23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 MART 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 11 Gırtlağa kadar borç CHP’li Umut Oran, AKP’nin yarattığı sanal büyüme ile Türkiye’yi ağır bir borç yükü altında bıraktığını belirterek “Hane halkının toplam borç yükü 52 kat büyüdü. Türkiye’nin dış borcu üçe katlandı. Vatandaş bankalara, bankalar ve şirketler ise yurtdışına gırtlağına kadar borçlu” dedi. Ekonomi Servisi Türkiye yerel seçimlere ağır borç yükü altında giriyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran AKP iktidara geldiğinde 2 milyar TL’nin altında bulunan tüketici kredilerinin, 125 katlık artışla 249.5 milyar TL’ye yükseldiğini söyledi. Oran, “Aynı dönemde bireysel kredi kartı borçları da 18.4 kat artarak 4.3 milyar liradan 84.1 milyar liraya yükseldi. Bireysel kredi kartları ile birlikte hane halkının toplam borç yükü 52 kat büyüyerek 6.3 milyar TL’den 333.6 milyar TL’ye ulaştı” dedi. Gelinen aşamada vatandaş bankalara; bankalar ve şirketler ise yurtdışı kreditörlere gırtlağına kadar borçlu olduğunu vurgulayan Oran, şunlara dikkat çekti: 4 Kredi kartı sayısı 2002 sonundan bu yana yüzde 261 artışla 57 milyona ulaştı. AKP döneminde vatandaşın cebine net 41 milyon adet yeni kredi kartı konuldu. Geçen yılın tümünde kredi kartlarıyla 387 milyar liralık alışveriş, 37 milyar liralık da nakit çekim işlemi gerçekleştirildi. 4 Halk sürekli borçla tüketmeye teşvik edildi. Bankacılık sektörünün sürekli tüketici kredileri ve kredi kartları ile fonladığı iç tüketim canlandıkça, ithalat, dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak cari açık büyüdükçe büyüdü. 4AKP döneminde, Türkiye’nin önceki 80 yıldaki toplam dış borç stoku üçe katlandı. 2002 sonunda 129.6 milyar dolar olan dış borç 400 milyar dolara yaklaştı. Gelecek bir yıl içinde yapılması gereken dış borç ödemesi ise 163 milyar dolar. AKP döneminde tüketici kredileri 125 kat, kredi kartı borçları 18 kat arttı Büyük Görev! Hafta sonu yapılacak seçimlerin ülkenin geleceği açısından olağandışı önemde ve yaşamsal olduğu kuşkusuzdur. Bu seçimlerde AKP’nin olabildiğince geriletilmesi, yalnız siyasi değil, toplumsal ve ekonomik nedenlerle de kesin bir zorunluluktur. Önümüzdeki beş gün boyunca, AKP’nin oylarının azaltılması için bir görev bilinciyle çalışmak gerekiyor. HHH Ülke siyaseti tam bir çöküntü içindedir. Demokratik bir anayasa yapılmasını engelleyen, üstelik hak ve özgürlükleri daraltan AKP, ülkenin hukuk yapısını ve kamu yönetimini, sözcüğün gerçek anlamıyla darmadağın etmiştir. Başbakan, yargı kararlarını hiçe sayacağını açıklayabilmektedir. Bununla da kalmayan AKP’nin ötekileştiren tutumu nedeniyle toplum, etnik, dinsel ve mezhepsel ayrışmaların giderek körüklendiği çok tehlikeli bir iç çatışma olasılığı yaşıyor. Siyasetin olumsuzlukları, ekonomide çok ağır kırılganlıklar yaratıyor. AKP’nin özellikle rüşvet ve yolsuzlukları görmezlikten gelen tutumu, ülkenin ekonomik saygınlığını da yerle bir etmiştir. Etkili dış basında yolsuzluğun bir boyutuyla uluslararası kara para aklama sürecine dönüştüğü savları artıyor; hele hele, Türkiye’nin uluslararası terör örgütlerine destek olduğu yönündeki ürkütücü söylentiler ekonomiyi iyice çökertebilir. Ülkenin böyle bir ekonomik çöküntü depreminden korunması AKP yönetiminden kurtulmasına bağlıdır, kurtuluşun ilk adımı da hafta sonu yapılacak seçimlerdir. Demokrasinin kalan son kırıntılarını da siyasal İslam’ın iç savaşlarında kurban eden, duman eden; Twitter’ı kapatma girişimiyle elde kalan tek özgürlük alanını yok etmeye çalışan, böylelikle ülkeyi karanlık bir üçüncü dünya ülkesine dönüştüren AKP, siyaseti ve ekonomisiyle seçmene korku veriyor. Korkunun iki sonucu olabilir; ya seçim sonrası bundan daha korkutucu olur anlayışıyla AKP’ye destek olmak ya da korkudan başka kaybedeceğimiz ne kaldı diyerek AKP’yi reddetmek! Yapılması gereken ikincisidir. Bunun için seçmen önce kesinlikle sandık başına gitmeli ve AKP’yi reddetmelidir! Toplumun AKP karanlığından kurtulmasının yollarının açılması için bu parti ilk aşamada, başta Ankara ve İstanbul olmak üzere yerel yönetimlerden uzaklaştırılmalıdır. HHH Bu seçimin sonuçları, en azından, ağustosta yapılacak seçimlerde Çankaya yolunu herhangi bir AKP’liye kapamalıdır. Cumhurbaşkanının üst düzey bürokrat, özellikle de rektör atamalarında belirleyici olması nedeniyle seçimi de özellikle üniversite topluluğu açısından çok önemlidir. Kaldı ki özellikle son dönemde yasaların onaylanmasının nasıl olumsuzluklara yol açtığı da biliniyor. Ek olarak, AKP’nin seçimleri yitirmesinin önemli bir diğer getirisi de, yerel yönetimlerde rüşvet ve yolsuzlukların kökünün kazınması olabilir. Asıl önemli nokta şudur: Gelinen noktada ülke siyaseti, “tepede” demokratik bir anayasa yapma yeteneğini yitirmiştir. Demokratik anayasa yerel yönetimlerin demokrasiyi içselleştiren uygulamalarının üzerinde yükselebilir. Bu konuda, örneğin, geçmişte CHP’de toplumcu belediyeciliğin en başarılı örneklerini vermiş olan önceki belediye başkanlarının birikim ve deneyimlerinden yararlanılabilir. Belediyeler, özgürlükçü, eşitlikçi, çağdaş, halkçı ve katılımcı; insana değer veren; doğal ve tarihsel çevreye duyarlı yönetim anlayışını yaşama geçirebilir; demokratikleşmede öncü bir özellik kazanabilir. Yerelde yeşerecek ve güçlenecek demokrasi, çatının da demokratikleşmesinin itici gücü olabilir. Neden olmasın? 3 milyon kişi ‘kara liste’de Farklı aylarda borcunu ödeyemediği için kara listeye alınanlarla ilgili mükerrerlik giderildikten sonra; başka deyişle bir kişinin yıl içinde bir kez sayılması durumunda tüketici kredisi borcunu ödemeyenlerin 2009 sonunda 169 bin 590 olan sayısı, 2013 sonunda 1 milyon 215 bin 308’e ulaştı. Kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı da 272 bin 18 kişiden 1 milyon 738 bin 794 kişiye yükseldi. Böylece “kara listede” yer alanlar toplamda 2 milyon 954 bin 102 kişiye yükselerek 7’ye katlandı. Sahte başarı “AKP, halkı sürekli borçla tüketmeye teşvik etti. Tüketici kredisi ve kredi kartlarıyla henüz kazanılmamış gelirler üzerinden borçlanarak tüketen vatandaşlara sanal bir refah süreci yarattılar. Vatandaşın sahte zenginlik algısı oya tahvil edildi. ABD’de parasal sıkılaştırmanın hayata geçirilmesi üzerine sıcak para ve borçlanma dışında planı bulunmayan AKP’nin ekonomideki sahte başarı masalı da sona erdi.” Konut kredileri 417 kat arttı Tüketici kredilerinin 111 milyarını konut, 8.4 milyarını taşıt kredileri, yaklaşık 130 milyarını ise diğer krediler oluşturuyor. 2002 sonundan bu yana tüketici kredileri içinde en hızlı artış yaklaşık 417 katla konut kredilerinde yaşandı. Bireysel ve kurumsal tüm kredi kartlarındaki toplam borç bakiyesi 20022013 döneminde 21 kat büyüyerek 94.9 milyar liraya ulaştı. 2002 sonunda 4.3 milyar lira olan bireysel kredi kartı sahiplerinin borç yükü, 2013 sonunda 83.8 milyar liraya yükselirken, 2004 sonundan itibaren kurumsal kredi kartı sahiplerine ait borç yükü de aynı tarih itibarıyla 11.1 milyar lira oldu. 2002 sonuna göre bireysel kredi kartlarındaki borç bakiyesi yaklaşık 18 kat, kurumsal kredi kartlarındaki toplam borç yükü 54 kat artış gösterdi. 2013’te hane halkı harcanabilir geliri yüzde 9.7, borçları ise yüzde 24.1 arttı. Borcun harcanabilir gelirine oranı yüzde 40’a yaklaşıyor. Bu oran daha iki yıl önce yüzde 20’lerde bulunuyordu. Faber: Türkiye sert düşecek Ekonomi Servisi “Dr. Kıyamet” lakaplı yatırımcı Marc Faber, Türkiye’de hanehalkı borcunun yüksek olduğunu söyleyerek büyümede manidar bir düşüş olacağı öngörüsünde bulundu. Katıldığı Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde CNBCe.com’a konuşan Faber, Türkiye için en büyük riskin yüksek borç ve cari açık olduğunu söyledi. Faber, “Kredi büyümesine izin verilerek hanehalkı borçlanması oluştu. Türkiye’de hanehalkı borcu yüksek ve finanse edilmesi gereken geniş cari açık var. Bu diğer gelişmekte olan ülkeler için de geçerli. Büyümede manidar bir düşüş olacak. Çin’deki kredi balonu da Türkiye’yi etkileyebilir” dedi. Soros’a göre, “Dünyada aşılamayan siyasi krizlerin sayısı gittikçe artıyor. Bu küresel yönetişimin bozulduğunu gösteriyor” ...“Böylece bir iktidar boşluğu oluşuyor” Rusya bu boşlukta ilerliyor (New York Review of Books 26/03). ABD’li ve Alman yorumculara göre “Putin uluslararası sistemin”... “uygarlığın”... “liberal dünya düzeninin”... “kurallarını değiştiriyor”. “Sorunlar uluslararası yasalar, serbest ticaret ve diyalogla çözür”... “Ulusal Çıkarlar askeri araçlarla dayatılamaz”. (Die Welt 20/03). Bu ikiyüzlülük bir yana, Rusya’nın “Kırım’ı kolaylıkla ilhak etmesi” karşımızda, jeopolitikten, enerji güvenliğine, oradan çevre sorunlarına kadar uzanan çok boyutlu bir belirsizlik olduğunu gösteriyor. Bu belirsizlik çok tehlikeli olasılıkları da içinde barındırıyor. Aslında liberal dünya düzeni 1997’de patlak veren finansal krizlerle değişmeye başladı. 11 Eylül, Afganistan ve Irak işgalleriyle, kredi köpüğü oluşurken ABD bankalarının dünyanın geri kalanına sattığı “Toxic assets”lerle (batık yatırım araçları), R2P (koruma sorumluğu) doktriniyle yıkılan Libya’da, yüzde 1’le yüzde 99 söyleminin yayılmasıyla, batık bankaların CEO’larına verilen milyarlarca dolarlık ikramiyelerle, “İşgal” hareketiyle, radikal İslamın yükselmesiyle dağılmaya başladı. Artık ABD ve Batı’nın tek başına olayları belirleme kapasitesi yok. “Tek kutuplu dönem geride kaldı”. Batı liderliği bu yeni koşullara adapte olmakta büyük zorluk çekiyor. Karadere, kurlardaki oynaklık nedeniyle KOBİ’lerin finansal yapılarının bozulduğunu, KOBİ’ler için bu yılın parlak geçmeyeceğini söyledi. Türkiye en büyük ithalatçı Ekonomi Servisi Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Rızanur Meral, “Türkiye dünyanın en büyük ithalatçı ülkelerinden birisi. Afrika’da 54 ülke var. Bunların toplam ithalatı 500 milyar dolar. Türkiye’nin ithalatı 241 milyar dolar. Yani Afrika’nın yüzde 45’i kadar ithalat yapıyoruz” diye konuştu. Türkiye’ye gelen sıcak paranın sanayiye dönüştürülemediğini söyleyen Meral, “İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 60. Bu çok büyük bir dış ticaret açığı. Bunun yerine konması lazım. Yoksa, ithalat yapmak için, devlet borçlarını, özel sektör borçlarını ödemek için para bulamayız” dedi. Alman, ABD iş çevrelerinin yaptırımlar uygulanmasından hoşnut olmadıklarını aktarıyor (20/03). Rusya’da federal hükümetin gelirlerinin yüzde 70’i ihracattan, bunun da yüzde 50’si gaz ve petrolden geliyor, ama Avrupa da enerji alanında Rusya’ya bağımlı. Bu alanda da etkili bir yaptırım olanağı yok. Yok ama enerji güvenliği tartışması, “bunlar hep Yeşillerin” yüzünden “Almanya’yı, Avrupa’yı Rusya’ya bağımlı yaptılar” tartışmasını açıyor (Wall Street Journal, 20/03). Die Welt “Batı Rusya’yı mali savaşla fethetmeyi amaçlıyor” diyor (23/03). Rusya borsasında işlem gören kâğıtların yüzde 70’inin Batılı bankaların, bunun yüzde 40’ının da ABD bankalarının elinde olduğu düşünülünce bu olanaklı. Ama bu da, Batı bankalarının, kayıpları göze alarak devlet politikalarına göre davranabildiklerin, jeopolitik önceliklerin “serbest piyasa” düzeninin önüne geçtiğini gösteriyor. Bu sırada ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Estonya, Letonya ve Litvanya’yı ziyaret ederek NATO’nun, üye ülkelerden birinin topraklarına girilirse NATO’nun bir bütün olarak tepki vereceğini söyleyen 5. maddesine sadık kalacaklarına dair garantiler dağıtıyor. Dışişleri Bakanı Kerry, “Tüm seçenekler masada” diyor. Senator John McCain, Ukrayna’yı NATO’ya hemen almak istiyor. Alman Dışişleri Bakanı çatışmadan değil, işbirliğinden yana olduklarını vurguluyor, Die Welt ise “Alman dış politikası çaresizliklerle dolu” diyor. “Oyunun kuraları değişirken” artan belirsizliklerle birlikte bir “kaza” olasılığı da giderek arttırıyor... KOBİ’lerin işi zor Ekonomi Servisi Garanti Bankası KOBİ Bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı Nafiz Karadere, kurlardaki oynaklığın ithal girdi kullanan KOBİ’lerin maliyetlerini artırdığını söyledi. Karadere “Geçen yılın son aylarında kurda meydana gelen ciddi hareketlenme ithal girdi kullanarak üretim yapan KOBİ’lerin finansal yapılarında bozulmalara neden oldu. Bu yıl KOBİ’lerimiz için çok parlak bir Aynı anda inanılmaz bir ikiyüzlülük sergiliyor. Geçen hafta Putin’in Rusya Meclisi’nde, Kırım referandumunun sonuçları üzerine yaptığı konuşma günümüzdeki durumu çok iyi özetliyordu: “ABD liderliğindeki Batılı dostlarımız, pratik politikalarında uluslararası yasalarla değil, silah yasalarıyla davranmayı tercih ediyorlar. Kendi ayrıcalıklarına ve özgünlüklerine dayanarak dünyanın kaderini belirlemeye hakları olduğuna ve asla hata yapmadıklarına inanıyorlar”... “Orada burada istedikleri gibi davranıyorlar, egemen devletlere karşı güç kullanıyorlar; ya bizdensin, ya da bize karşı ilkesine dayanarak ittifaklar kuruyorlar” (http://eng. kremlin.ru/transcripts/6889). Putin, Batı özellikle ABD, “Attıkları adımların tüm sonuçlarını önceden görebilecek sağduyudan, siyasi içgüdüden gerçekten yoksun” diyor ve ekliyordu: “NATO askeri bir ittifak olmaya devam ediyor. Biz askeri bir ittifakın, tam arka bahçemize ya da tarihsel topraklarımızda kendine ev edinmesine karşıyız. Sivastopol’a gidip de orada bir NATO üssünü ziyaret edeceğimi düşünemiyorum.” “Batı Kiev’de başlayan sürece müdahale ederken ucunun nereye ulaşacağını bilmeliydi” diye düşünen Putin’e hak vermemek elde değil. Bu öngörü yokluğu olayların bundan sonra nereye gidebileceği konusunda gerçekten büyük soru işaretleri üretiyor. Çünkü ABD ve Batı adeta dünyadaki yeni durumu kavrayamıyor. yıl olmayacak. En azından ilk 6 ay için bunu söyleyebiliriz” dedi. Geçen yılın son 3 ayından başlayarak KOBİ kredilerinde geri ödememe yüzdesinde sınırlı da olsa bir artış olduğuna deninen Karadere, “İç piyasa şartlarındaki yatay gidiş ve banka kredilerindeki bu yüksek maliyetler bir süre daha devam edecek olursa KOBİ’ler çok daha olumsuz etkilenecek” diye konuştu. Halbuki bu gün İran’la nükleer enerji pazarlıkları, Suriye iç savaşı, Afganistan’ın stabilizasyonu gibi üç önemli siyasi krizde Batı’nın Rusya’nın işbirliğine gereksinimi var. ABD’nin, Asya’da hepsini birden koruması olanaksız karmaşık ittifakları var. Batı’da, Almanya Bundestag Diş İlişkiler Komitesi Başkanı Röttgen’in vurguladığı gibi gittikçe artan bir oranda “kendisinden bir liderlik görevi beklendiğine” inanıyor. Röttgen’e göre “Alman halkının dışında herkes bunun farkındaymış” (Financial Times, 20/03). Aklıma “ABD bir imparatorluk oldu, ama ABD halkı farkında değil” saptaması geldi (I. Kristol, 1997). Sonrasını biliyorsunuz. Son yıllarda iklim krizi, mali kriz, gelir dağılımındaki hızlı bozulmanın, işsizlik artışının gündemde öne çıkması, küresel yönetişim açısından G20 örgütünün G7’den daha fazla önem kazanması, küresel çapta büyük güçlerle yükselen güçler arasında yüz yıl önceki gibi bir paylaşım savaşının çıkmaması için işbirliğinin önem kazandığını gösteriyor Oyunun Kuralları Değişirken… İstanbul Haber Servisi Günde 15 saat çalıştırılmaya karşı çıktıkları ve haklarını aradıkları için işten atılan Saray Muhallebicileri işçileri, dün Osmanbey Saray Muhallebicisi önünde eylem yaparak, işlerine geri dönene dek mücadelelerini sürdüreceklerini duyurdu. DİSK’e bağlı Dev Turizmİş’in çağrısıyla dün DİSK Genel Merkezi önünde toplanan işçiler, Osmanbey’de bulunan Saray Muhallebicisi’nin önüne yürüdü. İşçiler, “Hak yiyenin muhallebisi yenmez, işten atılan işçiler geri alınsın” yazılı pankart açtı. Dev Turizmİş İstanbul Bölge Temsilcisi Ali Karabudak, “Bu insanlar sizin köleniz mi ki, yasal haklarını vermeden kapının önüne koyuyorsunuz?” diye sordu. Saray işçileri mücadelede kararlı ‘Değişen düzen’ Batı basınında genel hava “Rusya tecrit oldu, yalnızlaştı” yönünde. Çünkü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Çin çekimser kalmış. Halbuki Çin’in çekimser kalmış olması Rusya ile aynı politikaları savunmadığını göstermiyor. Halkın Günlüğü gazetesindeki, Batı’nın ikiyüzlülüğünden, rejim değiştirme çabalarından söz eden, yorumlara baksalar Çin’in de Batı’yı suçlamakta olduğunu kolaylıkla görebilirler. Çin, BM Güvenlik Konseyi’nde, G20’de enerji güvenliğinde Rusya ile birlikte davranıyor. Sonra, “Şanghay Örgütü” var. ABD ve Batı, Güvenlik Konseyi’nden Rusya ve Çin onaylamadan bir karar geçiremiyor. BM çalışmıyor. The Asia Times’dan Pepe Escobar’ın anımsattığı gibi Çin petrol, gaz boru hatları, tren yolları, fiberoptik kablo ağlarıyla yeni bir “İpek Yolu” açıyor, Rusya ile entegrasyonu da bu arada gelişmeye devam ediyor. İşbirliği ya da?.. Çin’de tutunan mobilyacılar rotayı Afrika’ya çevirdi Ekonomi Servisi Dünyaya açılmak için Çin’deki en büyük fuarı 5 yıldır üs olarak kullanan Türk mobilyacılar, ülke pazarında mağazalarıyla kök salıyor. Çin’de bu yıl 1822 Mart arasında 32’inci kez düzenlenen ve milli katılımın İstanbul İhracatçı Birlikleri tarafından organize edildiği dünyanın en büyük sektör fuarlarından olan “CIFF 2014 Çin Uluslararası Mobilya Fuarı”nda Türk mobilyacıları büyük beğeni topladılar. İstanbul Ağaç Mamulleri ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Abdullah Tever, “Çekik gözlü Uzakdoğu ülkelerin kadınları Türk mobilyasının dizaynından ve kalitesinden memnun. Şimdi sırada Afrikalılar var. Onlara da Türk mobilyasını satmak için projeler geliştirdik” dedi. Tever, “Çin’e 5 yıl önce 10 firma olarak geldik şu an 23 firma ile katılıyoruz. Fuara en büyük katılım gösteren 2. ülkeyiz” dedi. Türk mobilyacıların ayrıca Afrika pazarına da yöneldiğini vurgulayan Tever, “Togo, Benin ve Gana’nın büyük mobilya ithalatçıları Nisan’da Türkiye’ye bizim davetlimiz olarak gelecekler. 33 ithalatçıyı İstanbul’da ağırlayacağız. Togo cumhurbaşkanının kız kardeşi de mobilya almak için gelecek” dedi. İktidarsızlık çok belirginleşti Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi, bir başlangıç değil başlamış olan belirsizliğin, iktidarsızlığın sonuçlarından biri. ABD ve Almanya yönetimleri, Kırım krizinin askeri bir çözümü olmadığını vurguluyor. Ekonomik ve siyasi olarak zayıf ülkelerde bile istenen sonuçları vermeyen, üstelik kimi ne kadar vuracağı belirsiz bir yaptırımlar uygulamasıyla Rusya’yı tehdit ediyor. Wall Street Journal,
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear