23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 EKİM 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Prof. Kağıtçıbaşı, ataerkilliğin din kullanılarak meşrulaştırıldığını söyledi 5 Eğilmeden dimdik geçmiş demir kapılardan Bizim de yiğit insanlarımız vardır Che Guevara” Metin, yıldızlara kavuştu Talip Ağabey gibi... Sen yazmıştın ya Metin, Guevara’ya! Senden araklayarak yazayım ben de... O halkımız unutulmuş uzak tarlalarda, vadilerde, dağlarda, ovalarda... Onlar sazlarıyla türküleriyle kardeşliğe, barışa vurgun... Bizim de halkımız vardır, tüm ulusların halkları olduğu gibi... Durgunluk içindeydik hep birlikte. Olup bitenleri kavrayamıyorduk. Yılgınlığımız vardı, kötümserdik... Özdemir Asaf’ı dinliyorduk: “Sana gitme demeyeceğim Gene de sen bilirsin Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim İncinirsin.” Uzun yolculukların, hüznün, yitik aşkların, kaçışların içindeyiz... Oysa hüzün bize göre değil! Sağır ve eski bir pişmanlık, anların anlarla harmanlaştığı bir günün bitimi... Aşk insanlığın aydınlık yüzüdür. Anlar anlarla harmanlaşırsa duygular ortaya çıkar... Bu hayatın tüm evrelerinde bir güzellik yaratır! Toplumsal mutluluk denilen şey budur! Felsefe ve mantık! Hayatın içine girerse hırs, öç alma, kin, nefret insan olanın yüreğine yapışmaz... HHH Yaz çiçeklerinin yerini güz çiçekleri aldı... O kuru umutsuzluk ve yalnızlık dünyayı yıkmaya doğru dörtnala koşarken, sömürü çarkı hızla dönüyor... Olan yoksul halklara oluyor... IŞİD kapımıza dayanmış, göç yolları tıkanmış! Duru bir aşk, barış, ekmek, kardeşlik hayatın gerçek yüzüdür. Ben sessizliğin içinde dolaşırken, İstanbul’un yalnızlığını çok seviyorum... Balat’ta bir kahvedeyim... Kendi kendime bir düş kuruyorum! Geniş zaman dilimi içinde geçen yıllarımı geri almak istiyorum ama nafile! Sessizce şöyle diyorum: “Güzellik bir başka geceye saklar köklerini ve başka bir günde yeniden doğar!” Sen ne diyorsun yanıt ver: “Haksız mıyım?” HHH Adam eski İstihbarat Daire Başkanı... Ramazan Akyürek. Cemaatçi, Fethullahçı!.. Hrant Dink’in öldürüleceğini önceden biliyor... Akyürek, kendisini kurtarmak için topu F tipinden tutuklu Ali Fuat Yılmazer’in üzerine atıyor... Bence çok önemli bir haber... Salı günü yazarım! 9 yaşa türbanın mesajı: SEN CİNSEL OBJESİN FİGEN ATALAY Che Guevara’ya Mektup... Biliyorduk, acı çekmeden yakalayamazdık geniş kanatlarını dünyanın... Biliyorduk umutlarımızın kaçıp gittiğini avuçlarımızın içinden... Kıskançlığın gölgesini, kötücül düşünceleri, paramparça olmuş yürekleri, Karaburun’dan topladığımız nergisleri masmavi suların derinliğine gömdük... Aydınlığın penceresini açmak istiyorduk, hepsi o! Zamanın buluştuğu dönemeçte şafağı beklemiştik gençlik yıllarımızda, umudu! Hiç soluk almadan durduk aynı yerde taş kesilmiş gibi... Martılar çığlık çığlığaydı... Gece şarkılarında şiirler okuduk, yıldızları seyrettik saatlerce, Metin Altıok’u, Seferis’i, Metin Eloğlu’nu, Turgut Uyar’ı andık daha sonraki yıllarda... Biliyor musun o dizeleri: “Işıkta üç güvercin alın yazımızı çiziyorlar ışıkta Renkleriyle davranışlarımızla sevdiğimiz kişilerin.” HHH Bir sonbahar serinliği içindeydik şimdilerde... Gezi Direnişi, Soma katliamı, Kobani, göç yolları... Eli kanlı terör örgütü IŞİD, emperyalizm, İslam Ortaçağı, sömürü... Bir bayram sabahında acıyı bal eyliyoruz yine Hasan Hüseyin Korkmazgil gibi... Talip Apaydın... Metin Demirtaş... Benden iki kuşak ötede yürekli bir insandı Talip Ağabey... Aydınlanma Devrimi’nin yılmaz savunucusu, Anadolu’nun yüreği... Metin’in devrimci yüreği, Antalya’nın iyot ve limon kokulu geceleri... Ciğerlerimiz Akdeniz’in esintisiyle dolu... 1974 yılı, genel af, özgürlük türküleri... Altı yıl sonra 12 Eylül... Darbe günleri, sürgünler, zindanlar, işkenceler. Cumhuriyet’in Antalya ekinde yıllar sonra yazdığı yazılar... HHH Uzun yolculuklar, devrim sevdamız... Dudaklarda bir mercan ışıltısı, koyu yalnızlıklar, delişmenlik... Metin’in Che Guevara’ya seslenişi: “Bizim de ozanlarımız Che Guevara Sağ çıkmış güneşsiz taş odalardan Yüreğiyle bakışa, sevgiye yönelmiş Çelik öfke bir yanı, bir yanı uysal mavi Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, “9 yaşındaki çocuklara türban takılması, cinsiyete dayalı farklılığı küçük yaşta vurgulamak demek. Bu, hem kız hem de erkek çocuklar için problem” dedi. Bu durumun “çocuğa özgürlük” olarak nitelendirilemeyeceğine dikkat çeken Prof. Kağıtçıbaşı, “çocuğun özgür iradesiyle türban taktığı kabul ediliyorsa seçimlerde oy da versin” diye konuştu. Prof. Kağıtçıbaşı ile eğitim sistemi, din eğitimi ve türban serbestliği üzerine konuştuk. Gençler bu eğitim sistemi içinde potansiyellerini geliştirebiliyorlar mı? Genç nüfus potansiyeli bir ülke ekonomisinin lokomotifidir. Ancak genç nüfusun değerli bir kaynak olabilmesi için iyi eğitilmesi gerekir. İyi eğitilmiş genç nüfus büyük bir zenginlikken, iyi eğitilmemiş genç nüfus ekonomik bir yüktür. ğitimin içeriği ve kalitesi üzerinde durulmalı’ Türkiye’nin eğitim sorunu yıllar içinde ciddiyetini korumaktadır. Eğitime ulaşımın ötesinde, eğitimin içeriği ve kalitesi üstünde ciddiyetle durulmalıdır. Örneğin yeni açıklanan PISA 2012 raporunda, matematik, fen ve okumayazma performansında Türkiye’deki öğrenciler OECD ortalamalarının çok altında kaldı. Matematikte birinci düzey ‘E ve altındaki öğrencilerimizin oranı yüzde 42. Öğrencilerimizin ancak yüzde 6’sı üst düzeylerde, 6. düzeyde ise sadece yüzde 1! Bu durum gençlerimizin potansiyelini yeterince geliştiremediğimiz gerçeğini ortaya koyuyor. Bunun nedenleri nedir? Birinci nedeni eğitimin kötü olması. İkincisi de öğrencilerin okula hazır başlamamaları. 25 yaş ve üstü yetişkinlerin okullaşma ortalaması ortalama 6 yıl. Çocuklara zihinsel gelişimlerini pekiştirecek imkânlar sunulmuyor. Okulöncesi eğitim çok ciddi okul başarılarına yol açıyor. PISA raporunda da bu eğitimi alan çocukların daha başarılı oldukları belirtiliyor. Ancak bizde 4+4+4 sistemi ile okulöncesi eğitim geriledi. Anaokullarının paralı olması da imkânları kısıtlı aileler için büyük bir engel. ‘Sorgulayıcı yaklaşım 12 yaş sonrası olur’ Din eğitimi nasıl olmalı? Milli eğitimimizde önce sadece ilkokullarda seçmeli olarak verilen din bilgisi dersi giderek eğitimin temel öğelerinden biri haline geldi. 1970’lerden itibaren giderek yerleşen bu durum, bugün hiçbir gelişmiş ülkelerde söz konusu değildir. Bazı gelişmiş ülkelerde de din dersleri vardır ancak bunlar çoğunlukla genel eğitim kurumlarında değil kilise okullarında verilir. Genel eğitim içinde verilenler de ilk ya da ortakokul döneminde değil lisede karşılaştırmalı din kültürü şeklindedir, sorgulayıcı, düşündürücü bir şekilde ele alınır. Lise giriş sınavlarında din bilgisi soruları sorulmaktadır. Bu durumun iki doğal sonucu olabilir. Birincisi bu konularda daha fazla bilgisi olan imam hatip ortaokulu öğrencilerine haksız olarak avantaj sağlamaktadır. Diğeri de öğrencileri din içerikli seçmeli dersleri seçmeye teşvik etmesidir. Din ve ahlak kavramlarını layıkıyla kavrayabilmek ancak soyut düşünce, analitik ve eleştirel, sorgulayıcı yaklaşım 12 yaş ve üstü devrede oluşur. Daha küçük yaşlarda verilen dini bilgiler ancak somut yasaklar (dogma) şeklinde algılanır. Bu nedenledir ki mantığa dayanan din ve ahlak anlayışı daha ileri yaşlarda verilmelidir. Bu derslerin içeriğinin oluşturulmasında ve değerlendirilmesinde sadece ilahiyatçılar değil sosyal bilimciler ve felsefecilerin de katıldığı bilim kurulları görev yapmalıdır. Bu derslerde dinin psikolojik, sosyolojik ve ahlaki yönlerinin, tarih ve toplumdaki rolünün nasıl işlenebileceği üzerinde durulmalıdır. Din, kültürün bir parçasıdır ve o şekilde ele alınmalıdır. ‘Özgürlükse oy hakkı da versinler’ Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı “Çocuğun rol modeli olan annesi kapalıysa, çevresindeki kadınlar kapalıysa başını örtmek isteyebilir, kendini büyümüş hisseder, hoşuna gider. Ya da ailesi zorla başını kapatır. 18 yaşına kadar herkes çocuktur. 18 yaş, reşit olma yaşıdır. O yaştan itibaren özgür irade kullanılabilir. Çocuk için özgürlük deniliyor, çocuğun özgür iradesiyle davrandığı kabul ediliyorsa oy da versin!” diyor. İki farklı toplum yaratılıyor 9 yaşında türban takmak ne anlama geliyor? Bu, cinselliği kavram olarak ortaya çıkartıyor. Küçük yaştan itibaren cinsiyete dayalı farklılığı, cinsiyet ayrımcılığını vurguluyor. Oysa 910 yaşındaki çocuk, diğer çocukları “çocuk” olarak görür, kız veya erkek değil. Küçük yaştan itibaren daha ataerkil değerleri pekiştiriyor. Kız çocuklarına “namuslu, mazbut kadınlar başını örter” mesajı veriliyor. Örtmeyen namuslu değil mi? Bu ciddi bir ayrım. İki farklı toplum yaratılıyor. Ataerkil dünya görüşü din kullanılarak meşrulaştırılıyor. Temel kültürümüz zaten ataerkil. Bu görüye göre kadın ve erkek eşit değildir. Kadının korunması gerekir. Din de böyle emrediyor diyerek cinsiyet ayrımcılığı meşrulaştırılıyor. Türban takmayan öğrencinin durumu ne olacak? Her ikisi de etkilenecek. “O niye takıyor? Ben niye takmıyorum? Ya da o niye takmıyor? Ben niye takıyorum?” sorularını soracak çocuklar kendilerine. Öğretmenin tavrı çok önemli. Açık olmasa bile gizil bir etki, baskı olabilir. Bugün pazar. Dün İstanbul’da kana bulanıp kan rengi akan Boğaz yavaş yavaş eski haline dönmeye başladı. Otoyol kıyılarında, köşe başlarında boyunlarına bıçak dayanmış kınalı kuzular, iri kara gözleri ile kederli bakan danalar da görülmüyor. Yani bir tatil gününün tadını berbat edecek görüntüler bitti, en azından epey azaldı. Üstelik sizlerin önünde daha iki uzun tatil günü var. Oysa bizim yok. Medya baronlarının para hırsı bizlerin yılda 365 gün çalışmasını uygun gördü. N’apalım, felek utansın. “Bari bu tatil günlerinde hepimizin üstüne karabasan gibi çökmüş gündemle okurların içlerini daha da karartmayayım” hesabıyla daldan dala ve becerebilirsem matrak bir “pazar yazısı”na niyetlendim. Ardından yazının birinden ötekine sıçrayacağı dalları seçtim. Uzun bir liste çıktı. Mecburen ayıkladım. Şimdi buyrun, beceriksizce de olsa mizah şekerine bulamaya çabaladığım pazar yazısına… HHH ABD’nin iki numarası, Obama’nın yardımcısı Joe Biden , Harvard Üniversitesi’nde konuştu. Evet, bir konuştu ama pir konuştu. Mesela “Türk parlamentosunda, Türk Kara Kuvvetleri’nin IŞİD’le kapışması (take on) için, Türk havaalanını NATO ve diğer müttefiklerin kullanımına açan tezkere onaylandı” dedi. Görüyor musunuz elin yabancı, sahtekâr, emperyalist, imansız siyasetçisini!.. Sanki biz tezkere sonrası Başbakanımız, büyük Türk büyüğü, büyük düşünür Ahmet Davutoğlu’nun sözlerini dinlemedik; sadece sınırlarımızı koruyacağımızı bilmiyoruz. Üstelik o zat (Biden demek istedim, Davutoğlu değil) bununla da yetinmedi, koskoca Harvard Üniversitesi’nin konferans salonunun tavanlarında yankılanan bir cümle daha etti: “Cumhurbaşkanı Erdoğan, ki eski bir Daldan Dala Pazar Gezintisi dosttur, bana dedi ki, siz haklıydınız, çok fazla insanın Suriye’ye geçişine izin verdik, şimdi sınırı mühürlemeye çalışıyoruz.” Tabii bu sözlere Cumhurbaşkanı ve başkomutan Tayyip Erdoğan’dan cevap gecikmedi. Bayram namazını eda ettikten sonra kendisine uzatılan mikrofonlara çok açık seçik ve çok delikanlı konuştu: “Biden böyle şeyler söylediyse, Biden benim için tarih olur.” Aynı kanıdayım. Kapalı kapılar ardında konuşulanları günışığına atıveren, gerçekleri bizlerle paylaşacak cesareti gösteren siyasetçiler kanımca tarihe geçer. Biden de tarihe geçti. HHH “Daldan dala” dedim ama kendimi tutamadım, bu dalda fazla kaldım. Şimdi hızlı hızlı öteki dallara geçeyim. Biliyorsunuz, Abdülkadir Selvi ile Yiğit Bulut kamuoyu önünde kapıştılar. Umarım ve inşallah devamı gelir. Ben kötü kalpli, dedikoducu Ankara gazetecilerinin yalancısıyım. Onlar Selvi için, “Ağır yorumları Yalçın Akdoğan kendi imzasıyla yazar. Daha hafiflerini takma adıyla yazar. Haber kılıfında ve kılığında bizlere ulaşmasını istediklerini de Selvi’nin kulağına fısıldar” diyorlar. Günahı vebali boyunlarına… Yiğit Bulut’a gelince… Gelmeyeyim daha iyi. Bir zamanların yiğit ulusalcısı, şimdi pek gözü kara bir Erdoğan hayranına dönüştü. Nitekim Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanı oldu. Gel gör ki bir ekonomi dâhisi olmasına rağmen Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı koltuğuna bir türlü oturamadı, oturtulmadı. O da sonunda patladı, öfkesini Selvi’den çıkardı. Selvi’nin CNN ekranında HDP milletvekili Altan Tan’a hakaret kokan cümlelerle saldırmasını fırsat bildi ve tweet’ledi: “AKP’nin sesi, nefesi gibi konuşuyor. Çalıştığım hiçbir medya kurumunda nüfuz ticareti yapmaya çalışan hiçbir sözde gazeteciyi çalıştırmadım. ... Hiç kimse, siyasi görüşü ne olursa olsun hiçbir seçilmişe hakaret edemez. ... Hayatım boyunca seçilmiş esastır diyen bir liderin peşinden gitmeye çalıştım ve sonucu ne olursa olsun bunu yapmaya devam edeceğim. Solucanların üstüne basmam gerekse bile…” “Hayatım boyunca” dediğine ve Erdoğan’la şunun şurasında dört beş yıldır çalıştığına göre demek Yiğit Bulut 5, bilemedin 6 yaşında. Bu ayrıntı önemli değil. Geçelim. Eski ulusalcı, şimdinin kayıtsız koşulsuz “Erdoğancı”sı yiğit delikanlıya Selvi’nin cevabı da aynı sertlikte oldu. Onun ulusalcı geçmişini alıntılarla hatırlatıp gürledi: “…Yiğit sen kimin adamısın? Benim nüfuz ticaretine ihtiyacım yok. Ak Parti’den önce de Yeni Şafak’taydım, şimdi de… Yiğit olmayan adam, sen kendine bak…” Şimdi sıra Yiğit Bulut’ta. Sonra yeniden Selvi’de… Bu böyle sürüp gitse, biz de gündem baskısından kurtulup gülümsesek iyi olur değil mi? HHH Hatırlayın, Erdoğan, 28 Eylül’de İstanbul’da toplanan Dünya Ekonomik Forumu’nun açılışında konuştu. Dünyaya (ne demekse) seslendi ve aslanlar gibi gürledi: “Ey dünya, IŞİD gibi bir terör örgütü çıkınca ayaklanıyorsun da PKK gibi bir terör örgütü çıkınca neden ayaklanmıyorsun?” Hızını alamadı, dün noktayı koydu: “IŞİD neyse bizim için PKK odur.” Tartışmayacağım. Demek ki böyle değerlendiriyor. Ama anlamadığım bir nokta var. İmralı’ya MİT görevlileri gidip Öcalan’la konuşuyor, bir yol haritası üstünde çalışıyorlar. Daha 19 Ağustos’ta “Barış Süreci”nden sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, “Öcalan ve HDP dışında, Kandil’le doğrudan görüşmelerin de faydalı olabileceğini” söyledi. Eeee? IŞİD eşittir PKK. Ama PKK ile görüş, IŞİD ile görüşme… Kafam karıştı. Yoksa IŞİD ile de görüşülüyor mu? Bilemedim valla… HHH Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) ve Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) üyelerinden oluşan heyetle görüştü. Erdoğan görüşmede “Türkiye’de basın özgürdür” savında diretti ve IPICPJ gibi kuruluşları da yanlış kişilerden bilgi alarak raporlar hazırlamakla suçladı. Bence Erdoğan haklı. Türkiye’deki bazı habis ruhlu kişilerden, paralel yapı yardakçılarından aldığı bilgilerle Türkiye’de basın özgürlüğünü eleştiren o yabancı (evet yabancı, gâvur, emperyalist, falan filan…) kuruluşlar haksızdır. Şimdi söyleyin bana: Hayvanat bahçesinin kapısında kocaman bir tabela olsa ve orada “Hayvanat bahçesini gezmek serbesttir. Ancak aslanların kafesi açıktır” diye yazsa. Bu hayvanat bahçesini gezme özgürlüğünün olmadığı anlamına gelir mi? Efendim?.. Kapı önüne konan gazetecileri mi sordunuz. Şey… Onları aslan medya patronları yemiş… HHH Görüyorsunuz, bir pazar sabahı etliye sütlüye, hele hele siyasete karışmayan keyifli bir yazı sundum sizlere… Usta gazeteci dediğin böyle olur işte. Bana afffferin, size iyi pazarlar… Haydi bitireyim. ‘Bayramda ziyaret edecek mezarımız yok’ CANAN KOÇ’A ÖZGÜRLÜK İSTENDİ İstanbul Haber Servisi İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin hasta tutukluların serbest bırakılması için 133. kez düzenlediği F oturması eyleminde, hasta tutuklu Coşkun Koç’un serbest bırakılması istendi. Grup adına yapılan basın açıklamasında Koç’un tutuklanmadan önce geçirdiği Burger hastalığı nedeniyle iki bacağını kaybettiği ve yüzde 94 engelli olduğu belirtildi. Cumartesi Anneleri, kayıplarının akıbetini sormak için Galatasaray Meydanı’nda sürdürdüğü oturma eyleminin 497. haftasında da adalet istedi. Kurban Bayramı olmasına karşın, kendilerine bayram gelmediğini belirten Cumartesi Anneleri, katiller bulununcaya kadar bayram yapmayacaklarını dile getirdi. Eylemde konuşan Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız, “Herkes bayramda çocuklarıyla öpüp koklaşırken, yakınlarının mezarını ziyaret ederken biz burada sizlerleyiz. Çünkü, bizim ziyaret edecek bir mezarımız yok” dedi. (Fotoğraf: HAZAL OCAK)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear