayanlar bu sistemi sürdürüyor.” l METİN IRMAK: Yeni Çeltek Devrimci Yol Davası’nda 4.5 yıl yattım. Suluova EBK işkencecisi Başçavuş Burhan Yöntem cezaevine müdür olarak gelmişti. Beni 1 No’lu cezaevinden alıp 1982’de 4. kez sorgulanmak için buraya götürdüler. Ben tutukluyum, davalar açılmış, iddianameler hazırlanmış beni cezaevinden alıp tekrar sorgu merkezine getirdiler. 150 gün işkence gördüm. Suluova Şeker Fabrikası ambarında da işkence gördüm. Yeni Çeltek Kömür İşletmesi’nin misafirhanesinin ikinci katına götürdüler. Amasya Tugay Komutanı Ali Kolcu gelmişti, bizleri tehdit eden bir konuşma yaptı. Boğazımdan tuttu, camı gösterdi, ‘Hadi atlayın, tankla vurdurayım sizi’ dedi. Bundan sonra yasa biziz, kanun biziz, ne ana, ne baba, ne kardeş var diye konuştu. l Devrimci 78’liler Federasyonu Genel Başkanı NEJAT KANGAL: “12 Eylül işkenceleri ile ilgili davanın Fazlı Kuru işkence sonucu sakat kaldı. karar 12 Eylül devam ediyor Adalete inancımız kalmadı Öte yandan Suluova EBK Tesisleri’nde gördüğü işkence nedeniyle sakat kalan Fazlı Kuru ile Musa Koyun ve Metin Irmak’ın şikâyeti üzerine Yüzbaşı Atasoy Fitos ve Başçavuş Burhan Yöntem hakkında açılan dava da bugün darbenin 34. yıldönümünde aynı mahkemede görülecek. İşkence mağdurları, davanın zamanaşımından düşmesine tepki göstererek bugün yapılacak davanın da düşürülmesinden endişeli olduklarını, adalete inançlarının kalmadığını söyledi. FAZLI KURU: “Bu karar mahkemenin kararı değil. Mahkeme bence Adalet Bakanlığı’nın etkisi altında. Bu davayı bitirin, bu dava derinleştirilmemeli diye bir eğilim gözlemliyorum. Onca delile, rapora, tanık ifadesine göre davanın düşmesi çok ilginç. Türkiye’deki hukuk bu. Anayasa değişikliği, torba yasalar, demokratikleşme paketleri bunlar hikâye. Bir şekilde 12 Eylül devam ediyor. Suluova Et ve Balık Kurumu’nda işkence yapıldığını bilmeyen yok. Faşizm el altından bu işleri sürdürüyor.” zamanaşımından düşmesi kabul edilemez bir durumdur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları, Kenan Evren’in yargılandığı mahkemede verilen kararlar zamanaşımının insanlık suçlarında işlemeyeceğini ortaya koyuyor. Bugün bu mahkemeler baskı altındadır. Bizler zaten bizi kim yargılıyor bilmiyoruz. Hükümet paralel diyor, öteki hükümetin adamları diyor. Geldiğimiz noktada mahkemelerin ciddi baskı altında olduğunu görüyoruz.” siyasi liderini buldu 12 Eylül rejimi sürüyor. Darbe anayasasıyla sürüyor. En evvel “değiştirilemez maddelerle” sürüyor. Darbe döneminde yapılan 600 yasa ile sürüyor. Darbe anayasasının cumhurbaşkanına tanıdığı “aşırı” yetkilerle sürüyor. Bu yetkilerin bir kısmı “değiştirilemez maddelerle”, bir kısmı MGK’yle, bir kısmı hükümet ilişkileriyle, bir kısmı üst yargı organları, YÖK, RTÜK gibi temel kurumlarla ilgili. Yeni Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bütün bu yetkileri sonuna kadar kullanacağım” diyor. “Diğer cumhurbaşkanları kullanmamış olabilirler, kullanamadılar da, ben kullanacağım” diyor, “eskisi eskide kaldı, yeni Türkiye bunu gerektiriyor” diyor. Eskiyi aratır şekilde, yasama, yürütme, yargı ilişkileri yeniden düzenleme hazırlıkları var. AKP’de Erdoğan’ın siyasi emellerine göre düzenlenince, yürütmenin, dolayısıyla yasamanın kimin kontrolü altında olacağı çok açık. Hangi yargı, yürütmenin icraatlarını denetleyecek, Erdoğan’ın seçtiği anayasa mahkemesi üyeleri mi? Şu an ve bu süreçte, yarı başkanlık sistemi uygulanıyor. Başkanlık rejimi hazırlıkları yapılıyor. Neden bu böyle oldu? 30 yıl gibi koca süreçte süren 12 Eylül’ün önüne geçilemediği için bu böyle oldu. 12 Eylül’le hesaplaşılmadığı, temel kurum ve kurallarıyla, zihniyet dünyasıyla 12 Eylül tasfiye edilmediği için böyle oldu. Sonuç olarak, 12 Eylül temel kurumlarıyla sürüyor. Askeri vesayetin AKP üzerindeki kontrolünün kalkması, toplum ve halk üzerindeki kalkması anlamına gelmiyor. Sivil siyaset ardında, 12 Eylül rejiminin kurum ve kurullarının ve yetkilerinin AKP tarafından, Erdoğan tarafından kullanılması anlamına geliyor. Üstelik hiçbir cumhurbaşkanının, Evren’in bile kullanmadığı kadar! Kısacası yönetim katında 12 Eylül kendi siyasi liderini de buldu. 12 Eylül kendi Annenin ciğeri 33 yıldır yanıyor Tek isteğim bir mezar yeri kardeşi eski Yalova Eğitim Sen Şube Başkanı Cafer Altunbaş, “Selimiye Kışlası’nda aynı mahkemeye çıkartılan akrabamız, ağabeyimin üstünün başının yırtık pırtık, yüzünün yara bere içinde olduğunu anlattı. Ağabeyim en son, Kartal Yalova arabalı vapurunda elleri kelepçeli olarak görülmüş. Hiçbir görgü tanığı yok. Denize atladığını hiç kimse görmemiş. Arabalı vapurun tuvalet penceresinden bırakın ağabeyimin vücudu, kafası bile giremez” dedi. “Ağabeyimin henüz cesedi bulunmamışken 1983 yılında Sorgun Nüfus Müdürlüğü’nde ağabeyimin ölü gösterildiğini öğrendik” diyen Cafer Altunbaş, “babam 1992 yılında denizde bulunan bir cesedi teşhis etmeye gitti. Çiftlikköy’de evimize 100 metre kala yolu karşıdan karşıya geçerken bir kamyonun çarpmasıyla ezilerek hayatını kaybetti. Babamın tek isteği oğlunun mezarına gidip dua okumaktı. Babam ağabeyimin cenazesini ararken öldü. 32 yıldır denizden çıkan tüm cesetleri teşhis etmek için Marmara’nın tüm kıyılarını dolaştım” diye konuştu. Oğlunu son kez askere giderken gördüğünü söyleyen acılı anne Cevriye Altunbaş “33 yıldan bu yana her kapı çaldığında kayıp oğlum gelecekmiş gibi kapıları açıyorum. Hani 12 Eylül darbecilerinden hesap soracaklardı. Benim oğlumun katilleri nerede? 84 yaşındayım. Benim tek isteğim oğlumun mezarına çiçek bırakmak. Onu da bana çok gördüler. Tek isteğim hiç olmazsa bir mezarının olması” dedi. FARUK KIRTAY YALOVA Zeki Altunbaş, 1975 yılında Ankara Fen Fakültesi’nde okurken okuldaki işgal nedeniyle okula giremediği için eğitimini yarıda bırakarak Yalova’ya yerleşti ve inşaatlarda çalışmaya başladı. Sendika çalışmalarına katılan Altunbaş, 1977 yılında Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nden (TSİP) ayrılan grupla birlikte Sosyalist Gençlik Birliği’nin (SGB) Yalova’da dernek başkanlığını yaptı. Kurduğu dernek 1978 yılında bombalandı. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde “gösterilere katılmak ve duvarlara slogan yazmak” gerekçesiyle birkaç kez gözaltına alınan Altunbaş, darbenin ardından 18 Nisan 1981’de Çanakkale’de askerlik yaptığı sırada gözaltına alındı. Yalova’ya getirilen Altunbaş, İstanbul Selimiye Kışlası’na götürülerek sorgulandı. Altunbaş’ın askerler tarafından KartalYalova arabalı vapuru ile 25 Nisan 1981’de Yalova’ya getirilirken elleri kelepçeli halde denize atlayarak intihar ettiği ileri sürüldü. Altunbaş’ın
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear