23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9 KASIM 2014 PAZAR 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada ... güvenlikçiler, altı bin zeytin ağacının katledilmesine engel olmak için nöbet tutan köylüleri kelepçeleyip hapsettiler. Birden ortaya çıkan buldozerler güzelim altı bin zeytin ağacını köklerinden söktüler. Oraya yapılacak bir termik santral için... Burası hukuk devleti diye övüneduralım. Hukuk ya ortada görünmüyor ya da zeytin ağaçlarının katledilmesini önlemek için yapılan başvurulara buldozer katliamı sona erdikten sonra kararını bildiriyor. Bu nasıl iştir? Danıştay kararı daha önce termik santralı yapacak şirkete el altından ucuz fiyata fısıldandı da katliam önlenemedi mi acaba diye Türkiye’ye özgü sorular gündemde. HHH Ağaçlar sizlere ömür. Barış içinde herkes işinde gücünde imiş sanki, devletin tapusunu almış, Türklüğe yüz çevirmiş bir Cumhurbaşbakanı, Türklerin anavatanı Türkmenistan’da yine haftalık dış gezilerinden birinde. Bir zaman önce at binmeye kalkıştı. Hayvan tahammül edemediği, RTE’yi sırtından attı. Türkmenistan’da o olayı anımsatırcasına veya alay edercesine at armağan ettiler RTE’ye. Korkarak mı nefret ederek mi elbette anlaşılmayan bir hareketle armağan atı okşadı. HHH Bunlar bir yana, her derde deva yanıtlar içeren hazırcevaplığı ile altı bin zeytin ağacının katledilmesini yorumlamasını bekliyorum. Altı bin ağaç mı? Varsın köklerinden söksünler. Yerlerine altı bin fidan dikiveririz. Nitekim üç milyar mı desem dört milyar mı bilemiyorum şu anda, fidan diken bir iktidarız, diyebilir. Neden böyle bir açıklama yapmasın? Umursamazlık karakterinde var! HHH Baksanıza halk arasında Kara Saray diye sözü edilen Cumhurbaşkanlığı Ak Saray’ını savunmak için, Maliye Bakanı’nı milyarları aşan masrafın doğru dürüst rakamını açıkladı diye kafadan sallamakla, yalancılıkla suçlamadı mı? Bir de diyor ki, saray da uçak da Hazine’ye kaydedildi! Yok deve! Bir de üzerine kaydettirseydin! Benim değil devletin malı için bu kadar büyük rakamlı masraf boşa yapılmadı, diyor... Hani RTE’nin yanından geçmeyen biraz tevazu. Nerede? Adam yeni Türkiye adını taktığı yeni bir cumhuriyet kurduğunu sanıyor. Bir de ikide bir konuşmalarına Osmanlı’nın mirasçısı, devamı sıfatını konduruyor kendine. Osmanlı’nın her gittiği yere bir cami yapmaktan, ora ahalisinden vergi alıp padişahım çok yaşa diye her gün dua etmekten başka hiçbir meziyeti olmayan yöneticilerini andırıyor. Bugünkü Osmanlı’ya benzettiği debdebesini devletin bugün tartışmalı büyüklüğüne bağlıyor ve toplumdaki nefreti devlete yaraşır saraylar yaptırıyorum diyerek örteceğini sanıyor. HHH Sarayı mazur ve makul göstermek için kimilerinin gizlice yaymaya çalıştıkları gerekçe, Atatürk’e bu yoksul halk yat aldı; şu sıra tabii sayesinde ekonomide dünya devleri arasına ismini yazdıran, eskiyi unutturmaya çalışarak yeni bir cumhuriyet kurduğunu iddia eden RTE’ye... ...halkın duygularını, inançlarını sömürerek yıllardır iktidar olan bu adama... ...bir saray çok mu, diyesilermiş. Oysa RTE, sıradan gelip geçen bir siyasetçi, hele hele Atatürk’ün yanında noktalı virgül bile olmayan bir adam. RTE: İktidarını zekâ ve hoşgörü ile sürdüremeyen, demokrasiyi sindiremeyen bir zorba, o kadar! Genelde bu rezaletlere 2015 seçiminde halkın sandıkta vereceği yanıta bakalım... ...yaşadığı rezaletlere dur mu diyecek yoksa devam mı? ‘Sürekli oyalanıyoruz’ ÖZLEM YÜZAK HABERLER ODTÜ Rektörü Acar, boşalan kadroların yerini doldurma izni verilmediğini belirtiyor GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada Ülkenin birinde, Yönetenler sarayda, halkı inde, Vicdan dersen en derinde... Genellikle aslan olur Ormanların, masalların kralı Bu ülke değiştirmiş kuralı. Bir akbaba ülkeye kral olmuş, Onun dediği her şey kural olmuş. Akbabanın en büyük silahı korkuymuş Ahalinin çoğu sinip ona uymuş. Akbaba halkını dinlemezmiş ama, Telefonlarını hep dinlermiş. Ekonomi, yargı hep kayıt dışıymış ama, Halkın tümü kayıt altındaymış. Kim ne zaman ne dedi, Kim nerede ne yedi, Hepsi tamam kayıt altına alınırmış, Kayıt dışına çıkan gözaltına alınırmış. Attığı her adım dev hamleymiş, Ettiği her söz değişmez maddeymiş. Tarihi de kendine göre değiştirip Yeniden yazmış, Etrafındaki dalkavuklar Onu ne kadar övse azmış. Övgülerden birini çevirelim masal diline Bakın görün ülke kalmış kimlerin eline: “Sana dar gelmeyecek sarayı kimler yapsın Ölçülmez büyüklükte bir çapsın. Al hepimizden bir tuğla, sarayına koy, Her şeyimiz senin; vergiyse vergi, oysa oy. Bırak tarihi, senindir her asır İpek halıları sen al, bize yeter hasır. Uçak yetmez sana, tren de döşeyelim Sarayı sıcak tut, bırak biz üşüyelim. Sen ne istersen onu yer içer halkımız Ayransa ayran, kımızsa kımız. Hep başta ol, ne gerek var seçime, Az kaldı, halkı getiriyoruz o biçime...’” HHH Yerdoğannameyi burada keselim Gelmez sonu. Akbabaya ormanda dev saray yapmışlar Buymuş ülkedeki güncel konu. Büyüklüğüne tarif yetmez, Diyelim bin odalı. Ağaçları kes kes bitmez, Ne gövdeyi bırakmışlar ne dalı. Yokmuş sarayın dünyada benzeri Güvenliği de sağlammış Yerindeymiş TOMA’sı panzeri. Kayıtsız kuyutsuz yapılınca saray Halk demiş ona kaçaksaray. HHH Ne kadar yüksekte oturursa otursun Ne kadar büyük tahtlar kurarsa kursun Kendi bedeninin üstüne oturur kral! Ne kadar çok korkutursa O kadar çok korkak olur. Yine doğanın kanunudur; Bir insan korkuttuğu kişiyi sevemez. Hırsı sevgi dahil her şeyi örter Böyle yaşam ölümden de beter. Köleliklerin en kötüsü Hırsının kölesi olmaktır. Bu tatmin edilmez hırs Sepete su doldurmaktır. Bu ruh insanı o kadar alçaltır ki Köleliği sevdirir... Doğanın bir kuralı daha vardır ki Hep böyle sürmez devran. Doğada büyüklük, En büyük olmak değil, Gücü akılla kullanmaktır. Masal içine masal koyalım Fili yenen karıncayı anımsayalım. En büyük benim dermiş fil, Kendisi kral âlem sefil... Önüne geleni eziyormuş Ormanda destursuz geziyormuş. Bir gün bir karınca Fili yenme kararına varınca Girmiş hortumunun içine Uzun bir yolculuğa çıkmış Sanki gidiyor Çin’e. Nasıl kaşınmış filin hortumu, Değişmiş birden tutumu. Fil güçlü olmanın çaresizliğiyle Vurmuş kendini ağaca taşa. Bizim karıncaya kim ulaşa. Sonunda dengesini yitirmiş Uçurumdan yuvarlanmış fil. Doğa der ki, yenilmez güç yoktur Sözümüz bitmemişti ama, Daha fazla yerimiz yoktur... “Elektronik bölümünden bir yardımcı doçent arkadaşımız kadro için 8 ay bekledi sonra Standford’a gitti ve bana giderken ‘Gönlüm ODTÜ’de kaldı ama daha fazla dayanamayacağım’ diye mesaj attı. Dünyanın en prestijli üniversitelerinde çalışabilecek nitelikte bir kişiyi 2 bin 800 liraya çalışmaya razı ediyorsun ama onu bile elinde tutamıyorsun...” Bu yalın, bu çarpıcı cümleler tokat gibi patlıyor sohbet ettiğimiz masanın ortasına ve bir sessizlik oluyor. Sözün bittiği nokta burası. Oysa saatlerce ODTÜ’nün projelerini dinliyorduk ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar’dan. Büyüme hedefini lisansüstü programlar ve araştırmalar üzerine kurduklarını söylüyor, bunun gerekçesini de “2014 ve sonrası Türkiyesi’nde öncelikle öğretim üyesine ihtiyaç var. Çünkü öğretim üyesi ve araştırma açığı var. ODTÜ ve benzeri üniversitelerin bu kadroları yetiştirmeleri lazım. Türkiye orta gelir tuzağını aşmak istiyorsa önce buna odaklanmalı” diye açıklıyordu. Yaptıklarını ve yapacaklarını birazdan anlatacağım ama önce şu yukarıdaki hepimizin içini acıtan konu... Acar “Son 8 yılda lisans u Prof. Acar “Türkiye orta gelir tuzağını aşmak istiyorsa önce eğitime ve nitelikli insan gücüne odaklanmalı” diyor ve şu örneği veriyor: “Bir arkadaşımız kadro için 8 ay bekledi, sonra Standford’a gitti ve giderken ‘Gönlüm ODTÜ’de kaldı ama daha fazla dayanamayacağım’ diye mesaj attı. Dünyanın en prestijli üniversitelerinde çalışabilecek nitelikte bir kişiyi 2 bin 800 liraya çalışmaya razı ediyorsun ama onu bile elinde tutamıyorsun...” öğrenci sayısı yüzde 15, yüksek lisans öğrenci sayısı yüzde 25, doktora öğrenci sayısı yüzde 35 arttı. Öğretim üyesi sayımız ise yüzde 5 azaldı. Boşalan kadroların yerini doldurma izni verilmiyor, sürekli oyalanıyoruz” diye durumu açıklıyor. ODTÜ dünyanın en başarılı 100 üniversitesi arasında 85. sırada. Başarı öyle kolay gelmiyor. Bunu üniversitenin iki dönemdir rektörlüğünü üstlenen Acar anlattıkça daha da iyi anlıyoruz. İşte içlerinden biri: “Kendi doktora mezunumuzu işe almıyoruz. ‘En az 1 yıl uluslararası bir kuruluşta çalış, kendini ispat et ve sonra bizimle çalışmak istiyorsan geri gel’ diyoruz.” Acar koşullar farklı olsa ilk 85’te değil ilk 75’te hatta ilk 50’de bile olabileceklerini söylüyor ama buram buram siyaset kokan, her şeyin siyasete endeksli olduğu, var olan paranın nereye harcandığının sorgulanmadığı Türkiye’de olamıyor işte. Acar devam ediyor: “Times Higher Education sıralamasına girenlerin öğrenci başına bütçesi bizim 10 katımız. Onların 100 dolara yaptığını biz 810 dolara yapmak zorundayız ama sorun bu değil. Daha fazla para beklentimiz yok ama insan gücümüzü elimizden almasınlar. Para önemli ama oraya gelene kadar İ’de kalıyoruz yani insanda.” Rektör seçimlerinden eğitimde kaliteye kadar birçok konuda ilerliyor sohbet. neğin neden üniversiteler arası kalite güvence sistemi kurulamıyor. Biz Türkiye’deki üniversitelerin başarısını Times Higher Education sıralamasından görüyoruz. eden kurulamıyor? Çünkü bu siyasi bir mesele. Herkes üniversitenin nasıl yönetilmesi gerektiğini biliyor bu ülkede”. “Ben olsam” diye başlıyorlar söze ama “kimse bakın bir üniversitede başarının tanımı budur. Bunu bekliyoruz ve bunu ölçeceğiz. Ona göre değerlendireceğiz; kaynak mı vereceğiz, cezalandıracak mıyız ona göre belirlenecek demiyor.” N ektörü kim seçecek? “R Türkiye çok yanlış bir tartışma içinde” diyor Ahmet Acar ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Oysa o kadar çok eksik var ki yükseköğretim sisteminde. Başarının temelinde liyakat olmalı. Bu sistemi ve bu kültürü yaratabilirseniz eğer başarı gelir. Öyle atama ile terfi ile yüksek öğretimde kalite artmaz. Çok farklı konuları konuşuyor olmamız lazım. Ör ‘BİLİŞİM DEVLERİNİN ARGE’LERİ İÇİN MERKEZ OLUŞTURUYORUZ’ Prof. Acar ODTÜ’nün projelerini beş başlıkta sıraladı. Araştırma Parkı Projesi: ODTÜ’de halen var olan disiplinlerarası 24 adet araştırma merkezini bir araya getirecek. Enerji, sağlık, çevre gibi sorunlara çözüm üretilecek. Mimari projeyi Emre Arolat’ın üstlendiği merkezin inşaatı şubat ayında başlayacak ve 2016 yılı sonunda tamamlanacak. Teknokentler: Amaç tekno kentlerdeki firma sayısını artırmak değil işbirliğini derinleştirmek. ODTÜ Türkiye’de bu işi ilk başlatan üniversite. Daha 2000 yılında teknoloji geliştirme yasası çıkmadan önce teknoparkını kurdu. Halen 310 firma faaliyet gösteriyor. Öğretim üyelerinin üçte biri oradaki firmalarla projeler yürütüyor. Acar “felsefe dahil katılmayan bölümümüz kalmadı” diyor. “Buradan patent çıkıyor, tez, ürün, teknoloji çıkıyor. Türkiye’den ilk çip ihracatı bizdeki firmadan yapıldı. İsrail ve ABD’ye çip satıyoruz. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Başarı Endeksi’nde 3 senedir birinciyiz. Dünyanın ilk 20 teknokenti arasına gireriz.” “Teknokentten üniversite para kazanıyor mu?” sorusunu Acar, “Çok az. Kiradan yılda 1 milyon lira kazanıyor” diyor ve şakasını patlatıyor “Eskişehir yolu üzerine benzin istasyonu kursak 10 misli kazanırdık. Fikri ve Sanayi Mülkiyet Kanunu’na göre devlet üniversitelerinin patent sahibi olma hakkı yok. Bu yasanın değişmesini bekliyoruz.” “Peki örneğin Harvard, MIT onlarda nasıl?” “Hepsi kuruyor hatta holdingleri bile var. Biz de teknoloji transfer ofisi kurduk. Kimya mühendisi bir öğretim üyemizin geliştirdiği bir madde L’oreal firmasına lisanslandı. ABD silahlı kuvvetlerine hedefleme sistemi yazılımı sattık. ASELSAN’ın bütün zırhlı araçlarının gece görüş kameralarını biz yapıyoruz. Dünyada en iddialı bu konuda biziz.” Girişimci ve inovasyon platformu (GİP): Bu teknokent ile üniversitenin ortak programı. İki ana faaliyeti var. Biri lisans öğrencilerine girişimcilik ve inovasyon yönetimi konusunda kurslar açması. Diğeri ise teknojumpp diye adlandırdığımız başarılı firmaları atlatmak. “Her sene 810 firma yurtdışına tura çıkartıyoruz. Bir iki aylık turlar bunlar. Chicago, New York, Silikon Vadisi... Hem pazarlama hem teknolojik işbirliği hem de finansal kaynak bulmak için. Geçtiğimiz yıllarda 8 fırmanın 7’si kaynak buldu. UDEMY bir yazılım firması. On beş milyon dolar finansman buldu. Bugün piyasa değeri 100 milyon dolara ulaştı.” Yurtdışına açılım: Bu yıl Washington’da teknoloji ofisi açmayı planlıyorlar. “Önümüzdeki yıl da TİMTEB desteği ile Silikon Vadisi’nde 2 teknoloji ofisi açacağız. AB fonlarından daha fazla pay alabilmek için yine önümüzdeki yıl Brüksel’de bir ODTÜ irtibat ofisi açacağız.” Bir bilişim ve telekomünikasyon merkezi: Daha doğrusu bir kümelenme olacak. Amaç dünyadaki büyük telekom şirketlerinin burada ArGe yapması. “Microsoft, Intel, Amazon ile bağlantıya geçtik. Comodore ile sözleşme yapıldı bile. Yirmi yedi bin metrekare alanın yüzde 30’unu yabancı şirketlere ayırmaya planladık. Türkiye’de aktif halde 35 teknopark var.” “Niye teknokentlerde yol alınamadı?’ sorusunu yöneltiyoruz: “Talep kısıtlı. Yenilik temelinde rekabet edecek firmalara ihtiyaç var. Rekabet 3 yolla yapılır ya maliyet avantajı ya verimlilik avantajı ya da yenilikçilik avantajı. Türkiye eğer yenilikçilik temelli bir avantaj yakalayarak rekabet etmeye odaklanırsa işte o zaman ArGe’ye ilgi artar. Yoksa istediğin kadar teknokent aç fazla işe yaramaz.” l Konsey, barışçıl protestolar için komisyon oluşturacak l İflas talepli takibin kesinleştiğine dair ilan yayımlanacak Avrupa, Gezi’de polis ‘Jet Fadıl’a yargıya giden şiddetini soruşturacak mağdurlardan kıskaç Haber Merkezi Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türkiye ve Ukrayna başta olmak üzere Avrupa genelindeki gösterilerde yaşanan polis şiddetinin araştırılması için bir komisyon oluşturma kararını aldı. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM), Türkiye ve Ukrayna’daki barışçıl gösterilere yönelik polis şiddeti konusunda harekete geçiyor. Meclis, Türkiye ve Ukrayna başta olmak üzere Avrupa genelindeki gösterilerde yaşanan polis şiddetinin araştırılması için bir komisyon oluşturacak. CNN Türk’te yer alan habere göre, Finlandiyalı parlamenter Antti Kaikkonen, bu amaçla AKPM tarafından raportör olarak atandı. Finlandiyalı parlamenter Kaikkonen, 11 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı Türkiye’deki Gezi protestoları ile yüz kişinin öldüğü Ukrayna’daki Maidan gösterilerini araştıracak. Kaikkonen, raporunda Yunanistan ve İspanya’daki göstericilere yönelik polis şiddetine de yer verecek. Finlandiyalı parlamenterin hazırlayacağı raporun, nisan ayında ele alınması bekleniyor. Rapor ışığında çalışmalara başlayacak komisyon, 2 yıl süreyle görev yapacak. Önemli bir görev üstlendiğini belirten Antti Kaikkonen, insan hakları ve ifade özgürlüğünün vazgeçilmez değerler olduğunu belirtiyor. Konu, Hollandalı AKPM üyesi Pieter Omtzigt öncülüğünde bütün gruplardan 25 parlamenterin imzaladığı ortak bildiri ile gündeme gelmişti. Temmuz ayında açıklanan bildiride, Türkiye ve Ukrayna’daki barışçıl gösterilere yönelik polis şiddeti ve biber gazı kullanımının önlenmesi için düzenleme istendi. Türkiye ve Ukrayna’da polisin “orantısız güç kullandığı” vurgulanan bildiride, “aşırı güç kullanımının polis saflarında dokunulmazlık kültürü ile birleştiği” ifadesi kullanıldı. AKPM üyeleri, polisin biber gazı kullanımıyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2006 yılında aldığı Oya Ataman kararına da atıfta bulunmuştu. Konseye bağlı olan AİHM, avukat Oya Ataman’ın başvurusu üzerine 2006 yılında Türkiye’yi mahkum etmişti. Komisyon 2 yıl görev yapacak AYKUT KÜÇÜKKAYA Kamuoyunda Jet Fadıl olarak bilinen ve en son Maldivler projesiyle mağdur yaratan Memet Fadıl Akgündüz’e yargıdan bir darbe daha geldi. Binlerce mağdur yaratan Jetpa Holding AŞ’nin iflası için iflas talepli icra takibi yapılmış ve borcun ödenmemesi üzerine iflas dava açılmıştı. Mahkeme son duruşmada iflas talepli takibin kesinleştiğine dair ilan yayımlanmasına karar verdi. Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bu önemli kararının önümüzdeki hafta Basın İlan Kurumu’nca yayımlatılması bekleniyor. Kararı gazetemize değerlendiren mağdur avukatı Dr. Acun Papakçı ‘Mağdurlardan toplanılan paraların Jetpa Holding AŞ’de tutulmadığı, bu şirket üzerinden yine Memet Fadıl Akgündüz kontrolünde olan alt şirketlere para aktarıldığı ve bu şirketler adına yatırım yapıldığı bilinmektedir. Memet Fadıl Akgündüz’ün akrabalarının ortağı ve yöneticisi olduğu Caprice Gold Otelcilik ve Pazarlama Sanayi Ticaret AŞ ve Caprice Gold Gayrimenkul Yatırım ve Turizm İnşaat Ltd. Şti. aracılığı ile “Caprice” adı altında birçok yatırım yapılarak (Caprice Termal, Caprice Gold ve Caprice Maldives) yatırımcılara pazarlanmaktadır. Jetpa Holding AŞ’nin iflas etmesi ile mağ Türkiye ve Ukrayna incelenecek durlar alacaklarını bu şirketlerden talep edecektir, dedi. Papakçı’nın hukuki değerlendirmesine göre “Jet Fadıl bu kararın yayımlanmasıyla yüzlerce mağdur tarafından tam kıskaca alınmış” olacak. Yüze yakın müvekkilinin kesinleşmesine rağmen ödenmeyen toplam 5 milyon Avro alacağı olduğuna dikkat çeken Papakçı, özetle şunları söyledi: “Memet Fadıl Akgündüz yabancı şirketlerin kendi tüzelkişiliği olduğunu ileri sürerek Jetpa Holding ve kendisinden talep edilemeyeceğini ummuş,Yargıtay ise organik bağ olduğunu tespit ederek tüzelkişilik perdesini aralamak suretiyle bu planı boşa çıkarmıştır. Memet Fadıl Akgündüz bu sefer de Jetpa Holding AŞ’nin içini boşaltarak mağdurlara ödeme yapmamayı amaçlamaktadır. Ancak reklamını yaptığı ‘Caprice Gold, Caprice Termal ve Caprice Maldives’ projelerinin sahibi şirketlerin yönetimi ve denetimi kendisine ve akrabalarına aittir. Yargıtay’ın aradaki organik bağı tespit ederek tüzelkişilik perdesinin aralanması teorisi uyarınca Jetpa Holding AŞ’nin borçlardan bu şirketleri de sorumlu tutması beklenmektedir. Bu nedenle iflas davası Memet Fadıl Akgündüz, Jetpa mağdurları ve Caprice yatırımcıları açısından son derece önemli sonuçlar doğuracaktır.”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear