25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
7 EKİM 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Fehmi Koru bundan epey bir süre önce bir toplantıda kulağıma eğildi: “Farkında değilsin belki, ama Tayyip Bey hakkında bazen senden daha ağır yazılar yazan yok!” Estağfurullah. Dalga geçme. Ne dalgası? Demek sen Cumhuriyet’te benden başka kimseyi okumuyorsun. Belli ki dostça bir uyarı yapmak istiyordu. Zaten gerisini getirmedi. Gerek de yoktu. Çünkü Demirel’den duyduğumuz o sözü o da ben de çok iyi biliyorduk: “Lafın tamamı aptala söylenir!” HHH Lafın tamamı epey zaman sonra geldi. “Müşteki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı “Suç Duyurusu” şöyledi: Son yılların en etkili sloganının “Analar ağlamasın!” olması bir raslantı değildi. Çünkü hedefte, cephede, sokakta hep analar vardı. Anaları sadece kazadan beladan evlat acısından değil, küfürlerden de esirgemek gerekir mealindeki bir yazıda, iftirahakaret aramak, moda deyimle bir tür “algı operasyonu” mu acaba?!. Ama öyleyse umalım ki bu operasyon, adliyeyi, mahkemeleri de kapsama ve etki alanına dahil etmesin. Malum TCK, Cumhurbaşkanı’nı özel yasa maddesi (Md. 299) ile koruyor. Hakarete 14 yıl hapis cezası öngörüyor. Ama Cumhurbaşkanı, isterse Başbakan yapabiliyor. Önünde hiçbir engel bulunmuyor. İsterse dümdüz gidiyor!.. Genişlerken Emirgan... İstanbul Belediyesi, bir süreden beri (yine de Allah muhafaza diyelim) IŞİD’e veya PYD’ye karşı muhtemel bir toprak kaybına karşı acaba önlem mi alıyor. Güney sınırlarımızın yol geçen hanı. Yol geçenlerin geçmekle kalmayıp, ülkemizin topraklarına el atabileceği ne yazık ki bir ihtimal olarak önümüzde duruyor. TBMM’de dışarıya asker gönderme, içeriye de yabancı asker alma kararı bu yüzden. Ülkemizin yüzölçümü kabaca 780 bin kilometrekaredir. Geçen öğretmenler gününde Çevre Bakanı Veysel Eroğlu muhalefeti suçlarken matematik bilmediğini de ilan etti. “Daha km kareyimetre kareye çeviremiyorlar!” dedi. Bunun üzerine İstanbul Belediyesi deniz doldurma faaliyetlerini metrekare olarak ilan etmeye başladı. Örneğin Emirgan’da parça parça doldurulan sahilin genişliği metrekare üzerinden açıklanıyor. Ülkemizin birçok kıyı kenti de bu uygulamadan yıllardır nasibini alıyor. Ükemizin yüzölçümü 780 bin kilometrekareyi çoktan aştı. Ama inşallah bu dış politika ile genişledik derken daralmayız. Analar Ağlamasın Diyenin Anası Ağlayacak... “16 Eylül 2014 günkü ‘Analar sadece ağlamakla kalsa..’ başlıklı yazınız ile iftira ve cumhurbaşkanına hakaret suçu işlenmiş ve cumhurbaşkanının kişilik haklarına açıkça bir saldırı gerçekleşmiştir. Türk Ceza Kanunu’nun bu eyleme uyan maddeleri gereğince kamu davası açılması talebidir.” “İftira ve saldırı” denilen o yazı, özetlemeye bile değmeyecek rutin bir bellek tazeleme yazısıydı. Gökdelenci Ali Ağaoğlu’nun “Anasını..” diyen.. Bir gün önceki Cumhuriyet manşetinde yer alan yasal dinleme kayıtları ile.. Milletin ‘A...’na koyan Mehmet Cengiz adlı müteahhidin sözlerinden yola çıkarak, “analarla” ilgili küfür açılımını aslında 2006 yılında Mersin’de sokak ortasında ilk yapanın Sayın Erdoğan olduğunu yazmıştık. Zavallı İnsanlık!.. Bayramın ikinci günü, akşam saatleri, bir kıyı kasabası... Süpermarket zincirinin mağazasında, temizlik maddeleri reyonunda genç bir çift... Muhtemelen sevgili. Keyifleri yerinde, şakalaşıyorlar. Adam kadının arkasında, başını tutuyor, işaret parmağıyla kelle keser gibi yapıyor. Kadın gülüyor... Şaşırdım, ürktüm, karanlık bir kuyuya düştüm sanki. Kanım dondu, kamuya açık alanda şakası bile kaldırılacak gibi değil... Bu çağda, insanlığın yaşadığı onca acıdan sonra geldiği nokta bu olmamalıydı; kafa kesmenin şaka yollu anlatımı, günlük yaşamımıza girmesi... Cinayet örgütü, vahşi, karanlık, utanç verici IŞİD gösterdi bize, yaşattı bu acıyı. Utanıyorum, insanlık için, insandan kaçmak duygusu... Artık IŞİD katliamlarının videosunu bile izleyemiyorum. Savaşa karşıyım ama savaşın da bir hukuku var. HHH En son, arkadaşlar söyledi; bu cinayet örgütü ele geçirdiği, soyup, iç çamaşırlarıyla bıraktığı 1516 yaşındaki yaklaşık 4050 çocuğu, çukurun başında, Allah’ın adıyla, tekbir getirerek kurşuna diziyor. İzletmeyin bana dedim, sanki izledikçe insanlığım küçülüyor!.. Din adına, Tanrı adına işlenen bu vahşet nasıl bir inançtır?.. İnsanı insanlığından utandıran katliamın haklı bir gerekçesi olabilir mi? Diyeceksiniz ki, zalimlerin, egemenlerin cinayetleri, vahşi işkenceleri de var; sistem ve çıkarlar adına insan yaşamının beş para etmediği, anlamsız bir düzende yaşıyoruz. Evet doğru... Yine de kaldıramıyor, küsüyor ve tiksiniyor insan, kafa kesen, ciğer söken zalimliğin karşısında. Dayanamıyor... HHH Bu vahşeti, herhangi bir gerekçeyle, her ne olursa olsun destekleyen, susan, görmezden gelenlerin bir bölümü, iktidar sahipleri, ABD’nin ayarından sonra konuşmaya başladı. IŞİD’in İslamla ilgili olmadığını, cinayet örgütü olduğunu söylüyorlar. Günaydın... Acınacak haldesiniz ve zavallı!.. İnsanlık adına... Kurbanlık Hale Gelen Kurban Bayramı “Sağ elin verdiğini sol el görmemeli, bilmemelidir!” İbadetin gösteriş için yapılması ayıp, hatta günahtır. Zekât, fitre, sadaka alanı rencide eder. Verenin de kibre kapılmasına yol açar.. Kurban kesmek ise aynı şey değildir. Aleniyet kaçınılmazdır. Kurban, hacı olmak için şart kabul edilir. Kesmek ise farz değildir. Sadece eti bayramdan bayrama gören yolsul kesimler için “hayırlı bir gelenektir”! Kurban kesiminin vahşet görüntülerine yol açması ise İslamiyet adına bir talihsizliktir. Bir başka talihsizlik ise bu yıl siyasilerin kurban bağışı yoluyla bir tür PR’a yönelmeleridir. Kızılay’a kurban bağışı kampanyası örneğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 6 kurban kestiğinin ilan edilmesi, meydanlara iftariye çadırları kurmak türünden bir ibadet gösterisine dönüştü. İftariye çadırı yarışına katılmak zorunda kalan CHP de lideri vasıtasıyla Kızılay’a kurban bağışına yöneldi. Ama ne yazık ki bir kurban ile yetindi. Erdoğan’la bu tür yarışa girilince geride kalmak kaçınılmaz!.. İnternette Bilal Erdoğan’ın ise 70 bin kurban kestiği haberinin dolaşması bu yarışın ucu açık olduğunun kanıtı. Atalarımızın “ibadet de gizli, kabahat de” demesi boşuna değil. Kabahatler çoktan cürüm halini aldı. Ortaya saçıldı. İbadetlerin ortaya saçılması ise umalım ki kıyamet alameti olmasın! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com YazarSanatçınızın Not Defteri Sizin için bayramın son günü. Yaşadığımız iğrenç gündemin dışında, yazarınızın gözüyle biraz dünyayı paylaşmak istedim. Benim için günlerden pazar şu anda. Sizin salı günleri okuduğunuz yazıları ben genellikle pazar gündüz veya gece yazıyor, pazartesi sabah rötuşları yapıp öğleden sonra gazeteye yolluyorum. Benim daha iki buçuk günlük bayram zamanım var şu anda. Siz ise bir yerlere gittiyseniz belki dönüş yolundasınız. Bu yazı öncelikle o işe yarasın: Lütfen arabayla dönüyorsanız dikkatli kullanın! Hiç kimsenin provokasyonuna gelmeyin!  İki gün Yalıkavak’ta kaldık. La Maison’da. Keyifliydi. Dün gece iki saat Atilla Demircioğlu ile beraber şarkı söyledik, arkadaş grubu arasında. Size bu yazıyı Gümüşlük sahilindeki Arriba restoranından yazıyorum. Yazın son günleri, hatta biten tatili de düşünürsek son saatleri, dev bir ziyafetten kedilere arta kalan kırıntılar gibi tatilcilerin önüne atılmış. Yalıkavak’ta değerli ressam arkadaşım Yusuf Taktak’la sergi açtık Mine Galeri’de, 16 Ekim’e kadar. Yusuf, resim dünyamızda 30 yıldır en yakın arkadaşlarımdan biri. Mine Galeri, günümüzün hızla mantar gibi batıp çıkan galerilerinden farklı olarak 30 yıldır dürüstçe sürdürür işini, meslek onurunu koruyarak... Rüzgâr ve havanın rengi, yazın artık gemisine binip bir dahaki yıla kadar basıp gittiğini net olarak haber veriyor. Yusuf’la beraber, Gümüşlük’te Suat Akdemir’i ziyarete geldik. Bu çağda hâlâ Van Gogh hayatı yaşayan bir sanatçı varsa, o Suat’tır. Bir tarlanın ortasındaki kulübesinin içinde yıllardır resimlerini yapıyor. Kimi zaman resimlerini doğaya bırakıp, çimen, kuş pislikleri, rüzgâr, yağmur, her birinin izlerini de kullanarak soyut resimlerini “doğuruyor”. Televizyon izlemez, piyasa oyunlarına girmez, işini yapar, edebiyat veya tarihfelsefe okur, parası varsa Arjantin, Küba veya New York’a gider. Yoksa atölyesinde işine devam eder. Küba ve Türkiye’yi baştan aşağı sahillerinden bisikletle gezip, binlerce fotoğraf çekip, onlardan da soyut resimler üretmiştir. “Facebook event page” açmaya benzemez bu. Hadi buyrun bir deneyin bakalım. Beat kuşağına yakın bir dille kaleme aldığı yol anılarıyla beraber o fotoğraflar da yaptığı resimler de kitaplaştı bu yıl. Yolu açık olsun. Türk çağdaş soyut resminin en dikkat çeken isimlerinden biri. Bu yazıyı iki güne yayarak yazdığımı söylemiştim değil mi? Bazen tabii pazartesi aniden bir olay olur. Bir saatte onu yazıp yetiştiririz. Siz ne diyorsunuz kardeşim? Bir de meşhur futbol yazıları durumum var. Spor servisi sorumlumuz sevgili Arif Kızılyalın, Fenerbahçe maçları bittikten 120 saniye sonra yazıyı iletmiş olmamı ister! Bazen bir dakika için üç dakika didişiriz telefonda. O nedenle bir saat, oohooo, müthiş bir zaman! Bu gece, hani benim için hâlâ pazar ya eşim Sibel’le Ankara’ya uçuyorum. Şimdi sizin için salı ya, işte size göre şu anda Ankara’da John F. Kennedy cinayetinin 50. yılı hakkındaki sergimi asıyorum. Bu “zor” ve kapsamlı sergi İstanbul’dan sonra, yarından itibaren, 8 Ekim1 Kasım arası Çankaya Belediyesi’nin Çağdaş Sanatlar Galerisi’nde görülebilecek. Şu anda (pazar), İstanbul’dan gelen ekibim Öykü, Erdal, Nuran ve Umut, Kenedy Caddesi’nde işleri indiriyorlardır. 20 yıldır süren bir araştırmanın sonucu bu sergi. Ankara ve civar illerdeki sanatseverlerin ve tarih meraklılarının kesinlikle kaçırmamasını öneriyorum. Sergide ayrıca cinayetin tüm şifrelerini ve detaylarını çok uzuuunn videolarda anlatıyorum. 9 saat 45 dakika! Sıkılmayacağınızın da garantisini veririm! Bir de iki buçuk saatlik bir “gezdirme” videom var. Hani benim için hâlâ pazar ya? İşte sizin şu anda, salı günü okuduğunuz bu köşe yazısını yazdıktan sonra çook yavaş ilerleyen yeni kitaplarımdan birinin başına döneceğim. Atatürk’ün doğumu ve 20. yüzyıl başından bugüne kadar Türkiye’nin siyasi tarihini yazıyorum. Yakın tarihimizin kimi malum sahte profesörler tarafından dünyaya yalan dolanla, uydurma kısayollardan anlatılmasından bıktım. Ne zaman mı biter bu çalışma? Vallahi orasını Allah bilir. Yayımlanmış 24 kitabım olsa da, şu anda 45 kitap üstünde aynı anda çalışıyor olmam, işi ciddi olarak yokuşa sürüyor. Bir gün de belki sırf bu konuya parmak basarak sizinle dertleşirim. Uykuyu ortalama günde 4 saate indirmeme rağmen, o kadar farklı çalışmayı paralel yürütüyor olmam, işleri zorlaştırıyor. Çünkü zaman azaldıkça tünel daralıyor, işler birbiriyle rekabet içinde yarışıyor, bazen de cidden içim sıkışıyor. Yazarlarınızı her gün ya da her hafta, kimisini her ay izliyorsunuz da, onlar neler yaşıyorlar? Bence bazen diyaloglarla bunları da paylaşabilmeliyiz... HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Şartlı tahliyeye keyfi engel 4 yılı aşkın süredir tutuklu olan böbrek hastası avukat Cevdet Bayır’ın şartlı tahliyesinin engellenmek istendiği iddia edildi 1996 yılındaki 1 Mayıs İşçi Bayramı’na katıldığı gerekçesiyle terör örgütü üyeliğinden açılan dava zamanaşımına uğramak üzereyken 2010’da tutuklanan 4 yılı aşkın süredir cezaevinde olan avukat Cevdet Bayır’ın (39) 14 Ağustos’ta yapılması gereken şartlı tahliyesinin keyfi olarak engellendiği iddia edildi. Bayır’ın avukatı Ali Eşki, Kandıra F Tipi Cezaevi’nde tutuklu olan müvekkilinin açılan ve henüz sonuçlanmayan iki disiplin cezası bahane edilerek tahliye edilmediğini belirterek “Üstelik dosyası bize de verilmiyor. İyi halden tahliyesi engellenirse müvekkilim 1 yıla yakın daha cezaevinde yatacak” dedi. Böbrek hastası olan Bayır’ın cezaevine girdikten sonra durumu kötüleşmiş ve tek böbreği ameliyat ile alınmıştı. Müvekkilinin iyi halli olduğunu düşündüğünü belirten Ekşi, Bayır’ın Gazze operasyonlarını protesto etmesi ve cezaevinde kısa bir süreliğine açlık grevine girmesi nedeniyle hakkında iki disiplin cezası soruşturması açıldığını ancak bunların sonuçlanmadığını, buna rağmen disiplin cezası almış gibi muamele gördüğünü kaydetti. Bayır’ın eşi Menekşe Yılmaz Bayır ise “Cezaevleri uzaydaki karadeliklere benziyor. Aldığını yutmaya, geri vermemeye güdümlenmiş bir durumda” dedi. Türkiye’de katillerin şartlı tahliyeden yararlandığını, ancak siyasi suçluların bu haklarının engellendiğini belirten Bayır, “Eşim, İHD üyesi, kadın hakları savunucusu, çocuk hakları için ölecek kadar vicdanlıdır. Şartlı salıverilmesi toplum için büyük tehlikedir (!) yani.” Fotoğraf: UĞUR DEMİR SİBEL BAHÇETEPE Çetelere karşı birlik çağrısı İstanbul Haber Servisi Maltepe Gülsuyu’nda uyuşturucu satıcısı olduğu ileri sürülen Ercan T. tarafından vurularak öldürülen iki çocuk babası İsmail Doğan (41), Maltepe Cemevi’nde düzenlenen cenaze töreninin ardından Pendik Kurtköy’de toprağa verildi. Cem Vakfı Maltepe Cemevi’nde düzenlenen cenaze törenine Doğan’ın ailesi ve yakınlarının yanı sıra uyuşturu çeteleri tarafından öldürülen Hasan Ferit Gedik’in annesi Nuray Gedik, Berkin Elvan’ın dayısı Kenan Düzen ve CHP’liler katıldı. Cenaze namazı öncesinde cemevi bahçesinde kalabalığa seslenen cemevi hocası Hasan Çelik “Bu uyuşturucu çetelerine karşı birlikte karşı duralım. Evlatlarımıza sahip çıkarak birlikte direnirsek onları buradan söker atarız” dedi. Helallik alınmak üzere evinin önüne götürülen Doğan’ın cenazesi daha sonra Pendik Kurtköy’de toprağa verildi. Halk Cephesi üyesi bir grup da öğlen Gülsuyu Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. Hasan Ferit’in annesi Nuray Gedik ise “Acımızı ortak. Şimdi bu ailemizin acısını paylaşmak için geldim. Herkesi çetelere karşı birlik olmaya çağırıyorum” dedi. 1/ Her 1 türlü sı2 vıyı çok 3 fazla mik 4 tarda iç5 me hastalığı. 2/ İri 6 taneli be 7 zelye... İs 8 9 panyolların se 1 2 3 4 5 6 7 8 9 vinç ünle1 T E V E K K E L mi. 3/ Büyük 2 E V İ Y E N A Ş Okyanus’ta 3 R E Z A L E T U bir adalar ül 4 M E L EMA N kesi... Kü5 İ T E K R O L çük mağara. 6 Y O N T S İ A 4/ Yayla fırla 7 E P E U S Ö D tılan ucu sivri 8 İ V E Z E C E çubuk... Bü 9 O K A L İ P T Ü S yük ve zehirsiz bir yılan cinsi. 5/ Vergilerin ve devlet gelirlerinin toplanması. 6/ Doğu Karadeniz dağlarının yüksek kesimlerinde yaygın geçici kırsal yerleşme tipi... Tümör... İlgi eki. 7/ Bir burç adı... Dolma yapmak için hazırlanan karışım. 8/ Belirti, nişan... Şaka. 9/ Müzikte üç ya da daha çok sesin bir arada tınlaması... Azerbaycan ve Kars yöresinde yaygın telli bir çalgı. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Hasta olmaktan duyulan aşırı korku. 2/ Hatay yöresinde içliköfteye verilen ad... Tahılların ekşitilmesiyle yapılan mayhoş bir içecek. 3/ En uygun durum ve zaman... Erzurum’un Oltu ilçesine özgü, “yatık döner” de denilen bir tür kebap. 4/ Afrika’da yaşayan, bacakları beyaz çizgili memeli hayvan... Telefon sözü. 5/ Kahve, hindistancevizi, süt ve alkolle hazırlanan bir içki... Utanç duyma. 6/ Merkür gezegenine verilen bir başka ad. 7/ Japon lirik dramı... Rey... Bahçe, bağ gibi yerlerin çevresine çalı, kamış, ağaç dalı gibi şeylerden çekilen duvar. 8/ Bir nesneye zorunlu olarak bağlı olmayan ve onun özünde bulunmayan nitelik... Bir nota. 9/ Hayvanlara vurulan damga... Boyaları incelt mekte kullanılan kimyasal bileşim. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear