25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 HAZİRAN 2014 ÇARŞAMBA 8 HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Erdoğan’ın yazılmamasını istediği IŞİD baskınına itiraf gibi yayın yasağı n Baştarafı 1. Sayfada bile beklemediği bir “şey” oldu. Çatı adayı diye bir isim üzerinde anlaşacaklarına hatta alaylı irdelemelerle CHP ve MHP’nin müşterek bir aday saptayarak RTE’nin karşısına dikilmesine kuşku ile bakanlar, iki partinin Ekmeleddin İhsanoğlu üzerinde uzlaşmalarıyla şoke oldular. Hele RTE... İki partinin uzlaşamayacağını her konuşmasında öne süren RTE; ortak aday ilan edilince kıç üstü oturdu. Çatı uçtu. Kapı kapı dolaşıyor bir aday arıyor diye Kılıçdaroğlu’nu alaya aldı günlerce. İki parti; oysa önce ülkenin bütün kurumlarıyla, sivil toplum örgütleriyle nasıl bir cumhurbaşkanı istediklerini saptamaya ve tarafsız, partiler arasında ayırım yapmayan, devlet kurumları arasında ahengi sağlayacak gibi temel anayasal ilkelerde, anayasal sınırlar içinde devleti temsil edecek, milleti ayrım gözetmeksizin kucaklayacak bir aday aradıklarını baştan itibaren son güne kadar ilan ettiler. CHP’de bugün İhsanoğlu’nun adaylığına başkaldıranlar arasında tek bir kişinin çatı adayının CHP’nin AKP’ye karşı koruyup savunamadığı ilkeleri mutlaka benimsemiş, savunmuş bir aday olması üzerinde ısrarlı açıklamalarına, söylemlerine tanık olmadık. HHH Ne zaman ki genel başkan hemen her çevrenin görüş ve eğilimlerini tamamlayarak MHP ile anlaştı. İslam Örgütü genel sekreterliği görevini yedi yıl başarıyla yürüten ve dünya siyasetinde adıyla yer edinen İhsanoğlu’nu ortak aday göstereceklerini ilan ettiler, işte o zaman… … CHP iç bünyesinin değişmez karakteri derhal İhsanoğlu’nun adaylığına karşı olduğunu açıklamaya başladı. Öyle açıklamalar ki neredeyse partiye ihanete varan suçlamalar içeriyor. İslam Örgütü gibi bir örgütte örneğin kadın hakları komisyonu kurması, dünya kadınlar gününün İslam coğrafyasında kutlanması, laiklik ve demokrasi üzerinde mesafe alınmasını sağlaması bile göz ardı edildi. Kendi partisinde bile Atatürkçülüğü somut sonuçlarla savunamayanların, İhsanoğlu’nun bir İslam Örgütü’nde neden Atatürkçü olduğundan söz edemediğini eleştiri konusu yapmak biraz ayıp oluyor galiba. Üstelik İhsanoğlu’nun adaylığını karalamak isteyenler Atatürk karşıtlığını kanıtlayacak tek belge de ortaya koyamıyorlar. Adı ilan edilir edilmez İhsanoğlu’na saldırılar başladı. Mısır’daki darbeyi desteklediği iddiası, söylendiği anda püf diye sönüverdi ve RTE’nin Sisi’ye ve Mısır’daki katliama karşı çıkmadığı iddiasıyla da İhsanoğlu’na söylemediğini bırakmayan demeçleri sütunlarda yine arzı endam eyledi. HHH Bir çatı adayı herhalde CHP’li biri olsa MHP, MHP’li birisi olsa CHP onaylamayacaktı. Partili bir aday gösterilseydi işte o zaman iki partide kızılca kıyamet kopacaktı. HHH Şimdi soruyorum: Ey CHP’liler; hepimizin partisiyle, yazarlarıyla birlikte yıllardır yürüttüğümüz mücadele, giderek demokrasiyi boğazlayarak tek adam, dörtte üçü diktatörlük taslayan RTE’den kurtulmak değil miydi? Şimdi bir başka emrivakiyle karşımızda... Çankaya’ya çıkmaya hazırlanıyor. Kimliğini kendi sözleri itiraf ediyor. Anayasa ayak bağıdır. Ben yukarı çıkarsam anayasa takmam, bildiğim gibi hareket ederim. Yukarıda hâlâ AKP Genel Başkanı gibi partiyi ve de hükümeti yönetirim. Hukukun üstünlüğü, laik devlet kuralları bana vız gelir. Mademki beni halk seçti; öyleyse rejim kendiliğinden yarı başkanlık sistemine dönüşmüş ve benim de buna göre Çankaya’dan devleti tek başıma yönetmem gerekecek demektir diyor. Bunlar, karakteri doğuştan zorba RTE’nin nasıl bir cumhurbaşkanı olmaya hazırlandığını önceden müjdelediği öğelerin özeti... Yahu bir kez, bu kez, ulusal birliğe, anayasal düzene dönüşün kapısını aralayan bu ortak aday fırsatını, particiliğin ötesinde yorumlamayı başarıverin! HHH İki partinin çatı adayında uzlaşması bekleniyor muydu? Hayır! Bu kez de beklenmedik başka bir olay gerçekleştirerek iki parti örgütleri de RTE’ye karşı oy savaşında birleşseler, sonuç ne olursa olsun, demokrasi mücadelesine umutla bakmamızı sağlayacaklar ve… … Türk demokrasi tarihine geçecek bir ilki gerçekleştirmiş olacaklar! Zafiyeti yazmayın ALİCAN ULUDAĞ GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada karşılıklar Türkiye’de siyasal gerilimin hangi noktaya vardığını ortaya koyuyordu. Karşılıkların bir bölümü “eksiklikleri” içeriyordu. “Daha şu yanını da vurgulamalıydınız” diye başlayan yorumlar vardı. Önemli bir bölümü, “AKP’ye oy vermeyin demek yetmez” saptamasının ardından asıl can alıcı konuya giriyordu. “AKP’nin karşısında toplumu ikna edecek bir seçeneğin olduğunu gösterebilmelisiniz” cümlesiyle özetleyebileceğimiz değerlendirmeler vardı. Bir başka boyut ise küfür ve hakaret tanımının hafif kalacağı cinstendi. Birbirine benzer sözler içeren bu karşılıkları yazanlarda adeta profesyonelce görev yapan bir eleman densizliği dikkati çekiyordu. Sosyal medyada böyle bir azgın azınlığın olduğu, hiçbir insani değer tanımaksızın saldırılarda bulunduğu bilinen bir gerçek. Öyle anlaşılıyor ki, AKP’ye oy verenlerle bir diyalog zemini aramak, AKP’ye karşı olan kesimlerin kendi aralarında paylaştıkları eleştirileri sandıkta AKP diyenlerin vicdanına da ulaştırma çabasına girmek çok tehlikeli bir yaklaşım! Buna karşın bu sütunlarda AKP tabanına da seslenmeye, gelen kimi eleştirileri de kabul ederek onları anlamaya çalışmaya devam edeceğiz... HHH AKP adına böylesine saldırgan tutum takınabilen bir yapının oluşması imamcemaat benzetmesinden yola çıkarak da yorumlanabilir. Partinin en tepesi siyasette var olmak için, olası rakiplerini biçmek için her türlü yöntemi makbul sayarsa alt kadrolarda elbette bu yapının değişik karşılıkları oluşur. Ankara kulislerinde konuşulan bir iddia o ki; sosyal medya ortamında AKP muhaliflerine saldırmak için dört haneli rakamlarla ifade edilen ayrı bir kişisel ağ var... İktidara ilk geliş yıllarında, “AKP’ye kimler oy verdi” sorusunu, bu kişiler kendisini niçin saklıyor sorusu izlerdi. Zamanla AKP’de çevrelenen halkaların renkleri daha net ortaya çıktı. Belli bir “inanmış” kesimin ve başka seçenek göremiyorum diyenlerin ötesinde siyasetin değişik tonlarındaki “çıkar yelpazelerinin” tümüyle burada kümelendiği görülüyor. Birbiriyle taban tabana zıt renklerin de burada halkalanmasını “çıkar ortaklığı” olarak da yorumlayabiliriz. HHH İşte böyle bir siyasal zeminde Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidiyoruz. Adaylık başvuruları için son düzlüğe girildi. Devamında yarış var. Cumartesi günü Hacıbektaş’ta bir aydınlanma buluşmasıyla anacağımız İlhan Selçuk’un önemli siyasi gelişmeleri anında yazmaya ilişkin şöyle bir genel ilkesi vardı; bir konu çok sıcakken 24 saat dokunmamak, yorumu biraz soğuyunca yapmak gerekir. Muhalefetin çatı adayının açıklanmasının ardından beklendiği gibi çok ciddi bir tartışma ortamı oluştu. Bu sütunlarda AKP’ye oy veren seçmene hitap etmeye çalışıp oy vermeyecek olanlara hitap etmemek, onlara seslenmemek elbette olmaz. Türkiye’nin siyasal iklimi girişte vurguladığımız gibi. Başbakan’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması halinde bu iklimin çok daha keskinleşeceği kesin. Ana hedef bu gidişi durdurmaksa bütün yaklaşımları da ona göre biçimlendirmek gerekiyor. Muhalefetin adayının toplumla paylaşacağı ilk değerlendirmelerin ardından daha sağlıklı bir kamuoyu oluşabilir. ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan’ın medyadan “yazmamasını” istemesinin ardından Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, terör örgütü IŞİD’in Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’nu basarak 49 personeli kaçırmasına ilişkin haberlere yayın yasağı koydu. Ankara Başsavcılığı’nın, yayın yasağını mahkemeden talep ederken “devletin zafiyetini ortaya koyacak yayınlar yapıldığını” gerekçe göstermesi dikkat çekti. Musul Başkonsolosluğu’nun 11 Haziran günü IŞİD militanları tarafından basılarak 49 personelin gözaltına alınması sonrası 15 Haziran’da konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan, basına “Lütfen, yazılı ve görsel medyadan bir şey rica ediyorum: Şu süreci tahrik ederek değil, lütfen, yazmadan, çizmeden, fazla da konuşmadan takip etmenizi istiyoruz. Zira bu tahrikler lehe değil aleyhte gelişmelere neden oluyor” şeklinde seslenmişti. Erdoğan’ın “yazmayın” sözlerinin yargıda karşılık bulduğu ortaya çıktı. Geçen hafta IŞİD baskınına ilişkin soruşturma başlatan Ankara Başsavcılığı, bu kapsamda ilk olarak Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurarak olayla ilgili yayın yasağı talep etti ancak mahkeme reddetti. Bunun üzerine başsavcılık, üst mahkemeye itirazda bulundu. Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bü rosu Savcılığı, yasağın “mağdur edilen başkonsolos ve görevlilerin yaşamsal güvenliklerinin sağlanması ve bu koCHP Genel Başkan nuda gereksiz gerçeğe aykırı ve devletin zafiyetini ortaya Yardımcısı Bülent Tezcan, Ankara 9. Ağır koyacak şekilde yayınlar yaCeza Mahkemesi’ne pılması nedeniyle” istediğini yayın yasağı kararı vurguladı. Savcılık, alt mahke için itiraz etti. Tezcan, menin yayın yasağı ret kararıkararın anayasının nın, soruşturma konusunun ger “Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti” çek bir olaya dayandığı, “kave “Haberleşme Hürmu düzeni, kamu güvenliği ve riyeti” ilkelerine aykırı toprak bütünlüğünün korunolduğunu ifade etti. ması, milli güvenlik hususları Öte yandan Türkiye dikkate alınarak” kaldırılmaGazeteciler Cemiyesını istedi. Ankara 9. Ağır Ce ti (TGC), yayın yasağı za Mahkemesi, 16 Haziran’da kararını sansür olarak tepki göstertalebi kabul ederek IŞİD baskı niteleyip di. Basın Konseyi de nı soruşturması tamamlanıncayayın yasağının ‘kaya kadar olayla ilgili yayın ya bul edilemez’ olduğunu açıkladı. sağı konulmasına karar verdi. Irak’ta IŞİD teröründen kaçış sürüyor. CHP’den jet itiraz Riskli bölge sayısı artıyor Basra Başkonsolosluğu’na tahliye DUYGU GÜVENÇ ANKARA Türkiye, Musul’da 49 konsolosluk mensubunun rehin alınmasına neden olan geçikme nedeniyle Basra’da düğmeye erken bastı. IŞİD’in Basra’ya doğru ilerlemesi üzerine, Türkiye’nin Basra Başkonsolosluğu’nda görevli 3 dışişleri personeli ile 15 özel harekâtçı Kuveyt’e geçti. Tahliyenin, karayoluyla zırhlı araçlar yardımıyla yapıldığına işaret edilirken, bu tahliye sırasında da Irak’ın ek güvenlik tedbirleri alınma sı talebine ‘elinde personel olmadığı için’ yardımcı olmadığı öğrenildi. Basra’daki TPAO çalışanlarına ilişkin ise bir tahliye kararı alınmadı. Kaynaklar, Bağdat için riskin çok yüksek olmadığını belirtirtti. Kararı, Dışişleri Bakanlığı bilgilendirme toplantısı devam ederken Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Twitter’dan duyurdu. Davutoğlu, “Başkonsolosluğumuz personeli bugün itibarıyla Kuveyt’e geçmiş bulunuyor” dedi. Diplomatik kaynaklar, konsolosluk baskını ha berlerine yayın yasağı konulmasıyla ilgili olarak ise “Mahkeme kararı konsoslosluk memurları ile ilgili. Hayati tehlikeleri olmaması ve riskin azaltılması açısından haber yapılmaması çok daha uygun. İstihbari zaaf yaratıyor” dedi. Kaynaklar AFAD tarafından bölgeye 20 bin kişilik yardım gönederildiğini belirterek “Askeri olarak Telafer’e gitmemiz söz konusu değil” dedi. 11 Haziran’daki baskından bu yana Irak’tan bin 41 kamyon çıktığı, bin 661 kamyonun ise girdiği belirtildi. Kriz masasına başvuranların sayısı 723 iken 665 yardım talebi sonuçlandırıldı 58 başvuru üzerinde çalışmalar yapılıyor. Öte yandan Davutoğlu önceki gün de iki defa Suudi Arabistan Dışişleri BakanıSaud Al Faisal Bin Abdulaziz Al Saud ile telefonla görüştü. Davutoğlu, programda olmamasına karşın TBMM Başkanı Cemil Çiçek’le 2 saat görüştü. CHPMSP koalisyonunun Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Kayra: Dış politika ergen yönetiminde LEYLA TAVŞANOĞLU Rusya’da gözaltı iddiası MOSKOVA (DHA) Rusya’da bir Türk vatandaşının, terörü finansa etmek suçlamasıyla gözaltına alındığı ileri sürüldü. Rus haber ajansı Ria Novosti, Volgograd polisinin İnterpol’ün terörü finanse etme ve terör örgütlerini yönetme suçundan aradığı bir Türk vatandaşını gözaltına aldığını bildirdi. Haberde, “Gözaltına alınan 43 yaşındaki Türk vatandaşı terör örgütlerini finanse etmek ve yönetmekle suçlanıyor” denildi. Türk vatandaşının kimliğine ilişkin açıklama yapılmadı. Canlı bombalar ekim ayında otobüste, aralık ayında ise bir gün arayla tren istasyonu ve troleybüste üzerlerindeki patlayıcıları infilak ettirmiş, çok sayıda kişi ölmüştü. Cahit Kayra Maliye müfettişi kökenli bir bürokrat. CHPMSP koalisyon hükümetinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yapmış. En önemlisi de 1950’li yıllarda Türkiye, Musul petrolleriyle hiç ilgilenmezken konunun üzerine gitmiş. Aylarca Bağdat’ta kalarak ülkesine Musul petrolleri gelirlerinden pay almaya çalışmış. Ama dönemin DP hükümetinin ilgisizliğiyle konu kapanmış. O coğrafyayı çok iyi bilen birisi olarak bugün Musul, Kerkük ve çevresinde IŞİD’in estirdiği terör ve vahşeti ve zamanında sadece Sünni olduğu için Ankara tarafından desteklenmesini şöyle değerlendiriyor: “Bu benim dışımda kalıyor ama şunu söyleyebilirim: Ergenlik çağındaki insanların halleri ve düşünceleriyle idare edilen bir dış politikamız var. Sonuç bugün gördüğümüz gibi çok acıklı. Belki hükümet artık askeri bir müdahale yapma yolunu seçer. Böylece de içeriden oy kazanır.” İyi de IŞİD’e verilen bunca destekten sonra askeri müdahale nasıl olur? “Bunca destekten sonra da bu yapılır. Çünkü orada akıl almaz işler oluyor. İsmet Paşa bir şeyi on defa düşünmeden yapmazdı. Bugün ise artık düşünme diye bir şey kalmadı. Ağza gelen söyleniyor. Bu bizim başbakanımız olamaz, dedik ya. Ama artık bu bizim Türkiyemiz de değil. Yine de o kadar karamsar değilim. Hâlâ bir umudum var. Bir kere Türkiye’de değerli, iyi yetişmiş bir kadro hâlâ var.” TÜRKİYE’NİN MUSUL’DA PARASI KALDI Cahit Kayra o dönemi şöyle anlatıyor: “Benim bu konudan uzaktan yakından bir bilgim yoktu. Yıl 1952. Maliye Bakanlığı’nda gelir bütçesi hazırlanırken bir şey dikkatimi çekti. Öteden beri Musul petrollerinden aldığımız küçük hissenin birdenbire çok büyüdüğünü gördüm. Yaptığımız araştırmada hem üretimin arttığını hem de Irak hükümetinin şirketlerle yeni bir anlaşma yaparak aldığı aidat oranını büyüttüğünü tespit ettik. Bize verilen aidattaki artışın üretimden geldiğini gördük. Ankara’daki Irak büyükelçisiyle görüştük. Hiçbir yetkisi ve bilgisi olmadığını bizim doğ rudan konuyu Bağdat’la görüşmemiz gerektiğini söyledi. Maliye’den Bağdat’a benim gitmem kararlaştırıldı. O dönem Bağdat’taki büyükelçimiz Kurtuluş Savaşı kahramanlarından, MAH Teşkilatı’nın (şimdiki MİT) Rahmi Apak’tı. Daha da ilginci Rahmi Apak o zamanki Irak hükümetinin Başbakanı Nuri Said Paşa’nın arkadaşıydı. İkisi de Harbiye de okumuşlardı. Rahmi Apak’la Nuri Said’e gittik.” Kayra Türkiye’nin Musul üzerindeki haklarının 1926 Ankara Antlaşması’yla doğduğunu ama süresinin 1932’de bittiğine işaret ederek anlatmaya devam ediyor: “Ama Türkiye, başlangıçtaki beş sene hiç üretim yapılmadığı için haklarımızın zayi olduğunu iddia ediyordu. Buna karşılık 1932’de imzalanmış beş yıllık bir protokol vardı. Fakat bu protokol TBMM’de onaylanması gerekirken onaylanmamış.” Kayra uzun süre Musul’daki hakların alınabilmesi için uğraşmış. Ancak dönemin DP hükümeti bu işle hiç ilgilenmemiş. Hatta öyle ki o dönemin parasıyla Irak hükümeti Türkiye’ye Musul petrollerinden doğan son hakkı 50 milyon lira ödemeyi teklif etmiş. Ama DP hükümeti bunu da istememiş ve iş öylece kalmış. Kayra, kimi siyaset bilimciler ve tarihçilerin ısrarla Türkiye’nin hâlâ 1926 Ankara Antlaşması’ndan doğan Musul üzerinde hakları olduğu iddialarına karşılık şu bilgileri veriyor: “Bu konu üzerinde çok çalıştım. Öyle söyleyebilirler. Biz Musul’u 1926’da bırakmışız. 1932 protokoluyla da bunu pekiştirmişiz. Paraları almışız. Aldığımız paralara karşılık haklarımızdan vazgeçmemize rağmen başka paralar da almışız. Artık ne hakkımız var?” HARBE HAZIRLIK SEVİYESİ YÜKSELDİ TSK ‘Şimşek’ alarmı verdi BARKIN ŞIK ANKARA IŞİD militanlarının Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’nu basarak Türk diplomatları rehin alması üzerine teyakkuz durumuna geçen Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), yurt genelindeki birliklere harbe hazırlık seviyesini denetlemek üzere “Şimşek” alarmı verdi. Dün verilen alarm ile birliklerin harbe hazırlık seviyesi yurt genelinde 29 Haziran’a kadar denetlenecek. Suriye’deki iç çatışmalar nedeniyle bu ülke ile olan sınırında insani yardım kampları kurmak zorunda kalan Türkiye’nin, Irak sınırında da benzer bir gelişme ile karşılaşmasından endişe ediliyor. TSK’nin gelişmeleri dikkatle izlediği Irak’ta, IŞİD saldırıları nedeniyle Türkmen ilçesi Telafer’den kaçışların devam ettiği öğrenildi. Telafer’den 40 binin üstünde insanın kaçarak Musul’un Sincar bölgesine sığındığı belirtiliyor. Suriye sınırında olduğu gibi Irak sınırından da Türkiye’ye bir akın olabileceği belirtiliyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear