Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 15 ARALIK 2014 PAZARTESİ 6 14 ARALIK OPERASYONU Operasyon, hem Cemaat hem de AKP içinde yeni seslerin çıktığı dönemde başlatıldı ‘Barış mümkün mü’ denilirken NAZİ DÖNEMİNDEN BİR ANIMSATMA ERDEM GÜL ‘Uzun bıçaklar’ AHMET ŞIK operasyonu Tarihten bir anımsatma, bugün yaşananları kavramamızda faydalı olabilir. “Yeni Türkiye” denilen faşizm döneminin kurucu güçlerinden Cemaat’in, kendi yarattığı sistemin tokadını yemesinin örneği 80 yıl öncesinde de yaşanmıştı. 1934 yılının 30 Haziran’ını 1 Temmuz’a bağlayan gece gerçekleştirilen operasyonu tarih, “Uzun Bıçaklar Gecesi” diye kaydetti. Dünyanın adı en çok bilinen faşisti olan Hitler’in, iktidar yolculuğunda büyük görevler üstlenen, “kahverengi gömlekliler” olarak da bilinen “Sturmabteilung” ya da kısaca SA denilen vurucu milislerini ortadan kaldırttığı gece bu isimle anıldı. İleride kendisine tehdit olacağını düşündüğü Nazi unsurlarının önde gelenlerini ortadan kaldırttıktan sonra Hitler, ordu üzerinde kurduğu sarsılmaz otoriteyle kıyımlarını gerçekleştireceği kanlı yolculuğuna çıktı. SA’ların ortadan kaldırılmasını anlamakta zorlanan Almanlara Nazilerce, bugünün Türkiyesi’nde yaşayanlara çok tanıdık gelen açıklamalar yapılmıştı. Operasyon gecesi Hitler, kendisini dinleyen kalabalığa, SA’yı “dünya tarihindeki en büyük ihanet” ile suçladığı konuşmayı yaparken, emrindeki Naziler de Almanlara, “SA’nın darbe hazırlığında olduğunu” yaymıştı. Her zaman, hayatın kendisinin en iyi öğretmen olduğunu düşündüm. Kişi, eğer doğru dersler çıkarabiliyorsa hayatın en iyi öğretmen olduğunu kavramak da güç olmaz. Ama hayat, iyi olduğu kadar da zalim bir öğretmendir. Çünkü hep güçlükle, zor olanla sınar insanı. Ne kadar iyi bir öğrenci olup olmadığınız bu güçlük karşısında alacağınız tutumla, yapacağınız tercihle kendini gösterir. Çünkü her adaletsizlikte, her hukuksuzlukta mağdur edilenin kim olduğuna bakmadan nerede ve nasıl durduğumuz yaşamdaki yerimizi de belirler. Ve işte, hem iyi hem zalim bu öğretmen beni bir kez daha sınıyor. Kolay bir sınav da değil: “Cemaatçilerin hak ve özgürlüklerini Cemaat’e rağmen savunmak.” “Cemaat’e rağmen” denilmesinin haklı sebepleri olduğundan kimsenin kuşkusu yok. Yakın geçmişin iktidar ortağı iken tuzak ve komploların aklı, polis ve yargıdaki tetikçisi, medyadaki celladı olan Cemaat, şimdi kendi yarattığı faşizmin içinde boğuluyor. Ortaya çıkan faşizmin tek sahibi olmaya çalışan AKP’nin suç ortaklığını yaparken talep edilen en önemli değerler olan hak, özgürlük, demokrasi bugün Cemaat tarafından haykırılıyor. Bağımsız ve tarafsız olmasının elzem olduğunu, artık yaşayarak öğrenmek zorunda kaldıkları içindir ki hukuktan bahsediyorlar. Birkaç yıl önce kriminalleştirdikleri meslektaşları için “Gazeteci değil teröristler” yaftasını dolaşımda tutup, infazlarda rol oynayanlar bugün basın özgürlüğünün öneminden bahsediyor. Bu ülkenin makus kaderidir. Sistemin tokadını yemeyen demokrasinin de, demokrasiyi var kılan değerlerin de kıymetini öğrenemez. Tokat atan pozisyonundan tokat yiyene dönüşen Cemaat’in demokrasiden ve basın özgürlüğünden bahsetmesinin nedeni de budur. Öğrenecekler mi, emin değilim. Hele ki kirli geçmişiyle ve o geçmişin üzerine bir gelecek inşa etmeye çalıştıklarıyla birlikte düşünüldüğünde, vereceğim yanıt kesin bir ‘hayır’ olur. Ama buna rağmen itirazım var. Haklısınız. Geçmişinden bugüne Cemaat medyasının tarihi, kötü ya da kötüye kullanılan gazetecilik örnekleriyle dolu. Sadece Ergenekon ve türevi davalarda, KCK soruşturmalarında, sosyalistlerin hedef alındığı operasyonları kapsayan yakın geçmişteki tutumu bile bugün kendilerine “Oh olsun” dedirtecek cinsten örneklerle dolu. Ama serinkanlı davranmaya en çok da böyle zamanlarda ihtiyacımız var. Çünkü kötü ya da kötüye kullanılan gazeteciliğin yargılanacağı yer terör mahkemesi değil. Eğer ki buna itiraz etmezsek totaliter rejimlerin en güçlü silahı olan suskunluğun her seferinde bizi vurmasını da kanıksamış olacağız. Kötü gazeteciliğe dair söyleyeceğimiz, beğenmemek ve eleştirmekten ibaret. Kendi adıma benim yapmaya çalışacağım bundan ibaret ki zor değil. İşin zor kısmı, yaşadığı yalnızlığın nedenini eski manşetlerinde araması gereken Cemaat medyasına düşüyor. Çünkü iktidar sarhoşluğuyla yarattığı puta esir olunan zamanlardaki kötü ya da kötüye kullanılan gazetecilik örnekleriyle ilgili samimi bir özeleştiri gerekiyor. AKP’nin siyasal desteğini arkasına alan Cemaat’in kontrgerilla unsurları olan polis ve yargı mensuplarının işbirliğiyle, medyasının kamusal meşruiyet uğraşlarıyla hapsedildiğim Silivri’den çıkarken yaptığım konuşmayı da verdiğim sözü de unutmuş değilim. Bu komploları düzenleyenler o cezaevine girecekler. Bugün olduğu gibi iktidarı paylaşım savaşının doğurduğu bir rövanşizmle değil. Samimi bir yüzleşmeyle, hukuk ve demokrasiyi merkeze alan, gerçek suçlunun gerçek suçundan yargılandığı adil bir soruşturmayla. O gün yargılananlar sadece Cemaat’in kontrgerilla faaliyetleri yürüten mensupları değil, tetikçilerinin sırtını sıvazlayan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere dönemin muktedirleri de olacak. Ancak o günün gelmesi için, özgürlükçü, kalıcı ve yaygın bir demokrasiyi Türkiye’de var kılmak için şimdi konuşmak zamanı. Prensipler söz konusuysa doğru sözleri yanlış kişiler için söylemekte beis yok. Çünkü şimdi susarsak, sonra konuşmaya hakkımız ve fırsatımız olmayacak. ANKARA Aslında birkaç gündür beklenen ve dün gerçekleşen operasyon, ilginç biçimde hem cemaat hem de AKP içinde, “Bu kadar uzun ve sert kavgaya karşın hâlâ barışmak mümkün müdür” seslerinin yükseldiği bir ana denk geldi. Tam operasyon öncesinde hem AKP hem de cemaate karşı kesimler içinde de “Bunlar gene barışıp birlikte yine bize saldırırlar” diyen üçüncü bir gözün varlığı da dikkat çekiyordu. 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun yıldönümüne denk gelmesi nedeniyle dünkü operasyonun en çok zamanlamasına vurgu yapılıyor. 17 Aralık haftası operasyon için bilinçli olarak seçilmiş olabilir. Zamanlama açısından bir başka ilginçlik daha var. Operasyonun hemen öncesinde hem cemaat, hem AKP içinde hem de her ikisine de karşı olan kesimlerde “barış olasılığı” konuşulmaya başlanmıştı. Kavganın şiddetinin üst düzeyde olmasına ve görüntü öyle olmamasına karşın, kavganın taraf Operasyon öncesi cemaat içinde AKP konusunda iki karşıt görüş ortaya çıkmıştı. Bir grup, 1 yıldan fazla zamandır süren kavgaya rağmen AKP ile barışılmasını savunmaya başlamıştı. İkinci grup ise bundan sonra “ağzıyla kuş tutsa bile” AKP ile barışa kesin karşı çıkıyordu. AKP içinde de cemaatle barışılmasını savunanların bulunmasına karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve parti yönetiminin katı tutumu nedeniyle bu kesimin sesi çok çıkmıyordu. Cemaat ve AKP’ye karşı olan üçüncü bir kesim içinde de “Bunlar bir gün yine barışıp birlikte bize saldırırlar” şeklinde konuşmalar artmıştı. Operasyon tam böyle bir ana denk geldi. AĞZIYLA KUŞ TUTSA BİLE Operasyonun Çok Yönlü Anlamı Üzerine Dün başlayan Gülen Cemaatine (bazı gazetecilere, Emniyetçilere..) yönelik operasyonun çok yönü var. Meseleyi salt “basın özgürlüğü” olarak görmek yanlış. Dün Gülen/RTE ittifakının, topluma, subaylara, muhalefete, gazetecilere yaptığı hukuksuz, delilsiz defter dürme ve çökertme operasyonlarının yanında saf tutan, çatlama olunca Cemaatin safında kalanlar için mesele sadece “basın özgürlüğü”.. Şüphesiz, operasyonun basın özgürlüğü yönü güçlü olarak var: Cemaat medyası, RTE iktidarına karşı güçlü muhalefet yapıyor. Cemaatin büyük bir medya gücü ile yaptığı yayınların gazeteler, TV’ler, radyolar, dergiler, internet siteleri, RTE ve iktidarını son derece sinirlendirdiği açık.. İktidar, Cemaat medyasına, merkez medyaya yaptığını yapamıyor. Adamlarını oralara yerleştiremiyor. Merkez medya, birkaç tane de iktidarın adamı olsun, üzerimizdeki baskıya böyle göğüs gerelim, demek zorunda kalıyor. İktidarın adamları merkez medyayı türlü çeşitli tehditlerle sindirebiliyor, patronlarının işlerini askıya alabiliyor veya hukuksuz engeller çıkarabiliyor.. Bu bir dize getirme politikası.. İktidarın Medya Üzerindeki 17 Baskı Yöntemi başlıklı makaleme bakın.. Cemaat medyasını dize getiremiyor ama ona yakın önde gelen şirketleri çökertmek için çalışıyor.. Bu açıdan, dünkü operasyonun, Cemaatin muhalif yayınını ve bu çerçevede basını susturma politikasının bir parçası olduğu kesin. RTE iktidarının basın özgürlüğünün zerresinden hoşlanmadığı kanıtlanmış bir gerçek. Dijital medyadan on binlerce haber, yorum, dosya, iktidarın adamları tarafından engelleniyor, temizleniyor. Medya internet özgürlüklerinde durmadan diplerde yüzen bir iktidar.. Bu bir. HHH İkinci yönü, intikam operasyonu olması. 1725 Aralık 2013 Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonları ile iktidarın iç organlarının ortalığa serilmesi, RTE iktidarının asla affedebileceği bir olay değil. “Çatışmanın Anatomisi” kitabını, 7 yıllık ittifak ve çatışmalarını anlamanın anahtarı olarak yazdım. RTE, kendisine yönelik ilk büyük saldırı olan Şike Operasyonu’nda, doğrudan Cemaate önlem almadı. Savuşturmakla yetindi. Hatta 7 Şubat 2012 MİT’e yönelik operasyonunu bile “Bana yönelikti” demesine rağmen, geçiştirdi. Cemaatin özel yetkili mahkemelerini dağıtmakla ve kendi mahkemelerini kurmakla yetindi... Dershanelerin kapatılmasına karşı kendisine karşı sürdürülen büyük muhalefeti de, bildiğini okuyarak atlattı. Ama ne zaman ki olay Cemaatin Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu ile RTE iktidarının midesine/ kalbine bıçağı sapladı, kıyamet koptu ve RTE, Cemaatin defterini dürmek için elindeki bütün silahları kullanmaya başladı. Dünkü operasyon, bu karşı intikam operasyonunun bir parçasıdır. Kendisini çok yakından izleyen “düşman”la hesaplaşma.. HHH Üç: Operasyon, aralarındaki iktidar çatışmasının bir parçası. Cemaat iktidardan aşağı itildi. Bu açıdan, ikidarın parçası olduğu zaman yaptıklarının zerresini kimseye yapamaz. Basın özgürlüğü diye sesleniyorlar, tamam, basın özgürlüğü.. Buna kimse sessiz kalamaz. Ama bu destek, bugün “basın özgürlüğü” diyenlerin, dün basına yaptıkları zulmü unutmamızı gerektirmiyor... HHH Dördüncü yönü: Bu operasyon, Balyoz, Ergenekon, Odatv gibi, Cemaat uzantılarının, bizzat iktidar ile işbirliği ve desteğiyle birlikte yaptığı haksız hukuksuz operasyonların ve zulmün hesabını sorma amaçlı değil. Bakıyorum, Silivri mağdurları seviniyor. Bu sevincin bir insani yönü olduğunu kabul ederim, ama yanlış bir sevinç.. Bir “intikam” duygusu.. Sevincin şüphesiz siyasal yönü de var. Bir “rakibin/düşmanın”, defteri dürülsün de nasıl olursa olsun... Bilemiyorum, epey tartışılacak yönü var. Bu operasyonla Silivri davalarının gündeme geleceğini, hatta oradaki hukuksuzların sorgulanacağını düşünmeyin. İktidar, doğrudan kendisinin de yargılanmasını gündeme getirecek böyle bir duruma yol açmaz! HHH Beş: Bir arkadaşım dikkatimi çekti.. Operasyonun zamanlaması manidar! 1725 Aralık 2013 Rüşvet Operasyonu’ndan bir yıl sonra! Ve toplumda yükselen “1725 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Haftası” kampanyasına da denk geliyor. Neyi konuşacağız?! HHH Altıncı yön: Operasyon, yargıda AKP lehine çeşitli yasal düzenlemelerin yapılmasından sonra geldi. Sulh Ceza Hâkimlikleri/Mahkemeleri kuruldu. Buraları, şimdiye kadarki uygulamaları net gösteriyor ki, iktidarın mahkemeleri. Aldıkları kararlar, iktidarın istediği yönde. Tıpkı özel yetkili mahkemeler gibi! İtiraz ediyorsun, yan odaya gidiyor ve oradan da ret alıyor. Bir “üst mahkeme” yok. Medyada “hırsızlık” ile ilgili tüm dosyaların silinmesi kararlarından tutun, doğru haberleri ipe sapa gelmez yalanlamalara tekziplere kadar.. Özel yetkili mahkemelerin yerini iktidarın mahkemeleri aldı. Bu nedenle de, Cemaatin egemen olduğu özel yetkili savcılarınmahkemelerin kararlarına güven haklı olarak nasıl sıfırsa, bu mahkemelerin verecekleri kararlara da “önyargılı” yaklaşmanın bin bir ön gerekçesi var. HHH Operasyona bakışım böyle.. Hukuk ve adalet dün de öncelikli talebimizdi... Bugün de öncelikli talebimiz... Ama Türkiye’nin komikliğini, dün bir tweet çok net anlatıyordu. Cemaatin on binlerce mensubunun, RTE ve adamlarına karşı aynı anda, muazzam bir bedduaya çıkacakları; bu bedduanın etkisini sıfırlamak için de RTE ve yandaşlarının da yine aynı anda bir “dua kalkanı” oluşturacakları yazılıyordu. Türkiye fantastik film ülkesi oldu! Son not: Bu operasyonun RTE otoriterliğini ve diktatörlüğünü güçlendirmeye yönelik olduğu tartışılmaz.. Kesin olan bu.. ları olan AKP ve cemaat ile onları izleyen üçüncü kesim arasında operasyonun hemen öncesinde ortaya çıkan “barış” tartışmasının görüntüsü ve verileri şöyleydi: Barış isteyenkarşı çıkan cemaatçiler: Cemaatin içinden bir kaynağım operasyona iki hafta kala barış konusunu ilk kez anlattı. Kaynağımın anlatımlarına göre cemaat içindeki durum şöyle: “Cemaat içinde kavga bu kadar kanlı olmasına rağmen hâlâ AKP ile barış imkânını arayan, hatta bu barışın sağlanması için çaba sarf eden bir grup var. Bu grubun temel özelliği tipik sağcı, devletçi, iktidar seven bir karakter sergi lemesi. Bu gruptakiler aynı zamanda ‘ceo’ zihniyetli, AKP ile iş yapmayı ve iş tutmayı seven, devletçi ve iktidarcı kesimler. Asla kendilerini muhalif olarak kurgulamamış, ‘muhalefette yapamıyoruz’ demeleri, hep iktidarda olmak istemeleri ortak özellikleri. Bunlara göre ortada zorunlu bir muhaliflik var ve bu muhaliflik örneğin Gezi ruhu ile, dolayısıyla sol değerlerle birliktelik demek. Ancak bunların lügatinde asla sol olmadığı için zorunlu muhaliflik bile bunları yordu. Şimdi AKP ile barış imkânını arıyorlar. Bu kesim, cemaatin bu zamana kadar hep iktidar ve devletle iş tutmasının bir sonucu. Okurlarından destek Gözaltına alınan Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürülürken gazetenin önünde toplanan kalabalık araca eşlik etti. Dumanlı’nın içinde bulunduğu araç, kalabalığın arasında hareket etmekte zorluk çekti. Zamanlama manidar Avrupa Birliği: Endişeliyiz Avrupa Birliği, Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’nın gözaltına alınmasından “endişe” duyduklarını açıkladı. Avrupa Birliği Komisyonu Sözcüsü Maja Kocijancic, “Türkiye’de gazeteci ve basın mensuplarının gözaltına alındığına dair bize ulaşan haberlerden çok endişeliyiz” dedi. AB Komisyonu’ndan yapılan yazılı açıklamada da medya temsilcilerinin tutuklanmasının demokrasinin ana ilkelerinden olan medya özgürlüğüyle uyumlu olmadığı belirtilerek, “Herhangi bir aday ülkenin katılımına yönelik bundan sonraki adımların hukukun üstünlüğü ve temel haklara tam saygıya bağlı olduğunu tekrar hatırlatırız” denildi. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz da Twitter’da “#Özgürbasınsusturulamaz” etiketini kullanarak baskının “çok kaygı verici” olduğunu belirtti. İtirazım var Verdiğim sözü unutmuş değilim Dış Haberler Servisi Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın aralarında bulunduğu Gülen cemaatine yönelik operasyon dış basında “acil” koduylu duyuruldu. Operasyonun 1725 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun yıldönümüne denk gelmesine dikkat çekildi. Fransız AFP ajansı, polisin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “rakibi” olan ve yolsuzluk skandalını ortaya sermekle suçlanan Gülen’in destekçilerine düzenlenen operasyonun Erdoğan’ın “şeytani güçler” diye nitelemesinden iki gün sonra geldiğine dikkat çekti. Amerikan Associated Press Ajansı da operasyonu yolsuzluk soruşturmalarıyla ilişkilendirdi. Reuters, baskınlarda Ekrem Dumanlı’nın “Özgür basın susturulamaz” dediğini aktardı. Haberde 2002’de iktidara gelen Erdoğan’ın NATO üyesi olan Türkiye’yi giderek hoşgörüsüz ve otoriter kıldığı ve İslami kökenlere dayalı kutuplaştırıcı bir yönelimi olduğu vurgulandı. BBC, operasyonun bir yıl önce Türkiye’yi sarsan 1725 Aralık yolsuzluk skandalının yıldönümünden öncesine denk gelmesine dikkat çekti. Haberde Türkiye’nin Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 154’üncü olduğu da aktarıldı. ABD: yakından takipteyiz ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki yaptığı yazılı açıklamada, gelişmeleri yakından takip ettiklerini belirterek, “Türk kolluk kuvvetlerinin eylemlerinin hedefinin Türk hükümetini açıkça eleştiren medya olduğu görülmektedir. Basın özgürlüğü ve yargılamanın bağımsızlığı her sağlıklı demokrasi için temel unsurlardır ve bunlar Türk anayasasınca kutsal kabul edilmektedir. Türkiye’nin dostu ve müttefiki olarak Türk makamlarının eylemlerinin, bu temel değerleri ihlal etmemesini ve Türkiye’nin demokratik kurumlarına zarar vermemesini temin etmeleri çağrısında bulunuyoruz” dedi. Ancak cemaat içinde barış konusunda ikinci bir kesim oluştu ki bunlar çok dikkat çekici. Bu ikinci kesim ise AKP ile tam anlamıyla geri dönülmez bir düşmanlık yolunda. Çok açık olarak AKP özeleştiri de yapsa, pişmanlık da getirse asla barışılmaması gerektiğini savunuyorlar. Ruh hallerini ‘AKP ağzıyla kuş tutsa da barışmayız’ diye tanımlayabiliriz. Bu kesim ise geçmişte cemaat olarak AKP ile ortaklaşa yapılan ve çoğunlukla sola yönelik çifte standart ve haksız uygulamalar konusunda özeleştiri yapılmasını istiyor.” AKP’deki sessiz barışçılar: Aynı kaynağım ve AKP içindeki bazı kaynaklarımın tam operasyon öncesi AKP içindeki barış yanlılarına ilişkin anlatımları da şöyle:“Dershanelerden başlayıp 17 Aralık’la en üst düzeye çıkan ve süren kavga özellikle partinin daha kıdemli isimlerinde rahatsızlıklar yarattı. Yine parti teşkilatlarının eski isimleri de bu kavgadan mutsuz ve yorgun durumda ve son zamanlarda bunu ifade etmeye başladılar. Cemaatin tabanının tüm kavgaya rağmen partinin tabanındaki insan tipolojisiyle çok benzerlik taşıması, barışın olmasını isteyenlerin en önemli gerekçesi. Cemaatle kavganın parti içinde daha genç ve yeni bazı isimlerin öne geçmesi, etkili konumları kazanmasına neden olduğunu da düşünüyorlar. Parti ve hükümette güç kaybettiklerini düşünen barış yanlısı AKP’liler cemaatle birliktelik günlerindeki mutluluklarını arıyor ve özlüyorlar. Ancak bu isteklerini kendi aralarında ve bir tür sessiz diyalog içinde gizlice dile getirebiliyorlar. Çünkü özellikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, hükümet ve parti yönetiminin bu konuda çok katı tutum içinde olması barışçı AKP’lilerin sesinin çıkmasını engelliyor.’ Üçüncü göz: İktidardaki ortaklıkları dönemi nedeniyle bugün kavga etseler de hem AKP hem de cemaate aynı uzaklıkta karşı olan bir kesimde de operasyonun hemen öncesinde yine bir barış tartışması sürüyordu. Bu kesimdeki barış tartışması da şu şekildeydi: “Bunların kavgaları ne kadar kanlı olsa da bugün yarın barışırlar. Hatta ha barıştılar ha barışacaklar. Üstelik de barışırlar ve yine birlikte eski günlerde olduğu gibi bize saldırırlar. O yüzden bunların kavgaları da samimi değil. Tek tek kendilerinin samimiyetine güvenilemez.” Basın örgütleri gazetecilerin gözaltına alınmasına tepki gösterdi: Haber Merkezi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Basın Konseyi ve Gazetecilere Özgürlük Platformu, basına yönelik gözaltılara karşı açıklama yaptılar. Açıklamalarda, medya mensuplarına yönelik operasyonun ifade özgürlüğüne yönelik bir cezalandırma olduğu belirtildi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası’ndan yapılan ortak açıklamada, basına yönelik gözaltıların halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkına müdahale olduğu belirtildi. Demokrasinin temel kurumu olan basın ve ifade özgürlüğünün, yaşanan son olaylarla eskisinden daha ağır bir baskı dönemine girdiği vurgulanan açıklamada, “Gerçek sebebini bilemeden ve adil yargılanma hakları ihlal edilerek bugüne kadar 200’e yakın gazeteci terör örgütü üyeliği iddiasıyla cezaevinde tutulmuştur. Şimdi de medya organlarını da tutuklayan bir dönem yaşanmaktadır. Yeniden gazeteciler gözaltına alınmaktadır. Bu gelişmeler basının özgür olmadığı ülkeler sınıfında yer alan Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün cezalandırılması anlamına gelmektedir” denildi. Basın Konseyi’nden yapılan açıklamada ise insan hak İfade özgürlüğü cezalandırılıyor larına saygılı bir hukuk devletinde, ilkel “intikam” dürtüsünün değil, erdemli “adalet” ve “özgürlük” duygularının ağır basması gerektiği anımsatıldı. Gazetecilere Özgürlük Platformu’ndan yapılan açıklamada da “Yapılan operasyon siyasaldır, ideolojiktir, iktidarın kendisinden yana olmayanlara karşı intikam eylemidir, basın ve ifade özgürlüğüne açık saldırıdır, kabul edilemez” denildi. Fotoğraf: ALİ AÇAR