25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 ARALIK 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Gülen’in esin kaynağı Kanuni mi? Dibine kadar hukuk... Bir diktatöre direnmenin en etkili yolu, toplu hareket etmek... Yürürlükteki hukukun ve yasal hakların bilincinde olmak ve sonuna kadar hukuk yollarını denemekten vazgeçmemek.... Çözümü siyasetçilerden, kurumlardan, gençlerden beklemek veya halkın isyanını gözle görülür biçimde ortaya koyması için de dua etmek de elbet bir tercihtir. Ama en etkili tercih yasal yolları “dibine kadar” kullanmaktır. Bu hem hukuk devletinde yaşamanın hem de yurttaşlık bilincinin bir gereğidir. Anayasa bireysel başvuru hakkını tanıyalı dört yıl oluyor. Bir bireyin girişimi sayesinde Anayasa Mahkemesi (AYM) darbe kalıntısı yüzde 10 seçim barajını incelemeye aldı. Oysa bu başvuruyu peş peşe yüzlerce, hatta bilerce kişinin birden yapması ve AYM’nin bir tür “başvuru bombardımanı”na tutulması gerekiyor. Cumhuriyet’te uzun yıllar parlamentoda görev yapmış gazeteci Günseli Önal, yargıya sistematik başvuruların gösteri yapmaktan daha sonuç alıcı olduğunu savunuyor. Yüce mahkemenin bir tek başvuru yerine, binlerce başvuruya muhatap olması “toplumsal direnme hakkı” bakımından önemli... Günseli sızlanmak, söylenmek ve yakınmak yerine demokratik ve anayasal hakları korkmadan, çekinmeden mahkemelere yansıtmanın sonuçlarını şahsen gördüğünü anlatıyor. İstanbul’da oturduğu sitenin yeşil alanlarına göz diken arazi yamyamı müteahhitlere karşı açtıkları tüm davaları kazandıklarını anlatıyor. Şaka yollu takılıyorum: “Yamyam kabilesi reisi TOKİ devreye girmemiştir de ondan!” Yanıtlıyor: “AKP’li belediye de ondan daha az yamyam değildi. Ama kazandık!” Belki de haklı. Türkiye’de her şeye rağmen yargıya güvenmek gerek. Yegâne dayanağımız seçimler... Seçimlerin tek güvencesi de yargıçlar. Her şeye rağmen onlara güvenmek zorundayız. Ülkelerin “dövizsizlikten” değil, “adaletsizlikten” batacağını önce onlar biliyor. Cemaat ile hükümet savaşıyor. Vatandaş seyrediyor. Sonuna kadar savaş hali yaşanıyor. Hükümetin elinde medya var, Emniyet var, adliye var... Cemaatte görünürde biri iki gazete ile TV var. Başka kozları da var. Ama şimdilik belli değil. En etkili, en can yakıcı silah ise Fethullah Gülen’in bedduaları. Tayyip Bey belli ki Gülen’in bu silahından çok korkuyor. Bakanları, danışmanları “Beddua etmenin günah olduğunu” söyleyip duruyorlar. “Beddua gerçek bir din adamına yakışmaz!” diye demeç veriyorlar. Elbette çoğu kez olduğu gibi halkı yanıltıyorlar, doğru söylemiyorlar! “Beddua” geleneklerimizin, tarihimizin kültürümüzün çok önemli bir silahı. Din adamına beddua yakışmaz demeleri korkudan değilse zır kanunnamelerinden de keskin. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce çerçevelenip türbesine asılan Bedduaname’nin özeti şöyle: “(Kim ki Vakfiyemi değiştirir, bozarsa) Alınlarından tutularak cezalandırıldıkları gün Allah onların hesabını görsün. Malik onların isteklisi, zebaniler denetçisi ve cehennem nasibi olsun!” HHH Benzer bedduanamelerden başka padişahların da var. Aslında bedduadan hak edenler korkar. Erdoğan korktuğuna göre, demek ki bu bedduaları hak ettiğine inanıyor. Osmanlı’ya sahip çıktığına, kendisini “Ümmetin Lideri” diye reklam ettiğine göre, neden Gülen’e aynı silahla karşılık vermiyor ve bedduaya başvurmuyor. Aynı Yolun Yolcuları İnsanlık, yüzyıllardır din savaşlarıyla tüketildi. Dinler arası savaşlar, yüz binleri canından etti. Bugün de görünürde “dinler, mezhepler, inançlar” üstünden yürütülen katliamlarla sarsılıyoruz. Daha dün Taliban’ın Pakistan’daki okul baskınında 135’i çocuk 148 kişinin katledilmesi. IŞİD’in Irak ve Suriye’de kafa keserek işlediği cinayetler. Dünya sarsılıyor, Batı’da kitlelerin gözünde İslam algısı farklılaştırılıyor. Sözüm ona tanrı için, din için, mezhep için işleniyor bu cinayetler. İşin özü iktidar mücadelesidir, din araç edilir. Dindar inanır, kendi içinde samimidir. Dinci inancı kullanır, çıkarcıdır. İnsanlık savaşsız, sömürüsüz, barış içinde bir dünyaya ne zaman ulaşacak? Savaş araçlarını, gerekçelerini ortadan kaldırarak... HHH Türkiye’de laik yaşama darbe vuran gelişmeler ortada. Eğitim sistemindeki değişiklikler, günlük yaşamdaki dayatmalar, anaokulundaki kız çocuklarına kadar varan şekillendirmeler... Türkiye’deki gelişmeler, dünyanın her yerinde demokrasi sorgulamasına dönüşüyor. Ülkedeki iktidarla, geçmişin koalisyon ortağı cemaat yöneticileri de dinci bir yaklaşım sergiliyor. Siyasal İslam yükselirken şimdi aynı yolun yolcuları kapışıyor. Gerçek dindar; kumpasları, zulmü, haksızlığı, adaletsizliği, yolsuzlukları, hırsızlıkları görüyor, kabullenmiyor bu arada... HHH Kapışmanın taraflarından birbirlerine yönelik suçlamalar çok ağır. İşin özü iktidar paylaşımıdır, pasta kavgasıdır. 14 Aralık’ta Taşhiyeciler üstünden cemaate yönelik operasyon başlatıldı. Gazeteciler “terörist” diye suçlandı. Aynı gazeteciler geçmişte meslektaşlarını, askerleri, aydınları, yazarları, terörist diye suçlamıştı, anımsayın. Suçsuz, günahsız insanlar hapishanelere tıkılmış, görülmedik haksızlıklara, hukuksuzluklara uğramıştı. Haysiyet cellatlığı yapılmıştı manşetlerde, köşelerde. Özürle, özeleştiriyle geçiştirilecek sorumluluklar değil bunlar. Herhangi bir yanlış karar ve değerlendirme sonucu işlenmedi çünkü günahlar. Bilerek, planlayarak, tasarlayarak gerçekleştirildi. Örneğin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, PKK’li gizli tanıklarla “terör örgütü lideri” olmakla suçlanmış, tutuklanmış, özel yetkili mahkemelerde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı, anımsanırsa. Bugüne gelirsek... İktidar, cemaatle mücadele edecekse Taşhiye operasyonundan medet ummasın. Silivri, askeri casusluk davalarında yaşananlara baksın. Sahte delilleri koyan polisler, bilirkişi adıyla kumpasa katılanlar, gizli tanık pazarlıklarını yürüten ve düzmece fezlekeler hazırlayan savcılar, görülmedik hukuksuzlukları işleyen hâkimler, ortada. Adil bir yargılamayla, gerçekler mahkemelerde ortaya çıksın. Tabii iktidar, bugün terörist ve darbeci diye suçladıklarını geçmişte o görevlere, o makamlara nasıl getirdiğini ve işbirliğini açıklayabilirse! cehaletten. Tarihimizin en büyük bedduacısı Kanuni Sultan Süleyman Han. Gülen, belki de ilhamını Kanuni’den alıyor. Muhteşem Süleyman’ın “Bedduanamesi” Biyografi... Ünlü İngiliz tarihçi E. H. Carr’a “Tarih Nedir” diye soruyorlar. O da aynen bu adla, Türkçeye de çevrilen ünlü kitabını yazıyor. Ve tarihi şöyle tarif ediyor: “Tarih, büyük adamların biyografisidir.” HHH Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi, kuruluşukurtuluşu ve ilk on beş yılda dünyanın saygın ülkeleri arasına girmesi aslında bir Mustafa Kemal Atatürk’ün biyografisidir. Recep Tayyip Erdoğan ise, Cumhuriyet değerlerini ortadan kaldırmaya yönelirken aslında Atatürk’ü tarihten silmek ve kendisi için bir biyografi yazmaya çalışıyor. Çamlıca Tepesi’ne cami, yanına kendisi için türbe ve nihayet koskoca bir ormanı yok ederek ortasına bir kaçak saray dikmesi tarih yazma heveskârlığıdır. Ancak 1725 Aralık’ta patlayan cerahat bu hevesini kursağında bırakacaktır. şeyleri Başınıza gelmesinden korktuğunuz alini ihtim şme ekle gerç iz, rsen ünü düş fazla a Kuralı” artırırsınız. Bilimde buna “Ters Çab deniyormuş. HHH r ile Mutlu edilme bakımından kadınla seçmenler benzeşiyormuş. ve eklemiş: Turgut Uyar ise “olabilir!” demiş Bu “Kadını mutlu etmenin 20 yolu var. k ırma sığd e dey mad tek ise i dey 20 mad mümkün: Dürüst olun yeter!” elbette Üstadın bu tavsiyesiyle, bir kadını siniz. bilir laya bağ ze dini ken en ebediyy m bile seçi bir eni Ama “dürüstlük” seçm kendinize bağlamaya yetmiyor. çok oy Ne kadar az dürüstseniz, o kadar alıyorsunuz! ki seçim İnanmayan 1725 Aralık sonrasında sın! bak rına sonuçla DEÜ’de Başyiğit öğrencilerden Ermeni soykırımı iddialarını çürüten çalışma yapmasını istedi ‘Hukuksuzluk Sürecine Hukuk Adına Saygı Gösterilemez!’ Oldukça uzun ve tırnak içinde bir başlık; belli ki bir alıntı; evet öyle, tam “beş yıl” önce bugün (19.12.2009), “Dz. Yb. Ali Tatar” tarafından söylenmişti. Kumandanları olan oramirallere “suikast” düzenlemekle ve genç teğmenlere de “uyuşturucu” satışına göz yummakla suçlanıyordu; temel “delil” de, sözde suikast maddeleri üzerinde bulunan bir “not”un “Yb. A. Tatar”a ait olduğuydu. Sorgulama sırasında, bu suçlamaların kesinlikle yalan olduğunu belirtir; ama bir süre sonra yeniden gözaltına alınmak istenince, başlığı oluşturan vurgulamayı yaparak “AKP” iktidarının “yargı”ya da el attığını seçkin bir hukukçu gibi değerlendirir, ardından da: “Ben bu hukuksuzlukla yaşayamam!” dedirten “sonuca” varır... Böylece “suçsuz” olduğu gerçeği “Yb. A. Tatar’la birlikte gömülmüş müydü?” Kuşkusuz hayır! Gerçek yok olmamıştı; üstelik olamazdı da; “19 gün” sonra, “Kriminal Polis Laboratuvarı”, “not”taki yazının ona ait olmadığını, teğmenlerle ilgili iddianın da geçerli olamayacağını, iddianameyi hazırlayan “Savcı Süleyman Pehlivan”a gönderdiği bir raporla bildirdi. (7.12.2010) Peki, “Savcı Pehlivan” neden bu “sonuç”u beklemeden ikinci kez “Yb. A. Tatar”ı gözaltına almağa kalkıştı? Gerek bu soru, gerekse Yb. A. Tatar’ın eşi “Nilüfer Tatar”ın, “Savcı Pehlivan”a yönelik, “Sen kimin adamısın? Amerika’nın mı, Fethullah’ın mı?” sorusuyla başlayan, beş yıl önceki pek yerinde tepkisi, bugün de geçerli. Sözde “Balyoz Davası”nın, temel dayanağı olan “iki CD” üzerindeki elyazılarını inceleyen “Prof. Dr. Salih Cengiz” tarafından hazırlanan “15.12.2011” tarihli raporda, bu yazıların “el” ile yazılmadığı, böylece “Tuğg. Süha Tanyeri”nin “el ürünü” olmadığı, “alet”le yazıldığı ortaya çıktı. “Tanyeri”nin savunmanları, bugün yapılan bu incelemeyi Silivri’deki duruşmalarda birçok kez istedikleri halde, “Yargıç Ömer Diken” başkanlığındaki “yargı heyeti” bu isteği hep yadsımıştı. Dolaysiyle, hemen hemen tüm “kumpas davaları”nın yargılama süreci için de geçerliydi “Nilüfer Tatar”ın sorduğu “Amerika’nın mı, Fethullah’ın mı adamısınız?” sorusu. “Fethullahçı Kadrolaşma” nın, “yargı” da da yaygınlaşmasına göz yuman “yürütme”nin başındaki “Başbakan”, “Amerika”dan tepe tepe “kullanılması istenen” ve bunu sessiz kalarak onaylayan “R.T. Erdoğan”dı... O günlerde bu köşede “Bir gazete veya dergide: ‘İktidar kendi isteklerini ülke çapında dikte ettiriyor (...) Adalet yalnızca bunlar için işliyor. Hükümet ile aynı fikirde olmayanlar gece yarısı evlerinden alınıp...’ diye başlayan bir eleştiri okuyunca, çoğumuzun usundan (akıl) bir an için de olsa bu ülkenin ne denli ‘Türkiye’ye benzediği geçer sanırım; ama bu ülkenin ‘Ruanda’ olduğunu öğrenince şaşırır mıydık, üzülür müydük?” diye sormuştum. Bu “soru”, o günler için geçerliydi; çoktan “Ruanda”yı yaya bıraktık, biz çok ilerideyiz(!); çünkü o günlerin “Başbakan”ı, bugünün artık “Cumhurbaşkanı”. Gerek bu yazılanların oluştukları süreçte yaşananlara, gerekse yaşamakta olduklarımıza, toplumun çok büyük bir bölümü olarak kızıyoruz, eleştiriyoruz, konuşuyoruz, konuşuyoruz, olağanüstü öfkeleniyoruz... Kuşkusuz çok haklıyız!.. Ne var ki bu tutumun hep böyle, hep bu çerçeve içinde yinelene yinelene sürmesi, durumu “belirleyici bir aşamaya” getirmiyor; bunun için, “21. yy”ın ünlü bilge kişisi “Stephan Hessel”, bu tutumu özellikle de “öfkelenmeyi”, bir “ilk aşama” olarak görüyor. “İkinci belirleyici aşama”nın ise “eyleme geçmek” olduğunu, kısacası “EYLEM” olduğunun altını çiziyor. (Cumhuriyet, 25.12.2011) Son yıllarda özellikle Gezi’den sonra bu “ikinci aşama” olan “eylem”ler çoğaldı; bunlardan biri olan, “Şişli Talat Paşa İlköğretim Okulu” öğrencilerinin velilerinin “100” gündür süren “haklı” eylemine, geride bıraktığımız çarşamba günü katıldım. “Okul” un “bir odası” nın, “İmam Hatip İlköğretim Okulu” na dönüştürülmesi “maskaralığına” son verilmesini istiyorlardı; çünkü bu “işgal”, ilkin “bir oda” ile başlıyor, ardından okul “oda, oda”, adım adım “İmam Hatip”leştiriliyordu; bunun birçok örneği var. Dahası bu okula çok yakın bir “İmam Hatip İlköğretim Okulu” var ve öğrencileri “Şişli” bölgesinden değil, servislerle inanılmaz uzaklıktaki yerlerden öğrenci taşınarak doldurulmaya çalışılıyor... Ne var ki, okulun önünde toplanan oldukça küçük bir topluluk olarak “Şişli Milli Eğitim Md.”ne yürüdük... Yürürken “Bilge Hessel”in “En kötü tutum, kayıtsızlıktır, çekinip ürküp, ‘Elinden bir şey gelmez ki’ demektir!” söylemini anımsamadan edemedim... Yarın “Beşiktaş”ta, hem “Yb. A. Tatar”ı, hem de “kumpas davaları”nın şehitlerini anmak için çoğalarak buluşalım! ‘Soykırım ödevi’ tartışması EMRE DÖKER İZMİR Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Hukuk Fakültesi öğrencilerine Ermeni tezleriyle ilgili verdiği ödev nedeniyle sosyal medyada ağır eleştiriler alan DEÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Türkan Başyiğit, “Öğrenciler, soykırım yapıldığı yönünde belgeleri bulup ödev hazırlasınlar, zaten tam puan alacaktır. Ancak olmayan şeyin belgesi de olmaz” dedi. Başyiğit, öğrencilerinden vize sınavı yerine geçecek “Ermeni soykırımı iddialarını çürüten” bir ödev hazırlamalarını istedi. Odasının kapısına astığı notta da, “Ermeni sorunu, ortaya çıkışı, sözde soykırım iddialarına karşı Türkiye’nin soykırım yapmadığını belgelerle açıkladığınız ödevlerinizi 18. 12. 2014 tarihinde vize sınavında teslim ediniz” ifadelerine yer verdi. Bazı öğrenciler de bu notun fotoğrafını çekerek sosyal medyada paylaştı. Bunun üzerine Ermeni yurttaşlar başta olmak üzere bazı kişiler sosyal medyada Başyiğit’i “bilimsel” davranmamakla eleştirdi. Ödevin, “soykırım olmadığını kanıtlayan belgelerle...” bölümünün neresinin bilimsel olduğu sorgulandı, böyle bir önyargıyla üniversitede sınav yapılması eleştirildi. Başyiğit ise, soruda bir terslik olduğunu düşünmediğini, aynı soruyu sınavda da sorabileceğini belirterek, “Üniversite bilginin üretildiği yerdir. O yüzden soykırım yapılmadığına dair araştırma yapmalarını istedim. Sosyal medyadaki saldırılar öğrencilerimden değil. Saldırılar dersimdeki başarılarımdan dolayı oluyor” dedi. ‘Ramazanoğulları beyinin varisiyim’ Mersin Mezitli ilçesinde çöp ve hurda toplayarak geçimini sağlayan 82 yaşındaki Mecit Aslan ile oğlu 33 yaşındaki Hasan Aslan, Adana ve çevresinde 13521608 yılları arasında hüküm sürmüş bir Türkmen beyliği olan Ramazanoğulları Beyliği’nin varisi olduğunu iddia ederek, Mardin’in Dargeçit ilçesinde binlerce dönüm arazinin tapusunu almak için “Tespit talebi ve mirasçılık belgesinin verilmesi” davası açtı. Hasan Aslan, “Dayanağım Osmanlı arşivleri ve tapu kayıtlarıdır. Ben 4. Hasanım. Buralar bizim tapulu malımız” dedi. Kürtçe cinayetinde ömür boyu hapis istemi ANTALYA (DHA) Kaş’ta 3 Eylül günü Kürtçe konuştuğu için çıkan kavgada Batmanlı Mahir Çetin’i (20) döverek öldürmekle suçlanan 1’i tutuklu 7 sanıktan 4’ü için savcı ömür boyu hapis cezası istedi. Savcı Onur Utku Sevim’in hazırladığı iddianamede, sanık Arif Bozdağ, Mehmet Ali Çakmak, Sefa Göncü ve Gökhan Güney için ömür boyu hapis, Ali Güzeloğlu, Mehmet Ali Bilgin ve Ali Güzeloğlu hakkında ise 4 aydan 1 yıla kadar hapis cezası istedi. İddianamede kavganın Kürtçe konuşma nedeniyle çıktığına ilişkin herhangi bir ifade yer almaması dikkat çekti. Çetin ailesinin avukatı Hasan Kemal Elban, TCK’de “adam öldürme” suçunda nefretin herhangi ağırlaştırıcı sebep olarak düzenlenmediğini dile getirdi. BULMACA SEDAT YAŞAYAN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Voleybolda, 1 özellikle servis 2 atışlarını karşılamak amacıy 3 la yapılan vu 4 ruş... Kenar sü 5 sü. 2/ Yunan mi6 tolojisinde tutku tanrıçası... 7 Antalya’nın bir 8 ilçesi. 3/ Pü 9 re haline getirilen patatese 1 2 3 4 5 6 7 8 9 yoğurt, zeytinyağı, 1 Ş E H R A Z A D limon suyu ve mayda 2 E D E R A K E T noz ekleyerek yapılan 3 H A L L A Ç B U salata. 4/ Genellikle 4 R L İ M D İ N arkasından yağmur getiren sert ve geçi 5 İ N İ S İ Y A L V ci rüzgâr... Parola. 5/ 6 Y A M A L A K 7 A D N E S İ M İ Balede kullanılan bir R A K U N dans figürü... İş hac 8 R A F mi. 6/ Birlikte saldır 9 S A Z L A T A ma. 7/ Fas’ın plaka imi... Tespihlerin baş tarafına geçirilen uzunca parça. 8/ Osmanlı padişahlarının makam koltuklarına verilen ad... Eski Anadolu halklarının ay tanrısı. 9/ Tümör... Bir kuvvetin, uygulandığı kütleyi bir eksen etrafında döndürme eğilimi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gazetelerin birinci sayfasının üst kısmında yer alan başlık... Böreği, muhallebisi ve çiçeği vardır. 2/ Tanrıtanımaz... Bir köprüde ayaklar arasına inşa edilen taşıyıcı yapı. 3/ “Esti nesimi açıldı güller subhdem”(Nefi). 4/ Kütahya çiniciliğinde sırça yapımında kullanılan doğal soda... İşaret. 5/ Borsada, kesin vadeli değerlerin kuru ile primli değerlerin kuru arasındaki fark... Artvin’in Yusufeli ilçesinde bir şelale. 6/ Bir yere toplaşma, üşüşme. 7/ Eski dilde su... Din adamlarının simgesi sayılan başlık. 8/ Yatacak yer, döşek... Bir şeyin yapılmasını yasaklama. 9/ Mezopotamya’da kurulmuş en büyük sitelerden biri... An, lahza. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear