Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
7 KASIM 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 Haberlerdeki ölçüler, TV görüntüleri, fotoğraflar hatta İngiliz Daily Telegraph’ın “Dünyanın En Büyük Sarayı” haberi bile zihnen hazırlıklı olmanıza yetmiyor.. Hatta Bülent Arınç’ın dünkü “Bazılarının azamet, debdebe göstermesi de gerekebilir. Osmanlı geleneğinde de böyledir” sözleri de kâfi gelmiyor.. Ki, bu akıl almaz cesametteki dev beton blok yapıların önünde yükselen bu mega ihtiras ve görgüsüzlük abidesi ile ilk karşılaştığınızda korku ve dehşet duygusuna kapılıyorsunuz. CHP’ye ve tüm partilere düşen en önemli siyasal sorumluluk Kızılay’dan bedava otobüs kaldırıp vatandaşları bu Megalomanya Palas’ın önünden geçirmektir. Bu yapılmadan Recep Tayyip Erdoğan gerçeğini görmek de ve millete göstermek de mümkün değildir. Cumhuriyetin Meclis’ten sonraki en yüce makamı olan Çankaya Köşkü’nü terk etmekle kalmayıp babasının malı gibi Baş“vekil” Ahmet Davutoğlu’na neden devrettiği açıklanmalıdır. Umalım ki bu neden adındaki yönelten ve gidip oraya yerleşmeye (sığınmaya?!) iten siyasal, zihinsel ve ruhsal motifler nelerdir? Acaba kökü Kurtuluş Savaşı’na dayanan TBMM Muhafız Taburu’nu feshetiği gibi Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nı da Çankaya’da bırakmak ve fiilen terhis etmek mi? Bu arada, İçişleri Bakanlığı’na bağlanıp belediye zabıtaları ile aynı statüye tabi kılınmaya çalışılan Jandarma Genel Komutanlığı da Muhafız Alayı ile benzer akıbete uğratılma sürecine sokuldu bile. (Bu jandarma atılımı süreç çerçevesinde İmralı’ya verilmiş bir söz mü acaba?) HHH Bunlar da ayrıca tartışılmalıdır. Sadece Bülent Arınç’ın açıkladığı “1 katrilyonun üzerindeki masrafı” tartışmak yetmez. TC’nin belediye levhalarındaki yeri tartışılıyorsa, Cumhurbaşkanı’nın kaçak ikametgâhı da tartışmalıdır. Ama Tayyip Bey’in tutarlılığı ve hakkı da teslim edilerek.. Belediye başkanı iken oturduğu binanın kaçak olduğu bilinen bir cumhurbaşkanı, aslında “doğrultu tutarlılığı” bakımından da takdir edilmesi gerekir! Altı da Sıfır Üstü de! Tartışmaya “sıfır sorun” bağlamında başlamak en doğrusu.. “Acaba bu haramzadece harcamaların küçük gösterilmesi için mi Türk Lirası’ndan 6 sıfır atıldı?” Eğer öyleyse nafile... Arınç bile 1 milyar 370 milyon yerine “1 katrilyonun üzerinde” diyor: Yani fiilen altı sıfırlı düşünüyor: 1.000.000.000.000.000 TL! Ayrıca şunu da sorgulamalıyız: “Sıfırladın mı Bilal?” olayı ile 1725 Aralık hadisesi ve “altı sıfır” arasında bir ilişki var mı? En önemli soru da şudur: Kaçak Saray’ın yapılmayan ihalesine değil de inşaatına katılanlar arasında “Havuza katkı yapan müteahhitlerden kaç kişi var?” Bu soruları sorma cüretini Arınç’ın talebi üzerine herkesin göstermesi gerek: Ne diyor “AKP’nin mahcup vicdanı”? “Bu kadar olmamalıydı Madem Başbakan Yardımcımız tartışmaya çağırıyor.... İnşallah basın savcılarımız da bu izne onay verirler.. Ve geçenlerde bendenizin yaşadığı Cumhurbaşkanı’ndan zuhur edebilecek “hakaret ve iftira cezası talepnamesini” aidiyeti cihetiyle Başbakan Yardımcısı Arınç’a havale ederler. Sayın Arınç’ın “Tartışabiliriz” çağrısına herkes katılmalıdır. Özellikle ve öncelikle AKP’ye oy ve gönül verenler de dahil milletçe bu soruların peşine düşmemiz şarttır. Ülkenin siyasetini, hukukunu, ordusunu ve hazinesini teslim alan bir insanın 1000 odalı “saray” yaptırmaya ve oraya taşınmaya hangi amaçla ve hangi ruhsal motiflerle karar verdiğinin aydınlatılması mutlaka ve mutlaka gereklidir. Bunun için icap ediyorsa, uluslararası akademik çevrelerden de yardım istenmelidir. Çünkü elde edilecek klinik sonuçlar hem dünya hem de ülkemizin siyaset ve ruh bilim araştırmalarına önemli katkılar sağlayacaktır.. Ki bizim kamu bürokrasisi de bu konularla ilgilidir. (1992 yılında Süleyman Demirel’in Başbakanlık’ta kurduğu Politik Psikoloji birimi uzun yıllar hizmet verdi. 2000’li yıllarda yükü çok ağırlaşacağı fark edildiğinden olacak AKP’nin iktidara gelmesine yakın lağv edildi!) Arınç’ın Debdebeyi Tartışalım Çağrısı... “Çan” hecesi ve Emine Hanım’ın köşkü çok karanlık ve kasvetli bulmasından ibaret olsun. Gerçi eğer öyle ise bu keyfiyet Davutoğlu’na açıkça ayıp etmektir. Ama yine de bu durum, bu ikili arasında varılmış gizli bir anlaşmadan çok daha ahlaka uygundur. Gizli anlaşma mı? “Eğer sözümden hiç çıkmazsan, uslu durur ve gerçek bir baş‘vekil’ olursan benden sonra da Cumhurbaşkanlığı’na sen devam edersin!” Benzer anlaşmayı Abdullah Gül ile yapmadı mı? Bu anlaşma aynen uygulanmadı mı? Neyse.. Erdoğan’ı 1000 oda gibi akıldışı boyutlarda binalar inşa etmeye Balyoz Faturası Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman’ın verdiği ifadelerden sonra tartışılıyor... Balyoz davası çöktü mü? Silah arkadaşları için yıllardır ifade vermeyen Özkök ve Yalman, en tepedeki yetkililer olarak “darbe yoktu” dediler, ciddiye alınmayacak dedikodulardan söz ettiler. E, o zaman niçin susmuştunuz? Niçin silah arkadaşlarınızın yaşamlarının kararmasına seyirci kaldınız? Balyoz, Ergenekon, Casusluk, Odatv ve benzeri davalar, aslında baştan çökmüştü. Çünkü ortada ne doğru dürüst bir yargılama ne de mahkeme vardı. Özel yetkili mahkemeler, bazı hâkimler, savcılar ve polisler eliyle görülmedik bir hukuk katliamı yaşandı. Hukuksuzluk ve vicdansızlık, darbe dönemlerinin, faşizm yargılamalarının ötesine geçti. İnsanlar öldü cezaevinde, hastalandı. Silivri ve benzeri zindanlarda, hücrelerde yaşamlar karartıldı, çalındı. Bu tezgâh, küresel güçlerin yönlendirmesiyle, ABD ve bazı AB ülkelerinin desteğiyle, AKP iktidarıcemaat ortaklığında, onlara destek veren liberallerin, yetmez ama evetçilerin işbirliğiyle gerçekleşti. Yetmez ama evetçiler, anayasa referandumuna evet demese, bu zalim sistemin sorumlularından HSYK kurulmayacaktı. Peki, başta askerler olmak üzere muhalifleri tasfiye etme operasyonu niçin yapıldı? Küresel güçlerin özellikle Arap coğrafyası ve Ortadoğu’daki planlarının sürmesi adına. AKP ve cemaat iktidarı için... Bu operasyonlar yapılmasaydı söz konusu kanlı coğrafyalardaki çatışmalar ve düzenlemeler sağlanamazdı. Günahları çoktur bunların... HHH Bu büyük koalisyon çözülmese, AKP ve cemaat birbirine düşmese, mağdurlar cezaevinde sürünmeye devam edecek, yanlarına muhalif kesimlerden yeni isimler de katılarak zulüm sürecekti. Sorumlulukları büyüktür! Ne zaman ki birbirlerine girdiler, tezgâh çöktü. Bugün öyle bir noktaya geldiler ki, iktidar söz konusu kumpastan ötürü cemaati suçluyor. Televizyonlardaki tartışmalarda konuşan kimi cemaat sözcüleri ise mahcup, utangaç yüzleriyle sahne alıyor, yargılamada “bazı aksaklıkların olduğunu” belirterek tetikçiliklerini gölgelemeye çalışıyor. Öte yandan kimi cemaat sözcüleri, sorumlulukları hatırlatıldığında, büyük bir pişkinlikle “hesap sorma süreçleriyle Türkiye’nin sürekli sancı çekeceğini” söylüyor. Şimdi fatura zamanıdır... Kimsenin haksızlık ve hukuksuzlukla karşılaşmasını, özel yetkili mahkemelerdekine benzer “yargılamalara” uğramasını istemem. Öte yandan hukuk, adalet, gelecek günler için “intikam duygusu güdülmeden” yapılanların hesabı verilmelidir. Adil yargılama yürütmeyen hâkim ve savcılar, korku imparatorluğunu yaratan iktidar mensupları, sahte delilleri tezgâhlayan polisler, amirler, karanlık gizli tanıklar, tetikçi bavulculardan yaptıklarının hesabı sorulmalıdır. Demokrasi için... Çankaya gizli anlaşması Atatürk adını zihinlerden de silmeye yeminli bu iktidarın devlet geleneklerini, yasaları çiğneyerek, yargı kararlarını hiçe sayarak Cumhuriyetin bu en özel mirası güzelim orman arazisinin ortasına dev beton binalar kondurması, tüm Cumhuriyet değerlerinin üstene bir tüy dikme vakasıdır. Bülent Arınç’ın, konuya taraf olma nedeniyle, ar hayâ ettiği anlaşılıyor. “Deli Saraylı” adlı TV dizisi türünden bu “tırlak maliyet”e, saraya ulaşım için çevresinde yine orman katliamıyla gerçekleştirilen altı şeritli otoyollar için yapılan harcamalar Tırlak Maliyetli Dizi ne yazık ki dahil değildir.. Kaçak Saray azman ölçeği ile devlete, hukuka meydan okuduğu gibi dini değerlere de ilahi âleme de nanik yaparcasına Devlet Mezarlığı’nın karşı yakasında kondurulmuş! (Nasıl olsa, son adres orası olmayacak! Çamlıca Tepesi’ndeki türbe yakında tamamlanıyor. Yani Allah uzun ömür versin yine de son adresi orası olmayacak! Bu keyfiyet de başta Bülent Ecevit olmak üzere, eski cumhurbaşkanları Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk ile İstiklal Savaşı’nın kahraman komutanları ve aileleri için en mutlu haber!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Kaldığı Yerden Devam “Anayasa Mahkemesi”nin aldığı karar (18.6.2014) gereğince, “Balyoz Davası”, Kartal’daki “4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde” yeniden görülmeye başlandı, geride bıraktığımız “3 Kasım Pazartesi” günü. Anımsanacağı gibi, yaklaşık “120” yıl önce Fransa’da da “Balyoz”un bir örneği olan “Dreyfüs Davası” yeniden görülmeye başlayınca dönemin ünlü yazarı “Emile Zola” şunu söyler: “Gerçeğin gömülmesi boşuna. Gerçek toprak altında yol alıyor. Bir gün her yandan fışkıracak!” “Zola” o gün haklıydı, kuşkusuz bugünde... “Balyoz Davası”nın karar günü olan “21 Eylül 2012”de, gerçeklerin gömüldüğünü sananlar yanılıyorlardı; iki yıl sonra da olsa, “3 Kasım günü”, sözü edilen mahkemede gerçeklerin yeniden fışkırması için ilk adım atılacaktı. Şöyle biraz geriye dönelim diyorum; “İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi”nde, “Balyoz”un ilk duruşmasında (16 Ekim 2011) Kur. Alb. “Mustafa Önsel” savunmasına “Burada ne söylersek söyleyelim, yaptığımız karanlığa atılan ‘çığlık’tır!” diye başlamıştı... Pazartesi günü Kartal’da mahkemede kendisini gördüm; o çığlıkların kesilmeyip daha da gürleşerek sürdürülmesiyle, karanlıkların aydınlığa çıkarılmasındaki payının verdiği keyif içindeydi; tıpkı öteki komutanlarımız gibi... Biliyorsunuz, şu sıralarda “Hatay Gezi Direnişi”nde “Abdullah Cömert”i başından vurarak öldüren polisin de yargılanması başladı; davanın savcısı “Baki Çalışkan”ın uyuduğunu basından öğrenince, ilk “Balyoz”un “öğleden sonraki” bir oturumunda savcının kendinden geçip tam bir “şekerleme” yapmasını anımsadım. (16.8.2012) Başkan “Ömer Diken”, konuşulan konu üzerinde “savcı”nın görüşünü sordu; yanıt yoktu; biraz bekledi; ikinci kez sorusunu daha “tok” bir sesle yineleyince “savcı bey”, “irkilip” uyanmıştı... Daha sonraki bir duruşmada da, “mütalaa” üzerine son sözünü söyleyen E. Org. “Çetin Doğan” kendisine durmadan “baş sallayan” bu “şekerlemeci savcı”yı uyarmıştı baş sallamaması için... (23.9.2012) Kuşkusuz bu ilk dava ile onarılması yıllar sürecek büyük bir kayba uğrayan “TSK” olmuştu; bu “kayıp” yargılama sürecinde pek çok kez belirtilmişti; ayrıca Dz. Kur. Alb. “Erdinç Altıner” ile ilgili durum da, bunun somut örneklerinden biridir. “Alb. Altıner” komutanı olduğu “Oruç Reis” firkateyniyle açık denizlerdeki görevini tamamlayıp döndüğünde, “Çağlayan Adliyesi”ne gidip teslim olmuş; “23 Eylül 2011” günü de tutuklanmış. Ne var ki, “Oruç Reis”in “komutanlık” görevini bir süre daha “zorunlu” olarak, “15 Kasım”a dek yürütmüş; çünkü bir yıldır sürmekte olan “dava” ile “Deniz Kuvvetleri”ne öyle bir “Balyoz” indirilmiş ki, “Alb. Altıner”in yerine geçecek bir “komutan” bulunamamış... Şimdi de yeniden görülmekte olan davanın “Kartal”daki duruşmasında E. Tüma. “R. Cem Gürdeniz”: “Deniz Kuvvetleri’nin gelecek ‘30 yılı’ çökmüştür!” diyerek kim bilir kaçıncı kez bu gerçeğin altını çizerek vurguladı... (3.11.2014) ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com “Kayıp 30 yıl!”... Bu yeniden yargılamanın ilk duruşması için Kartal’da İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne özgülenen konferans salonuna alınıp, bulduğumuz yere oturduğumuzda, “Balyoz” un ilk duruşmasını (16.12.2010) anımsadım; sanık bölümüne numaralandırılarak oturtulmuştu komutanlar; “1” numara Birinci Ordu Komutanı, Org. Çetin Doğan’a verilmişti; demek “baş sanık” olarak seçilmiş; “2 ve 3” numaralı sanıklar da “Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanları”, böylece “TSK”nin “196” subayı “Numaralı Sanıklar” olarak belirlenmişti. Yoklama başladığında, sıra “164” sayılı Astsb. “Recep Yavuz”a gelince, bu davanın “Balyoz”un kimliği de gözler önüne serilecekti; “164” sayılı Astsb. “Recep Yavuz”, “sanık” değildi; sanık olarak belirlenen Astsb. “Recep Yıldız”ın kimliği kendisine uygun görülmüştü. “Başkan Ö. Diken”, “İnsan unsuru”nun “yanılma” payından söz ediyordu ama, “Astsb. R. Yavuz”, dilekçe verip bu yanlışın giderilmesini istemiş, uyarmış... “Dz. Yrb. Ali Tatar”ı da intihara sürükleyen, “insan”ı “hiç”e sayan bu tutumdu... “16 Aralık 2010” günü, Silivri’deki mahkemenin kapısında toplananlardan “ÖzgürDer”in üyeleri, içeride yargılanan komutanlara “En ağır ceza verilsin!” diye haykırıyorlar; bir bölüm savunman da “darbe girişimleri”ne tepkilerini dile getiriyorlar; “AB”nin “Komiserleri” de Türkiye’yi alkışlıyorlar; Başbakan “R.T. Erdoğan”ı uçuruyorlar; taraftar basın kendinden geçercesine saldırıyor; “TSK”nin “Başkomutanı” olan Cumhurbaşkanı “A. Gül” Hazretleri kışın “Çankaya”da, yazın bugün de bir türlü ayrılamadığı “Huber Köşkü”nde, “mütebessim” görüntülerle ekranlarda... Yarın her zamanki gibi yine “Beşiktaş”ta olalım! BULMACA SEDAT YAŞAYAN Dersimiz ‘temizlik’ Maltepe Belediyesi tarafından Merkez Meydanı’nda dün öğlen yaklaşık 10 bin kişiye aşure dağıtıldı. CHP’li belediyelerden aşure dağıtımı İstanbul Haber Servisi Hz. Hüseyin ve 72 arkadaşının Kerbela’da şehit olması nedeniyle yas ve matem nedeniyle tutulan muharrem orucunun sona ermesiyle dün CHP’li belediyeler tarafından halka aşure dağıtıldı. Maltepe Belediyesi tarafından Merkez Meydanı’nda dün öğlen yaklaşık 10 bin kişiye aşure dağıtıldı. Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’ın da katıldığı aşure törenine, Gülsuyu Cemevi dedesi Hasan Harabati, Maltepe Müftülüğü Merkez Vaizi Mehmet Aydın, İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı Başkanı Timur Topuz ve aynı kilisenin Pastörü (din adamı) Marc Madrigal ile yurttaşlar katıldı. Burada konuşan Ali Kılıç, “ Aşure bir dostluk yemeğidir. Aşure kini, nefreti sonlandıran ve kardeşliği perçinleştiren bir yemektir. Aşure sadece Müslümanların değil, Hıristiyanların da, diğer dinlerin de ortak aşıdır” dedi. Konuşmaların ardından yapılan dua sonrasında aşure dağıtıldı. Beşiktaş Belediye Başkanı Av. Murat Hazinedar ve Beşiktaş Cem Vakfı Başkanı Mehmet Arslan da Ortaköy Meydanı’nda aşure dağıttı. Etkinlikte cemevi semah ekibi de semah döndü. Hazinedar ve Arslan yaptıkları konuşmalarda birlik ve kardeşlik mesajı verdi. Kartal Belediyesi de saat 15.00’te Kartal Meydanı’nda yurttaşlara aşure dağıtarak birlik mesajı verdi. Niğde’nin Dündarlı beldesindeki 12 derslikli 3 katlı 100. Yıl İlkokulu’nun, temizlik görevlisi olmadığı gerekçesiyle öğrencilere temizlettirildiği ortaya çıktı. Ellerine aldıkları ve boylarına göre sapları kısaltılan fırça ve paspaslarla okulun sınıflarını ve koridorlarını yıkayan öğrencilerin, evlerine gittiklerinde pantolonlarının paçalarının ıslak olması velililerin dikkatini çekti. Bir veli, okula giderek kameralı cep telefonuyla öğrencilerin fotoğrafını çekip durumu belgeledi. Soruşturma açan Milli Eğitim Bakanlığı okula müfettiş görevlendirdi (DHA) SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kadınlar 1 da deri altına 2 kapsül yer leştirilerek 3 doğum kont 4 rolü sağla 5 yan yöntem. 6 2/ İsrail yapımı suikast 7 tabancası... 8 Düşüncenin 9 tasarlayabileceği bütün 1 2 3 4 5 6 7 8 9 üstün nitelikle 1 Z İ V A N İ Y A ri kendinde topla 2 E T A İ L A V E yan. 3/ Sığ sularda 3 C İ R A N V A N yaşayan bir balık... 4 R D U A Y E N Endonezya’nın 5 İ M A L U R A L plaka imi. 4/ KüK İ çük mağara... Arap 6 Y O M U Z Y erkeklerinin giydi 7 E R A S M U S ON U R İ MA ği beyaz üstlük. 5/ 8 Şamanizmin din 9 A N A E V S İ N adamlarına verilen ad... Arapçada “ben”. 6/ Görkem, heybet... Türkiye’nin plaka imi. 7/ Parlak, aydınlık... Bir gösterme sıfatı. 8/ Bir nota... Yükselme, yücelme. 9/ At üretilen çiftlik... Havaya fırlatılan bir plakanın vurulması ilkesine dayalı atıcılık dalı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hiç doğurmamış kadın. 2/ Halk şairi... Argoda gizli yere verilen ad. 3/ Yüzeni içeriye çeken deniz akıntısı... Sarımtırak ve yağlı bir peynir cinsi. 4/ Sürdürme, devam ettirme. 5/ Tene sürülen sıvı ilaç. 6/ Adları aynı olanlardan her biri... Bir gıda maddesi. 7/ Bir soru sözü... Adın durum eklerinden biri... Halterde, ağırlıkları tutan demir çubuk. 8/ Güney Avrupa’da yaygın olan ve ısırması iltihaplara yol açan iri bir örümcek cinsi. 9/ Trabzon ilinde bir yayla... Kalın bükülmüş sicim.