02 Şubat 2025 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 TEMMUZ 2014 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Çengelköy’deki yıkım kararı Çay kahve LEFKOŞA 1960 doğumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türk ve Rum toplumu arasında, 1963 Aralık ayında kriz patlak vereli 51, 1974 Barış Harekâtı’ndan beri de tam 40 yıl geçmiş. Adadaki kanlı çarpışmaları engellemek için BM Barış Gücü 1964’ten beri devrede. Doğu Akdeniz’in çıban başı Kıbrıs Xavier Perez de Cuellar, Butros Gali, Kofi Annan olmak üzere üç BM Genel Sekreteri eskitmiş. Şimdi de Tayvanlı Ban Kimun ada sorununu çözmek için devrede. Ama nafile görünüyor. Neredeyse iki yıldır yeniden başlayan toplumlararası müzakerelerde 20 yıl geriye gidilmiş. Sil baştan “güven artırıcı önlemler” üzerinde kafa yoruluyor. Bir de her iki tarafta da bir önceki müzakerecilerin görüşmelerde net tavır koyamadıkları eleştirileri yapılıyor. Deyim yerindeyse top kucaktan kucağa atılıp duruyor. Türk ve Rum bölgesinde hâkim görüş tarafların ipe un serdikleri. Rum tarafı hem AB üyeliği hem de İsraille ortaklaşa Rum kıta sahanlığında beş ayrı parselde yaptığı doğalgaz sondajları sayesinde rahat. Ekonomik krizden bir süre bunalsa bile doğalgazın gerek parasal gerekse de ekonomik sorunlarına çözüm getireceğine inanıyor. Ancak rezervlerin trilyonlarca metreküp olduğu tahminleri bulunsa bile hiç kimse gerçek rakamı bilmiyor. Sadece telaffuz edilen miktarlar havada uçuşuyor. Şu sıralar toplumlararası müzakerelerde Rum tarafının Kıbrıs Türklerinden istediği ödün kapalı Maraş bölgesinin iskâna açılması. Kırk yıldır hayalet kent görünümündeki Maraş’ta canlı olarak sadece TSK askerlerini bir de her yerde uçuşan çullukları görebiliyorsunuz. Viraneye dönmüş eski Rum otelleri, evleri ve pansiyonlarının büyük bölümünün cephesinde “Lordos” ismi yazılı. Bu kim derseniz hemen söyleyeyim. Kıbrıslı Rum zengin bir işadamı. Barış Harekâtı’ndan çok önce, Kıbrıs’ın en güzel denizine sahip Maraş ve bitişiğindeki Derinya bölgesine inanılmaz yatırımlar yapmış. Kıyı boyunca yükselen beton yığını çirkin otellerin hemen hepsi ona ait. Adada 20 yıl geriye gidiş var. AB ve doğalgaz kozu bulunan Rumlar rahat l Türk ve Rum bölgesinde hâkim görüş, tarafların ipe un serdikleri. Neredeyse iki yıldır yeniden başlayan toplumlararası müzakerelerde 20 yıl geriye gidilmiş. Sil baştan “güven artırıcı önlemler” üzerinde kafa yoruluyor. Adada, müzakere heyetlerinin “çay kahve içerek sohbet ettikleri, hiçbir yol alamadıkları” yaygın görüş. Türk tarafı, İsrail’le ortaklaşa yaptığı doğalgaz sondajları sayesinde rahat olan Rum tarafına baskı yapılmadığı görüşünde. seansları Maraş’ın iskâna açılmasıyla kentsel dönüşüm kapsamında yaratılacak parasal miktarın en az 6 milyar Avro olduğu konuşuluyor. Bir de yeni gelişme var. Rum tarafında bir grup “One CyprusBir Kıbrıs” sloganıyla bir platform oluşturmuş. Platform üyeleri Rum lider Nikos Anastasiadis hükümetine hiçbir biçimde güven duymadıklarını, Anastasiadis’in müzakereleri uzatarak zaman kazanmaya çalıştığını söylüyorlar. Anastasiadis’e yönelttikleri bir eleştiri de, muhalefetteyken barış güvercini mesajları verdiği ama Rum Başkan seçilince 180 derece tersi bir siyaset izlediği. Ercan Havaalanı’ndan Kıbrıs’a varır varmaz Lefkoşa’da 47 derece sıcak altında koşuşturma başlıyor. Türk tarafında pek çok siyasetçiyle görüşmeler var. Daha sonra da Ledra Palas kapısından geçip ara bölgedeki “Dayanışma Evi” adlı kahvede Rum tarafıyla bir araya geliyorum. ‘Yanlışlığı resmen düzeltin’ Sokağın 60 yıllık sakinleri, yıkım kararının haber olmasından sonra İBB Mesken Müdürlüğü yetkililerinin sözlü olarak yaptığı “Yanlışlık olmuş, yıkım yok” kararının yazılı hale getirilerek resmiyet kazanmasını istiyor. İstanbul Haber Servisi Çengelköy Kuleli Mahallesi’nde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için yapılan devlet konukevinin komşusu olan sokağa gönderilen yıkım tebligatının resmi olarak geri alınarak düzeltilmesi için İBB ve Üsküdar Belediyesi’ne başvuru yapıldı. Sokağın 60 yıllık sakinleri, yıkım kararının haber olmasından sonra İBB Mesken Müdürlüğü yetkillierinin sözlü olarak yaptığı “Yanlışlık olmuş, yıkım yok” karanın yazılı hale getirilerek resmiyet kazanmasını istiyor. Boğaziçi öngörünümünde bulunan Yukarı Hasanpaşa Setti Sokağı’nda 13 binaya geçen hafta yıkım tebligatları yapılmıştı. Tebligatlarda 14 Mayıs 2014 tarihli İstanbul Büyükşehir Belediyesi encümen kararıyla 13 adet yapı için yıkım kararı alındığı belirtiliyordu. Encümen kararı da Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nün teklifi değerlendirilerek alınmıştı. Karara göre sokağın Boğaziçi Öngörünüm kapsamında bir kısmı “yeşil alan” bir kısmı “yol” alanında. 31 Mart 2014 günü Üsküdar Belediye Başkanlığı Yapı Kontrol Müdürlüğü yazısı ve bir şikâyet dilekçesi üzerine yapılan incelemede binalar tespit edildi. 5 Mayıs 2014 günü Ruhsat Bürosu 13 yapının da yasal olmadığını ve ruhsata bağlanamayacak durumda olduğunu bildirdi. 14 Mayıs günü Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nün yıkım kararı İBB Encümeni tarafından oybirliğiyle kabul edildi. 7 Temmuz günü de evlere tebligatlar gönderildi. 60 yıldır vergilerini ödedikleri tapu tahsis belgeli evlerine verilen yıkım kararı karşısında şoke olan mahalle sakinleri durumu kamuoyunun gündemine taşıdı. Başbakan’ın kullanacağı Vahdettin Köşkü’nün etrafını temizleme harekâtı olarak yorumlanan yıkım kararları medyada yer bulunca İBB Mesken Müdürlüğü yetkilileri harekete geçti. Yetkililer, tek tek binaları ziyaret ederek “Burada yanlışlık olmuş. Bizim yıkımdan haberimiz yok. Yıkım tebligatlarına karşı dava açın” dediler. Verilen dilekçelerde 14 Mayıs tarihli encümen kararına itiraz edilerek “50 yılı aşkın süredir, Üsküdar İlçesi, Çengelköy Mahallesi, Yukarı Hasan Paşa Setti Sokak, 143 pafta 865 ada 9 parsel sayılı taşınmazda ailemle birlikte yaşamaktayım. Tarafıma 7 Temmuz 2014 tarihinde tebliğ edilen yapımı tahliye etmemi isteyen yazı, hukuka aykırıdır. Gerekçesi belli değildir ve yasal mevzuat hükümleriyle açık çelişkilere sahiptir. Bu nedenle söz konusu yazıyla bildirimi yapılan işlemin ve ilgili encümen kararının geri alınmak suretiyle düzeltme yapılmasını talep etmekteyim” denildi. KKTC Başbakanı: Çözüm paketinden ayrı olarak ele alınamaz ‘Bir Kıbrıs’ platformu lk durağım KKTC Başbakanlık binası. Başbakan Okan Yorgancıoğlu’yla birlikteyiz. Yorgancıoğlu’na, adada sıklıkla, müzakerelerde Maraş’ın iskâna açılmasının ayrıca görüşülerek bu konuda bir an önce uzlaşmaya varılacağının telaffuz edildiğini, bunun aslı olup olmadığını soruyorum. Yorgancıoğlu kesin bir dille şunları söylüyor: “Maraş kesinlikle çözüm paketinden ayrı olarak ele alınamaz. Olsa olsa çözüm paketi içinde bir konu başlığı olabilir.” Yeniden güven artırıcı önlemlerin saptanması noktasına geri dönülmesini ise şöyle değerlendiriyor: “İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat döneminde epeyce ilerlemeler sağlanmıştı. Bunlar BM’nin kayıtları altına alınmıştır. Ama bizim taraf o dönemde kesin bir tavır koymadığı için yeni süreç aksar gibi oldu. Mutabakata varılan konular kabul edilmediği sürece, ilerleme sağlanması mümkün değildir, gibi net bir tavır konulmadığı için Anastasiadis’in tavrı sanki mevzi kazanır gibi oldu. Ama bir yandan da görüşmelerin başlaması için yayımlanan ortak metin var. Baktığımızda Rum tarafının talepleri bu metne de çok denk düşmüyor. Belki iyi İ Maraş açılacak mı? niyetli davranılarak, belki yeni kazanımlar elde edilir düşüncesiyle çok ısrarcı olunmadı. Ama gelinen nokta sizin de dediğiniz gibi kapsamlı çözüme ulaşmak yerine yeniden güven artırıcı önlemler noktasına evriliyor gibi bir durum var. Bugünlerdeki görüşmelerde bunun giderek bir algı yarattığını ve bu tavrın masaya konduğunu izliyoruz. Önemli olan Kıbrıs sorununun çözümüdür. Tabii ki güven artırıcı önlemlerin de gündemde olması gerekir. Ama gündemin ön sıralarına çıkması doğru değil. Esas olan Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşmaktır. Çünkü Kıbrıs Türk halkının uluslararası hukukun bir parçası olabilmesinin bunun dışında bir şansı yoktur. Güven artırıcı önlemleri ilerletirseniz kapıları açarsınız, Maraş’ı açarsınız ama bir çözüm olmadan uluslararası hukukun dışında kalmaya devam edersiniz.” Olgun: Havuçla yürümez kinci durağım Müzakere Süreci Danışma Kurulu Koordinatörlüğü’nü yürüten Rauf Denktaş’ın Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Ergün Olgun’un ofisi. Olgun, müzakerelerin varacağı sonuçtan pek de umutlu görünmüyor. Ankara’yı bu süreçte deyim yerindeyse “ne şiş yansın ne kebap” siyaseti izllemekle eleştiriyor. Olgun, Kıbrıs’ın son yıllarda kıta sahanlığında bulunan enerji kaynaklarıyla daha da önem kazandığına işaret ediyor; Avrupa ve Akdeniz ticaretinin üçte ikisinin Süveyş Kanalı’ndan geçtiğini, çok büyük kısmını da enerjinin oluşturduğunu söyledikten sonra bunun Trodos Dağları’ndaki Amerikan gözetleme istasyonundan izlendiğini vurguluyor: “Yani Kıbrıs bir erken müdahale, dinleme istasyonları, istenen yerlere ikmal yolu olarak Doğu Akdeniz’de çok kilit bir noktada. Bunların dışında AB’nin bölgedeki uç noktası. Kıbrıs Türk’ü ve Türkiye olarak bu ortak stratejik çıkarlarımızı korumak için bir plan yaptık mı? Şirin görünmekle, uluslararası camiaya perspektif ortaya koymadan bunu sağlamak bence mümkün değil.” Olgun, müzakerelerde Rum tarafının elindeki avantajı bırakmak niyetinde olmadığı görüşünde. “Avantaj derken uluslararası tanınmışlık, tüm Kıbrıs’ı temsil ettiğine dair uluslararası camianın onlara vermiş olduğu yetki var. O yetkiyi kesinlikle bırakmak niyetinde değil. Tek başına Kıbrıs’taki hâkimiyetini devam ettiriyor. Uluslararası camia ise Rum tarafını bu politikadan caydıracak ne bir tavır ortaya koyuyor ne de Rum tarafı açısından bu pozisyonunu değiştirtecek bir tavır içine giriyor. Bazıları Rum tarafı için hidrokarbonu havuç olarak görüyor. Ama Rum tarafı için havuç göstermek söz konusu değil. Rum tarafı ancak İ Tek başına hâkimiyet caydırıcılıktan anlar. Türkiye bu caydırıcılığı yapabilir. Ama böyle bir pozisyonu yok.” Olgun Türkiye’nin ne tür bir caydırıcılık siyaseti izleyebileceğine de şu sözlerle açıklık getiriyor: “Bana göre caydırıcılık siyaseti şöyle olabilir: Bir tanesi Türkiye’nin de kendi kıta sahanlığı olarak gördüğü ama Rum tarafının benim yetki alanım dediği bölgeler var. Bu beş bölgede örtüşüyor. Rum tarafının münhasır ekonomik alan ilan ettiği beş bölge Türkiye’nin kıta sahanlığıyla örtüşüyor. Bu bölgeye Rumlar adına herhangi bir araştırma gemisi girdiği zaman Türk Deniz Kuvvetleri derhal müdahale ediyor. İkinci bölge, Türkiye’nin kıta sahanlığında olmayıp Kıbrıslı Türklerin Türkiye’yle imzaladığı deniz yetki alanları bölgesidir. Bu bölge güneye kadar gidiyor. Rum tarafı hâlâ Türklerle boşandığını reddediyor. O zaman iki eşit ortaktan söz ediyoruz. Türk tarafı Rumlara, ‘Ya ayrılmayı kabul et, ya da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devam ettiğinde ısrarlıysan orada benim de hakkım var’ argümanını kullanıyor. Türk tarafı buna bağlı olarak iki kez teklif yaptı. Dedi ki: ‘Bu doğalgaz işini ya birlikte yapalım ya ayrı bölgeler olarak kabul edelim. Ama bunu yapmayacaksan ben Güney’deki hakkımı istiyorum.’ Burada Türkiye şu ana kadar bir caydırıcılık ortaya koymuş değil.” Onlarca yıldır süren müzakerelerden hâlâ bir sonuç elde edilemediğini, Türkiye’nin bu konuda da caydırıcı bir irade ortaya koyması gerektiğini söyleyen Olgun, bu noktada bir takvimin ortaya konmasının zorunluluğuna işaret ediyor. “Diyelim ki 2016 ya da 2017’ye kadar Kıbrıs’ta bir federasyon gerçekleşmediği takdirde Kıbrıs Türk’ü ve Türkiye başka bir seçenek ortaya koymak mecburiyetindedir. Bunu herkes bilmelidir, diyebilir.” İki yıl önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun böyle bir sözü telaffuz ettiğini ama projelendirilip bir eylem programı haline dönüştürülmediğini belirten Olgun bu sözleriyle Ankara’nın böylesi bir iradeyi ortaya koyma niyetinin olmadığına da açıklık getirmiş oluyor. Olgun, çapraz müzakerelerden yani Kıbrıs Türk baş müzakereci Kudret Özersay’ın Atina’yla, Kıbrıs Rum baş müzakereci Andreas Mavroyannis’in Ankara’yla görüşmesinden bir sonuç alınıp alınamayacağını ise şu sözlerle izah ediyor: “Rum tarafı şu anda bu müzakerelere devam etmek istemiyor. Belki başlangıçta istiyordu. Birincisi, Türk Dışişleri ilk toplantıda kendilerine söyledi. Bu konuları sizinle müzakere etmeyeceğiz. Kıbrıs meselesiyle ilgili bir konunuz varsa Kıbrıslı Türklerle konuşun, dedi. Bunun sonucunda Türk tarafı Atina’ya gitti. Bizim müzakerecimiz ABD’de resmi temaslar yaptı. Böylece Rum tarafının beklemediği bir sonuç ortaya çıktı. Şu anda da bunu denetlemek için bayağı zorlanıyorlar.” ATAKÖYLÜLER HAREKETE GEÇTİ Usulsüz inşaata mühür Söz var ama eylem yok l SÜRECEK İstanbul Haber Servisi Ataköy sahildeki otel, AVM ve rezidans inşaatlarının önünü açan imar planlarına karşı açılan davada alınan yürütmeyi durdurma kararına karşın şirketlerin inşaatları durdurmaması üzerine Ataköy sakinleri ve Bakırköy Belediyesi inşaatları işgal ederek mühürledi. Süren inşaatlara yönelik bölge idare mahkemesinin kararının onanmasının ardından önceki gün Bakırköy Belediyesi inşaatları mühürlemeye başladı. Bazı inşaatların devam etmesi üzerine dün, Atakentİkitelli Dayanışması ve belediye usülsüz şekilde devam eden inşaatları işgal ederek mühürledi. Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu mühürleme işlemine katıldığı sırada “Belediye Meclis grup toplantısında ne yapacağımızı tartışırken mühürleme konusunda geç kaldığımız yönünde sivil toplum örgütlerinin baskısı vardı. Hata yapmamak için ince eleyip sık dokuduğumuzu anlattık. Bir üst mahkemenin kararını bekleyelim mi diye tartıştığımız sırada üst mahkeme kararını vermiş. Yürütmeyi durdurmayı uygulamak zorundayız” diye konuştu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear