23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 ARALIK 2014 PAZAR 4 HABERLER AGİT’e göre Erdoğan resmi konumunu kullanarak cumhurbaşkanlığı seçiminde avantaj sağladı Rona Aybay’a Teşekkür Sevgili, 1973 yılının 29 Ekim tatilini Abant’ta geçirmiştik. Oğlum Devrim henüz yedi yaşındaydı. Gölün çevresini turlayan yolun bir yerinde bir adam durmuş, isteyenleri ata bindiriyordu. Devrim de istedi. Bindirdik. Keyiften uçuyordu. Atın üstünden seslendi: Çok mutluyum baba! Sen de mutlu musun? O mutluydu ve istiyordu ki, kendisini mutlu edenler de mutlu olsunlar. Kıvır kıvır sarı saçlı, pembe yanaklı güzel bir çocuğun böyle bir sorusuna muhatap olup da mutlu olmamak mümkün mü? O anı hiç unutamam. At üzerinde gülümseyen Devrim, mutluluğun tecessüm etmiş şekliydi. Mutluluk konusunu 10 Aralık Çarşamba akşamı Tarabya’daki Hâkim Evi’nde çok mutlu geçmiş üniversite yıllarımı anımsayarak, bir kez daha düşündüm. O gece, dostları, meslektaşları, bir kısmı artık hoca olan öğrencilerinin, sekseninci yaşı vesilesiyle hazırladıkları, “Rona Aybay’a Armağan” kitabı vesilesiyle toplanmıştık. O geceye hangi kontenjandan çağrılı olduğumu tam olarak söylemeyeceğim. Rona Hoca’nın öğrencisi mi, yoksa arkadaşı mı? Her ikisi de olabilirdi, çünkü üniversite yıllarımda asistan olan Rona Aybay, ağabeyi merhum Aydın Aybay gibi “bizden biri” idi. HHH İlkokuldaki öğrenciye sormuşlar: Öğretmen kimdir? Afacan hemen yanıtlamış: Eskiden bizim taraftayken; karşıya geçmiş olan dönek! Üniversite asistanları ise bu öğrenci öğretmen konumlanmasında tam arada yer alıp, bir tür aktarma kayışı görevini üstlenirler. Onlar ne o yandadırlar, ne de bu yanda, daha doğrusu hem o yandadırlar, hem de bu yanda. Üniversitede kimlerden ders aldığımızı her sorduklarında yalnızca doçent ve profesörleri değil, aynı zamanda asistanları da saymamın nedeni işte budur. Hatta hocaları derslerimize girenlerle sınırlı tuttuğum halde asistanlar arasında böyle bir ayırım yapmam. Zaten onlarla alışveriş alanlarımız dershane ile sınırlı değildi ki. Çarşamba günkü toplantıda Rona Aybay’ın ODTÜ’deki öğrencilerinden mühendis Fazlı Can, ondan öğrendiklerini tüm anlattıkları ve anlatmadıkları olarak niteliyordu. Gerçekten de, öğrencilik yıllarımın Rona Aybay benzeri asistan hocalarının, kâh üniversite koridorlarında, kâh odalarında, kâh masa başında öğrendiklerimiz yalnız anlattıklarından değil, ama aynı zamanda anlatmadıklarından da oluşuyordu. HHH Yalnız öğrencilik yıllarımızı değil, tüm yaşantımızı etkileyip zenginleştiren bu “bizden biri” payesini kazananlar kimlerdi? Düşünce yapısı bize yakın olanlar desem tam açıklığa kavuşmuyor. Öyle ya, daha düşünce yapımızın oluşum aşamasında olduğu yıllarda, nasıl saptayacaktık kimin bize yakın, kimin uzak olduğunu? Kaldı ki, şimdi kimilerini unutup da mahcup olmaktan korktuğumdan hepsinin teker teker adını sıralamaktan kaçınacağım kişiler arasında yer alan Hüseyin Hatemi ile de bakış açılarımız çok farklı olmasına rağmen, aynı yakın ilişkiyi yaşamıştık. “O zaman başka bir ölçüt olmalı” derken, bu kişilerin ortak noktasını buldum. Bizden olanların hepsi de özgür düşünceden yana olan, bizi düşünmede ve ifadede özgür bırakan dostlarımızdı. Onlar kendileri de, kalıplaşmış, buyurgan görüşlerin dışında, özgürlüğü savunuyorlardı. Rona Aybay’ı ve onun gibileri “bizden biri” yapan buydu işte. Zaten üniversitenin asıl gayesi de bu ortamı yaratmak değil miydi? 10 Aralık gecesi bütün bunları düşünürken aynı zamanda neden mutlu bir üniversite yaşantımız olduğunun da yanıtı çıkıyordu ortaya. Rona Aybay, bize bunu sağlayanlardan biriydi. Bunu sağlayan düşünce özgürlüğünü ömrü boyu, bedeller ödeyerek savunmuş olan hocam dostuma, teşekkür ediyor, daha uzun ve üretici, yıllar sürecek bir yaşam diliyorum. Seçim adaletli olmadı FIRAT KOZOK ANKARA Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini bizzat Türkiye’de izleyen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), seçimdeki “adaletsizlikleri” kasım sonunda tamamladığı raporuyla gözler önüne serdi. Raporda, “Başbakan, AKP Genel Başkanı” sıfatlarını da kullanarak seçim yarışına giren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “resmi konumunu kullanarak” rakiplerine göre avantaj sağladığı, devlet kanalı TRT’nin de “belirgin” bir şekilde Erdoğan’dan yana yayıncılık yaptığı saptamasına yer verildi. AGİT, kasım ayı sonunda tamamladığı Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu’nun hazırladığı Cumhurbaşkanlığı Seçim Sürecine İlişkin Raporu’nu tamamladı. Raporda şu saptamalara yer verildi: l Medyada taraflı şekilde yer almasının yanı sıra, Başbakan (Erdoğan) tarafından resmi konumunun da kullanımı, kendisine diğer adaylar karşısında belirgin bir avantaj sağlamıştır. Kamu kaynaklarının kötüye kullanımı ve kampanya faaliyetleri ile önemli resmi etkinliklerin birbirinden açık bir şekilde ayrımının olmaması, Başbakan’a aşırı bir avantaj sağlamıştır. Savcılığa göre 3 koltuk suç değil ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından sonuçları Resmi Gazete’de yayımlamayıp, Recep Tayyip Erdoğan’ın Köşk’e çıkana kadar hem Başbakanlık, hem de AKP Genel Başkanlığı görevlerini sürdürmesini olanak tanıyan yetkililer hakkında; “anayasal düzeni kaldırmaya dönük cebir ve şiddet eyleminde bulunmadıkları” gerekçesiyle “anayasayı ihlal” iddiasıyla yapılan suç duyurularına takipsizlik kararı verdi. Ankara Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel’in verdiği kararda, Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ile Halkın Kurtuluş Partisi avukatlarının verdiği dilekçelerde, Erdoğan’ın, 15 Ağustos tarihli YSK kararıyla 12. Cumhurbaşkanı seçildiğinin ilan edildiğine dikkat çekilerek, Cumhurbaşkanlığı görevini devraldığı 28 Ağustos 2014 tarihine kadar geçen sürede milletvekili ve başbakanlık sıfatlarının sona erdiği ifade edildi. Şikâyetlerde “Erdoğan’ın YSK kararını, kamu gücünü de kullanmak suretiyle Resmi Gazete’de yayınlatmayarak, 28 Ağustos 2014’e kadar Başbakanlık görevini sürdürdüğü, hatta parti kongresine genel başkan olarak katıldığı” vurgulandı. Şikâyetler üzerine soruşturma açıldığı bildirilen kararda, Cumhurbaşkanı Seçimi Yasası’nın “Cumhurbaşkanı seçiminin sonuçlandırılması” başlıklı 20. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhurbaşkanı seçiminin kesin sonuçları, YSK tarafından TBMM Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı makamına bildirilir, kamuoyuna ilan edilir ve Resmi Gazete’de yayımlanır” ifadesinin yer aldığına işaret edildi. Türk Ceza Yasası’na göreyse “anayasayı ihlal” suçunun oluşabilmesi için öncelikle cebir ve şiddet kullanarak, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya dönük eylem olması gerektiği vurgulanan kararda “Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı adayı olması sırasında veya sonrasında ya da cumhurbaşkanı seçimi sonuçlanıncaya kadar Başbakanlık görevini sürdürmesinde bir hukuka aykırılık veya TCK açısından suç oluşturan bir eylem bulunmadığı” belirtildi. l İzlemesi yapılan beş televizyon kanalından devlet kanalı olan TRT 1 de dahil olmak üzere üç tanesinin Başbakan lehine, belirgin şekilde taraflı bir tavır sergilediğini göstermektedir. Başbakan’ın etkinliklerinin ve demeçlerinin canlı yayınlanması da dahil olmak üzere, siyasi bilgi edinmede temel kaynak olan televizyon yayınlarının, orantısız şekilde Başbakan lehine yer vermesi, diğer iki adayın siyasal reklamlarının sınırlı sayıda olması ile de birleşince, Başbakan’a belirgin bir üstünlük sağlamış ve seçmenlerin siyasi alternatifler hakkında çoğulcu bir şekilde bilgiye ulaşmalarını kısıtlamıştır. l Yasal çerçeve, izleme organı olarak RTÜK ve cezai müeyyide organı olan YSK arasında şeffaf ve etkin bir izleme ve raporlama prosedürü kurmamaktadır. Görüşme yapılan kişiler RTÜK’ün izleme sonuçlarını sağlamadığı, sadece RTÜK denetçileri tarafından tanımlandığı şekilde ihlaller hakkında YSK’ye rapor verildiği yolunda bilgi vermişlerdir. l Siyasi bilgilenmenin temel kaynağı olan televizyon kanallarında, konuşmalarının ve katıldığı etkinliklerin de canlı yayınlanması dahil olmak üzere, ayrılan yayın sürelerinin genel olarak Başbakan lehine orantısız olması durumuna, diğer adaylar tarafından bedeli ödenerek satın alınan sınırlı sayıda reklamlar aracılığıyla görünme oranındaki fark da eklendiğinde Başbakan’a oldukça belirgin bir avantaj sağlamış ve seçmenlere siyasi alternatifler hakkında çoğulcu bilgi sağlanmasını sınırlanması sonucunu doğurmuştur. l Kurumsal bağımsızlık düzeyi hakkındaki endişeler nedeniyle, seçim yönetimi güven kaybına uğramıştır. Özellikle geniş kapsamlı yasal çerçevede son dönemde yapılan yargı reformları Adalet Bakanlığı’nın mahkemeler üzerindeki kontrolünün artmasına neden olmuş ve bu durum da yargıçların ve dolayısı ile de YSK ve İl Seçim Kurulu üyelerinin ve İlçe Seçim Kurulu başkanlarının bağımsızlığında algılanan bir azalmaya neden olmuştur. AGİT raporunu değerlendiren CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, raporda “Vatandaşın vergileriyle finanse edilen TRT’nin yandaşlığı açıkça ortaya çıkmıştır” dedi. Tezcan şunları kaydetti: “Rapor, 10 Ağustos seçimlerinin demokratik olmadığını göstermiştir. Propaganda sürecinde Erdoğan’ın devlet olanaklarını sınırsızca, sorumsuzca kullandığı bir utanç olarak uluslararası raporlara yansımıştır. Bu utanç AKP’nin eseridir.” Medyada taraflı tavır DevLis üyeleri, ‘V For Vendetta’ maskesiyle mitinge katıldı. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) Ankara’da sendikalar ve meslek örgütlerinden protesto ‘Saraya değil halka bütçe’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Meclis’te görüşmeleri süren “2015 bütçesi” dün, Ankara’da düzenlenen büyük miting ile protesto edildi. KESK ve DİSK’in organize ettiği mitinge çok sayıda sendika katıldı. KESK ve DİSK’e bağlı sendikların yer aldığı mitingde “bütçe” ve “KaçAk Saray” protesto edildi. Mitinge, sivil toplum örgütleriyle CHP ve ÖDP’li bazı parti yöneticileri de destek verdi. Mitinge katılan gruplar, sabah saatlerinde Ankara Garı’nda bir araya gelerek, mitingin düzenleneceği Sıhhiye Meydanı’na yürüdü. KESK Genel Başkanı Lami Özgen ile DİSK Genel Başkanı Kani Beko mitinge katılanlara hitap etti. Mitinge katılanlar, “Saraylara değil halka bütçe”, “Kahrolsun faşist diktatörlük” gibi sloganlar attı. Konuşmasında, Meclis’te görüşülen bütçenin halkın bütçesi olmadığını sık sık tekrar eden Kani Beko, KaçAk Saray’ı da sert sözlerle eleştirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İtibardan tasarruf olmaz” sözünü hatırlatan Beko, “İtibar dedikleri, tanesi bin liraya alınan altın kadehler, 10 bin liralık klozetler, saraylar, lüks uçaklar” dedi. Orantısız süreler asarruflar işçi ücretinden yapılıyor’ Beko, Erdoğan’ın kullandığı ve atasözü olarak değerlendirdiği “İtibardan tasarruf olmaz” sözünü kimsenin bilmediğini, ancak “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” atasözünün herkes tarafından bilindiğini ifade etti. Beko, “Türkiye’de altın kadehlerden değil işçi ücretlerinden tasarruf ediliyor. Milyonlarca insan açlık sınırının altında. İşçi güvenliğinden de çok güzel tasarruf ediliyor. Bu yüzden Türkiye’de 11 ayda 1723 işçi öldü. Yani Türkiye, altı kere Soma faciasını yaşadı. Alın size itibar” dedi. ‘T ‘Güven kaybı oluştu’ Mitingde konuşan KESK Başkanı Lami Özgen, kalabalığı Türkçe, Kürtçe ve Arapça selamladı. Bütçenin yurttaşın zenginliği olduğunu ve AKP’nin bunu istediği gibi kullanamayacağını belirten Özgen “AKP halktan topladığı vergilerle kendi rejimini inşa ediyor. Torba yasalarla devleti şirketleştiriyor. Var olan yetkiler AKP hükümetine yetmiyor. Daha fazla yetki veren yasaları şimdi Meclis’te. ‘Makul şüphe’ yasası Meclis’ten geçer geçmez bir gencimiz Yüksekova’da katledildi” dedi. Miting, Soma’dan gelen maden işçilerinin sahneye çıkmasıyla sona erdi. Soma’dan gelen işçiler, arkadaşlarından selam getirdiklerini belirterek “Soma’da sermaye değil, sendikalar ve işçiler kazanacak” dedi. Eyleme CHP Genel Başkan Yardımcısı Yakup Akkaya ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve TMMOB temsilcileri de katıldı. ‘Bu utanç AKP’nin’ ‘Körfez’ çatlağı Arınç, Körfez ülkeleriyle yaşanan gerilimin bitirileceğini belirtirken Çavuşoğlu ‘Ben ilkeli yalnızlığı tercih ederim’ açıklamasını yaptı DUYGU GÜVENÇ ANKARA – Mısır’da yaşanan yönetim değişikliğinde devlet başkanı olan Abdülfettah Sisi’ye karşı çıkışı nedeniyle Körfez ülkelerini karşısına alan Türkiye’nin tutumu, kabinedeki çatlağı da su yüzüne çıkardı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Körfez ülkeleriyle Türkiye’nin yaşadığı gerilimin süratle giderile Mevlüt Çavuşoğlu ceğini söylerken Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Ben ilkeli yalnızlığı tercih ederim” dedi. Arınç, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) ev sahipliğinde, Uluslararası İşbirliği Platformu (UİP) tarafından düzenlenen 5. Boğaziçi Zirvesi’nin kapanışında yaptığı konuşmada Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle kötü olan ilişkilerinin geliştirileceği mesajını verdi: “Türkiye açısından baktığımızda yakın coğrafyamızda; Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Ukrayna’da yaşanan gelişmelerin ekonomik ve ticari ilişkilerimize olumsuz yansımaları olduğu bir gerçektir. Ancak bunların aşılmasının yolu da sadece diyalog ve iletişimdir.” Arınç, ticaretin siyasi istikrara katkısına da işaret ederken sözlerini şöyle sürdürdü: “Son yıllarda Suriye’de başlayan, Irak’ta devam eden, Mısır’da kendini gösteren pek çok politik konularda bugüne kadar, saydığım ülkelerle (Suriye, İran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Ürdün) siyasi bakımdan ve ülkelerin yöneticilerinin birbirlerine olan tavrı bakımından bir soğukluk yaşanmış olabilir ancak biz dostuz, aynı zamanda kardeşiz. Türkiye ile bu ülkelerin arasında belli ve malum sebeplerle meydana gelen soğukluk süratle giderilmektedir. Bizim Türkiye’de güzel bir tabirimiz vardır, ‘ıslak tülbent kuruyuncaya kadar geçer’ yani tülbendin kuruması ne kadar çabuk oluyorsa inanın aramızda bu soğuklukların süratle giderileceğini sizlere müjdeleyebilirim. Dış politikamızda aldığıBülent Arınç mız kararlarla tekrar eski geldiğimiz noktayı büyük bir samimiyetle hep beraber bulacağız. Her şey en kısa zamanda eskisinden daha iyi olacak.” Çavuşoğlu ise önceki gün akşam katıldığı bir televizyon programında “Ben ilkeli bir yalnızlığı tercih ederim” derken şunları söyledi: “Bu darbe yönetimi Sisi ile ilişkilerimizin normalleştirilmesi öngörülmüyor. Ama ticari ilişkiler, alt düzey temaslar olabilir ya da bu rejim ülkeyi gerçekten demokrasiye götürürse ve idam cezasına çarptırılanlar ya da siyasi mahkumlar serbest bırakılırsa, zulüm ortadan kalkarsa biz de bazı adımlar atabiliriz ama gerçek demokrasiye geçerlerse. Ama Suriye’de olduğu gibi sözde oyalamaca olmaz.” Arınç ve Çavuşoğlu, AKP’nin 3 dönem kuralı gereği seçimlerle birlikte kabine dışında kalmaya hazırlanıyor. Milletvekilliğinde “3. dönemi”ni tamamlayan Arınç’ın aktif siyasete ara vermesi bekleniyor. Arınç, son günlerde peş peşe yaptığı açıklamalarla da kabine arkadaşlarıyla arasındaki farkı ortaya koymaya başladı. ‘Yüzde 10 barajı darbe ürünüdür’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DSP Genel Başkanı Masum Türker, Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Mustafa Kamalak’ı ziyaret etti. Türker, ziyarette yaptığı konuşmada, DSP, BBP ve SP’nin seçim barajının kaldırılması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğunu, konunun Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’na götürülmesini talep ettiklerini söyledi. Türker, konuyu gerekirse AİHM’e de götüreceklerini bildirdi. SP Genel Başkanı Mustafa Kamalak da “Anayasa Mahkemesi’ne yapılan saldırıların keyfi, hukuk dışı ve haksız olduğunu” söyledi. Kamalak, şunları kaydetti: “Ana suçlama da Anayasa Mahkemesi’nin bir darbe ürünün kalıntısı olduğu yönündedir. İktidarın sahip çıktığı, iktidarı destekleyen medya organlarımızın sahip çıktığı yüzde 10 barajı da darbe ürünüdür.” Arınç giderayak ‘vicdan’a geldi Eğitdonat’ı kamuoyundan kaçıran hukümet suç işliyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Milletvekili Refik Eryılmaz, TBMM’deki basın toplantısında, hükümetin IŞİD’le mücadele için Suriyeli muhaliflere dönük ‘eğitdonat’ politikasını kamuoyu ve Meclis’e bilgi vermeden yürütmesini sert ifadelerle eleştirdi. Eryılmaz, eğitdonatla ilişkin sorularına bakanlardan yanıt alamadığını söyledi. Bu uygulamanın, ceza hukuku ve uluslararası ceza hukukunda suç olduğunu belirten Eryılmaz, hükümet aleyhinde adalet mahkemesinde davaların açılabileceğini söyledi. Tanrıkulu: Türkiye bu kutuplaşmayı kaldıramaz TRABZON (Cumhuriyet) Trabzon İl Başkanlığı’nda basın toplantısı düzenleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi konusunda ciddi problemler olduğunu belirterek Türkiye’deki siyasetin toplumların kimlikleri, inançları ve yaşam tarzları üzerinde kutuplaştığını söyledi. Bekaroğlu, “Türkiye bu kutuplaşmayı taşıyamaz. Türkiye’de mutlaka kimlikleri, inanç tarzlarını siyasetten çıkarmamız gerekiyor” dedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear