25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 EKİM 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 5 152 bin kişi parmaklıklar arasında bulunuyor. Suç türünde ‘hırsızlık’ ilk sırada Cezaevindekilerin sayısı beş kentin nüfusunu aştı ALİCAN ULUDAĞ Kan Denizinde Boğulan İnsanlık... Gerçek mutluluğu, yaşama sarılmayı unuttuk, ölüm ve vahşete tanık oluyoruz... Anılarımız bizi uzak iklimlere götürmüyor... Tam karşımızda, 500 metre kadar yakınımızda, Kobani’de sokak savaşları sürerken IŞİD kapıları çalıyor... Ölüm! Katliam! Yaşanan o an, havan topları, şarapnel parçaları... İnsan duyarlılığı yok olmuş, köktendinci bir terör örgütü yakıp kavuruyor... Güz yağmuruyla yükselen bir toprak kokusu yok! Ölüm kol geziyor! Paylaşım, mutluluk, barış, insanca yaşama duygularımız körelmiş, emperyalizmin kucağına düşmüş uluslar, mezhep çatışmalarıyla, sömürü düzeninin çarklarında yitip gitmiş... Yedi renge bürünmüş gülümsüyor gökkuşağı... İnsani duygular, yerini kan denizine bırakmış. Ey insanlık artık ayağa kalk ve gözlerini Ortadoğu’ya çevir, ölümü, katliamı gör... Dünyanın bir hücre olduğunu unutma yarınlara doğmak için. Tarih, insanın bilinçlenip başını yükseltmesinin öyküsünü anlatan bir kitaptır... Kutsal bir kitap. O kitabı öp, başına koy... Kıpırda biraz, kıpırda... Dik dur! Kobani’deki kıyımı görmek için gözlerini iyice aç... Zamanı gelip geçti bile... Kır karanlığın kapısını, ölüm ve vahşet Kobani halkının kapısına dayanmış... Dikil onun için, dikil ki o cellatları birer birer yok edelim... Dünya halklarının kardeşliği budur... Hayata sarılmak, belayı başından kovmak! Gökkuşağını o kan denizinden kurtarmak... O zaman ağaracak ufuklar günden güne, o zaman gülümseyecek çocuklar... HHH Bilimsel teknolojik devrimler olurken, sınırsız bilgiye ulaşırken, köktendinci bir terör örgütü kelle avcılığı yapıyor yanı başımızda. NATO, “ittifakın IŞİD saldırılarına karşı gerekirse ANKARA Türkiye’deki cezaevlerinde 1 Ekim tarihi itibarıyla 21 bini tutuklu olmak üzere 152 bin 335 kişinin kaldığı açıklandı. En çok bekârlar ve ilkokul mezunları cezaevine düşerken suç türlerine göre 30 bin 809 kişiyle en çok “hırsızlık” zanlıları içeride. Verilere göre Marmara Bölgesi mahkum sayısıyla açık ara zirvedeyken, Doğu Anadolu Bölgesi ise tutuklu ve hükümlünün en az kaldığı yer olarak kayıtlara geçti. Adalet Bakanlığı, ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülere ilişkin istatistiklerini 1 Eylül tarihi itibarıyla güncelledi. İstatistikler, son dönemde çıkarılan 5’in üzerindeki yargı paketinin cezaevi nüfusunu azaltmaya yetmediğini ortaya koydu. Özellikle 2005’te yeni Türk Ceza Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle istikrarlı şekilde artan cezaevi nüfusu, 1 Ekim itibarıyla zirveye çıktı. Cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin sayısı Kilis, Bayburt, Ardahan, Tunceli ve Gümüşhane’nin nüfusunu geride bıraktı. Verilere göre şu an cezaevlerinde 152 bin 335 tutuklu ve hükümlü kalıyor. Bunların 21 bin 316’sını tutuklular, 131 bin 19’unu ise hükümlüler oluşturuyor. Suç türlerine göre cezaevi istatistiklerinde hırsızlık ilk sırada yer aldı. Buna göre şu an 30 bin 809 kişi hırsızlık suçundan yatıyor. Bunun ardından 26 bin 865 kişi adam öldürme; 26 bin 697 kişi uyuşturucu; 17 bin 840 kişi yağma ve gasp; 17 bin 777 mahkum yaralama; 12 bin 472 kişi cinsel suçlar nedeniyle cezaevinde. Sahtecilik, dolandırıcılık ve adam öldürmeye teşebbüs ise diğer suç grupları oldu. Mahkumların medeni hallerine göre gruplanmasında ise bekârlar ilk sırada çıktı. Ceza infaz kurumlarında kalanların 66 bin 694’ü bekar. 64 bin 387 kişiyle evliler ikinci sırada yer alıyor. 17 962 tutuklu ve hükümlü ise boşanmış olarak kayıtlara geçti. Cinsiyete göre ise cezaevindeki evli kadın oranı, bekâr kadın oranından daha fazla. Erkeklerde ise bu durum tam tersi. İstatistikler suç işleyip cezaevine girenlerin daha çok ilkokul mezunu olduğunu ortaya koyuyor. Şu an cezaevlerinde 63 bin 810 ilkokul mezunu bulunuyor. İkinci sırada 27 bin 682 kişiyle ortaokul mezunu var. 17 bin 455 kişi ise ilköğretim mezunu. Tutuklu ve hükümlülerin 5 bin 263’ü okuma yazma bilmiyor. 15 mahkum ise doktora mezunu olarak tespit edildi. Cezaevine girenlerin 96 bin 877’si 21 ve 39 yaş arası gençorta yetişkin grubunda yer aldı. İkinci sırayı ise 44 bin 560 kişi ile 40 ve 64 yaş arasını kapsayan ileri yetişkinler oluşturdu. Yaşlı olarak kabul edilen 6579 arasında 2 bin 38 tutuklu ve hükümlü mahkum var. 80 yaşının üzerinde ise 122 mahkum bulunuyor. EN ÇOK MAHKUM MARMARA BÖLGESİ’NDE Adalet Bakanlığı, coğrafi bölgelere göre tutuklu ve hükümlü istatistiklerini de ilk kez yayımladı. Buna göre en çok mahkum 43 bin 570 kişiyle Marmara Bölgesi’nde yer alıyor. Marmara’yı sırasıyla Ege Bölgesi (24 bin 725), Akdeniz Bölgesi (22 bin 150), Karadeniz Bölgesi (18 bin 576), Güneydoğu Anadolu Bölgesi (12 bin 473), Doğu Anadolu Bölgesi (9 bin 625) izledi. Suç türüne göre istatistikler Çocuk tutukluların İKLİM ÖNGEL ANKARA Çocuk yargılama sürelerinin çocuk mahkemelerinde 414, çocuk ağır ceza mahkemelerinde ise 502 gün olduğu Türkiye’de, yargılama süresinin uzunluğu tutuklu çocuk sayısının, hükümlü çocuktan fazla olmasına neden oluyor. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de mayıs 2014 itibariyle ile 1686 tutuklu, 472 hükümlü çocuk bulunuyor. 29 sivil toplum örgütünün bir araya gelmesiyle oluşan Çocuk Cezaevleri Kapatılsın Girişimi’nden avukat Sabit Aktaş, tutuklu çocukların suçları kesinleşmemesine karşın kapalı cezaevlerinde tutulduğunu belirterek, “Burada eğitim hayatları tamamen bitiriliyor. Çocuk tutukluluğu kaldırıldığında çocuk cezaevleri de bir süre sonra kalkacaktır. Büyük çoğunluğu zaten tutuklu yargılanıyor” dedi. Bünyesinde Türk Tabipleri Birliği, İnsan Hakları Derneği gibi toplam 29 STK’yi barın Bekârlar burun farkıyla eğitim hayatı bitiriliyor dıran Çocuk Cezaevleri Kapatılsın Girişimi’nden avukat Aktaş, çocukların cezaevlerinde yaşadıkları sorunlara değindi. Tutuklu çocukların hükümlülere oranla daha çok olduğuna dikkat çeken Aktaş, hiçbir çocuğun tutuklu yargılanmaması gerektiğini kaydetti. STK’lerin denetleyici mekânizmalarda olmadığı sürece çocukların kötü muameleyle karşılaşmaya devam edeceğini belirten Aktaş, “Çocuklar korunamıyor. İşkence görüyor, tecavüze uğruyor” dedi. Suçları kesinleşen tutuklu çocuklardan daha iyi koşullarda olduğunu söyleyen Aktaş, “Tutuklu yargılanan çocuklar kapalı cezaevlerinde tutuluyor. Yalnızca bu bile çocuk tutukluluğunun ne kadar saçma bir uygulama olduğunu gösteriyor. Hükümlünün bir sosyal hayatı varken, okula gidip gelebilirken, tutuklu çocuk tüm olanaklardan uzaklaştırılıyor” diye konuştu. l Yargılanırken korunamıyorlar İlkokul mezunları AĞIR CEZA’DA 500 GÜN YARGILANIYORLAR Türkiye’de çocuk yargılama süreleri, çocuk mahkemeleri için 414, çocuk ağır ceza mahkemeleri için ise 502 gün. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın verilerine göre cezaevlerinde Mayıs 2013 itibarıyla 1354 tutuklu, 429 hükümlü çocuk bulunuyor. Adalet Bakanlığı’nın bir yıl sonraki, mayıs 2014 verilerinde ise tutuklu çocuk sayısının 1686, hükümlü çocuk sayısının 472 olduğu görülüyor. Türkiye’nin yanında yer alacağı” açıklamasını yaptı. NATO güçleri Türkiye’yi hangi tehditlere karşı koruyacaktı bilmiyorduk... Bizim için IŞİD bir tehdit değildi galiba! Eh ne de olsa beslemiştik onları, kollamıştık, Esad’a karşı örgütlemiştik belki de, ne bileyim! Benim korkum IŞİD, PYDPKK savaşında bir öfke patlamasının olması, Türkiye’nin bu savaşı sadece izlemesi, IŞİD’e karşı bir tavır almayacağı yolundaydı... O zaman ülkemde her şey olabilir, yer yerinden oynayabilirdi... Ne yapacaktık, nasıl bir yöntem izleyecektik? Kobani IŞİD belasından nasıl kurtulacaktı? Tarihsel değişim, toplumsal dönüşüm, mutluluk, hayata tutunmak! Büyük göç sürüyordu Türkiye’ye... Öte yandan hayatın üzerine yağan mermiler, bombardıman, çaresiz Arap toplumunun sevinç çığlıkları... ABD yine kurtarıcı rolü üstlenmişti bu kirli mezhep savaşında! Hepsi ama hepsi Ortadoğu dramının içinde yer alıyordu... Yaşananlar bizim için çok bilindik! Irak’ın işgalinde tanık olmuştuk... Sözde demokrasi getireceklerdi Irak’a... “Arap Baharı”nı birlikte yaşamadık mı? Bir de baktık, Suriye karıştı... Sınırlarımız hemen açıldı... 1.5 milyon Suriyeli sığınmacı, neredeyse en az 10 ülkenin istihbarat ajanları, El Nusra kampları, “insani yardım” adıyla silahlar, mermiler, TIR’lar... Uydurulan hikâyeler, haşhaşi masalları... Acıya acı kattık, kattırdılar ya da... Kardeşim Esad, düşmanım Esed... Sen önden git Türkiye, ben arkadan gelirim... Kobani’ye girerim ama Esad’ı da deviririm... Yok canım Esad yerinde kalsın! O zaman Kobanili Kürtler ölsün! Bu mudur insanlık? HHH Ölüm ve vahşet kapıya dayanmış... ABD uçakları havadan vuruyor Kobani’de... Kürt kadınlarının çığlıklarını duyuyor, acılarını, büyük göçü, ölümü, katliamı görüyor musunuz? Ey insanlık, kan denizinde boğuluyorsun! Rehine kriziyle ilgili müsteşar yardımcısına takipsizlik Savcılık ilk kez IŞİD’e ‘terör örgütü’ dedi Anlaşıldı. Dünya, Kobani’nin IŞİD’in eline geçmesine seyirci kalacak. Dünya derken kuşkusuz PapuaYeni Gine’den, Etiyopya’dan, Andorra ya da Monako prensliklerinden söz etmiyorum. Görünen ne? ABD ile Türkiye pazarlığa oturmuş. Türkiye, ABD önderliğindeki koalisyon güçleri, IŞİD’in yanı sıra Suriye’deki Baas rejimini de hedef almazsa parmağını kımıldatmayacağını belirtiyor. Ben değil daha dün Cumhurbaşkanı Erdoğan açık açık söyledi: “Şu anda Kobani de düştü, düşüyor. Üç şey istedik. Bir, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi lazım. İki, o bölgeye paralel güvenli bölge ilan edilmesi lazım. Ve eğit donat anlayışıyla Suriye’de ve Irak’ta orada ılımlı muhalif kesimin hem eğitilmesi hem donatılması lazım.” Önceki gün Başbakan Davutoğlu CNN International’de belirtti: “Tüm müttefiklerimizden resmi olarak Suriye’deki rejime karşı çok daha sert bir siyaset izlemelerini istedik. Çünkü bu mezhep siyasetleri, IŞİD tarafından kullanılan bir boşluk oluşturdu. İşte bu yüzden bugün Kobani’de IŞİD’i cezalandırmak ancak bir sonraki adımı belirlememek gelecekte daha büyük sorun çıkarabilir.” Davutoğlu’nun bir sonraki adım dediği belli: “IŞİD’in ardından Suriye rejimini de güç kullanarak yıkalım”. Cevap, Beyaz Saray sözcüsü Psaki’den geldi. Ona gazeteciler, Davutoğlu’nun, “ABD’nin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ı hedef alması halinde Suriye’ye kara birlikleri gönderebiliriz” dediğini hatırlattılar. Psaki duraksamadan cevap verdi: Kosova’da, Saraybosna’da, Kobani’de… “Bizim pozisyonumuz değişmedi. IŞİD’e odaklanmış durumdayız.”  Başka? Emirlik, sultanlık, krallık, her ne haltsa Arap ülkelerinden “Tısss” yok. İngiltere, Almanya, Fransa ABD’nin ağzının içine bakıyor ve bekliyorlar. Barzani, “Kobani düşer, Rojava’daki kantonlar arası ilişki tümüyle kesilir, Rojava çökerse, ben de şu Rojava belasından kurtulur; Kürt ulusdevletimi kurar, Musul ve belki de Kerkük petrollerinin üstüne oturur; biricik kardeşim Tayyip Erdoğan’la kol kola, petrolü Ceyhan’dan dünyaya dağıtır; çubuğumu yakar, keyfime bakarım” hesaplarıyla burnunun dibindeki korkunç saldırıyı tribünlerden seyrediyor. Başka? Daha 1991 Ocak’ındaki Birinci Körfez savaşı arifesinde, Genel Kurul’dan istediği kararı çıkaramayacağını gören ABD’nin, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır’ın da aralarında bulunduğu 34 ülkeyi yamacına alıp “Uluslararası Toplum” gibi ne olduğu, başı sonu, kıçı belli olmayan bir koalisyon ile Saddam’ın üstüne çullandığında işi bitmiş, hiçbir yaptırım gücü kalmamış, yani cenaze namazı kılınmış Birleşmiş Milletler, “Ben de varım, ben de varım” çırpınışları içinde genel sekreterini konuşturdu. Ban Kimoon, IŞİD’in Suriye ve Irak’ta ele geçirdiği bölgelerdeki insan hakları ve uluslararası insani hukuk ihlallerine dikkat çekti. Kobani için müdahale imkânı olan güçlere acil eylem çağrısında bulundu. Eh, herhalde “müdahale imkânı olan güçler” de “Amanın, BM Genel Sekreteri çağrı yaptı, hemen harekete geçelim” filan diyeceklerdir. HHH O sırada… O sırada Kobani’de bir PYG savaşçısı daha vurulup düşecek; bir Kürt gelini daha kanlar içindeki kocasının başında ağıt yakacak; bir bebek daha bir IŞİD tankının altında ezilecek; IŞİD çetesinden bir katil Kobani’de bir evin daha tepesine Peygamber mührü taşıyan kara IŞİD bayrağını dikecek; haberciler “Kuşatmanın 24. gününde Kobani’de şiddetli çarpışmalar sürüyor”dan ibaret haberlerini geçecekler… Ben bu filmi yıllar önce Kosova’da yaşayarak seyrettim. Bir uçak gürültüsü duyunca “Nihayet NATO uçakları geldi” umuduyla gökyüzüne bakan Arnavutların üstüne, tepelere konuşlanmış Sırp birlikleri havan mermileri yağdırıyordu… O sırada Kosova köy ve kasabalarında bir UÇK savaşçısı daha vurulup düşüyor; bir Arnavut gelini daha kanlar içindeki kocasının başında ağıt yakıyor; bir bebek daha bir Sırp tankının altında eziliyor; ırkçımilliyetçi Sırplardan bir katil Kosova ovasında bir evin daha tepesine Sırp bayrağını dikiyor; haberciler de “Sırp kuşatmasının sürdüğü Kosova’da bugün de şiddetli çarpışmalar sürüyor”dan ibaret haberlerini geçiyorlardı. O sırada… ABD ve AB dışişleri bakanları art arda toplantılar yapıyor ve “Müdahale edelim. Ama sonra bir ABD üssü kuracağız… Ama siz zaten Makedonya’da bir üs kurdunuz, buna ne gerek var… Tamam ama Rusya toparlanıyor, zaten Sırpları destekliyor, Avrupa’nın güvenliği için öncelikle… Peki, desteğimizle Sırplar püskürtülürse bizim ülkemize Arnavut göçü başlarsa bu yükü kim taşıyacak… Biz maddi yardım yaparız… Kaç dolarlık yardım düşünürsünüz peki…” diye uzayıp giden pazarlıkları içindeydiler. Ben bu filmi yıllar önce Saraybosna’da yaşayarak seyrettim. Kente hâkim, karlar içindeki tepelere, kar giysileri ile uzanıp görünmez olmuş Sırp keskin nişancılar, Saraybosna’nın içine, çarşısına, sokağına, meydanına, caddesine, parkına, çocuk bahçesine ölüm yağdırıyorlardı. O sırada Saraybosna’da, kentini ve kendini savunan bir Boşnak savaşçı daha vurulup düşüyor; bir Boşnak gelin daha kanlar içindeki kocasının başında ağıt yakıyor; bir bebek daha bir Sırp tankının altında eziliyor; ırkçımilliyetçi Sırplardan bir katil Saraybosna çevresindeki bir köyün en yüksek evine bir Sırp bayrağını daha dikiyor; haberciler de “Sırp kuşatmasının sürdüğü Saraybosna’da bugün de şiddetli çarpışmalar sürüyor”dan ibaret haberlerini geçiyorlardı. O sırada… ABD ve AB Dışişleri bakanları Paris yakınlarındaki Rambouillet şatosunun bahçesinde, bakımlı, gözalıcı çimlerin üstünde bir yandan pahalı Fransız konyakları yudumlayıp, bir yandan da… HHH Yazıya devam etmek istemiyorum. Bugünkü Tırmık burada bitsin… ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın Musul’da konsoloslok görevlilerinin kaçırılması olayı ile ilgili olarak gerekli önlemleri almadıkları gerekçesiyle Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ömer Önhon hakkında yaptığı suç duyurusunda takipsizlik kararı verdi. Rehinelerin kurtarılmasından 5 gün önce alınan kararda, IŞİD hakkında ilk kez bir adli makam tarafından “Terör örgütü” ifadesi kullanılması dikkat çekti. Musul Başkonsolosluğu’ndaki 46 personel ve 3 yerel görevli IŞİD tarafından 11 Haziran 2014 tarihinde rehin alınmış, 20 Eylül’de salıverilmişti. Ancak CHP’li Umut Oran ve rehine yakını Muammer Taşdelen 6 Ağustos 2014 tarihinde Ankara Adliyesi’ne giderek dönemin Başbakanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu ve Asya Pasifik İşleri Müsteşar Yardımcısı Ömer Önhon hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Parlamenter Suçları Soruşturma Bürosu 8 Ağustos’ta bakanlar ve başbakan hakkında işlem yapamayacakları gerekçesiyle Erdoğan ve Davutoğlu hakkında takipsizlik kararı vermiş, Önhon yönünden ise dosyayı ayıra Müsteşar Yardımcısı emri uyguladı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın memur suçlarına bakan savcılarından Mustafa Başer, Önhon hakkında takipsizlik kararı verdi. Rehinelerin salıverilmesinden 5 gün önce, 15 Eylül 2014 tarihinde verilen takipsizlik kararında Önhon için, “Yetkili bir merciden verilip yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan kişinin sorumlu olmayacağı TCK’nin 24/2. maddesi’nde belirtilmiştir” ifadeleri kullanıldı. rak işlem yapılması için Memur Suçları Bürosu’na göndermişti. Savcı Başer’in kararında IŞİD için “Terör örgütü” değerlendirmesi yapması da dikkat çekti. Savcı kararında, “Dosyamızda şüpheli bulunan Önhon, T.C. Dışişleri Bakanlığı, Ortadoğu ve Asya Pasifik İşleri Müsteşar Yardımcısı olup IŞİD Terör Örgütü mensuplarınca rehin alınan Türk vatandaşlarının kurtarılmasına yönelik idari işlemlerde devlet hiyerarşisi içerisinde kendisine verilen görevleri yerine getirdiğinden, şüpheli hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildi” değerlendirmesini yaptı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear