29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
7 ARALIK 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER l Erdoğan, saray için şaşırtan bir ‘düzeltme’ yaptı 5 1150 küsur odalıymış İstanbul Haber Servisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üzerinden 1.5 yıl geçmesine karşın Gezi eylemlerini “kaşımaya” devam ediyor. Dünkü konuşmasında Yalova’da kesilen ağaçları anımsatan Erdoğan “Nerede o Taksim’de yürüyenler? Neredesiniz tenceretavacılar, konuşun bakalım” dedi. Erdoğan ABD’de yaşanan olaylara değinerek “Bizim burada polisimiz kalkıp da vatandaşı mı öldürdü? Silah mı çekti? Yok” değerlendirmesi yaptı. 1000 odalı KaçAk Sarayı’nı savunmaya devam eden Erdoğan eleştirilerle ilgili düzeltme yaparak “Bin odalı değil, 1150 küsur odası var” dedi. Erdoğan, Çırağan Sarayı’nda düzenlenen Anadolu Aslanları İş Adamları Derneği’nin (ASKON) 9. Olağan Genel Kurulu’na katıldı. Gezi eylemlerini eleştirmeye devam eden Erdoğan “Ne dediler Türkiye’de? Ağaç dediler. Yalova’dakiler ağaç değil mi? Kadıköy’de başlayıp Taksim Meydanı’na gelen zat. Oradaki 12 tane ağacın yeri değiştirildi, kesilmedi o ağaçlar, ama Yalova’dakiler kesildi. 250’yi aşkın ağaç kesildi. Ağaç değil mi? Neredesin sen? Nerede o çevreciler? Nerede o Taksim’de yürüyenler? Asırlık çınarlar ağaçtan sayılmıyor. Neredesiniz tencere tavacılar, konuşun bakalım” diye konuştu. ODTÜ’nün Eymir Gölü’ne restoran yapmak için ağaç kesildiğini söyleyen Erdoğan, Bakırköy Belediyesi’nin de ağaç kestiğini ifade etti. Erdoğan, “Eğer Gezi olaylarında mesele gerçekte ağaç olsaydı, o gün sokağa çıkanlar, yakanlar, yıkanlar herhalde Yalova, Bakırköy ve ODTÜ’nün Eymir ‘POLİSİMİZ VATANDAŞI MI ÖLDÜRDÜ?’ Erdoğan konuşmasında Ferguson ve Arizona’da polis tarafından vurulan ABD’li yurttaşlara atıf yaparak “Elinde silahı yok, adamı yatırıyorlar yere ve kafasını yere vuruyorlar, öldürüyorlar. Silah milah hiçbir şey yok. Molotofkokteyli yok. Hiçbir şey yok. Bizim burada polisimiz kalkıp da vatandaşı mı öldürdü? Silah mı çekti? Yok. Polisi öldürürken polisi neredeyse bitirecekleri anda, polis kendisini savunmayacak mı? Savunurken orada bir olay oluyor, ondan sonra bakıyorsunuz işte o paralel yargı, 8 seneye mahkum ediliyor. Çok değişik, çok art niyetli farklı bakışın yaşandığı bir dünya” dedi. Gölü için de sokağa çıkarlar” dedi. Konuşmasında linç edildiğini savunduğu Yavuz Bingöl’e sahip çıkan Erdoğan, oyuncu Mehmet Ali Alabora’ya karşı 1.5 yıldır devam eden linç kampanyasına desteğini de sürdürdü. Erdoğan “Gezi olayları sırasında bir tanesi ne demişti? ‘Mesele ağaç değil siz hâlâ anlamadınız mı?’ Aslında herkes anladı, herkes nerede durduğunu çok iyi biliyor. Maksadın farklı olduğunu herkes çok iyi biliyor” diye konuştu. Yeni yılda Türkiye’deki tüm muhtarları, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na binli, 2 binli gruplar halinde davet edeceklerini açıklayan Erdoğan, “Cumhurun temsilcileri olan muhtarlarımız, kendi sarayını gelsin görsün. Burası milletin sarayı ya benim sarayım değil” dedi. Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü: “Birisi çıkıyor 1 milyar dolardan bahsediyor. Buckingham Sarayı, restorasyona girdi. Rakam ne biliyor musunuz? 5 milyar pound. Demek ki yaklaşık 78 milyar dolar. Bu sarayların sayısı belli mi orada? Buna benzer ne saraylar var. Türkmenistan, Astana yüzlercesiyle dolu. Bu beyefendi (Kılıçdaroğlu) yatıyor kalkıyor. Sanki burası benim kişisel sarayım. Belli ki herhalde dünyayı daha görmemiş, gezmemiş. Devlet yönetiminden de anlamaz. Çünkü SSK’yi nasıl bitirdiğini bilirsiniz. Kalkıyor bin odalı diyor. Yanlış söylüyorsun. Bin odalı değil, 1150 küsur odası var. Bunu da bilin.” İstanbul dendiği zaman akla Dolmabahçe Sarayı ve Topkapı Sarayı’nın geldiğini belirten Erdoğan, Cumhuriyet dönemine ait gösterilecek hiçbir yapı olmadığını önü sürdü. Erdoğan, “Burayı gösteriyoruz. Biz şu anda gelecek nesillere ‘bizim ecdadımız da böyle bir cumhurbaşkanlığı sarayından, böyle bir başbakanlık sarayından Türkiye’yi yönetti ve 230 milyar dolardan aldı 820 milyar dolara sadece 12 senede çıkardı’ dememiz lazım” dedi. “İtibardan tasarruf ol maz” sözünü anımsatan Erdoğan, gelenlerin gidenlerin Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na baktığını, burada bir itibar olduğunu, tasarruf yapılamayacağını söyledi. Kendisini Başbakan Ahmet Davutoğlu ile karşı karşıya getirmek istenen yazılar yazıldığına değinen Erdoğan, “Biraz terbiyeli ol ya. Kalkıyor, ‘Başbakan dürüst, yolsuzluk yapmaz ama Cumhurbaşkanı yolsuzlukların içinde...’ Neyin var elinde? Hangi belgen var? Eğer biz o yolsuzlukların içerisinde buralara gelseydik, senin ve patronunun yolsuzluklarını meydana çıkaramazdık” yorumunda bulundu. 2010’da siyasi partilerin kapatılmasını ortadan kaldıracak anayasa paketine ana muhalefet, MHP ve BDP’nin karşı çıktığını anlatan Erdoğan, o dönem seçim barajının kaldırılmasını da teklif ettiklerini ancak ona da yanaşmadıklarını kaydetti. “1725 Aralık darbe” girişiminde başarılı olamayanların bu amaçlarından vazgeçmedikleri savunan Erdoğan, “Kobani bahanesiyle 67 Ekim olayları, seçimlere yönelik girişimler de bu yöndedir” dedi. Erdoğan, “Sayın Putin’in ülkemizi ziyaret etmesinden, anlaşmalar yapmamızdan da çok rahatsız oldular. Bize yasak koymak isteyenler, kendileri dolaylı yollardan Rusya Federasyonu ile iş bağlıyorlar. Siz oralarda iş bağlayacaksınız, biz imzaları attığımızda rahatsız olacaksınız. Yok öyle 25 kuruşa simit ya, geçti o işler. Yok” dedi. Erdoğan’ın 25 kuruşluk simit benzetmesi gerçek simit fiyatının 1.25 lira olması nedeniyle sosyal medyada alay konusu oldu. İsyancı ve Devrimci Ruh... Gecenin bu geç saatinde film geri geliyor; ama yorgun dönüyor, titreyen bacakları kırılıp toza karışıyor... De Andrade’nin “Redingotlu Ölüler”ini okurken dudaklarım titriyor karanlığın içinde. Bu arada dışarıda kış bahçelerinde yürüyorsun sen, biliyorum... Başın dik, için ezik! Hurma ağacısın sen tiyatroda, sinemada kimsenin duymadığı bir çığlıksın. Bak sönmüş ışıklar her yerde... Karanlıkta aşk, hayır, gün ışığında aşk... Gözlerinde kimsenin bilmediği bir şamata, derin bir yalnızlık, aklında beyaz atlı bir prens, gelir mi gelmez mi, bence gelmez, söyleyeyim sana... Göklerin yığınında, bir hayatın kıyısında, yoksulluğun sınırında milyonlarca insana varabiliyor musun? Sen sevda çiçeğim, söyle çekinmeden, demokraside özgürlüklere nasıl bakıyorsun! Açlık var! Kıyım var! Aşk var! Yoksulluk! Hırsızlık! Kıskanç bir kader yaşamın köklerini beslemek için telaşlanıyor. Yontulup biçimlenmiş gülen bir yüz arıyorsun, bir sevgili hayatı paylaşıp, bir zeytin ağacı gibi yüreğinde kök salacak... Sen sen ol, önce kendine güven, yaşamı kucakla ve Rene Char’ın şu sözünü hiç unutma: “Bana sessizliğini veren şu çığlığın ne güzel!” HHH Örtülü bir hava var dışarıda... Koyu gri bir gökyüzü... Kış çiçeklerini aradım bahçede... Kırmızı ve sarı çiçekler solgundu... Adonis’in dünyasına indim, onun dizelerinden bir pazar yazısı çıkarmayı düşündüm... O bilinen “New York’a Mezar”ı okumaya başladım... “New York, bir kadınbir kadın heykeli./Bir elinde özgürlük dedikleri kâğıt parçasını/Tarih dediğimiz kâğıt tomarını tutmaktadır./Adı dünya olan bir çocuğu boğmaktadır öteki eliyle.” Nasıl boğduğunu öğrendin mi sen! Okumuyorsun, yanı başında yaşanan katliamları görmüyorsun... Hayatı bilmiyorsun! Aşk falan aradığın da yok, sen beyaz atlı prensin gelmesini bekliyorsun. Adonis o şiirinde, armut biçiminde, yani memeye benzer çizildiğini anlatıyordu dünyanın. Gömüt yazılı meme biçiminde: New York, dört ayaklı uygarlık, her yön ve yol bir cinayete giden... Adı dünya denilen o çocuk yoksul ülkelerde, demokrasi ve özgürlük kandırmacasıyla öldürülüyor... HHH Adonis’in Türkiye’de en yakın arkadaşı şairyazar Özdemir İnce, Can Yayınları’dan çıkan “New York’a Mezar” şiir kitabını dilimize çevirdi... Arkadaşım Özdemir İnce, kitabın arka kapağında Adonis’i şöyle anlatır: “New York’a Mezar ile Arap dilinin şiiri, geleneğin zincirlerinden kurtulmuş ve çağdaş şiirin doruklarına çıkmıştı. Adonis, insan bedenini ruhun mezarı olarak tanımlayan Platoncu felsefenin tersine, insan bedenini gerçek yerine yerleştirdi. İsyancı ve devrimci bir beden, bir kafa ve bir ruh!” Beyaz atlı prens ve prenses bekleyenlere sormak gerek... O beden ve ruh acaba sizde var mı? Edebiyat, şiirin tarihi... Sosyoloji, felsefe... Ülkenizin ve dünyanın siyaset ve kültür sorunları... O ruhu yüreğinizde yaşayacaksınız! Şarlatanlık, soytarılık yapmayacaksınız... Yaşınız kaç olursa olsun, isyancı ve devrimci ruhunuzun ateşi hiç sönmeyecek! Aşk bir isyanla birlikte devrimciliktir! Beklemek ürkekliktir... Cumhuriyetin kazanımları birer birer elimizden giderken siz ne bekliyorsunuz? Niçin demokratik ve anayasal haklarınızı kullanmıyorsunuz? HHH Gericilikte sınır falan kalmadı! Beklemeyi sürdürün siz! Beyaz atla gelenler asla sizi kurtaramayacak... Anadolu otelcilik ve turizm okullarında alkollü içki ve kokteyl dersleri bile kaldırıldı... Haberiniz var mı? Sıfırlayalım diye teklif ettik ‘Neredesiniz tencereciler’ İtibardan tasarruf olmaz Hangi uğursuz hesabı yaptılar bilemiyorum. “Artık iktidarımızı iyice pekiştirdik, kendi inançlarımıza uygun bir Türkiye için atağa kalkabiliriz” mi dediler, yoksa “Seçim barajı filan tartışılmaya, barajı yok etmek için kollar sıvanmaya başladı… Kürt tarafı benim verdiklerime fit olmayacağını alenen ilan ediyor... CHP ittifaklarını ve hedeflerini belirginleştirme yolunda hareketlendi... Beton kulelerde oturup, AVM’lerde eğlenmeye indirgenmiş bir yaşama itirazlar gitgide yükseliyor. Çevre bilinci ve çevre savunması aydınlara özgü bir konu ve çaba olmaktan çıkıyor. Yolsuzluk lekesini ne kadar örtersek örtelim kurtulamıyoruz… Henüz vakit varken adımlarımızı hızlandırıp, kendi istediğimiz Türkiye’yi inşa etmek için atağa kalkalım” mı dediler bilemem. Bildiğim, gözlediğim, AKP’de kravatlı mollalar ile sarıklı mollalar kol kola girdiler ve atağa kalktılar… Atağa kalkanlar güçlerini Antalya’da toplanan Milli Eğitim Şurası’nda bir araya getirdiler. Şuranın açılışını yapan Kaçaksaray’da mukim zat “start tabancası”nı açılış konuşmasında ateşledi: “Bizim bazı sıkıntılarımız var hâlâ. Bu sıkıntıları anaokulundan başlayarak bir hayat tarzı sunarak yeneceğiz.” Bu kısacık ama çok yalın ve çok anlamlı cümlede geçen “bazı sıkıntılar” şura çalışmaları sırasında art arda masanın üstüne kondu ve o sıkıntılara ne gibi çareler öngö Mızmız Olma, Yurttaş Ol, Ayağa Kalk! rüldüğü de aynı masanın üstüne getirildi. Günlerdir izliyor, okuyor, seyrediyoruz: l Din dersinin ilkokuldan, hatta mümkünse anaokulundan itibaren zorunlu hale getirilmesi. l Osmanlıcanın liselerde zorunlu ders olması. l Okullarda özel güvenlik birimlerinin görevlendirilmesi. l Karma eğitimin kaldırılıp kız ve erkek öğrencilerin okullarının ayrılması. l Sekiz yıllık zorunlu ilköğretimde ilkokulu bitirdikten sonra  hafız olmak isteyene iki yıl muafiyet. l Milli Eğitim Bakanlığı’nın her yaştaki öğrenci için polisten anlık istihbarat bilgisi alabilmesi. Bu kadarı yetsin. Hepsini saymaya, hele hele içeriklerini ayrıntılamaya kalksam bugünkü Cumhuriyet’in tümünü kapsayacak. Zaten aktardıklarım bile kalkılan “atak”ın yönünü ve hedefini yeterince açıklıyor. Atak sadece Milli Eğitim Şurası’nın toplandığı salonun duvarları arasına sıkıştırılmadı. “Din âlimi” diye nitelenen sarığı kafasının içine sarmış adamlar da atağa kalktılar. Sosyal Doku (Ne demekse artık!) Vakfı denen bir kuruluşun başındaki, Nureddin Yıldız nam zat, kişisel saplantılarını din sosuna bağlayarak gürledi: “…Her çalışan kadın, gözü doymamış erkek demektir. Çalışan kadın ya evlenmeyi erteleyerek erkeklerin evlilik sürecini baltalıyor ya da evli olduğu halde çalıştığı için yorgunluğu ve vakit darlığı nedeniyle erkeği ile ilişkisinde kadınlığı arızalıdır. Kadınlığı arızalı olduğu için erkeğin gözü açtır. O evinde erkeğini eksik bırakıyor, erkeği de işyerinde bir başka kadına tasallut oluyor. Böyle fuhuş değil ama fuhuşa hazırlık yapan sürece destek oluyor. Ayrıca çalışan kadın doğurmayan ya da az doğuran kadın demektir. Yani benim ümmetim zarar gördü.” Bir başka din âlimi Hayrettin Karaman… Bir başka din âlimi Ömer Tuğrul İnançer... Bir başka varakpâre Yeni Akit… Bir başka siyasetçi molla… Bir başka… Yeter… HHH Yukarıda sayageldiklerim geçen bir hafta içinde yaşandı ve bir hafta boyunca gazetelerin yazıişleri masalarında, TV’lerin haber merkezlerinde, arkadaş, komşu sohbetlerinde, siyaset dünyasının her kesiminde tartışıldı. Bir genelleme yanıltıcı olur. Ama kendi yakın çevremden (ki hiç de dar değildir) gözlemlerim, tartışmaların, konuşmaların yakınma, öfke, “Yav bu herifler çıldırdı mı” gibi sorular, bu önerileri ortaya atanlara yönelik küçümseme, cehaletleri, çağdışılıkları ile alay etme gibi tutum ve tavırlarla sınırlı kaldı. Oysa yazının başından beri AKP’ye damgasını vuran siyasal İslamcı ideolojinin atağa kalktığından ve bunun bütün alametlerinin ortaya döküldüğünden söz ettim. Evet, iktidarlarının 12. yılında ya iktidarlarını çok sağlam gördüklerinden atak zamanının geldiğine hükmettiler ya da inişe geçtiklerini fark ettiklerinden vakit varken, trenden inmeden ne yapacaksak yapalım telaşı ile bir atak başlattılar. Altını kalın çizelim, “Canım bunlar şurada alınan tavsiye kararları. Yasa değil ki. Sadece tavsiye” diye yürek soğutmanın âlemi yok. Şuralarda alınan kararların çoğu uygulanıyor. Hele bu yılki Milli Eğitim Şurası için önceden ciddi bir hazırlık yapıldığı besbelli. O yüzden tembelliğin, kaytarmacılığın, sadece mızmızlanıp elini taşın altına sokmaktan kaçınmanın yurttaşlık suçu olduğu günlere gebeyiz. Dikkatli okura bu köşede yayımlanan sivil itaatsizlik üstüne iki Tırmık’ı hatırlatmak isterim. Hatırlamayanları “Şu sivil itaatsizlik dedikleri nedir ne değildir” sorusu üstüne bir kere daha düşünmeye çağırmak isterim. Yurttaşı cesur olamayan ülkede zorbalık ve dayatmacılık kol gezer. Cesur olmayan, bedel ödemeyi göze almayanların yurttaşlığı ise sadece kimlik kartlarının üstünde kalır… Buckingham çelişkisi İstanbul Haber Servisi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Buckingham Sarayı’nın 5 milyar sterline tadilat edildiğini söylerken İngiliz gazetesi Daily Mail geçtiğimiz sene kraliyet sarayları tadilat faturasının 50 milyon sterlin olduğunu yazmıştı. O dönem bu maliyet İngiliz vekiller tarafından sorgulanmıştı. Daily Mail’in kraliyet ailesi hazinesi yöneticisi Sir Alan Reid’e dayandırdığı 14 Ekim 2013 tarihli haberine göre 60 yıldır birçok odası tadilat görmeyen Buckingham Sarayı’nın ve yine kraliyetin kullandığı Windsor Castle’ın ağırlığını oluşturduğu toplam tadilat masrafının 50 milyon sterlin olduğu belirtildi. 26 Haziran 2014 tarihli Telegraph gazetesi haberinde de Buckingham’ın tadilatının Kensington Sarayı tadilatına öncelik verilmesi sebebiyle geciktiğini kraliçenin en son mali yılı harcamalarının 35.7 milyon sterlini bulduğunu yazmıştı. Yine BBC’nin Ocak 2014 tarihli haberine göre de İngiliz milletvekilleri maliyetleri düşürmesi yönünde kraliyet ailesini uyarmıştı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear